Türkiye’nin en çok konuştuğu konulardan biri de yurtdışına gerçekleşen ve hızla artan beyin göçü. TÜİK verilerine göre 2017 yılında Türkiye’yi terk eden genç ve eğitimli insan sayısı 250 binin üzerinde.
Hükümet son olarak bu göçü tersine çevirebilmek adına maddi bazı adımlar da attı ancak bunun yeterli olup olmadığına ilişkin tartışmaları devam ediyor.
Euronews’ten Sertaç Aktan’ın haberi
Birçok kişi maddi beklentiler kadar ülkedeki temel hak ve özgürlüklerin iyileştirilmesi, hukuki ve yapısal reformların sağlanması ve adil yargılanma gibi konuların da önem teşkil ettiğine vurgu yapıyor.
Tüm bu tartışmalar sürerken yurtdışına gitmeyi tercih edenlerle ilgili medyada yapılan bazı yorumlar ve yakıştırmalar da sosyal medyada tepki çekiyor.
Örneğin geçtiğimiz ay CnnTurk’te ekonomi programı yapan Cem Seymen’in bunu ‘onursuzca bir davranış’ olarak nitelendirmesi ve son olarak İlber Ortaylı’nın panikle memleketi terk etme durumunun hoş olmadığını belirterek “Türkiye’de derece alanlar ABD’de garson oluyor” demeci gündemdeki tartışmaları ve tepkileri daha da alevlendirdi.
Türkiye’de yüksek dereceler alıp geri dönmemek üzere yurtdışına giden, oralarda garsonluk ve benzeri işlerde çalışan kişilerle görüştük. Bu şekilde bir hayatı neden tercih ediyorlar? Türkiye’de potansiyeli yüksek bir kariyerdense batıda vasıfsız işlerde kendilerini daha mı huzurlu ve mutlu hissediyorlar?
Londra’da yüksek mühendis bir bulaşıkçı
Oktay Ural 2018 yılında bu şekilde Türkiye’den batıya giden gençlerden biri. Türkiye’de bir kariyer potanisyelini arkada bırakan ve orada yüksek vasıf gerektirmeyen düşük maaşlı işlerde çalışmayı göze alarak hayata sıfırdan başlamayı tercih eden 27 yaşında bir genç.
Ankara doğumlu olan Ural 2015 yılında İstanbul’da iyi bilinen özel bir üniversitesinin makine mühendisliği bölümünden mezun olup, kendi okulunda araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bir yandan yüksek lisansını yapan Ural bir süre sonra aldığı eğitimin ve içine girdiği sistemin kendini tatmin etmeyeceğini anladı. Yüksek lisansa devam ederken iş hayatına da atıldı ve Türkiye’nin en tanınmış kurumsal markalarından birinde işe girdi.
Asıl sebep maddi değil
Kendi departmanında yönetici pozisyonda çalışan ve düzenli bir geliri olan Ural beyaz yakalı bir çalışan olarak önünün açık olduğunu da düşünüyordu. Sonrasını şöyle anlatıyor:
“Bir yıl boyunca o pozisyonda çalıştıktan sonra anladım ki ben bu ülkede hak ettiğim noktaya gelemeyeceğim, bir noktaya gelsem bile hak ettiğimi kazanamayacağım, ne yaparsam yapayım sonuçta oluşacak hayat standardı belli. Üstelik bizim şirket tüm arkadaşlarımın çalıştığı şirketlerden daha iyi bir durumdaydı. Yani maddi memnuniyetsizlik yoktu, daha doğrusu asıl sebep o değildi.
Şirketteki atmosfer de kötü değildi tam tersine şirket, bizim gibi insanların belli bir medeni seviyede ilişkide olduğu kurtarılmış bölge gibiydi. Ama kampüsten çıkıp metrobüse bindiğiniz anda ülkenin gerçeği ile yüzleşiyorsunuz. Dışarda gördüğünüz muameleler, insan ilişkileri tam bir şok yaşıyorsunuz.”
İstanbul’a 2010’da geldiğini anlatan Ural o dönemlerde cebinde çok az bir para olan bir öğrenci olmasına rağmen daha çok sosyal etkinliğe gittiğinden, daha çok dışarı çıktığından bahsediyor ancak yıllar geçtikçe kendisine hitap eden etkinlik türleri azalmış, mekanlar azalmış, konserler festivaller azalmış ve azaldıkça da daha pahallı hale gelmiş.
“Feodal bir beylik gibi”
Hala bekar ve genç olmasına rağmen akşam işten eve geldiğinde trafik ve insan kargaşası nedeniyle enerjisinin de gününün de sona erdiğini, parası olmasına rağmen sosyal hayatının bittiğini dile getiren Ural, “Sanki Ortaçağ’dayız feodal bir beylik var, biz de onun içindeki tarım işçisiyiz ve sadece ölmemek ve cezalandırılmamak için karın tokluğuna çalışıyoruz” diyor ve kendisi için filmin nerede koptuğunu şöyle anlatıyor:
“Beni ülkemin mühendislerine emanet etmeyin”
“Trakya’da tren kazası oldu. İnsanlar net bir ihmalden öldü. Bir başka mühendisin hatası yüzünden öldü ama ortada suçlu yok sorumlu yok. O bölgede yaşayan Trakyalı arkadaşım var, hayatları hikayeleri dinliyorsunuz ve aslında bu tür bir felaketin ne kadar yakında olduğunu anlıyorsunuz. Ben yarın birinin ihmali ve liyakatsizliği yüzünden ölebilirim ve bunun hiçbir sonucu olmaz bunu anlıyorsunuz. Kısaca beni ülkemin mühendislerine emanet etmeyin.”
İçinde bulunduğu hayat treninin raylarını değiştirmek istediğini söyleyen Ural, yurtdışına çıkan dostları ile görüşerek liyakatın olduğu ve çalışmasnın karşılığını alabileceği bir yere gitmeye karar vermiş.
İyi İngilizcesine güvenen Ural, tazminatsız istifa etmiş ve bedelli askerlik için çektiği banka kredisini cebine koyup iş bulma umuduyla 2018’de Londra’ya varmış. Şu anda bir restoranda bulaşıkçılık yapan ve bundan başka bir geliri olmayan Ural, hem kaldığı yerin kirasını, hem mutfak masrafını, hem sosyal hayat harcamalarını hem de Türkiye’de aldığı banka kredisinin taksitlerini ödüyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *