19. yüzyılda Georges-Eugene Haussmann’ın (Baron Haussmann) öncülüğünde Paris kentinin geçirdiği dönüşüm, modern şehircilik tarihinin dönüm noktalarından biri olarak, kentteki derin sosyal ayrışmanın temelini atmıştı. Dönüşümün amaçlarından biri Paris’te sık sık görülen halk ayaklanmalarını da önlemekti.
Fransa imparatoru III. Napolyon’un Paris’i yeniden “düzenlemek” için görevlendirdiği Haussmann, “ışık, hava, temiz su” isteyen bir plan doğrultusunda geniş bulvarlar açarak ortaçağ dokusunu yıktı, kanalizasyon ve park sistemlerini modernleştirdi. Ancak bu radikal değişim, yoksulların özellikle de işçi sınıfının şehir merkezinden dışlanmasına, banliyölere doğru sürülmesine yol açtı.

Paris Belediyesi’nin resmi kaynakları, Haussmann’ın uyguladığı modernizasyonun “zorunlu sosyal maliyet” olarak en yoksul kesimleri şehir dışına ittiğini, bunun da bir dışlama hareketi anlamına geldiğini açıkça vurguluyor. Kent merkezinin refah düzeyi yüksek kesimlere ayrılması, Paris’te mekansal eşitsizliği kurumsallaştırdı.
Haussmann evlerindeki katlara göre sınıf düzeni
Haussmann döneminde inşa edilen apartmanlar, yalnızca mimari açıdan değil, toplumsal hiyerarşi açısından da belirleyici oldu. Taş cepheli, balkonlu bu binalar zengin şehirlilerin yaşamına göre tasarlandı. Paris Belediyesi’nin planlarına göre tipik bir Haussmann apartmanında zemin katta dükkanlar ve kapıcı dairesi bulunurken, ikinci katta yüksek tavanlı, balkonlu ve en prestijli daireler büyük burjuvaziye ayrıldı. Beşinci katta süs balkonları yer aldı, en üst çatı katında ise hizmetçiler ve ev işçileri için dar hizmetçi odaları vardı.

Bu düzen, sosyal ayrışmayı bizzat bina içine kodladı. İşçi sınıfının şehir merkezinde barınmasına imkan tanınmadı. Zengin kesim Paris şehir merkezlerindeki fakirlerin kırsallara gitmeye zorlanmasının “doğal bir sonuç” olduğunu savunarak bu sınıfsal ayrımcılığı destekledi.
Haussmann’ın projeleri kapsamında 64 kilometre yeni bulvar açıldı, binlerce bina yıkıldı, yerine Haussmann tipi apartmanlar dikildi. Bu dönüşüm, yalnızca kentsel bir modernizasyon değil, aynı zamanda işçi mahallelerinin dağıtılarak merkezdeki ayaklanma potansiyelinin azaltılması olarak da değerlendirildi. Kent yönetiminin hedefi düzenle birlikte siyasi kontrolü de sağlamaktı. Haussmann, Paris’te zenginlerin fakir kesimi banliyölere gönderdiği dışlama hareketinin kurumsal bir örneği haline geldi.

Modern Paris banliyöleri nasıl yapıldı?
Günümüzde Paris çevresindeki banliyöler, yoğun göçmen nüfusun ve düşük gelirli grupların yaşadığı bölgeler olarak dikkat çekiyor. Devletin belirlediği “Öncelikli Kentsel Mahalleler” (QPV) içinde yoksulluk, işsizlik ve sosyal konut oranı ülke ortalamasının çok üzerinde.
2021 verilerine göre QPV’lerde yaşayan bir kişinin ortanca aylık geliri 1.213 avro iken, bu bölgelerin yer aldığı şehirlerde ortalama gelir 1.900 avro. Bu fark, yüzde 36’lık bir gelir uçurumuna işaret ediyor. Aynı mahallelerde işsizlik oranı yüzde 18,3 ile Fransa ortalamasının yaklaşık 2,5 katı. QPV sakinlerinin yarısına yakını yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Paris Strateji Kurumu’nun raporuna göre, Paris şehir sınırları içindeki işçi ve memur sınıfının payı bölge ortalamasından yüzde 40 daha az. Göçmen kökenli nüfus da merkezde yüzde 24 seviyesindeyken, banliyölerde bu oran %30’a çıkıyor. Bu fark, merkez-çeper ayrımının hem sınıfsal hem de etnik boyut kazandığını ortaya koyuyor.
Banliyölerdeki toplumsal dışlanma, Fransa’da defalarca kitlesel ayaklanmalara dönüştü. 2005’te Clichy-sous-Bois ve Villiers-le-Bel’de başlayan isyanlar, birkaç hafta içinde onlarca şehre yayıldı. Bu olayların çoğu banliyölerin yoğun olduğu şehirlerde patlak verdi.

2013 ve 2023’te de benzer toplumsal patlamalar yaşandı. Son olarak 2023’te Nahel Merzouk adlı gencin polis tarafından öldürülmesi, Paris ve çevresinde binlerce kişinin sokağa dökülmesine neden oldu. Olayların ardından arabaların yakıldığı, karakolların taşlandığı, polisle mahalleli arasındaki gerilimin doruğa çıktığı sahneler kamuoyuna yansıdı.
Bu ayaklanmalar yalnızca polis şiddeti nedeniyle değil aynı zamanda yapısal ve gelir eşitsizliği ile bağlantılı olarak yorumlanıyor . Yüksek işsizlik, yoksulluk, ayrımcılık ve polis baskısı, banliyölerde yaşayan gençlerin sisteme yabancılaşmasını derinleştiriyor.

Bugün hala Paris’in merkezindeki Haussmann apartmanlarında yüksek gelirli sınıflar yaşarken, banliyöler düşük gelirli, göçmen kökenli toplulukların mekanı olarak kalmaya devam ediyor. Şehir planlamasının 19. yüzyılda açtığı sınıfsal ve mekansal uçurum, 21. yüzyıl Fransa’sında toplumsal gerilimin ve siyasi tartışmaların merkezinde yer alıyor.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *