“Temiz Toplum” çağrısı bazı kulaklar için yenidir. Bir, günlük gazetenin açtığı kampanyanın da adıdır bu kavram. Toplumu, tırnağından tepesine kadar pisleyenlerin çığlığı olarak algılıyoruz bu sesi…
Ercümend Özkan
Zaten en çok kirletenler temizlikten, en çok çalanlar dürüstlükten, namuslarını hergün iki paralık eden ve ettirenler en çok namustan bahsetmiyorlar mı? İnsanları Allah korkusundan uzaklaştırmak, hür yapmak, kişilik sahibi yapmak diye diye boyuna kadar kişilik mahrumu, yoksunu yapanlar, çevreyi de tıpkı insanı ve toplumu kirlettikleri gibi kirletmediler mi?
“Temiz Çevre” deyimini de bizler yine bunların ağzından duyduk. Bunlar kimler mi? Çevreyi boyuna kadar kirletenler!.. Doymak bilmez iştahlarını doyurmak için durmadan, dinlenmeden çırpınan ve yalnızca kendilerini düşünüp, başkalarının sırtından geçinmeyi meziyet sayan batının çıkarcıları, giderek koskoca dünyayı pisletti attı. Günümüze gelindiğinde teneffüs edilecek temiz hava, içilecek temiz su, canlıların yaşayabileceği bir deniz bırakmadı. Birçok canlı neslinin kesildiğini yine kendileri açıklıyor değiller mi? Pisliklerini atmak için özel gemiler kiralayıp, yapamadığımızdan değil, beceremediğimizden kirletemediğimiz denizlerimizi kirletmeye gelenler de, bu konuda, kirletmede yardımımıza koşanlar da bu batılılar değil mi? Karadeniz’e yüzlerce varil dolusu pisliği varilleriyle atan, sonra da kaçan onlar değil mi? Halâ bu pislikler Sinop’un bilmem ne kazasının bayırlarında gömülü olarak tutulmuyor mu? Pisliğin sahibinin kimliği bile bilinmeden…
Çevreyi kirleten, doğayı kirleten insanı temiz mi bırakacaktı? Zaten önce insan kirlenmiş ve kirletilmiştir de sonra kirlenen insan hemcinsini kirletmeye, çevresini kirletmeye; suyu, havayı, karayı velhâsıl herşeyi kirletmeye hazır hâle gelmiş değil mi?
Bütün davranışları yalnızca çıkar sağladığı ölçüde değerli bulan batı değer yargısı ister istemez çıkar bulunan yerde ve çıkar sağlamak için bulunur. Yaşamının başka bir anlamı da yoktur ve olmamıştır çıkarcının. Çıkar, tek başına yaşamı için anlam ifade eder olmuş ve öyle de kalmıştır.
Çıkar, şayet kendisinden daha üstün bir değerin bulunmadığı bir değerse, bu takdirde her şeyi belirleyen esasın çıkar olduğu kabul olunuyor demektir. Bu halde ise ahlakı da çıkar belirleyecektir, ekonomiyi de… Devletin varlık nedeni de, uluslararası ilişkiler de ‘çıkar’ tarafından belirlenecektir. Marks’ın ütopyasında herşeyi belirleyen varlığı spontan madde idi; Batının laik-demokrasilerinde ise tek belirleyici ‘çıkar’ olarak görünmektedir.
Çıkar’ın hâkim olduğu “dünya” üzerindeki herşeyi kirletir. Önce insanı kirletir, sonra kirlenen insan, çevresini, diğer insanlardan başlayarak kirletir ve doğa kirlenir. Fail insan olduğu için en son kirlenmenin farkına da, kendi varır. Önce doğanın kirlendiğini farketmesi de bundandır. Ki bütün dünya doğa kirlenmesi ve doğurduğu sonuçlar bakımından ayağa kalkar hâle gelmiştir. Lâkin insan kirlenmesi, zihin kirliliği konusunda daha herhangi bir hassasiyet belirmiş görünmüyor. Şu günlerde “Temiz Toplum” çığlıkları hem pek cılız, hem de dikkat ediniz Toplum’u kapsayacak şekilde ancak anılabilmektedir. İnsan, temel unsur olarak anılmamaktadır. Doğarken temiz bir fıtrat üzerine doğan insanı, hem de 6.5 milyarını birden kirleten nedir? Kirli telâkkiler, kirli görüşler olmalıdır bu kirletici, temizi pise çeviren şey, herhalde pis şeyler, pis telakkiler olmalıdır. Uzvî ihtiyaç ve içgüdü sahibi insan, bu ihtiyaç ve içgüdülerinin şevkinden öteye varabilmenin itici gücü olan akla ve onun muhakeme gücüne sahih kılınmıştır. Lâkin kolay etkilenirliği insanın en büyük zaaflanndan biri olarak suçlarının da sebebi haline gelmiştir.
İnsan, dünyaya bir varlık olarak geldiği günden itibaren üzerinde taşıdığı özellikleriyle, bu özelliklerin değerlendirmesini yapabileceği aklını sürekli devrede tutamamış olmasının sıkıntısı ile tarihleri doldurmuştur, insanlık tarihi insanlığın kendi kendine husumetinin tarihidir denilse yeridir. İnsanı yaratanın, yarattığı insanı verdiklerinin kıymetini anlayabilen insan ancak kendini de, çevresini de, toplumu da kirletmemenin yolunu bulabilmiş ve bu yolda yürüyebilmiştir. Allah kullarına gönderdiği vahiyle nasıl temiz olunur ve temiz kalınır’ın reçetesini vermiş, bu reçeteyi uygulayanlar temiz kalabildikleri gibi, toplumun ve çevrenin de temiz kalmasında bu reçeteyi uygulayanların rolü bulunmuştur.
Toplumun temizliğinden veya temiz toplumdan kasdın ne olduğuna bakılırsa ilk nazarda “rüşvet”in, “kayırma”nın göze çarpıverdiği görülmektedir. Zaten rüşvet veya kayırma kimi kimselerin kendilerine ait olmayanları alabilmek, kendilerine ait kılabilmek için başvurdukları yol olduğuna göre rahatlıkla zulüm kapsamına giren şeyler olduğunu söyleyebiliriz. Zira zulüm, bir şeyi ait olmadığı yere koymaktır, diye tanımlanmaktadır. Adl ise, bir şeyin ait olduğu yerde bulundurulması veya oraya konulmasıdır. Öyle ise kişiyi ve toplumu kirleten rüşvet, kayırma ve benzeri şeylerin varlık nedeni üzerinde durmak gerekiyor. İnsan neden kendine ait olmayan şeylerin zimmetinde bulunmasını ister sorusunun cevabı, herhalde konumuza açıklık getirecek cevab olsa gerektir.
İnsana en yüksek değer olarak belletilen şeyler gerçekten en yüksek değerler ise bu takdirde ona ulaşmak için, erişebilmek için daha yüksek şeyleri değil, daha düşük düzeydeki şeylerden vazgeçebilecektir. En yüceye ulaşmak, ondan daha az yüce şeylerden vazgeçmekle, daha az yücelikleri terketmekle mümkündür. Bu sebeble de sürekli olarak yücelmek, yükselmek, yüce değerlere ulaşma ve onlarla yaşayabilmek için çalışacak insan, mutlaka ve yüceliklere ulaşmak için daha düşük düzeylerdeki yükseklikleri, yücelikleri, daha yükseği uğruna terketmeyi isteyecek ve bunu başarabilecektir.
Tam bu anlatmaya çalıştıklarımızın tersine, insana düşük bir değer, en yüksek değer olarak belletilir ve buna ulaşması istenilir ve hedef gösterilirse bu takdirde (gerçekte) düşük olan değere ulaşabilmek için nice yüksek ve yüce değerleri rahatlıkla terkedebilecektir. Bu hâl ise insanın seviye kaybı anlamına gelmektedir.
Temiz Toplum peşinde koşanların, temiz toplum arzulayanların öncelikle temizlikten anladıklarının ne olduğunu gereğince tarif edebilmeleri ve böyle temizliğe nasıl ulaşılabileceklerini yerli yerince tesbit etmeleri gerekmektedir. Her şeyin dünya hayatını iyi yaşamak; iyi yaşamaktan kasdın da bir eli balda, bir eli yağda yaşamak olduğuna inandırdığınız insanı, bu hedefe ulaşmaktan ne ile alıkoyacaksınız. Gösterilen hedef yalnızca daha iyiyi yemek daha iyi yerde oturmak, daha iyi giyinmek, daha iyi içmek velhâsıl dünya nimetlerinden yararlanmak, amma hiçbir keyfiyet kaydı tanımadan, koymadan yararlanmak olunca, bu hedefe yönlendirdiğiniz insanı, hedefine ulaşmak için çabalarken neleri çiğnememesi, neleri ezip geçmemesi gerektiği konusunda nasıl ikna edecek ve inandıracaksınız. Zira ulaşılması ve yaşatılması gereken en üstün hedef dünya nimetlerinden alabildiğince yararlanmak olunca, buna ulaşmak için neleri engel olarak önüne dikeceksiniz ki, kişi, bunları aşmasın. Ahirette hesab sorulmayacaksa, bu dünyada sizi yaptıklarınızdan dolayı yargılayacakları da yararlandırmanız halinde dünyada da yargılanmayacaksınız, bu durumda insan hırsını nasıl sınırlayacaksınız? Laik vicdanlarla mı? Koskoca dünyayı tek başına, ortaksız olarak kirleten laik-demokrasi’den mi bunu bekleyeceksiniz! Hani ‘bilmem neyini ne eden kadı, şikâyetin kime’ derler ya!… Durum aynen öyle görünmüyor mu?
Allah’ı da, ahireti de, günahı da, utanmayı da terkettirdiğiniz laik görüşü ile hayatı düzenlettirdiğiniz demokrasinin ürünü insanın üzerinde taşıdığı bu pislikleri yine pislik cinsinden şeylerle mi temizleyeceksiniz? Bunu mümkün görüyor musunuz? Kanı kanla mı temizleyeceksiniz!…
Varsa yoksa dünyada yaşamak; yemek, içmek, giyinmek, iyi yerlerde oturmaktan başka amacı bulunmayan dünyada kim herhangi bir yüce değer uğruna bütün bu şeylerden vazgeçer ve dünyayı kirletmekten tevbe eder söyler misiniz?
Laik-Demokrasi’nin kirlettiği insan hem kendini, hem toplumu, hem çevreyi kirletmiştir ve kirletmektedir. Laik-Demokrasi’den vazgeçip Vahye dönülmedikçe ne insanın, ne dünyanın, ne toplumun, ne çevrenin kirlenmesine engel olunamaz. Zira herşey insanla, insan için, hevâya rağmen fakat fıtrata uygun, eşyanın tabiatına yatkın ise ancak anlamlanmıştır. Doğrulara teslim olmayanlar doğruların mürüvvetini göremezler.
Temizliği ağzına alacakların önce temiz olmaları, satılmamış bulunmaları, temizliğin nereden kaynaklandığını bilmeleri gerekir. Temiz fert, temiz toplum, temiz düzen, temiz kamuoyu ancak temiz olan VAHİY’le gerçekleşir. Hevâsına teslim olan insan, temize teslim olmamıştır ki temiz kalabilsin. Temizliği koruyabilsin. Temizliğin izzetini helaldâr etmesin…
Temizlik; temiz fertten, temiz topluma ve temiz düzene kadar Vahye teslimiyetin ürünüdür. Kim bu üründen yemek istiyorsa temizlik eksin, temizliği gübrelesin, temizliği sulasın ki temizlik biçebilsin. Kendisi temiz olmayanların ise temizliği ancak sayıklayabilmeleri mümkündür. Sayıklanan şeyler gerçekleşmezler. Gerçekleşecek şeyler ise gereğine yönelinen şeylerdir.
Kim ‘Temiz Toplum’ istiyorsa, önce nefsindekini değiştirmeli ve temizlemelidir. Bu hâli ile örnek olacak ve başkalarının da imrenmesine vesile olacaktır. Temizliği tanımayanın temizlenmesi ise mümkün olamaz. Temizlikten bahsetmesinin dahi anlamı bulunamaz.
(İktibas, sayı 173)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *