Kur’an’da insanın içsel ve dışsal bütünlüğünün tek ilaha inanması ile sağlanmasına karşılık, bu bütünlük tasavvufta tüm varlığın Allah’la tek vücut olmasına dayanan bir birlikte aranmaktadır.
Kur’an’daki Tevhit ve Tasavvuftaki Şirk İnancı (1)
Sevtap Mendi
İnsanın en büyük sorunu inanmak değil, inandığı şeyi tanımamak der merhum Ali Şeriati. İslamiyet inancındaki en önemli konu, Müslümanların yaşamlarını her alanda ilgilendiren tevhit ilkesi konusudur. Tevhit en genel anlamıyla Allah’tan başka ilah olmadığını kabul etmek demektir. Fakat bu kabulün insanın psikolojik boyutundan toplumsal alana kadar çok geniş etkileri bulunmaktadır. Tevhit inancının toplumsal yapıya etkisi ancak Kur’an’da anlatılan peygamberlerin mücadeleleri ile anlaşılabilir.
Peygamberimizin risalet görevinde Mekke toplumundaki en zorlu mücadelesi; müşriklerin putperestlik sisteminden rant devşirmeleri ve bu sistem içinde sosyal adaletin kaybolmasına ve her türlü ahlaksızlığın yaşanmasına yönelik başlamıştı. Şirk inancında ısrar eden müşriklerin en büyük endişeleri kendi çıkarlarına hizmet eden statükonun korunmasıydı. Bu nedenle İslamiyet’in getirdiği tevhit inancının adil ve insani sistemine karşı hem peygamberimize hem de ilk Müslümanlara yapmadıkları zulüm kalmamıştı. Mekkeli müşriklerin İslamiyet’le asıl sorunu, Allah’ın tek ilah olarak kabul edilmesinden ziyade tek Allah’ın bütün bir toplumu ahlaki değerler üzerinden inşa ederek toplumsal tevhidin ve sosyal adaletin sağlanmasıydı. Bu anlamda tarihte hiçbir peygamber dinsiz bir topluma gönderilmemiştir. Peygamberlerin en büyük mücadeleleri içinde bulundukları toplumun bütün bireylerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik olmuştur.
Kur’an’ın tüm insanlığa gönderilen evrensel bir özellik taşıması, yerel kültürlerden bağımsız olarak farklı toplumlarda aynı insani değerlerin sağlanması noktasında anlaşılmalıdır. Özellikle Müslüman olduklarını söyleyen kişilerin öncelikle Kur’an’da anlatılan gerçek İslamiyet’i ve tevhit inancının ne anlama geldiğini öğrenmeleri gerekmektedir. Kur’an’ın tevhit inancıyla alakası olmayan birçok sapmanın ve hurafenin İslamiyet çatısı altında yaşanarak akıl ve insanlık dışı uygulamaların İslamiyet’e mal edilmesi çok büyük bir haksızlıktır. Kendi ülkemizde yaşanan çeşitli tasavvuf tarikatlarında maalesef bu tür uygulamalar bulunmaktadır. Tasavvuf ekollerinde tevhit inancı olarak benimsenen inanç şekli Kur’an’daki tevhitten tamamen farklı bir içeriğe sahiptir.
Kur’an’da insanın içsel ve dışsal bütünlüğünün tek ilaha inanması ile sağlanmasına karşılık, bu bütünlük tasavvufta tüm varlığın Allah’la tek vücut olmasına dayanan bir birlikte aranmaktadır. Vahdeti vücud, vahdeti şuhüd gibi çeşitli versiyonları olan tasavvuf tevhidinde ya evrenin içindekilerin tamamının tanrı olduğu ya da her varlığın tanrının tezahürlerinin bir parçası olduğuna inanılmaktadır. Allah’ın yaratıklarıyla birleşmesi tasavvuf tarikatlarındaki en önemli inanç kaidesidir. Allah’ın varlıklarla bütünleşmesi demek olan hulul inancında kişi çeşitli nefis terbiyelerinden geçerek benliğini yok eder ve Allah’la birleşir. Allah’ın varlığında yok olmak anlamına gelen fenafillah halinde bu aşamaya erişen kişi artık tanrısal bir kimliğe kavuşur, Hallac’ın meşhur ifadesiyle ‘’enel hak’’ durumu yaşanır.
Tasavvufta ilahlık mertebesine ulaşan şeyhler, kamili mürşitler tarikat mensuplarını her alanda kolaylıkla yönetebilirler. Çünkü bu yönetim ilahi bir kimliktedir artık. Aklını, iradesini şeyhlerine ipotek etmiş insanlar için şeyhlerinin talimatları insanlığa sığmayan, ahlaka yakışmayan, topluma zarar veren şeyler de olsa hiç düşünülmeden itaat edilir. Kur’an’ da peygamber dahi olsa insanların bu şekilde yüceltilmelerine çok net uyarılar yapılmaktadır;
Allah’ı peşi sıra, hahamlarını ve rahiplerini –tabi ki Meryem oğlu Mesih’i de- rabler edindiler. Oysa ki tek bir ilahtan başkasına asla kulluk etmemekle emr olunmuşlardı; (O ki), O’ndan başka ilah yok; ve O onların putlaştırdıkları her şeyden beri ve yücedir. Tevbe 9:31
Tasavvufta Allah ile yaratılanlar arasındaki ontolojik farklılığın ortadan kaldırılması Kur’an’ın Allah ve varlık tasavvuruna tamamen aykırı bir durumdur. Tevhit konusunun anlatıldığı ihlas süresinde Allah’ın Ehad ve Samet isimleriyle tanımlanması, Allah’ın hiçbir mahlukata asla benzemediği ve yaratılmış özelliklerinden münezzeh olduğunu bildirmek içindir. İster taştan yontulan putlar olsun isterse insan gibi şeyhler ve mehdiler olsun bunların hepsi insanların icat ettikleri sahte kurtarıcı ilahlar rolündedir. İslamiyet’e tasavvuf kültürüyle giren bu inancın kaynağı Hint mistisizmidir ve Kur’an’ın şirk olarak gördüğü bir inanç şeklidir.
Birçok müslümanın mensubu olduğu dinin kitabını samimiyetle okumaya, anlamaya çalışmaması İslamiyet zannettiği şirk inançlarına kapılmalarına yol açmaktadır. İnancımızı ilgilendiren konularda hakikatin tek ölçüsü Kur’an’dır, herkes bu kitaptan sorguya çekilecektir…
Kuşkusuz bu (vahiy), senin ve kavmin için bir şeref kaynağıdır: fakat zamanı gelince hepiniz (ona karşı aldığınız tutuma göre) hesaba çekileceksiniz. Zuhruf43:44
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *