Cezayir siyaseti, ordunun belirleyici rolü, kitlelerin değişim baskısı, oligarşinin ayak oyunları ve Fransa gibi ülkelerin ince müdahaleleri arasında yeniden şekilleniyor.
Cezayir ordusu neden Devlet Başkanı Buteflika’ya muhtıra verdi?
Fehim Taştekin/BBC Türkçe
5 haftadır ayakta olan Cezayir’de senaryo, yumuşak askeri muhtırayla birlikte, Devlet Başkanı Abdelaziz Buteflika’nın daha ne kadar uzatmaları oynayacağı değil geçiş döneminin nasıl olacağı ve dümene kimin geçeceği hesaplarına döndü.
Gösterilerdeki ısrar, 2013’ten beri felç yüzünden fiilen iş göremez durumda olan Buteflika’yı beşinci dönem devlet başkanlığı için yarış(tır)ma kararından geri adım attırmakla kalmadı. “Sistemin sigortası” ordunun tutumunu değiştirmesine neden oldu.
Gelişmeler Cezayir’e “Devrimcilerin Mekkesi” yakıştırmasının yapıldığı günleri anımsatıyor. Göstericiler yakaladıkları ivmeyle sadece Buteflika ve onun adına işleri çeviren kardeşi Said Buteflika dahil “gölge adamları” değil, Cezayirlilerin olumsuz bir çağrışımla “Le Pouvoir” (Güç) diye kavramsallaştırdığı bütün bir sistemi hedef alıyor.
Le Pouvoir zümresinde bağımsızlık savaşından sonra siyasi tekele dönüşmüş Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) derin unsurları, askerler, istihbaratçılar, bürokratlar ve sermayedarlar yer alıyor.
‘Oligarşiye yeter!’
Le Pouvoir’ın yapısı Buteflika döneminde tasfiyeler ve eklenen isimlerle değişim geçirdi. Halk “Oligarşiye yeter!” derken Le Pouvoir’ın kaybedenleri de şimdi puslu havada sistem içi hesaplaşma içinde. Emekli General Ali Ghedir’in Buteflika’ya rakip çıkması bu hesaplaşmanın uzantısı olarak görülüyor. Arkasında, yolsuzluk dosyalarını açınca 2015’te görevden alınan eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı General Tevfik’in (Muhammed Medyen) olduğu söyleniyor.
İddialara bakılırsa 1970’lerden beri siyasetin dizaynında orduyla birlikte ağırlığı olan DRS, 2004, 2009 ve 2014’te Buteflika’nın yeniden seçilmesinde kritik rol oynamıştı. Buteflika, DRS’yi 25 yıl yöneten General Tevfik ve adamlarını tasfiye edip “İzleme ve Güvenlik Dairesi” (DSS) adını alan kurumu Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih’in kontrolündeki Savunma Bakanlığı’na bağlamıştı. Bu operasyon yeni oligarşinin eski gölge adamlardan kurtulma çabası olarak da yorumlanıyordu.
Halkın huzuruna çıkmayan, konuşma yetisini kaybeden, bu haliyle Le Pouvoir’ın rehinesi olarak görülen Buteflika’nın kendi adına açıklanan kararlardan ne kadar sorumlu olduğu meçhul. O yüzden muhalifler, iktidar cephesinden gelen manevraları “maskaralık” ya da “maskeli balo” olarak niteliyor.
Buteflika’nın adaylığını geri çektiği, 18 Nisan seçimlerini ertelediği, anayasal reform için ulusal kongre çağrısı yaptığına dair açıklama muhalif kanatlarda iki çıkarıma yol açtı:
Birincisi, “Buteflika’nın gitmeye niyeti yok; reforma yönelik çalışmalarla halkı oyalayıp iktidarını süresiz uzatıyor.”
İkincisi, “Buteflika çoktan bırakma kararını verdi ancak gölgedeki adamlar halefin kim olacağı konusunda henüz anlaşamadığı için bu şekilde zaman kazanıyor.”
Cezayir’in radikalleşme potansiyeli yüksek
Bu manevra sivil isyanının dindirilmesine yaramadı. Artık Le Pouvoir’ın yıldız parlatan eski hikâyelerine kulak asmayan yeni bir nesil var. Bağımsızlık ve “dekolonizasyon” sürecini yönetmiş FLN’nin Cezayir’in ezeli ve ebedi partisi olduğu efsanesi 1988’lerdeki halk isyandan itibaren zaten çökmeye başlamıştı.
Bugün FLN kitlelerin gözünde yolsuzluk, kayırmacılık, hukuksuzluk ve haksızlıktan başka bir çağrışım yapmıyor. Diğer partilerin önemli bir kısmı da ya FLN’nin paravanı olarak sisteme eklemlenmiş ya da halkın sesi olamayacak kadar sinmiş durumdalar. Bu halleriyle sistem partileri sokağı temsil edemiyor.
“Kara 10 Yıl”a (El Uşriye el Sevda/Décennie noire) atfen “Terör geri döner” uyarıları da kendi geleceklerine asılan yeni nesillerde yankı bulmuyor.
Aralık 1991’deki çok partili ilk seçimin birinci turundan İslami Selamet Cephesi’nin (FİS) zaferle çıkması üzerine ordu müdahale edip ikinci turu iptal etmiş, devlet başkanını görevden uzaklaştırmış ve FİS’i dağıtmıştı. Bunun üzerine İslamcılar silaha sarılmış, ordu acımasızca bastırmış ve 10 yıl boyunca karşılıklı şiddet sarmalında 150 bin insan ölmüştü.
O günleri hiç görmemiş ya da idrak edememiş olanların oranı nüfusun yarıdan fazlasına tekabül ediyor. Sokaktaki insanlar, iç savaş uyarılarına “Cezayir, Suriye değil” yanıtını verecek kadar “Kara 10 Yıl”ın gölgesinden çıkmışa benziyorlar.
Halbuki Cezayir’in radikalleşme potansiyeli hafife alınamayacak kadar derin. Barışçıl geçişi başarmış olan komşusu Tunus’tan daha sert bir karaktere sahip.
İç barışı sağlayan, ülkeyi uluslararası arenada yeniden saygın bir yere taşıyan ve Afrika’daki ağırlığına tekrar kavuşturan Buteflika’nın biriktirdiği kredi de 2009’da anayasayı değiştirip üçüncü döneme uzanması için kâfiydi ama artık o kredinin yerini yolsuzluk, kayırmacılık, nepotizm, rüşvetçilik, despotizm gibi suçlamalar almış durumda.
O yüzden slogan net; “Yetnahav ga’a” (Hepsi düşecek)
Çatışan çıkış senaryoları
Buteflika’nın 11 Mart’ta açıklanan çıkış yolu da muhalif kanatları cezbetmedi. Kendilerine görev tevdi edilenler sistemin eski yüzleri; bu nedenle meydandan kırmızı kart görüyorlar.
Teknokratlar hükümeti kurmak üzere başbakanlığa atanan eski İçişleri Bakanı Nureddin Bedevi, muhalefet partileri ve 12 sendikaya yaptığı uzlaşı çağrısından ret yanıtı aldı. Reformlar için ulusal kongreyi toplamak üzere görevlendirilen emektar diplomat Lahdar İbrahimi ilerleme kaydedemedi. Bu çıkış stratejisi FLN kadrolarını bile tam tekmil ikna edemedi.
Partinin sözcüsü Hüseyin Haldun, “Buteflika artık tarihtir. Ulusal kongre planı geçersizdir. Seçime gidilmelidir” diye çıkıştı. Gerçi sonradan FLN Genel Sekreteri Muad Buşareb “Buteflika’nın yol haritasına bağlıyız” diyerek bir ayar çekti.
Buteflika kanadından gelen bu manevranın durumu kurtarmayacağı görülmüş olmalı ki Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakan Yardımcısı Ahmed Kayid Salih bir muhtırayla masayı devirdi.
Buteflika’nın mutemedi ve “Le Pouvoir”ın en önemli parçalarından biri sayılan Kayid Salih, çözümün adresi olarak Anayasa’nın 102. maddesine işaret etti. Bu maddenin çizdiği yol haritası açık:
Devlet başkanının görevlerini yerine getirememesi halinde Anayasa Mahkemesi toplanır, durum tespiti yapar ve parlamentoya ‘Devlet bakanının görev yapamaz’ halinin ilan edilmesini önerir. Parlamentonun iki kanadı ‘Ulusal Halk Meclisi’ ve ‘Millet Meclisi’ (Senato) öneriyi üçte iki çoğunlukla kabul ederse Millet Meclisi başkanı, devlet başkanlığını vekâleten üstlenir. 45 günün sonunda devlet başkanının durumu değişmezse makamı ‘boş’ ilan edilir. Vekâletin süresi toplam 90 günü bulur. Bu süre içinde seçime gidilir. Geçici başkan aday olamaz. Mekanizma işlerse görevi üstlenecek kişi de belli; Millet Meclisi Başkanı Abdulkadir bin Salih. Salih, FLN ile hükümet ortağı Ulusal Demokratik Topluluk’un (RND) liderlerinden biri. Son krizde kızağa çekilen Başbakan Ahmet Uyahya’nın başkanlığını yaptığı RND, 1989’da çok partili döneme geçişi kontrol altında tutmak için sistem tarafından kurulmuştu.
Askerin devreye girmesi çok şeyi değiştiriyor. Ordu ilk önce “Gerekçe ne olursa olsun, şiddete çağrı yapan herkesi, ülkeyi meçhule götürme eylemi sayarız” diyerek gözdağı verdi.
Göstericiler aldırmayınca bu kez “Ordu anayasaya göre hareket edecektir. Cezayir halkıyla güçlü, ordusuyla da güven içinde” açıklamasıyla daha dengeli bir tavır sergiledi.
Sonunda ordu “başkan çıkaran” rolüyle yeniden devreye girdi. Bunu kendini yıpratacak kadar sahneye çıkmadan, süreci sivil unsurlara mal ederek yapıyor. Nitekim 400 üyeli FLN Merkez Komitesi’nden 100 kişi, askerin yol haritasına destek verdi.
Bir destek de RND’den geldi. Buteflika’ya sadakatte en önde giden Genel İşçi Sendikası Başkanı Sidi Said de Genelkurmaya destek çıktı.
Sistem içindeki bu çark silsilesi de iki farklı çıkarıma açık: Genelkurmay Başkanı ya Buteflika ile uzlaşarak böyle bir adım attı ya da birden bire “siyasi kadavra” mesafesine indirilen Buteflika’yı bırakıp sistemi kurtarmak için bu yolu seçti.
Sokağın yönü
Göstericiler askerin yol haritasını meşaleyi söndürmeye, zaman kazanma ve sistemi korumaya dönük bir tuzak olarak görüyor.
Gösteriler sırasında sivrilen Avukat Mustafa Buşaşi “102’inci madde için artık çok geç. 2013’te yapılmalıydı. Senato başkanının yolsuz sistemde rolü var. Halk kabul etmeyecek. Bağımsız kişilerle ulusal geçiş hükümeti kurulmalı” diyor.
Daha önce birkaç parti Buteflika’nın yetkilerini yetkin kişilerin yer alacağı bir komisyona bırakmasını, komisyonun teknokratlar hükümeti ve bağımsız seçim komisyonu kurmasını, yeni seçim yasasıyla ülkeyi 6 ay içinde seçime götürmesini önermişti.
Tabii şimdi askerin önerisi hepsinin üzerine çıktı. Buteflika’nın görev süresinin dolacağı tarih olan 28 Nisan’da bırakabileceği de söyleniyor. Muhalifler böylesi bir durumla ilgili yasada boşluk olduğunu öne sürse de 102’inci madde uyarınca geçiş dönemini Senato Başkanı idare edebilir.
Eğer karmaşa yaşanırsa ordunun kontrolü ele alması da ihtimal dahilinde.
Ortaya çıkan yol haritası belki bir geçişi temin edebilir ama arzulanan değişimi garantilemiyor.
Buna karşın muhalefet cephesi süreci göğüsleyecek alternatif sunamıyor. Sokağın sahibi bir parti ya da örgüt yok. Muvatana (Vatandaşlık) gibi platformlar öne çıksa da birçok yerde gösteri dalgaları “anonim” çağrılar üzerine geldi. Bu yüzden uzun vadeli değişim için siyasal ve toplumsal baskının devamlılığı önem kazanıyor.
Israrlı değişim baskısı Tunus’ta 2011’de Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin sürgüne gitmesi sonrası ağır aksak da olsa yeni bir anayasal süreci mümkün kılmıştı. Cezayir bu baskıyı barışçıl karakteriyle sürdürebilecek mi?
Gösterilerin hem yaygınlık ve süreklilik kazanması hem de barışçıl kalmasında katılım profilinin çeşitlenmesi etkili oldu. Gençler ateşin ana yakıtı. Kadınlar çok etkin. Bunun yanı sıra avukatlar, doktorlar, işçiler, öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler, hatta hakimler gösterilere katıldı.
Kaybeden tarafta olmak istemeyip de gemiyi erkenden terk edenler de az değil.
İslamcılar nerede?
Değişim baskısına direnen oligarşik yapının arkasına saklandığı “Kara 10 Yıl” tekrarlanır mı, “O dönemin aktörleri İslamcılar nerede?” sorusu da bu sürecin kritik konularından biri.
Hiçbir İslamcı kanat o dönemle anılmak ya da ilişkilendirilmek istemiyor. Barış Toplumu Hareketi (HAMAS/MPS), El Nahda, Islah, AKP’ye özenen “Adalet ve Kalkınma Cephesi” (FJD) ve “Umut İçin Birlik” (TAJ) gibi Müslüman Kardeşler çizgisindeki partiler sistemle uyumlu görünmeyi tercih etti. Bunların en güçlüsü Mahfuz Nahnah’dan miras MPS, 2013’e kadar Buteflika’yı destekledi. Bu seçimde ise Abdurrezzak Makri’yi Buteflika’ya rakip çıkardı.
FLN ve RND’ye koltuk değneği olan TAJ ise Buteflika’dan şaşmadı. Demokratik mücadeleyi dışlayan apolitik selefiler ile politik likiditesi yüksek sufiler zaten ‘siyasal İslam’ tasavvurunun, dolayısıyla radarın dışında. Diğer kesimlerde ise hem ‘Kara 10 Yıl’ın getirdiği temkinlilik hali hem de Mısır’da olduğu gibi “İslamcılar süreci çalar” endişesi hakim.
Göstericilerde İslamcı rengin solukluğu temkin ve korkudan kaynaklanıyor. Ama bu İslamcıların sokakta olmadığı anlamına gelmiyor.
Bir kere MPS mensuplarının gösterilere katıldığı kesin.
Korkunun asıl kaynağı FİS’in küllerinden doğması zor. Fakat Sahra altına kaymış cihadi unsurların olası karmaşada dönme ihtimali dışlanmıyor. Hatta bu tür bir nüksedişin sistemin işine gelebileceğine dair komplo teorilerine rastlamak mümkün.
Arap isyanları Kuzey Afrika’nın cihatçı potansiyelini daha da büyüttü. Yakılacak bir ateş bu potansiyeli kendisine çekebilir.
Son 29 yılda “siyasal İslam” projesi “mahkum” ya da “suçlu” ilan edilmiş olsa da İslamcı partilerin giderek muhafazakarlaşan topluma nüfuz etme kanalları ve tabanlarını mobilize etme kabiliyetleri çok güçlü.
Sonuç olarak Cezayir siyaseti, ordunun belirleyici rolü, kitlelerin değişim baskısı, oligarşinin ayak oyunları ve Fransa gibi ülkelerin ince müdahaleleri arasında yeniden şekilleniyor. Cezayir kara günleri tekrarlamadan kendi yolunu bulabilecek mi? Bu kez ümit ağır basıyor ama senaryonun ucu her yola açık.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *