Birleşik Arap Emirlikleri’nin geleneksel dış politikasında İran önemli bir yer tutsa da, özellikle Libya, Mısır ve Yemen askeri müdahalelerinde, İslami gruplara karşı hareket etmek temel teşkil ediyor.
İSTANBUL (AA) – Riad Domazeti
Geride bıraktığımız yaklaşık 8 yıllık Yemen krizinde, siyasi ve insani durum ciddi şekilde karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Yemen’in stratejik önemi ve ülkenin ticari geçiş güzergahında olması, küresel güçler kadar bölgesel aktörlerin de iştahını kabartmış durumunda. Bugün Yemen küresel ve bölgesel aktörlerin ticari ve hegemonik mücadelelerinin tam ortasında kalmış durumda.
2011 yılında Yemen’de yükselen özgürlük ve eşitlik taleplerinden Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) pek memnun olmadığı aşikar. Bu bağlamda BAE, statükonun sürmesi için bir yandan özgürlük taleplerinin önünü kesmeye çabalarken öte yandan da Husilerin yeni işgallerini durdurmak için askeri operasyonların başını çekiyor.
Arap isyanları ve BAE: Yumuşak güçten askeri müdahalelere
Modern Ortadoğu’nun kuruluşunda Basra körfezinde yer alan 7 emirliğin anlaşmasıyla kurulan BAE’nin uluslararası politikasını karakterize eden, petrolden sağladığı gelirle dış yardımları, yatırım projelerini finanse etmesi ve uluslararası misyonlara finans sağlamasıydı.
2011 yılıyla birlikte “Arap Baharı”nın bölgede yol açtığı yeni dinamiklere karşı BAE’nin ve genel olarak Körfez ülkelerinin finansal ve diplomatik arayışların yanı sıra askeri harekâtlarla sert müdahalelere başlamış olması, özellikle BAE açısından yeni bir evreye geçildiğine işaret ediyor. Mısır, Suriye ve Irak’ta finans endeksli politikaları aşan bu yeni yaklaşımla Libya’da uçaklarını Mısır Hava Kuvvetleri ile yan yana havalandıran BAE, Kızıldeniz’e ve Aden körfezine kıyısı olan birçok ülkede askeri üs kurma peşinde. Cibuti, Somali ve Eritre’deki hamlelerinin ardından, Yemen krizindeki askeri müdahalesi, BAE’nin dış politikada yeni müdahaleci askeri yaklaşımını tarif ediyor.
BAE’nin güvenlik endeksli bu yaklaşımının altında birden fazla motivasyon yatıyor. Geleneksel BAE dış politikasında İran önemli bir yer tutsa da, özellikle Libya, Mısır ve Yemen askeri müdahalelerinde, İslami gruplara karşı hareket etmek temel teşkil ediyor. “Arap Baharı”ndan sonra, özgürlük yanlısı gruplar da (en az İran kadar) BAE tarafından ulusal güvenliğini tehdit eden temel unsurlar olarak algılandı. BAE yöneticileri bunu birçok defa dile getirmişlerdi. Körfez monarşilerinin meşruiyetine meydan okuyan bu gelişmelere karşı BAE Suudi Arabistan, Mısır ve statüko yanlısı diğer aktörlerle birlikte bölgesel bir ittifakın kurulması girişiminin başını çekiyor.
ABD’den alınan destekler
BAE’nin bu yeni yaklaşımını destekleyen birçok Batılı müttefiki de var. Askeri doktrinini büyük ölçüde ABD’den alan BAE, ABD’nin resmi kurumlardan olduğu kadar, aynı zamanda birçok Batılı güvenlik şirketinden de askeri danışmanlık hizmeti alıyor. BAE Yemen’de çeşitli yerel milis güçleri ve kendi askerî birliklerini kullanırken Blackwater ve Reflex Responses gibi güvenlik şirketleriyle de işbirliği yapıyor.
Husi karşıtı Arap Koalisyonu’nda yer almasına rağmen çoğu zaman tek başına hareket eden BAE, Yemen’e ait birçok stratejik noktayı ve limanı tek taraflı olarak ele geçirdi. BAE bugün Yemen kıyılarında (başta Aden körfezi olmak üzere) birçok limanını ele geçirmiş durumda. Babü’l Mendep deniz trafiğini kontrol altına almaya çalışan BAE, Eritre’de bir askeri tesis kurdu ve 2017 yılında Somali’de de aynı girişimde bulundu. Bu noktada BAE’nin bir diğer hedefi de Kızıldeniz’in en büyük limanı olan Hudeyde limanını ele geçirmek.
BAE bu yeni vizyonunda yerli silah endüstrisiyle askeri caydırıcılığını geliştirmeyi amaçlıyor. 2011 yılında Arap Baharı ile birlikte bölgesel düzeninin temelleri sarsılan Körfez’in, BAE önderliğinde yeni bir düzen kurma peşinde olduğunu görmek mümkün.
BAE’nin Yemen stratejisi
Arap Baharı sürecinden sonra askeri anlamda bölgeye angaje olan BAE, Arap Koalisyonu’nun motor gücü konumunda. Suudi Arabistan ile birlikte hareket eden BAE’nin Suudi Arabistan’dan farklı bir yaklaşımı var. BAE’nin amacı Yemen’in toprak bütünlüğünün sağlanması değil, o güvenlik, ekonomi ve bölgenin statükosunu korumak gibi motivasyonlarla Yemen’e yaklaşıyor.
Bu çerçevede makro planda baktığımızda, Yemen krizinde Çin ve ABD gibi küresel güçlerin yanında, bölgesel anlamda İran, Suudi Arabistan ve BAE önemli aktörler olarak ön plana çıkıyor. Yemen’deki askeri varlığı ve taşıyıcı rolünden dolayı BAE, kimi zaman Suudi Arabistan’ın yaklaşımını da yönlendiren bir aktör haline geldi.
Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin mutlak ticari hakimiyetine meydan okuma niteliği taşıyan Çin’in yeni ipek yolu projesinin, Ortadoğu’da da önemli bir değişime yol açacağı öngörülüyor. Çin’in söz konusu projesinden etkilenecek ülkelerin başında BAE var. Yemen’in kıyılarından geçen uluslararası ticari rotaları ve uluslararası petrol nakliyatı, söz konusu krizi Çin’in yeni ticari planlarıyla yakından ilişkilendirilebilir. Dubai ve Abu Dabi gibi ticari merkezlerinin cazibeli konumlarını kaybetmesi korkusuyla BAE, Yemen’e ait sahil kentlerini ve limanlarını ele geçirmeye çalışıyor. Yemen’in istikrara kavuşması halinde, buradaki limanların potansiyel olarak BAE limanlarının yerini alabileceği senaryoları ileri sürülüyor. Bu çerçevede BAE, hâlihazırda başta stratejik Sokotra adası ve Aden körfezinin girişinde bulunan Miyun adası olmak üzere, Aden, Duba, Belhaf, Meha limanlarını ve son olarak Hudeyde limanını ele geçirmek için mücadele veriyor.
BAE 2015 yılından itibaren birçok sivilin ölümüne sebep olduğu gibi, başta stratejik adaları olmak üzere, Yemen’in limanlarını ve yer altı zenginliklerini de ele geçirmiş durumda. BAE’nin Yemen’deki askeri varlığı, ele geçirdiği enerji kaynakları ve geçiş yolları, Husi karşıtlığı retoriğini aşan bir durum sergiliyor. Bu bağlamda, BAE’nin Yemen’deki temel motivasyonunun esasında Aden körfezi ve Hint okyanusundaki çıkarlarını garanti altına almak olduğunu görülüyor.
BAE ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap Koalisyonu’nun askeri müdahalesini meşrulaştıran en önemli gerekçe ise İran’ın Yemen’deki varlığı. BAE’nin İran’la ticari ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, Yemen’in İran’la kurduğu ilişkinin bahane edilmesine şüpheyle yaklaşmak gerekiyor.
BAE Yemen’de Sünni gruplara da karşı
Öte yandan, BAE’nin Yemen’e müdahalesindeki gerekçelerinin en önemli unsurunu özgürlük yanlısı grupların varlığı oluşturuyor. 2011 yılından itibaren bölgede yaşanan değişim ve özgürleşme ortamından rahatsız olan BAE, statükonun korunmasının en etkili aktörleri arasında yer alıyor.
Bir devlet olarak kuruluşundan itibaren gerek askeri gerekse siyasal elitler özelinde Batı etkisinin en açık ve net görüldüğü Körfez ülkesi BAE. Bu anlamda, statükonun ve mevcut konjonktürün muhafaza edilmesinin BAE’nin en önemli görevi olduğunu görmek mümkün. Bölgesel statükoya meydan okuyan özgürlük yanlısı yerli grupları bastırmaya çalışan BAE, son olarak Taiz ve Aden kentlerinde Sünni siyasal güçlere karşı operasyonlar başlattı. BAE Yemen projeksiyonunda kendisiyle aynı fikirde olmayan çeşitli yerel gruplara karşı da savaş açmış durumda.
Yemen’de 2015 yılında başlayan Arap Koalisyonu’nun askeri operasyonunda BAE’nin askeri varlığı 30 adet F-16 savaş uçağı, 4 bin asker, yaklaşık bin 500 özel harekât mensubu ve yüzlerce yabancı şirket “danışmanı”ndan oluşuyor. BAE Yemen’deki askeri varlığının yanı sıra binlerce yerel silahlı milisi de eğitiyor. Alternatif olarak eğitilen ve maaşı ödenen Hadi’ye bağlı bu birlikler, BAE’nin Yemen’in geleceğiyle ilgili uzun vadeli planları hakkında fikir verebilir. Birleşik bir Yemen’den ziyade kendi jeopolitik çıkarlarını önceleyen BAE’nin, eğittiği milisler sayesinde, başta liman kentleri olmak üzere, Yemen’in stratejik noktalarını elinde tutmak istediği görülebilir. Savaş sonrası güç dengelerinin şekilleneceği Yemen’de, desteklediği söz konusu gruplar sayesinde BAE’nin, “Yemen paylaşımında” payını maksimum düzeyde tutmak isteyeceğini söylemek mümkün.
BAE Yemen’de her ilde farklı yerel askeri ve siyasi grupları destekliyor, askeri eğitim vererek silahlandırıyor. Birbirinden kopuk ve habersiz bu yerel askeri gruplar, birleşik Yemen fikrini zayıflattığı gibi, orta vadede önemli sorunlara yol açacak gibi görünüyor. Kimi zaman kendi aralarında çatışan bu güçler, son olarak Hadi hükümetine bağlı devlet ordusuna karşı Aden havalimanın kontrolüyle ilgili olarak şiddetli çatışmalar yaşamıştı.
BAE’nin Yemen’deki gizli hapishaneleri
Yemen’in güney bölgelerindeki en etkin yabancı güç olan BAE ile ilgili en önemli endişe kaynağı ise başta Sokotra adası olmak üzere güney illerinde işkenceyle dolu gizli hapishanelerin varlığı. Uluslararası medyanın gündeme getirdiği gizli hapishaneler, henüz Arap Baharından önce, ABD tarafından El-Kaide’ye karşı mücadelenin bir parçası olarak kurulmuştu. 2009 yılında Obama hükümetinin kapattığı bu gizli işkence merkezlerini BAE’nin tekrar aktif hale getirdiği ifade ediliyor. Haziran ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yayınladığı raporda, BAE’nin “güvenlik operasyonları” sırasında onlarca kişiyi zorla kaybetme ve keyfi gözaltında tutma gibi uygulamalar gerçekleştirdiği ifade ediliyor. Temmuz ayında benzer iddiaları Uluslararası Af Örgütü de raporlamıştı. Husiler’den ziyade, güneydeki Sünni gruplar arasında siyasi muhaliflikleriyle tanınan ve kimi zaman da BAE’nin politikalarına itiraz eden Hadi hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin ve yerel hükümet görevlilerin bu tür gizli hapishanelerde tutulduğu ifade ediliyor. Öte yandan BAE’ye itaat etmeyen kimi kabilelerin önde gelenlerinin, gazeteci ve aktivistlerin de hukuksuz bir şekilde gözaltına tutulduğu kaydediliyor. Meşru Yemen hükümetinin soruşturulmasını istediği bu iddialar karşısında, BAE’li yöneticiler gizli hapishaneler ve işkence merkezlerin varlığını reddetmişti.
BAE’nin kontrolündeki güney bölgelerinde farklı isimler altında binlerce kişiden oluşan onlarca milis grubu var. Çoğu zamanda yerel çetelerden ve başıbozuk sokak kabadayılardan oluşan bu tür gruplar, Yemen’in birlik fikrini tehdit eden önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. Yemen’in geleceği hakkında bir tasavvura sahip olmayan bu grupların, savaş sonrası dönemde de Yemen’in güvenliği ve genel asayişi için önemli bir sorun kaynağı olarak kalacağı düşünülüyor.
BAE’nin Yemen müdahalesinin iç yansımaları
BAE’nin son dönemde askerileşme eğilimi gösteren dış politika yaklaşımının, emirliklerin içinde süregelen bazı iç problemlerin ve sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olacağı fikri giderek güçleniyor. Aşırı askeri harcamaların ve özellikle Yemen’deki insan hakları ihlallerinin, birçok emirlikte ciddi endişeler uyandırdığı söyleniyor. Endişelerini ifade eden Dubai eski polis müdürünün, Muhammed bin Zayid’e açık bir uyarısı olmuştu. Polis müdürüne göre, uzun süren söz konusu askeri müdahale Yemen’i “başarısız devlet” haline getirecek ve sonu gelmeyen bir savaş ihtimalini doğuracaktır.
Sonuç olarak, BAE’nin Yemen’e askeri müdahalesi ve yol açtığı insan hakları ihlalleri, birliği oluşturan emirliklerin bazılarında ciddi rahatsızlık meydana getirmiş durumunda. Yedi emirlikten oluşan BAE’nin anayasal kurumları başta olmak üzere, mevcut askeri harcamalardan ve müdahaleci politikalarından memnun olmayan bir kitle var ve bu kitle giderek daha da büyüyor. Abu Dabi Emiri Muhammed bin Zayid’e karşı muhalefetin ve itirazların giderek artacağını öngörmek de mümkün. Zira siyasal temsil sisteminden memnun olmayan olan kimi emirliklerin, BAE’nin federal yapısını yeni bir sınav alanı haline getirme ihtimali de kuvvetli görünüyor.
[Riad Domazeti İNSAMER Ortadoğu araştırmacısıdır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *