Sevgi Engin’in “yaşanmış” olandan yola çıkarak kaleme aldığı roman 28 Şubat döneminin karanlık atmosferine odaklanıyor. Zindanları ve işkenceli sorgulamaları bir kadının penceresinden aktaran kitap; kavga, ihanet, dostluk ve sürgünlerle örülü bir fedakarlık hikayesi anlatıyor. Okur “zor zamanlar”dan birine tanıklığa davet ediliyor.
Bir Nehir Gibi
“Nereden işitti, nereden aklına geldi, nasıl aklında tuttu.
Bütün olasılıkları sıralıyor çocuk, o evi bulmak için. Bulmak ve işte aradığınız bu, şimdi beni ve annemi bırakın demek için.
Kadın arkada.
Eğer çocuk bulamazsa diyor, yanında oturan polis şefi. Şimdiye kadar yaşadıkların, yaşayacakların yanında hiç kalır. Kadın içinden dualar ediyor, çocuk hatırlamasın, bulamasın, yeni insanlar bu zorbaların eline kalmasın. Çocuk önde. Annesinden yalıtılmış, bir polisin kucağında.
Yanımdaki adamlardan biri arabadan indi. Ölümle benim aramda bir kapı var yalnız.
Mesafeyi ölçüyorum. Buradan uzanabilir miyim? Kapıyı açabilir miyim?
Yapabilirim diye düşünüyorum. Yapabilirim, bir sevgili gibi koşabilirim ölüme.
Yeniden lastik kokulu odalarda, işkence tezgâhlarına kıyamete dek asılı kalmak düşüncesi korkutuyor içimi. Bir de hep “büyüklerimin” sözlerini anımsıyorum. İşkenceden en temiz kurtuluşlara dair.
Oğlum polisin kucağında.
Vazgeçiyorum hemen. Bunu ona yapamam.
Bir anda büyüyüp geleceğimizi kurtarma telaşıyla bakınan, işaretler arayan bu küçük adamı bu zalim zorbaların elinde hayatının en acı olayını ona yaşatarak bırakamam.
Cesaretimi kuşanıyorum yeniden.
Bütün korkuma rağmen.
Ben yaşamayı seçiyorum.
Ölmek belki de ilk kez böylesi kolayken.”
Tashih Yayınları, 2. Baskı, 08/02/2019, 200 sayfa
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *