Bilinçsiz umutlarımız, romantik-ütopik/politik tasavvurlarımız sebebiyle bugün zor/ağır/kronik sorunlarımızı konuşmuyoruz. Her tür iktidara, her tür otoriteye gerektiğinde hakikati söyleyecek çapta Müslüman kadrolara sahip değiliz.
Özgürlük ve İnsan Hakları Masalları
Atasoy Müftüoğlu
Parçalanmış bilgiler, algılar, bilinç ve dikkat sebebiyle, olayları, gelişmeleri tutarlı bir bütünlük içerisinde değerlendirmek, pek çok nedenle imkânsız hale geliyor. Tutarlı/bütünlüklü değerlendirmeler yapabilmek için zihinsel algılama yeteneğimizin, her tür önyargıdan arınmış olması gerekiyor. Günümüzde gerçekliğin kendisi de maalesef parçalanmış durumdadır. Bu parçalanma nedeniyle çoğu kez olayların/gelişmelerin kendisinden çok, olaylarla ilgili olarak oluşturulan imaj’lar doğrultusunda değerlendirmeler yapıyoruz, yapabiliyoruz. Olayların kendisi ile, imajları ve yansımaları arasında çoğu kez çok ciddi çelişkiler, tutarsızlıklar ve karşıtlıklar bulunabiliyor.
Gerçek dünyaya ve yeni gerçekliklere nüfuz edememek felç edici zaaflara/belirsizliklere neden olabiliyor. Statükocu konumlarımızla/dilimizle/yorumlarımızla/tercihlerimizle hesaplaşma ihtiyacı duymadığımız için, bugün karşı karşıya bulunduğumuz ağır sorunlarla yüzleşemiyoruz. Dondurulmuş muhafazakârlıkları sürdürdüğümüz için, antika/romantik yaklaşımlar-değerler temelinde çözümlemeler yapmaya çalışıyoruz. Büyük üstad’lara, büyük düşünürlere, büyük kahramanlara, liderlere tapınma derecesinde bağımlı olan toplumlar/kültürler bu büyükleri aşmanın bir tür sapkınlık olduğunu düşündükleri için, kendi kendilerine düşünemiyor ve özgün/bağımsız yorumlar/yöntemler üretemiyor.
Hangi bağlamda olursa olsun, geçmişi devam ettirmeye çalışmak, bugüne özgü, bugün için yeni bir şey üretememek gibi sonuçlar doğuruyor. Geçmişi devam ettirmeye çalıştığımız, tarih ve siyaset bilincine önem vermediğimiz için, bugünün emperyalizmi karşısında ortak bir irade ortaya koyamıyoruz. Halen karşı karşıya bulunduğumuz zihinsel/kültürel/politik parçalanmalar/gerilimler/çatışmalar, emperyal-sömürgeci stratejilerin eksiksiz bir biçimde amacına ulaştığını gösteriyor. Ortadoğu toplumlarının bu defa, bir kez daha etnik-mezhepçi kantonlara bölünmesi emperyalist bir projedir. Bu proje, parçaların daha kolay yönetilebilir, daha kolay sömürülebilir hala getirilmesini amaçladığı gibi, İsrail’i her durumda daha güçlü kılmayı da amaçlıyor. Emperyalist projeler karşısında yaşanan her türlü edilgenlik, bilinçsizlik/ufuksuzluk/çapsızlık/ bağımlılık ve hamaset kültüründen kaynaklanır. İslam tarihinde en büyük sapmalar/kırılmalar/zaaflar ve çatışmalar, çöküşler ve dağılmalar, bedeviliklerden/köylülüklerden/kabileciliklerden kaynaklanmıştı. Bugünkü ağır sorunlarımızın, gerçek sorunlarımızın temelinde de ne yazık ki yine aynı nedenler var.
Bilinçsiz umutlarımız, bilinçsiz bağlılıklarımız, bilinçsiz etkinliklerimiz, sömürgecilerin gerçek komplolarını, sömürgeci çıkarlar adına üretilen kimlikçi jeostratejik tanımların mahiyetini teşhis etmemizi zorlaştırıyor. Bilinçsiz umutlarımız, romantik-ütopik/politik tasavvurlarımız sebebiyle bugün zor/ağır/kronik sorunlarımızı konuşmuyoruz. Her tür iktidara, her tür otoriteye gerektiğinde hakikati söyleyecek çapta Müslüman kadrolara sahip değiliz. Pek çok sorunun nedenlerini bildiğimiz halde, kimi endişelerimiz sebebiyle bunları açıklamıyor, susuyor ve ne yazık ki ahlaksızlığı seçiyoruz, seçebiliyoruz.
Modern/seküler/liberal/demokratik dünya, “insan hakları dünyası” “hukuk devletleri dünyası”, bugün, Filistin’de Siyonist diktatörlüğü, sömürgeci tahakkümü, Siyonist apartheid’i, Siyonist ırkçılığı bütün insanlığa karşı meydan okuyarak normalleştiriyor, kurumlaştırıyor ve meşrulaştırıyor. Filistin’de her tür hukuk, her tür vicdan, her tür ahlak, her tür siyasal çözüm keyfi bir biçimde, İsrail’in çıkarları doğrultusunda askıya alınabiliyor. Filistin’de sürekli ve sistematik bir olağanüstü hal yaşanıyor. Kölelik sistemi Filistin’de benzersiz bir biçimde sürdürülebiliyor. İsrail, bugün gaz odaları olmayan Auschwits’tir. Modern- seküler- demokratik dünya, “özgürlük” ve “insan hakları” yalanlarıyla, safsatalarıyla şekillenen bir dünyadır.
İslam dünyası toplumlarında, Müslüman aklı ve zihni, kültürel nitelikleri ve bilgelikleri yok eden ucuz bayağı popülizmler yüzünden bugün, yapısal sorunlarımız yokmuş gibi davranmaya devam edebiliyoruz. Zafer kazanmış tek siyasal model/biçim olarak takdis edilen “demokrasi”leri her ideoloji/her politik hareket/her ırkçılık, her terörist akım kendi çıkarları doğrultusunda istismar edebiliyor, araçsallaştırabiliyor. Sömürgeci söylem-dil, bugün her yerde, İslam toplumlarında da, etkisini-otoritesini ideolojiye dönüştürülmüş sekülerizm aracılığıyla sürdürüyor. PKK terör örgütü örneğinde de görülebileceği üzere, terörist unsurlar, sekülerizm aracılığıyla meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Seküler uygarlığın, neoliberal demokrasilerin çıkarları adına, İslam dünyası ülkeleri birer birer ölüm tarlalarına, yıkım/enkaz mekânlarına dönüştürülüyor. Müslüman halkların tarihleri, medeniyetleri, kültürleri, bilinçleri parçalanıyor, aşağılanıyor. Sömürgeci söylem nezdinde her İslami oluşum meşruiyet kaybına/sorununa/tartışmasına neden olurken, kendisini sekülerizme nisbet eden her oluşum, terörist oluşumlar da, bu yolla meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Bir diğer tarafta da, İslami bütünden bağımsız, çarpıtılmış/fanatik/aşırı şiddet yanlısı İslami temsiller de, İslam karşıtı dünyaya, olumsuz propaganda imkânı veriyor.
Sömürgeci söylemin etkisinden zihinlerimizi arındırmadıkça, karşı karşıya bulunduğumuz zalim gerçekliklerle nihai anlamda hesaplaşamayacağız, köklü soruları gündeme getiremeyeceğiz. Bütün sorular ne yazık ki cevapsız kalacak.
23/10/2015
İSLAMİ ANALİZ
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *