Nüfusun 3’te birinin hipertansiyon hastası olduğunu belirten Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Erol, “Tedavi sadece ilaç değildir. Mutlaka yaşam biçimi düzenlenmeli ve diyet yapılmalıdır. Tedavi geçici değil ömür boyudur.” dedi.
‘Türkiye’de her 3 erişkinden biri hipertansif’
İSTANBUL (AA) – Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, hipertansiyon için eşik değer 140/90 mmHg olarak alındığında, Türkiye’de erişkin nüfusun yüzde 31,2’sinde hipertansiyon görüldüğünü belirterek, “Kadınlarda bu oran yüzde 36, erkeklerde ise yüzde 30’dur. Yani her 3 erişkinden biri hipertansif. Yaş ilerledikçe bu oran daha da artıyor. 70’li yaşlarda her 3 kişiden 2’si hipertansif hale geliyor.” dedi.
Prof. Dr. Erol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kan basıncının normal değerlerin üzerinde seyretmesi ile erişkinlerde büyük tansiyonun 14’ün, küçük tansiyonun ise 9’un üzerine çıkması durumunun hipertansiyon olarak adlandırıldığını söyledi.
Hipertansiyonun görülme sebebinin yüzde 95 oranında bilinmediğini belirten Erol, “esansiyel hipertansiyon (sebebi bilinmeyen hipertansiyon)” olarak adlandırılan bu türün, genellikle genetik yatkınlık üzerine çevresel faktörlerin eklenmesiyle 35 ila 40 yaş civarında ortaya çıktığını kaydetti.
Erol, tüm hipertansiyon türlerinin yüzde 2-5’inin altta yatan bir hastalığa bağlı “ikincil hipertansiyon” olarak meydana geldiğini aktararak, bu durumun böbrek hastalıklarına (böbrek yetersizliği, böbrek atar damarındaki darlıklar), hormonal hastalıklar (guatr hastalığı, büyüme hormonu fazlalığı, hormon salgılayan tümörler vb), kullanılan bazı ilaçlara ve doğumsal hastalıklara bağlı gelişebildiğini ifade etti.
Prof. Dr. Erol, hipertansiyonun ense kökünden yukarı yayılan baş ağrısı, kulak çınlaması, göz kararması gibi belirtiler verdiğini belirterek, şunları kaydetti: “Ancak kronikleştikçe vücut ona uyum gösteriyor, bu belirtiler kayboluyor ve belirtisiz yüksek tansiyonla hastalar ortalıkta dolanıyor. Bu nedenle tanı konulması atlanarak gecikebiliyor. O nedenle erişkinlere şikayetleri olmasa da kan basınçlarını ölçtürüp değerlerini bilmelerini öneriyoruz. Eğer bir kişinin kan basıncı değeri 12/8’in altında ise en az 5 yılda bir, 12-13/8-8,5 arasında ise en az 3 yılda bir, yüksek normal dediğimiz 13-14/8,5-9 aralığındaysa en az yılda 1 kan basıncı değerinin ölçülmesi önerilmektedir.”
Evdeki tansiyon ölçümlerinin de hastalığın tanısında ve tedavisinde son derece önemli olduğuna dikkati çeken Erol, ofis ölçümlerinde hafif hipertansiyonu olan kişilerdeki beyaz önlük etkisini saf dışı etmek için kendilerinden ev ölçümleri yapmalarını istediklerini anlattı. Onlarda da yüksek değerler saptarlarsa hipertansiyon tanısını koyduklarını söyleyen Erol, ev ölçümlerinde ise ofis ölçümlerine göre daha düşük değerleri (13,5/8,5 üzerini) hipertansiyon olarak kabul ettiklerine dikkati çekti.
İnsanların hipertansiyon konusunda yeteri kadar bilinçli olmadıklarını aktaran Erol, “Ülkemizde her 100 hipertansiyon hastasının sadece 55’i rahatsızlığının farkında. Hastalardan 45’i tanı dahi almadan geziyor. Farkındalık oranlarını yüzde 100’e çıkarmadan bilinç düzeyinin yeterli olduğunu söyleyemeyiz.” diye konuştu.
Esansiyel hipertansiyon ömür boyu tedavi gerektiriyor
Prof. Dr. Erol, kronik hipertansiyona bağlı gelişebilecek rahatsızlıkları “kalp ve damar hastalıkları, böbrek yetersizliği, kalp yetersizliği, beyin kanaması ve felç” şeklinde sıralayarak, bunların oluşumunu engellemek adına bütün hipertansiyon hastalarının tespit edilerek tedavi görmeleri gerektiğini söyledi.
Tuzlu yemenin, hareketsizliğin, aşırı kilonun, sigaranın, kontrolsüz kullanılan ağrı kesicilerin, su tutucu hormonların ve steroid türü ilaçların hipertansiyonu tetikleyebileceğini anlatan Erol, “Hipertansiyon, ani beyin kanamasını, felci ve ani kalp krizini, aort damarın ani yırtılmasını, kalp yetersizliğini ve akciğer ödemi dediğimiz ani nefes darlığının gelişimleri gibi hayatı tehdit eden birçok tabloyu tetikleyebilir.” ifadesini kullandı.
İkincil nedene bağlı hipertansiyonun altta yatan hastalık tedavi edilirse tamamen düzelebileceğini belirten Erol, “Örneğin guatr bezinin fazla çalışmasına bağlı hipertansiyon varsa hormonları tedaviyle normale döndürdüğünüzde tansiyon da ortadan kalkar. Ancak ikincil hipertansiyon tüm hipertansiyonların yüzde 2-5 gibi küçük bir kısmını oluşturuyor. Esas büyük kısmı oluşturan esansiyel hipertansiyonda tamamen tedavi mümkün değildir. Dolayısıyla tedavi ömür boyunca sürmeli ve sürekli olmalıdır. Kaldı ki, ikincil hipertansiyonlarda dahi geç kalınır ve rahatsızlığın nedeni zamanında ortadan kaldırılmazsa damar duvarında oluşan kalıcı yapısal değişimlere bağlı olarak hipertansiyon kalıcı olabilir ve sürekli tedavi gerekebilir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Hipertansiyon hastaları yaşam biçimlerini düzenlemeli”
Prof. Dr. Erol, hipertansiyonun tedavi yönteminin 2’ye ayrıldığına değinerek, şunları aktardı:
“Tedavi yöntemlerinin ilkinde yaşam biçiminin düzenlenmesi yer alır. Bunu her hastanın uygulaması gerekir. Bunun için tuzsuz yemek, hareket etmek, spor yapmak, ideal kiloya inmek, sigarayı bırakmak, alkol tüketimini azaltmak ya da tercihen bırakmak gerekir. Şunu vurgulamak lazım ki, genelde ‘Tedavi eşittir ilaç.’ anlayışı vardır. Bu tedaviler en az ilaçlar kadar etkilidir. Şişman bir kişinin 10 kilo vermesi kan basıncında bir tansiyon ilacından çok daha fazla düşme sağlar. Sigara direkt damarlarda büzüşmeye neden olarak tansiyonu yükseltir, bırakılması tansiyonu düşürür. Tuz alımının kısıtlanması da son derece önemlidir. Bu konuda yanlış bilgilendirme de kaya tuzu, deniz tuzu aldatmacasıdır, tuz tuzdur. Tansiyon için her türlü tuz alımı kısıtlanmalıdır.
Tedavinin ikinci kısmını da ilaçlar oluşturur. Birçok farklı hipertansiyon ilacı vardır. İlaçlar, hastanın kan basıncı düzeyine göre hekim tarafından verilmelidir. Komşunuza iyi gelen ilaç size de iyi gelecek anlamına gelmez. İlaç seçimi ve dozları mutlaka hekim tarafından hastaya özel yapılmalıdır.”
Erol, çoklu ilaç kombinasyonlarına rağmen bazı hastalarda kan basıncını yeterince düşüremediklerini, tedaviye karşı direncin oluşabildiğini de aktardı.
Tedavi olan hipertansiyonlarda kontrol oranlarının dahi yeterli olmadığını ifade eden Erol, “Bu nedenle tansiyon tedavisinde yeni arayışlar da devam ediyor. Son 10 yılda böbrek damarı çevresindeki sinirlerin, kasık damarından kateter ile girilerek yakılmasıyla tansiyonun düşürülmesi sağlandı. Bu konuda ciddi ilerlemeler oldu ancak yöntemin kısıtlılıkları var. Araştırmaları hala devam ediyor ancak ümit vadediyor. Gene şah damarına yerleştirilen cihazlarla tansiyonun sinirsel yolla kontrolü, büyük damarlar arasında bağlantılar oluşturarak tansiyonun düşürülmesi gibi araştırılan konular var. Ancak şu anda hiçbiri rutin kullanım için önerilmiyor.” diye konuştu.
“Türkiye’de, kadınlarda hipertansiyon görülme oranı erkeklerden fazla”
TKD Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, hipertansiyonun Türkiye’de ve dünyada görülme oranlarına ilişkin şu bilgileri verdi:
“Hipertansiyon için eşik değer 140/90 mmHg alındığında, Türkiye’de erişkin nüfusun yüzde 31,2’sinde hipertansiyon var. Kadınlarda bu oran yüzde 36, erkeklerde ise yüzde 30’dur. Yani her 3 erişkinden biri hipertansif. Yaş ile birlikte bu oran daha da artıyor. 70’li yaşlarda her 3 kişiden 2’si hipertansif hale geliyor.
Türkiye’de, Avrupa’dan farklı olarak, kadınlardaki hipertansiyon oranı erkeklerden fazla, 40 yaş üzeri tüm yaş gruplarında hipertansiyon sıklığı aynı yaş gruplarındaki erkeklere göre daha yüksek. Oysa Avrupa ülkelerinde, tüm yaş gruplarındaki erkeklerde hipertansiyon oranı kadınlarınkinden yüksek. Muhtemelen bu durum ülkemizdeki kadınlarda obezitenin ve hareketsizliğin daha çok görülmesine bağlı.
Farkındalık oranlarımız yüzde 55’lerde. Kadınlarda bu oran yüzde 67, erkeklerde ise yüzde 41. Yani her 100 hipertansif erkek hastanın 59’u yüksek tansiyonunun farkında değil. İlaç kullanımı ve kontrol oranları düşük. Hipertansiyonlu hastaların ancak yarısı tansiyon ilacı alıyor ve ancak yüzde 29’unun tansiyonu yeterli kontrol altında. İlaç alan hipertansiyonlularda dahi yeterli kontrol oranı yüzde 54.”
Hipertansiyonun hafife alınmaması gerektiğini vurgulayan Erol, hipertansiyon hastalarına, “Doğru tanı ve tedavi, kan basıncının düşürülmesinin ötesinde kalp krizi, beyin kanaması, böbrek ve kalp yetersizlikleri gibi rahatsızlıkların gelişiminden sizi korur. Tedavi sadece ilaç değildir. Mutlaka yaşam biçimi düzenlenmeli ve diyet yapılmalıdır. Tedavi geçici değil ömür boyudur. Kan basıncınızı ölçtürün, hipertansiyonu erken fark edin ve sağlığınızın değerini bilin.” önerilerinde bulundu.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *