Bölgede istedikleri gibi çalıp oynayacaklarına kendilerini inandırmış Trump, Netanyahu, Selman triosunun aksine daha akılcı yaklaşımlar ön plana çıktı.
İran’dan ders aldık mı?
Musa Özuğurlu
Avrupa Birliği, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’i İran’da yaşanan olayları görüşmek üzere davet edeceğini açıkladı. Birliğin, “İran’da neler olduğunu anlamak için” sergilediği nezaket dikkat çekici.
Eskiden olsa “İran yönetiminin halkın haklı isteklerine icabet etmesi ve barışçı gösterileri şiddet ile bastırmaktan kaçınması” açıklamaları yapılır, “İran halkının dostları” grubu oluşturulur ve iş askeri tehditlere kadar vardırılırdı.
Libya’da, Suriye’de ve diğer ülkeler için sergilenen; dönemin Amerikan delilik nöbetine uygun bu tavır bu ve diğer ülkelerin halklarına zarar vermekten başka işe yaramadı.
Şimdi daha sakin ve akıllıca yaklaşım söz konusu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron isim vererek ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ı “savaş çıkartmaya çalışmakla” suçladı, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ise Zarif’e davet ile ilgili açıklamasında “İran’da gösteri özgürlüğünü destekliyoruz ancak Trump’ın peşinden gidip göstericileri desteklemeyeceğiz” diyerek açıkça olayları İran’ın iç işi olarak gördüklerini vurgulamış oldu.
Rusya’nın duruşu zaten belli: “İran’a dış müdahaleye karşıyız” diyen Moskova İran’dan sonra sıranın kendisine geleceğini hesaplıyor.
Türkiye’nin tavrı ve çıkış noktası yukarıdaki çizgiden farklı değil. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “sadece iki kişi” vurgusu yaparak gösterileri Trump ve Netanyahu’nun desteklediğini açıklaması ve Erdoğan’ın Ruhani ile yaptığı telefon görüşmesinde verilen mesajlar olumluydu.
Gerçi “bölgesel duruş” sergilendiği izlenimi veren bu açıklamalara rağmen Erdoğan’ın Esad karşıtı söylemleri de sürüyor. Ama bu söylemlerin artık kabul görmemesi bir yana duymazdan gelindiği de ortada.
Tıpkı Trump ve Netanyahu’nun daha olaylar başlar başlamaz “rejim yolsuzluklarından ve ülkenin varlığını yurt dışında terörizme harcamasından bıkmış İran vatandaşlarının barışçıl protestolarını desteklemesinin” kabul görmemesi gibi.
Artık “kabak tadı” veren bu türden mesajlara mesafeli yaklaşılıyor. Son olaylarda da böyle oldu. Bölgede istedikleri gibi çalıp oynayacaklarına kendilerini inandırmış Trump, Netanyahu, Selman triosunun aksine daha akılcı yaklaşımlar ön plana çıktı.
Peki Türkiye’nin İran’da yaşananlara karşı sergilediği tavır bölgeyi “saha gerçekleri” üzerinden ve “daha akılcı” okumaya başladığının işareti mi ve bu okuma aynı zamanda “içeriyi” de kapsıyor mu?
Arap Baharı adı verilen süreçlerde olayların yaşandığı ülkelerdeki gelişmelerde Trump’ın İran’a yaklaşımına benzer yaklaşımların etkisi biliniyor. Ama bu ülkelerde kıvılcımın patlamaya dönüşmesi için yeterince gazın biriktiğini gözardı etmemek lazım.
Bu ülkelerin hemen hepsinde yaşanan siyasi, ekonomik, sosyal sorunlar ortak. Bunlara bir de müdahale etmek için hazır bekleyen yabancılar eklenince en küçük bir sorun zaman geçmeden rejim sorunu haline geliveriyor ve savaşa dönüşüyor. Kuzey Afrika’dan sınırlarımıza kadar böyle oldu.
Güçlü İran’da devlet aklı bu kez de bir miktar gaz boşaltımı sağladı, ancak gerekli adımlar atılmazsa basınç tekrar artmaya başlayacaktır.
Bu nedenle muhalefete daha çok alan tanınması, halkın ekonomik durumunun düzeltilmesi için çalışmalar yapılması, dinsel ve sosyal baskının azaltılması gibi adımlar atılabilir. Kürt meselesi Türkiye’de olduğu gibi İran’da da tabu, bu konuda olumlu adım atılması sürpriz olur.
Bölgede bu sorunların yaşandığı başka ülke(ler) var mı yoksa bu sorunlar İran’a özel mi?
Coğrafyamızdaki en büyük yanılgılardan bir tanesi “biz(d)e bir şey olmaz düşüncesi. Bunu Suriye’de gördük. Gerçekten de olaylardan bir gün önce manzara sonsuza dek hiçbir şey olmayacakmış gibi görünüyordu. Ama oldu işte. Hem de en kanlısından.
İran’a destek açıklamalarının ardında yatan sebep Suriye’de yapılan büyük hatanın görülmesi mi? Irak ve Suriye harap oldu ama bölge halkları açısından ümitli olmak için hâlâ sebep var. Avrupa ve Türkiye’nin İran yaklaşımı bunu gösteriyor.
Avrupa’nın yaklaşımı dışarıdan gazel olarak görülebilir ama Türkiye’ninki anlamlı. Çünkü bundan sonra sadece İran değil (bu politikasını sürdürdüğü sürece Türkiye de) ABD – İsrail – Suudi Arabistan üçlüsünün daha şiddetli ataklarına maruz kalacak.
Unutulmamalı ki Suriye’nin en büyük “günahlarından” birisi tüm baskılara rağmen İran’ı terk etmemesiydi. Türkiye’de iktidar neyi ne kadar göze aldı bilinmiyor ama İran ısrarı “maliyetli.”
Maliyetin düşürülmesi ise bölge ülkelerinde patlamaya sebep olan ve bizde yeterince var olduğu düşünülen sorunlar ile yüzleşmekten geçiyor.
İran’da göstericilerin mesajlarından biri devletin dışarıyla ilgilendiği kadar içeri ile de ilgilenmesi gerektiği yönündeydi. Suriye’de de olaylar öncesinde neredeyse sadece Filistin ve İsrail konuşulurdu ama içerisi ölümcül derecede ihmal edilirdi. Bizde de dış sorunlar – Kudüs örneğinde olduğu gibi- fena yer kaplamıyor. Ama bu dış sorunlar ve bunlar üzerinden geliştirilen uyku ilaçları halklar üzerinde bir süre etkili olabiliyor sadece. Sonrası malum.
Gazete Duvar
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *