Artık kimse salyangoz satamıyordu mahallede, çünkü kendisi helal sertifikalısını üretiyordu. Sadece o mu? Daha nice ihtilaflı haşeratın! hükmü de değişmiş oldu.
Satılan Salyangoz mu Mahalle Müslüman mı?
Venhar/Yorum
Geçmişte yaşananlara kıyasla bugünkü Türkiye’yi şu şekilde özetlesek sanırım abartmış olmayız: ‘Artık kimse salyangoz satamıyordu mahallede, çünkü kendisi helal sertifikalısını üretiyordu. Sadece o mu? Daha nice ihtilaflı haşeratın! hükmü de değişmiş oldu. Din sosuna batırılıp çıkartılınca, her türlü yasa, yapılan icraatlar, sürdürülen politika böylelikle mubah/helal dairesinde görülüyordu ne de olsa. Bu kıvam iyiden iyiye tutmuş olmalı ki, uzun yıllar iktidarda kalınabilmişti..’
Bir zamanların Türkiye’sinde, yaygın olarak kullanılan bir deyim vardı: ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmak’ diye… O dönemde de halkın yüzde doksanı Müslümandı! (Bu rakamın hangi kritere göre belirlendiği muamma!) Bu çoğunluğu yönetme işini de yüzde birlik kısımda kalan laik, baskıcı ve tepeden inmeci, yasakçı… (ne sayarsanız az kalırdı) elitler yaparlardı. Rejimin yılmaz savunucusu bu grubun, cumhuriyetin amentüsü olan ilke ve inkılaplar doğrultusunda çıkarttıkları yasalarda, izlenilen politikalar ve uygulamalarında, inançlarına aykırılık gören Müslümanlarsa, çok ama etkisiz olmalarının ve ellerinden bir şey gelmemenin refleksiyle, ağızlarından dökülürdü bu deyim ve daha başka sözler…
Gün geldi, devran döndü, yüzdesel çoğunlukta olanların arasından çıkan siyasiler iktidar oldu, isimleri de muhafazakar(dindar!)-demokrat..
Artık bitmeliydi baskılar, rahatlamalıydı, istediği gibi hareket etmeliydi, özgür olmalı, sınır tanımamalı, içinde kalanları, bastırdıklarını yapmalıydı, acısını çıkarmalıydı, makam ve mevkiyi, parayı, rantı kendi kontrol etmeliydi, hesap soran ama sorulamayan, tek ve alternatifsiz olmalıydı o çoğunluk..
Öyle de oldu. Artık kimse salyangoz satamıyordu mahallede, çünkü kendisi helal sertifikalısını üretiyordu. Sadece o mu? Daha nice ihtilaflı haşeratın! hükmü de değişmiş oldu. Din sosuna batırılıp çıkartılınca, her türlü yasa, yapılan icraatlar, sürdürülen politika böylelikle mubah/helal dairesinde görülüyordu ne de olsa. Bu kıvam iyiden iyiye tutmuş olmalı ki, uzun yıllar iktidarda kalınabilmişti..
Burası Laik Türkiye! Beğenmiyorsan Çocuğunu Gönderme!
Ramazan ayının ilk haftası, tevafuken yaşanan iki vakıayı burada anarak yukarıda anlatmaya çalıştıklarımızı örneklendirmiş olalım.
İlki mecliste yaşanıyor. Ana muhalefet partili bir vekil, kürsüde konuşma yaptığı sırada su içiyor ve iktidar partili vekil de, ‘siz önce kürsüden milletin Ramazan ayına saygı gösterin, burası Müslüman Türkiye’nin kürsüsü’ (salyangoz satamazsın!) diyerek tepki gösteriyor. Başka bir muhalif partili vekil de, ‘Müslüman Türkiye değil, laik Türkiye burası, ben Müslüman değilim’ deyip tartışmaya katılıyor.
İkincisinde ise olay şöyle: AB’ye uymaya çabalayan hükümetin, bir hayli fahşa ve münker projeler ithal ettiği herkesin malumudur. Bunların arasında, İstanbul Sözleşmesi, Eğitimde Cinsiyet Eşitliği Projesi (ETCEP) gibi, başta aileyi akabinde toplumu ifsat eden bu uygulamalara tepki gösterenlere, iktidar partisinin vekili, ‘bize haksız ve yersiz eleştiri yapıyorlar, bu uygulamaların aileye zarar verdiğini söyleyenler neden kız çocuklarını eğitime gönderiyor, çalışmalarını sağlayıp istihdam ettiriyorlar. Bunlar neden aileye zarar versin ki?..(Ne de olsa salyangozu artık biz yetiştiriyoruz)’ diyerek çıkışıyor.
Biri, vekilin karşısına çıkıpta, -ki çıkmayacağı malum- ‘milletin dinine, imanına, ailesine saygı gösterin, burası müslümanların yaşadığı ülke, Ramazanda oruç yiyene kızıyosunuz ama siz de her geçen gün toplumu ahlakî uçuruma götüren politikalara imza atıyorsunuz’ dese? Devamında, ‘yavrularımızı istediğimiz gibi eğitime vermemek gibi bir hakkımız var mı? Çocuklarımızın velayeti bizde mi yoksa, sizin yönettiğiniz laik/seküler devlette mi? Bizlerde ise neden, çocuklarını okula göndermek istemeyip, İslam üzere eğitim almasını isteyen mü’min bir ailenin çocukları ellerinden alındı?’ diyen birinin eleştirisi de maksatlı ve haksız bulunup, artık, ‘Arabistan’a gidin!’ denilir mi diye de akla gelmiyor değil? (bu sözünde eskilerden hangi maksatla kullanıldığını bilenler bilir!)
Ve birilerininde çıkıp, ‘ben müslümanım!’ diyenlere, iktidar sahiplerinin kimlikleri ve kişiliklerin yanıltıcı olduğunu ve asıl olanın ne ile hükmettiklerine bakmak gerektiğini, batıl olan sistemlerden hak talep etmenin beyhude ve yanlış olduğunu, hakkın ikamesinin ancak nefisleri Allah yoluna döndürüldüğü vakit gerçekleşeceğini söylemesi gerekiyor.
Son söz olarak, yazının öznesi olan, minik ama çoğu kişi tarafından sevimsiz belki de mide bulandıran salyangoza değinmeden geçmeyelim. Meramımızı anlatmamızda bize yardımcı olan bu hayvancık, diğer emsalleri gibi boşuna yaratılmadığını göstermiş oldu. Yemedik ama, misal vermenin ayetle sabit helal olduğundan hareket ettik. Çünkü, ‘Şüphesiz Allah sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman edenler böyle misallerin hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler..’ (2/26)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *