Biz ilk cep telefonu üreten birkaç ülkeden biriydik, ne oldu. Aselsan neden cep telefonu üretiminden çekildi. Oysa Aselsan kendi cep telefonumuz üretildiğinde dünyada sadece 9 ülke cep telefonu üretiyordu.
Abdurrahman Dilipak, Türkiye’nin yerli yazılımı olarak bir dönem çokça konuşulan Pardus meselesinden başlayarak, Türkiye’nin henüz yerli yazılıma yerli arama motoruna, yerli bir sosyal medyaya sahip olamadığını, buna karşılık, holding patronundan zengin bürokrat olduğuna, karısı Range Rower’a binen bürokrat bulunduğuna işaret etti.
Yeni Akit’te “Tekrar Pardus” başlığını taşıyan yazısında şöyle diyor Dilipak:
Bizim PARDUS’u üç düzine adam yazdı. Peki bu adamlar şimdi nerede, ne yapıyorlar.
Bakın böyle bir yazılımın sadece kamunun ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde dizaynı için, açık kapıların kapatılması, aplikasyonlar ve güncellemeler için en az 180 kişinin çalışması gerek. Eğer bunu sivile de açacaksanız, diğer bunu notepad ve GSM yazılımlarını da kapsayacak şekilde entegre, sürdürülebilir bir yazılım için en az bunun iki katı çalışana ihtiyaç var. Bunu bölge ülkelerine açmak isterseniz, 1000’e yakın yazılımcıya ihtiyacınız olacak. Global, herkese açık bir yazılım için belki 1800 çalışan gerekecek.
Şu hali ile bu yazılımda yetersizlikler de olabilir, yamanması gereken açıklar da. Bunlar düzeltilemeyecek şeyler değil, ama elbet de emek gerekiyor, zaman gerekiyor, para gerekiyor.
Tabii bu seviyede bir yazılım yapacaksanız, yerli bir arama motorunuz olmaz mı? Yerli bir Sosyal Medianız olmaz mı?
Bu kafa ile olmaz. Hâlâ bir “National Data Center” dedikleri “Milli Bilgi Bankamız” yok. Kendi enerji kaynağına sahip süper bilgisayarımız yok, intranetimiz yok, yazılım test laboratuvarımız yok. Bunun için dünyadaki önemli birçok yazılım ve HW’lerin eşzamanlı çalıştırıldığı, çalışma esaslarının incelendiği arşivlere ihtiyacımız var. Bu yoksa yazılım işçisi olursunuz, yazılım devi değil.
Biz ilk cep telefonu üreten birkaç ülkeden biriydik, ne oldu. Aselsan neden cep telefonu üretiminden çekildi. Oysa Aselsan kendi cep telefonumuz üretildiğinde dünyada sadece 9 ülke cep telefonu üretiyordu. Bugünkü popüler markaların çoğu piyasada yoktu. Türkiye 1993’de cep telefonu kullanmaya başladı. 1994 biz ilk yerli üretimi gerçekleştirdik. Bu başarının arkasında 30 yurtsever Aselsan mühendisi vardı. Belki biliyorsunuzdur, daha sonra RAKS da cep telefonu üretti. Peki sonra ne oldu..
1930’larda kendi uçağımızı kendimiz üretiyorduk. Bunların başına gelenler Nuri Demirağ’ın başına gelenlerin farklı bir versiyonu idi.
Bu Milli Bilgi Bankası konusunu çok önceden, Gül zamanında, Erol Kaya Pendik belediye başkanı iken Ankara’da birçok kişiye anlatmaya çalıştım ama olmadı. Erdoğan Başbakan olunca ona anlattım. Erdoğan Başbakanlık müsteşarı Efgan Ala’ya yönlendirdi. Efgan Ala yardımcısına yönlendirdi. O da diğer bakanlıklardan bilişimle ilgili müsteşar yardımcılarını topladı. Konuyu anlattım. Herkes, “Aaa, çok güzel, tamam, takip edeceğiz” dediler. Daha sonra o müsteşar yardımcısını aradım, “Ne oldu” dedim. “Hocam bu iş olmaz, olmayacak” dedi. “Bu işte büyük rant var. Her kurumun kendi serveri var, bilgi işlemcisi var. Herkes yazılım alıyor, sistem alıyor, Security alıyor, siz bu çarka çomak sokuyorsunuz, bu işle ilgili 10 bakanlık var. Olmaz bu” dedi. Tekrar Erdoğan’a yönlendirdi, onunla görüşmemi, onun bizzat takip etmesi gerektiğini söyledi. Ben de Hasan Doğan’a ilettim ama, olmadı işte..
Kemal Unakıtan Maliye Bakanı iken, Eskişehir’de kamuya dönük bir pilot çalışma olarak “Milli Bilgi Bankası” kuralım, bu İstanbul’da kurulacak büyük merkezin küçük bir modeli olsun istedik. Unakıtan bu konuyu takip etti. Kanun kuvvetinde kararname çıkarıldı. Bütçe tahsis edildi. Şirket kuruldu. Eskişehir valisi bu işe büyük önem verdi. Arazi tahsisi yapıldı. Ama bir el devreye girdi bu projeyi yine engelledi. Bu proje tamamen şekilde değiştirilerek daha sonra TÜRKSAT üzerinden Konya’ya kaydırıldı.
Benim bunu anlatmadığım Ankara’da kimse kalmadı. İlgili Bakanlıkların hepsine anlattım. AK Parti Genel Merkezinde “Reha Denemeç bu işlerle ilgili” dediler, ona da anlattım. Yok işte, gelinen nokta burası.
Başkan Yardımcısı Fuat Oktay, “Yıl sonuna kadar bütün kamu kurumlarında e-devlet uygulamasına geçilecek” diyor. Tamam mı, hâlâ bizim e-devlete erişimimiz ABD üzerinden, intranetimiz yok. Miror’larımız yetersiz. Türkiye giderek HW, SW bilgi çöplüğüne dönüyor. Korkunç bedeller ödemeye devam ediyoruz ve bilişim alanında güvenliğimiz çok zayıf. Bigdata yönetimi konusunda çok zayıfız. Bunlar olmadan siber savaş zor, siber güvenlik, siber istihbarat olmaz.
Bu işleri engelleyenleri bulmak hiç zor değil. Bunların çoğu kripto FETÖ’cüler. Hâlâ sistem içinde, sektörde çok etkin konumdalar ve hâlâ terfi ediyorlar. Milli unsurlar ise caydırıcı bir baskı altındalar. İnanılmaz bir mobing uygulanıyor. Bu beyinler yurtdışına kaçırılıyor ya da pasifize ediliyor. Bir şekilde devre dışı bırakılıyor.
Bu iş Gebze’deki Bilişim Vadisi ile olacak bir iş değil. Şehir milliyetçiliği ile orada böyle bir şey yapmaya çalışıyorlar. Ama asıl yapılması gereken bu değil. Tamam bu da yapılsın, ama öncelik bu değil. Bu biraz bu konuda bir şeyler yapılıyormuş gibi yapılan şeyler. Yıllar önce bunu Levent’teki sanayi sitesinin oraya yapmayı düşündüler, sonra araya birileri girdi “Ümraniye olsun” dediler. Bakın bunlar büyük ölçüde rant konusu ve mikro milliyetçilik konusuna kurban edilen konular. Ve tabii bir de siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını emperyal güçlerin çıkarları ile tevhid eden içimizdeki ihanet şebekeleri var. Onları bulup sistemden ayıklamadan bu sorunlar çözülmez.
Bunları bulmak çok güç değil. Ama dikkat, bu hainler, bizim en yakınlarımıza kadar uzanıp onlarla çıkar ilişkisine girdikleri gibi, ağlarına takılan kişileri kendileri ile birlikte olmaya zorlayan bilgi ve belgelere ulaşıyorlar. Onun için bu soruşturmalar poliste, savcılıkta, yargıda bir yere gelip duruyor.
Bakın bunlar, her zaman söylüyorum, Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK, Spor, Sanat dünyası her yerde varlar. Kadrolarında şeyh de var fahişe de.
Peki bu konuları gündeme almak için daha kaç yüz gün gerekiyor? Huuu! Beni duyan var mı?
Geçen gün tanınmış bir hukukçu şöyle diyor: Bugün holding patronundan daha zengin bürokrat var! Karısı Range Rower’e binen bürokrat mı olur? Politikacı ya da bürokrat, ya da işadamı, geldiği yere bakın, bir de bulunduğu yere. Ne kadar vergi ödemiş ona bakın, görürsünüz kimin aslında kim olduğunu, kimlerle çalıştığını, kimin adamı olduğunu. Herkesin bildiği bir “sır”rı devlet mi bilmiyor. En son babalar mı duyuyor!
Geçen gün İstanbul’da emekli bir gazeteci arkadaşla buluştuk. Bana CERN’de atom parçacıkları hızlandırıcısı alanında çalışıp Türkiye’ye dönen bir fizik doktorunun durumunu anlattı, ne diyeceğimi bilemedim. Bu tür örnekler bir tane de değil bu arada. Bugün bile sadece yutkunup oturmak ağrıma gidiyor.
Şimdi bu seçimde bunların hepsi şirinlik muskalarını takıp, kesenin ağzını açıp, parlattıkları adaylarla parti merkezlerinin kapısını aşındırmaya başlayacaklardır. Aman ha dikkat! Bu yamyamlar, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” misali, kripto şeyhlerden mesaj da getirirler, eşsiz üstünlüklerine ilişkin 40 tane şahid de. Devir “cilalı adam” devridir nitekim!
İyi şeyler yapmadan önce kötülükleri engelleyin. Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Kovanın dibi delikse, su doldurmak fayda vermez. Hırsız içerdeyse kapıyı kilitlemeniz fayda sağlamaz.
Ben düşmanlarımla savaşabilirim, ey ehli namus devletlüler, siz bizi ellerine emanet ettiğiniz müfsit ve muhteris, kibir küpü, cahil ve zalim siyasiler ve bürokratlardan koruyun. Selâm ve dua ile.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *