DEAŞ sahadan silinince, ortaya devlet güvenlik mekanizmasına aykırı hareket etme yeteneğine sahip, kimilerine göre 60 bin, kimilerine göre 120 bin milise sahip bir yapı olarak Haşdi Şabi çıktı.
ABD-İran geriliminde Haşdi Şabi düğümü
DEAŞ’ın 2014 yılında Irak’ta Şii imamların mezarlıklarını talan etmesi üzerine, Şii din adamı Ali Sistani’nin “Bu eyleme tüm Şiilerin engel olması” gerektiğine dair fetvası yayınlanmış ve bu fetva sonrası da ezici çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu bir milis kuvveti olarak Haşdi Şabi kurulmuştu. Dönemin başbakanı Nuri Maliki Haşdi Şabi milislerinin DEAŞ’a karşı mücadelede silah taşımalarına karşı çıkmamıştı.
Fatih Oğuzhan İpek / AA
ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun Irak’ta hava operasyonlarına başlamasının ardından, 2018 yılına gelindiğinde, DEAŞ sahada etkisini kaybetmiş ve hücre altına girerek eylemlerine devam etmişti. DEAŞ sahadan silinince, ortaya devlet güvenlik mekanizmasına aykırı hareket etme yeteneğine sahip, kimilerine göre 60 bin, kimilerine göre 120 bin milise sahip bir yapı olarak Haşdi Şabi çıktı. Maliki’nin halefi Haydar Abadi DEAŞ’a karşı zafer ilan etmesine rağmen, kendi iktidarını sarsabilecek bir aktörle karşı karşıya kalmıştı.
DEAŞ ile mücadele sürecinde, Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin bazı Haşdi Şabi milisleriyle bir araya gelmesi, İran’ın Haşdi Şabi’yi yönlendirmek istediğini gösteriyor. Buna karşılık, dönemin başbakanı Abadi, ABD’nin baskıları neticesinde, Haşdi Şabi’nin devletin kontrolü dışında hareket etmesini engellemeye yönelik adımlar attı; Haşdi Şabi’yi Irak güvenlik sisteminin bir parçası haline getirdi. Ancak Haşdi Şabi’yi savunma bakanlığına bağlamak yerine, Irak ordusundan bağımsız bir birim olarak başbakanlığa bağladı. Bu düzenlemelerin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, Haşdi Şabi’nin tamamen devlet kontrolü altına girmediği görülüyor.
Haşdi Şabi’nin Irak’taki statüsünü tekrar gündeme getiren süreç ABD’nin İran’a yaptırımlar uygulamasıyla başladı. Resmi rakamlara göre 5 binin üzerinde askeri personele ve bilinen 9 üsse sahip olan ABD Haşdi Şabi’yi tehdit olarak gördü. Bu minvalde, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Irak ziyaretinde, muhatabı Başbakan Adil Abdülmehdi’ye Haşdi Şabi’nin Irak’ı istikrarsızlaştırdığını ve devletin kontrolü altına alınması gerektiğini söyledi. ABD-İran gerilimi tırmanmaya devam ederken, ABD dışişleri bakanlığı Irak’taki ABD Bağdat Büyükelçiliği’nde ve Erbil Başkonsolosluğu’nda görev yapan ve acil görevi olmayan personelin Irak’tan ayrılmasını istedi.
Bunun yanı sıra, ABD Hazine Bakanlığı Bağdat’taki South Wealth Resources Company adlı şirkete ve bu şirketin iki yöneticisine karşı, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Irak’taki yapılanmasına yüz milyonlarca dolar değerinde silah kaçırdığı iddiasıyla yaptırım kararı aldı. Bu kararların ardından, ABD askeri üslerine yönelik bir dizi saldırı gerçekleşti. Wall Street Journal’daki habere göre, ABD’li yetkililer, Mayıs ayında Suudi Arabistan’daki petrol boru hattına yönelik drone saldırılarının Yemen değil, Irak menşeli olduğu sonucuna vardı. Başbakan Abdülmehdi saldırıların Irak menşeli olduğunu kabul etmediklerini açıkladı. Haşdi Şabi’yi tehdit olarak gören ABD dört Iraklıyı (Ahmed Abdullah Cuburi, Reyyan Keldani, Nevfel Akub ve Ebu Cafer Şabaki) yaptırım listesine aldı. Eski Selahaddin valisi ve halihazırda Selahaddin milletvekili olan Cuburi devlet dışında hareket eden İran yanlısı milislerle çalışmakla suçlanıyor. Hakkında hapis cezası verilen Cuburi, Haşdi Şabi komutanlarından Ebu Mehdi Mühendis’in girişimleriyle salıverilmişti.
Eski Ninova valisi Akub ise İran yanlısı milislerin Musul’da kâr amacı güden ofis açmalarına izin vermekle suçlanıyor. Keldani ve Şabaki ise sırasıyla Haşdi Şabi içindeki Hıristiyan ve Şabak guruplarının komutanları. İkisi de ciddi şekilde insan haklarını ihlal etmekle suçlanıyor. Reyyan’ın ise dünya çapında tanınan kadın cerrah Rafif Yasiri’nin ölümüyle ilişkili olduğundan kuşkulanılıyor. ABD’nin Haşdi Şabi ve bağlantılı şahısların üzerine gitmesinin sebebi, olası ABD-İran geriliminde İran’ın milis guruplar üzerinden kendi askeri üslerine saldırı yapacağı yönündeki şüphesidir. ABD bir yandan Haşdi Şabi’yi yaptırımlar yoluyla sıkıştırırken, diğer yandan Irak resmi makamları üzerinden sınırlandırmaya çalışıyor.
ABD, Başbakan Abdülmehdi’ye Haşdi Şabi’ye karşı harekete geçmesi hususunda baskı yaparken, Abdülmehdi’nin bu hamleyi yapmasını kolaylaştıran siyasi atmosferi de Şii din adamı Ali Sistani’nin fetvası sağladı. Sistani (“gönüllüler” olarak tanımladığı) Haşdi Şabi’nin tamamen devlet kontrolü altına alınması gerektiğini söylüyor. İyad Allavi gibi siyasetçiler Haşdi Şabi’nin lağvedilmesini savunurken, Sistani Haşdi Şabi’nin Irak ordusunun bir parçası olarak kalmasını istiyor. Haşdi Şabi’nin zaman zaman başbakanın talimatlarına uymaması, Sistani’nin bu milis yapıya karşı tutumunu şekillendirdi.
Abdülmehdi’nin Haşdi Şabi’yi kontrol altında tutmasını sağlayacak adımı atmasında diğer liderlerden de destek geldi: Mukteda Sadr, Haydar Abadi ve İyad Allavi’nin Haşdi Şabi’nin devlet kontrol alınması hususundaki açıklamalarının ardından, Başbakan Abdülmehdi Haşdi Şabi içerisinde faaliyet gösteren gurupların siyasi ilişki kurmalarını yasaklayan, Haşdi Şabi guruplarını Irak güvenlik güçleri bünyesine katan, kontrol noktaları kurmalarını engelleyen ve ekonomik kazanç sağlayan ofislerini kapatmayı öngören bir kararnameyi duyurdu. 31 Temmuz tarihine kadar uygulanması beklenen kararname, siyasi bağlantıları olan Haşdi Şabi mensuplarının silah taşımamasını öngörüyor. Bu tarihten sonra, siyasi bağlantıları devam eden ve silah taşıyan Haşdi Şabi mensupları kanun kaçağı olarak görülecek. Haşdi Şabi’nin çoğunluğunu oluşturan guruplar kararnameye uyacaklarını açıkladı. Şii din adamı Mukteda Sadr, kendisine yakın Saraya Selam milis gurubundan kararnameye uymalarını istedi. Haşdi Şabi’nin diğer bileşenlerinden İran yanlısı Kataib Hizbullah ve Nüceba Hareketi’nin ise bu kararnameye uyması beklenmiyor.
Kararnamenin tatbik edileceği tarih yaklaşırken Başbakan Abdülmehdi İran’ı ziyaret etti. Abdülmehdi İran ziyaretinde, kararnamenin hayata geçirilmesinde İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin desteğini istedi. İran dini lideri Ali Hamaney’in Haşdi Şabi’nin nüfuzunu korumaya yönelik tutumu dikkate alındığında, Ruhani’nin çabaları sonuçsuz kalmaya mahkum görünüyor. Hamaney Haşdi Şabi’nin lağvedilmesine ya da Irak ordusu içine alınmasına karşı çıkıyor. Hamaney’in bu tutumu, Haşdi Şabi’nin bir nevi Besic güçleri gibi kalmasını istediğini gösterir nitelikte.
Kararnamenin tamamen hayata geçirilmesi için son tarih bugün itibarıyla geçmişken, (Ammar Hekim’in liderliğini yaptığı Hikmet Akımı başta olmak üzere) Iraklı siyasetçilerin Başbakan Abdülmehdi’ye muhalif tavır almaya başladığı bir dönemde, Haşdi Şabi’nin nüfuzunu sınırlayacak kararnamenin neticesinin Başbakan Abdülmehdi’nin siyasi geleceğini de belirlemesi muhtemel.
[Fatih Oğuzhan İpek Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde lisansüstü eğitimine devam etmektedir]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *