“Müslüman feminist olabilir mi? Ya da feminizme giriş” soruları Faruk Beşer’in bugünkü yazısı ve muhtemelen bundan sonraki birkaç yazısının konusunu teşkil ediyor.
Modern dünyanın ‘kadın hakları’ çerçevesinde başlayan ancak egemenlik noktasında kadını ön plana çıkaran feminizm akımı, Faruk Beşer‘in yeni yazısının konusunu oluşturdu. Yeni Şafak‘taki yazısında Beşer, “tek başına erkek ayakta kalamayacağı gibi, tek başına kadın da ayakta kalamaz. O halde ikisi de eksiktir ve varoluşları birbirine muhtaçtır. İkinci olarak kadın ve erkek birbiriyle çatışmak için değil, birbirlerini tamamlamak için yaratılmışlardır.” ifadesini kullandı. Beşer, bu tamamlamayı ‘vahdet-i vücut’ felsefesi ile ilişkilendirirken, varlıkta/mevcudda görülen kaosun sebebinin ise kozmosun insan eliyle kısmen bozulmasıdır diyor ve şöyle devam ediyor:
Bu bozulma ilk önce Hz. Âdem ve Havva ile başladı. Sonra tövbe etmeleri ile yine onlar tarafından düzeltildi. Ardından bozma ve düzeltme eylemleri hep devam edegeldi, böylece de sürüp gidecektir. Salahın/düzelmenin, fesada/bozulmaya galip geldiği toplumlar iyi, İslamî ve insani toplumlardır. Aksi ise fesat ve şirk toplumlarıdır. İnsanın sebep olduğu fesat/kaos sadece onun iradeli fiillerinde değil, tabiatta bile görülmektedir. ‘İnsanın yapıp ettikleri sebebiyle karada ve denizde fesat görünür hale gelmektedir’.
İşte feminizm dedikleri şey kadınla erkeğin varlık bütününden kopmaları, parçalanmaları ve bu sebeple bir fesadın ortaya çıkması ile başladı. Bu kopma parçalanma ve fesat en dayanılmaz noktasına Batı’da ulaştığı için feminizm de tabii olarak ilkin orada ortaya çıktı. On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru sanayileşmenin ihtiyaç duyurduğu iş gücü tam bir insan sayılmayan kadınla daha ucuz giderilmeye çalışılınca çok dramatik durumlar ortaya çıktı, günde on altı on yedi saat çalıştırılan kadınlar, üstelik bir de erkeklere göre çok az ücret alınca zulüm ve mağduriyet zirve yaptı. Bunun üzerine vicdan sahibi insanlar, belki biraz da onların yakınları olmalarının verdiği duygularla harekete geçtiler ve kadınların mağduriyetini giderme çağrılarında bulundular. Yani çarenin de problemin çıktığı noktada aranması doğaldı. Böylece feminizm masum ve insani bir hareket olarak başlamış oldu. Kısaca feminizm ilk çıktığında kadının mağduriyetini, zulmünü ve sömürülmesini gidermek, haklarını savunmak için doğdu. Hastalığa sebep olanlar onun çaresini de kendileri aramaya başladılar. Oysa bizim tarihimizde kadın insan mıdır değil midir tartışması hiç olmadı. Bu sebeple feminizmin Batı’da çıkmış olması normaldir. Ama buna karşılık kadının hukukuna tecavüz, şiddet, aşağılama, mağduriyetine sebep olma İslam toplumlarında da öyle ya da böyle hep var oldu. İhtiras, bencillik ve doyumsuzluk üzere yaratılan insanoğlunun bulunduğu her zaman ve mekânda haksızlıkların olması kaçınılmazdır. Önemli olan bunların kontrolünün ve en aza indirilmesinin sağlanmasıdır.
Diğer yönden, feminizmin ortaya çıkmasına sebep olanlar da, bu sebeplere bağlı olarak onu çıkaranlar da erkekler olduğu gibi, sonra onu sulandıranlar, kendi çıkarlarına alet edenler, yağlı bir ideoloji haline getirenler de yine erkekler oldu. Derken kullanılmak istenen amaca göre pek çok feminizm türleri ortaya çıktı.
Şimdi tekrar soralım, Müslüman feminist olabilir mi? Göreceğiz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *