Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, bu aktörlerin hegemonik beklentilerini ya da emellerini yakından izleyen ABD’nin tutumu ve hamleleri de Belucistan’ı küresel rekabetin merkezine yerleştiriyor.
Batı Asya’da küresel rekabetin odaklandığı topraklar: Belucistan
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu /AA
Belucistan asırlar boyunca “nawab” ya da “sardar” adı verilen yerel beyler eliyle yönetilmiş ve bu anlamda, bugüne de yansıyan “feodal” bir toplumsal arka plana sahip büyük bir bölgenin adıdır. Hint alt kıtasının İngilizlerin elinde bulunduğu dönemde dahi çok etkin bir şekilde kontrol edilememiş olan bu coğrafya, Hindistan’ın Hindu ve Müslümanlar arasında bölünmesi sonrasında Pakistan’ın elinde kalacak şekilde düzenlenmiştir. Zira bölgeye ismini veren yerel halk çok büyük oranda Sünni Müslümanlardan oluşmaktadır. Ne var ki Belucistan, tarihsel ve sosyokültürel anlamda değerlendirildiğinde, yalnızca Pakistan topraklarındaki kısımdan ibaret değildir.
Pakistan’ın en büyük eyaletini oluşturan (ülke topraklarının yüzde 44’ü) ve batısında konumlanmış bu büyük bölgenin bir kısmı da İran ve Afganistan’a uzanmaktadır. İran’ın Sistan-Belucistan vilayeti olarak bilinen bölge, ülkenin kuzeydoğusunda Pakistan ve Afganistan sınırında yer almaktadır. Şii mezhebine bağlı ve Tahran ile çok iyi anlaşan Sistaniler de aynı bölgede yaşıyor olsa da, bu vilayette çoğunluğu Sünni Beluciler oluşturmaktadır. Gerek mezhep anlaşmazlığı gerekse de İran’ın azınlık pozisyonundaki Belucilere ayrılıkçı dürtüler taşıyan ve sınır ötesinde de varlığı devam eden tehlikeli bir halk olarak bakıyor olması, Sistan-Belucistan’ın bir tehdit olarak güvenlikleştirilmesine yol açmıştır.
Belucistan’ın bir bölümü de Afganistan’ın güneyinde yer alan Helmand bölgesinden müteşekkildir. Ülkenin en büyük vilayeti olan Helmand, aynı zamanda terör faaliyetleri açısından da en tehlikeli kısmıdır. Bu büyük bölgeye ismini veren ve bölgede en yoğun yaşayan halk Beluciler olmakla birlikte, bölgede ciddi bir Peştun nüfus da bulunmaktadır. Afganistan’da kalan kısımda çoğunluğu oluşturan Peştunlar, Pakistan’da kalan esas merkezde de Belucilere yakın olduğu söylenebilecek bir nüfus oranına sahiptir. İran’da ise Sistaniler Belucilerden sonra gelmektedirler. Ayrıca Pakistan topraklarında kalan kısımda Sind ve Pencaplılar ile Afganistan kısmında Hazara ve Tacikler de yaşamaktadır.
Bölgenin esas unsurunu oluşturan Beluci halkının kökeniyle ilgili çeşitli analizler yapılıyor olsa da, konuştukları dilin Farsça ve Kürtçeye yakın bir içeriğe sahip olması ve bölgeye batıdan geldiklerine dair yapılan analizler, Belucilerin Kürtler ve Farslar ile akraba olduklarına ilişkin yaklaşımları beraberinde getirmektedir. Fakat bu halkın toplumsal kimliğinde ön plana çıkan en önemli husus, sahip oldukları “feodal” karakteri güçlü bir şekilde koruyor olmaları ve Sünni mezhebini kendi kimliklerinin en önemli bileşeni olarak görmeleridir. Nitekim bölgedeki feodal yapının sürdürülebilir olmasının arkasında da, feodal beylerin (nawab ve sardar) aynı zamanda din adamı rolünü de içselleştirmeleri ve kendi tercihlerini toplumun tercihlerine kanalize etmekte çok başarılı olmaları var. Özellikle Pakistan kısmında “eyalet” statüsüne sahip olan Belucistan’da, yerel mecliste ve yönetimde, bu feodal beylerin rolü ve devletle yaptıkları işbirliği çok önemlidir.
Küresel ve bölgesel aktörlerin planları
Belucistan’ın son yıllarda bu denli ön plana çıkıyor olmasının temel nedeni ise bulunduğu konum ve küresel ya da bölgesel aktörlerin bölgeyle ilgili planları ve projeleridir. Kurak yapısı, çöller, dağlar (kuzeyde) ve uçsuz bucaksız verimsiz ovalarla kaplanmış topraklarına karşın Belucistan, Umman denizi üzerinden Hürmüz boğazına açılan çok önemli bir coğrafyadır. Dünyanın enerji merkezi diyebileceğimiz Hürmüz boğazına ve Orta Doğu’ya yakınlığı bölgeyi kritik öneme sahip kılarken, aynı zamanda bir kısmının İran topraklarında bulunuyor olması (bu ülkenin karşı karşıya kaldığı ABD merkezli tehditkar ve kısıtlayıcı tutum göz önünde bulundurulduğunda) Belucistan’ı ön plana taşıyan bir faktör olmaktadır.
Ayrıca özellikle Pakistan’da kalan Belucistan toprakları doğalgaz açısından oldukça zengindir. Henüz yeterince çalışma yapılmamış olmasına karşın, bahsedilen doğalgaz rezervleri, şu anda dahi Pakistan için ekonomik manada kritik bir önem taşımaktadır. Doğalgaz dışında petrol, uranyum, bakır ve altın rezervlerine de sahip olan bölge, Umman denizine açılan konumuyla balıkçılık ve deniz ürünleri hususunda da büyük bir potansiyele sahiptir. Ne var ki Pakistan’ın ve hatta İran’ın ekonomik anlamda iyi durumda olmaması ve yaşanan sermaye ve yatırım eksiklikleri, bölgenin kaynaklarının tam olarak işlenebilmesinin önüne geçmektedir.
Beluci halkı bölgenin doğal kaynaklarının ve potansiyelinin merkezi hükümet tarafından sömürüldüğünü ve buna karşılık elde edilen gelirden kendi bölgelerine yeterince yatırım yapılmadığını düşündüğü için, özellikle Pakistan kısmında ciddi anlamda rahatsızdır. Bu nedenle, kimlik temelli ayrılıkçı dürtülere ekonomik azgelişmişlik ve sömürü gibi hususlar da eklenince, güçlü bir toplumsal huzursuzluk ve buna bağlı siyasal yabancılaşma ve ayrılıkçılık girişimleri görülmektedir. Bu girişimler, seküler temelde kurulmuş ayrılıkçı örgütler temelinde ortaya konulduğu gibi, feodal aktörlerin merkezi hükümetle olan anlaşmazlıkları ekseninde de görülebilmektedir. Pakistan ordusu ve İran Devrim Muhafızları’nın kendi ülkeleri özelinde en fazla terör operasyonu yaptıkları ve asker konuşlandırdıkları bölge de Belucistan toprakları olmaktadır.
Coğrafi konumundan dolayı stratejik önemi oldukça yüksek olan bir bölge olarak değerlendirebileceğimiz Belucistan özelinde, Asya’nın en önemli iki gücü olan Çin ve Hindistan’ın proje odaklı ve ekonomik değeri çok yüksek inisiyatifleri şekillenmektedir. 65 ülkeyi kapsayan ve 2 trilyon doları geçeceği değerlendirilen toplam yatırım kapsamıyla “Tek Kuşak, Tek Yol” inisiyatifi, Çin’i Batı pazarlarına bağlayan büyük bir projedir. Bu inisiyatif bağlamında Çin sermayesi kullanılarak gerçekleştirilecek altyapı projeleri ise hayati bir öneme sahiptir. Çin’in (özellikle yakın çevresi özelinde) hegemonya inşasına hizmet edeceği rahatlıkla görülebilen bu inisiyatifin en önemli bileşenlerinden biri de, bittiğinde 62 milyar dolara mal olması beklenen Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’dur (CPEC). Çin’in en batısından, son dönemde Uygur Türkleri odaklı tartışmalara konu olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden başlayarak Pakistan’ın Belucistan Eyaleti’nde bulunan Umman denizi kıyısındaki Gwadar limanına ulaşacak olan bu koridor çerçevesinde büyük çaplı karayolu, demiryolu ve boru hattı yatırımları yapılmakta ve Gwadar’da bir ticaret merkezi inşa edilmektedir. Pekin bu koridor aracılığıyla Malakka boğazına olan enerji ve ticari bağımlılığını azaltmak ve Orta Doğu’dan gelen tankerlerin Gwadar’a getireceği petrolü burada kurulacak rafineride işleyerek boru hatlarıyla kendi topraklarına ulaştırmak istemektedir. Böylece ABD müttefikleriyle sarılı Malakka boğazı ve Güney Çin denizi gibi sorunlu bir deniz rotasına bağımlılığını azaltmak ve ticari alternatiflerini artırmak Pekin’in temel hedefidir. Ne var ki özellikle Gwadar ve çevresinde yapılan yatırımlar ekseninde yerel halkın yaşama alanlarından çıkarılması, istenmeyen kamulaştırma girişimleri ve bölgede kurulan şantiyelerde yerel halkın hemen hiç çalışma imkanı bulamaması (zira işçilerin önemli bir bölümü Çin’den gelmekte, geri kalanlar ise Pakistan’ın güvenilir olarak değerlendirdiği Pencaplı ya da Sindlilerden seçilmektedir), Belucileri çok rahatsız etmektedir. Zaten huzursuz ve ayrılıkçı bir yapıya sahip olan bölge halkı, Çin odaklı bu gelişmeleri ve projeyi, bölgenin kaynaklarını ve potansiyelini sömürmeye yönelik yeni bir girişim olarak okumaktadır.
Beluci sorununun sınır aşan boyutları
Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun bu iki ülke arasındaki iş birliğini konsolide ederek stratejik önemi yüksek bir bağımlılık ilişkisine dönüştürmesi, bölgeyle yakından ilgili olan aktörleri rahatsız etmektedir. Bu çerçevede, özellikle ABD’nin Pakistan gibi bir müttefikini tamamıyla Çin’e kaptırma endişesi taşıdığı bilinmektedir. Soğuk Savaş döneminde, özellikle Hindistan’a karşı dengeleme ve Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı mücadele çerçevesinde çok yakın ilişkiler kurduğu ve 2001’de Afganistan’a yapılan müdahale ve sonrasında çok kritik bir rol oynamış olan Pakistan’ın Çin ile gelişen yakınlığı Washington’da çok büyük rahatsızlığa yol açmaktadır. Bu rahatsızlık hükümetler düzeyinde gösterilmeye çalışıldığı gibi, başkaca faktörler eliyle de ortaya konabilmektedir. Nitekim Belucistan’da bulunan ayrılıkçı girişimlere ve örgütlere ABD eliyle destek verildiğine yönelik bazı analizler de yapılmaktadır. Zira bu girişim, Pakistan hükümetine, Çin ile iş birliğini derinleştirmesi halinde, ülkede ciddi bir kaosun yaşanabileceğini hatırlatma hükmünü haiz olabileceği gibi, Çin’in Gwadar odaklı olarak inşa etmeye çalıştığı ticari merkeze ve inşa edilen altyapı yatırımlarının güvenliğine ilişkin soru işaretleri doğmasını da beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz, İslamad ve Pekin de bu durumun farkında. Zira Pakistan, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefiki olan Suudi Arabistan ile yakınlığını artırarak ve bu ülkeye Gwadar’da bir rafineri yatırımı yapma ve Pakistan-İran sınırında (Belucistan toprakları) altın ve bakır madenleri (yaklaşık değeri 10-15 milyar dolar) işletme ayrıcalığı tanıdı. Böylece Pakistan kendi eylemlerinin pragmatik ve ekonomi odaklı bir içeriğe sahip olduğunu gösterdi; Çin’in yanı sıra Suudi Arabistan gibi ABD müttefiki bir ülkeyle işbirliği yaparak Washington’a da mesaj verilmiş oldu. Pekin de Pakistan’ın karşı karşıya kaldığı durumun bilincinde; rafineri yatırımı için gerekli olan sermayeyi Suudilerden sağlama imkanını kabul ederek ve bu ülkeyle olan yakınlığını da artırarak kendisi için doğru olanı yapmaktadır.
Ne var ki özellikle Suudi Arabistan’ın, kendi sınırının hemen ötesinde varlık göstermeye başlaması İran’ı çok rahatsız etmektedir. Tahran Sistan-Belucistan vilayetinde düzenlenen ve çok sayıda asker ve Devrim Muhafızı mensubunu hedef alan saldırılardan, Suudilerce finanse edilip desteklenen, Selefiliğe yaslanan Beluci örgütlerini sorumlu tutmaktadır. Cundullah ile başlayan ve sonrasında çok sayıda irili ufaklı örgüte dönüşen bu eylemlilik, Sistan-Belucistan’da ayrılıkçı bir dürtüyü gündemde tutarken, Beluci meselesinin sınır aşan boyutunu da açıkça ortaya koymaktadır. Tahran İslamabad’ı, Suudileri kendi sınırına ve son derece hassas bir içeriği yansıtan Beluci meselesinin tam ortasına yerleştirmekle suçlamaktadır.
Son aylarda Pakistan topraklarında kalan Belucistan Eyaleti’nde gerçekleşen terör saldırılarında ise İslamabad’ın Tahran’ı şüpheli gördüğü ortadadır. İran’ın Pakistan’da konuşlu Belucistan Özgürlük Cephesi (bölgede Birleşik Beluci Ordusu, Beluci Cumhuriyetçi Ordusu, Ceyş’ül Belucistan adlı başkaca silahlı örgütler de vardır) adlı ayrılıkçı örgüte destek verdiği yönünde yapılan haberler, tarafların Beluci ayrılıkçılığını birbirlerine yönelik bir silah gibi kullanırken, aynı zamanda bu durumdan şikayet ettiklerini de kanıtlamaktadır.
Hindistan ise bu denklemin bir diğer noktasında durmaktadır: Bölgesel anlamda rakibi olan Çin’in, “düşman kardeşi” Pakistan ile yaptığı ekonomik iş birliğinden son derece rahatsız olan ve coğrafi/siyasal anlamda çevrelendiğini hisseden Yeni Delhi, bölgede içerisine sürüklendiği izolasyonu kırabilmek ve ticari anlamda potansiyelinin karşılığını alabilmek için Çin’e benzer bir strateji izlemek istemektedir. Hindistan’ın öteden beri Beluci hareketine destek verdiği Pakistan tarafından açıkça dillendirilse de, Hint makamları bu yönde açık kanıt ortaya konulması gerektiğini ifade ederek bu iddiayı reddetmiştir. Ne var ki böyle bir desteğin (Pakistan-Hindistan ilişkileri ve özellikle Keşmir meselesi ekseninde değerlendirildiğinde) muhtemel olduğu da ortadadır.
Gwadar ve Çabahar limanları odağındaki tartışmalar
Yeni Delhi Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’na karşı, “Kuzey-Güney Rotası” çerçevesinde yeni bir hamle yapmaktadır. Pakistan ve Çin ile olan anlaşmazlığı ve Keşmir meselesi nedeniyle Orta Asya ve genel itibarıyla Avrasya ile teması kesilmiş olan bu ülke, bu izolasyonu aşabilmek amacıyla deniz ve karayolu ulaştırmasını birbirine entegre eden yeni bir ulaştırma ve ticaret hamlesine girişmektedir. Hindistan’ın Hint okyanusu ve Umman denizine açılan limanlarından hareket edecek tankerlerin/gemilerin, İran’ın Umman denizi kıyısında ve Sistan-Belucistan Vilayeti’nde bulunan Çabahar limanına yanaşması ve buradan da İran-Azerbaycan-Rusya rotası üzerinden Orta Asya ve Avrasya’ya açılmasını sağlayacak bu girişim, yine Belucilerin ağırlıklı olarak yaşadıkları toprakları ilgilendirmektedir. Nitekim Çabahar limanı, Sistan-Belucistan’da Beluci nüfusun ağırlıklı olduğu bir bölgede bulunmaktadır. Çin’in Pakistan’daki yatırımlarının merkezi olan Gwadar’a çok yakın olan bu limanda yoğun bir yatırım hareketliliği yaşanmaktadır. Hint sermayesinin odaklandığı bu bölgeye bir rafineri de inşa edilecektir. Kuzey-Güney rotası ile Hint malları yeni pazarlara ulaşma imkanı bulurken, Rusya, Azerbaycan ve İran’ın sahip olduğu enerji rezervlerini, inşa edilecek boru hatları ve Çabahar’daki rafineri aracılığıyla Hindistan’a gönderme imkanları doğacaktır.
Ekonomik büyüklük ve kapsam bakımından Tek Kuşak, Tek Yol’un gerisinde kalacak olsa da önemli bir bölgesel girişim olan bu proje, Çin’in yanı sıra ABD’de de tedirginlik oluşturmaktadır. ABD’nin bu projeye mesafeli yaklaşması, Hindistan’ın gelecekte kendisinden uzaklaşma ihtimalinin her daim bulunmasından kaynaklanıyor. Hindistan’ın bölgesel niyetlerinden (Çin gibi hegemonya inşasına yönelerek bölgedeki ABD çıkarlarına engel teşkil etmesi olasılığından) ve proje kapsamında İran’ın ekonomik ve stratejik öneminin artırılarak bu ülkeye nefes alma olanağı tanınması, ABD’nin diğer endişeleri. Çabahar limanının Hindistan tarafından kullanılıyor olması ve bu ülkeyle Çin’e karşı iş birliği yapılıyor olması nedeniyle Washington, bu limanı İran’a karşı uyguladığı ekonomik/ticari yaptırımlardan bir süreliğine muaf kılmıştır. Bu karar Hindistan’ın talebiyle alınmıştır. Fakat aynı ABD’nin uzun vadede bu girişimi desteklemediği, Yeni Delhi-Tahran ve hatta Yeni Delhi-Moskova yakınlaşmasını beraberinde getirebilecek bu girişime karşı, Çabahar’ın bulunduğu konum itibarıyla Beluci ayrılıkçılarını destekleyebileceği ortadadır. Nitekim Tahran Suudi Arabistan’ın (temelde Amerikan çıkarlarına entegre bir şekilde) kendi ülkesinde Belucileri kullanmaya çalıştığını iddia etmektedir. Bu durum hiç kuşkusuz, Yeni Delhi tarafından da dikkatle takip edilen ve Washington ile Pekin’e karşı geliştirilmeye çalışılan “anlayış birliği” ya da iş birliğini etkileyebilecek bir içeriğe sahiptir.
Pakistan’ın en büyük toprak parçasını, neredeyse yarısını (yüzde 44) oluşturmasına karşın, bu ülkenin toplam nüfusunun ancak yüzde 5’ini ifade eden, ekonomik anlamda oldukça geri ve okuma-yazma oranının yüzde 10’larda dolaştığı “feodal” Belucistan, İran ve Afganistan’da kalan parçalarıyla birlikte (İran’da da kayda değer bir toprak büyüklüğe sahiptir ve hepsi Beluci olmayan 3 milyona yakın bir nüfusu vardır; nüfus çeşitliliği ve gelişmemişlik durumu Afganistan’daki Helmand için de geçerlidir) Batı Asya’nın önemli “kırılma noktalarından” biridir. Bunun temel nedeni, bölgenin konumu itibarıyla küresel ticari işleyişte kritik bir yerde bulunması ve Çin ile Hindistan gibi devlerin ajandasında önemli bir yer tutuyor olmasıdır. Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, bu aktörlerin hegemonik beklentilerini ya da emellerini yakından izleyen ABD’nin tutumu ve hamleleri de Belucistan’ı küresel rekabetin merkezine yerleştirmektedir. Pakistan-İran ilişkilerini etkilerken Suudi Arabistan gibi bir dışsal aktörü de bölgeye çeken mevcut konjonktür, Beluci ulusçuluğunun yükselişinin yanı sıra, radikal Selefi örgütleri ve hatta Afganistan üzerinden DAEŞ’e ve El Kaide’ye entegre radikalizmi de kullanılmaya yatkın birer aktör haline dönüştürmektedir. Bu bağlamda Belucistan ve Beluci ulusçuluğun önümüzdeki dönemde de sıklıkla konuşulacağı düşünülmektedir.
[Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu, Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *