Müslümanlar dinlerinden aldıkları talimatla elleriyle, dilleriyle ve kalpleriyle kötülüğe karşı müdahaleci güç olurlarsa, kötülerin kötülük yapmaya ve işlemeye mecalleri olmaz. Kötülüğe ve kötülere karşı, kötülüğün düzenine karşı elleriyle, dilleriyle ve kalbleriyle mücadele etmeyi terk edenlerin dini olmaz.
Mustafa Çelik / Yeni Akit
Kötülüğün ve iyiliğin yegâne ölçüsü Allah’ın dinidir. Allah’ın dinine uymayan, uygunluk arzetmeyen her şey kötüdür. Allah’ın dinine uygun olan, uygunluk arzeden her şey de iyiliktir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:“İyilik çürümez, kaybolmaz, günahlar/kötülükler unutulmaz, Deyyan (hâkim olan Allah) ölmez, o halde, dilediğin şeyi yap; nasıl yaşarsan onun karşılığını görürsün.” (el- Müttaki, Kenzu’l-ummal, h. no: 43672)
Kötülüğe ve kötülere müsamaha edenin dini İslâm değildir. Kötülükle iyiliği müsavi görmek, Allah’ın dinine muhalefettir. Rabbimiz uyarıyor:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet Sûresi/ 34)
Tarih boyunca iyilikle kötülüğü birbirine karıştırmak, ikisini müsavi görmek, insanlığın felaketi olmuştur. Altını çizerek diyoruz ki; Allah ve Rasûlü’nün kötü dediğine iyi, iyi dediğine de kötü diyen mü’min değildir.
Kötülüklerin ve kötülerin iktidar oldukları bir yerde İslâm mahkûmdur. İslâm’ın varlığı ve hükümranlığı kötülüklerin mahkûmiyeti demektir. İslâm’ın savaşı, kötülüklerle ve kötülerledir. İslâm’da miskali zerre kadar kötülüğe geçit yoktur. Mesela zulüm kötülüktür. Allahû Teâla, miskali zerre zulüm etmediği gibi, miskali zerre kadar da zulmü kabul etmez.
“Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisa Sûresi/ 40)
İslâm, kötülüğe, kötülüğün düzenine müdahale edip insanlığı kötülüğün pençesinden kurtarmak için gelmiştir. İslâm’ın inkılabı, bir iyilikler inkılabıdır. İslâm tarihin çöplüğüne attığı her şey kötülüktür. İslâm kötülüğü kökünden kurutmaya gelmiştir.
Kötülüğü emreden şeytandır. Kötülüğe dair emirleri veren düzen de kötülerin düzenidir. Allahû Teâla ferman buyuruyor:
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara Sûresi/168-169)
Kötülük kelimesinin kapsamına giren şeyleri emredenler, iki ayaklı insi şeytanlardır. Helal olanı harama dönüştüren, haramı sevdiren, haramı dayatan bütün sistemler ve düzenler de şeytanidirler. Mesela faize dayanan sosyal ve siyasal sistemler, düzenler, şeytanidirler. Böyle düzenlerle mücadele edenler ise Ramanidirler. Şunu bilelim ki; toplumları haramlar, kötülükler, günahlar değil:
-Haramların, günahların, kötülüklerin sıradanlaşması,
-Normalleşmesi,
-Alenileşmesi,
-Resmileşmesi,
-Kurumsallaşması,
-Vergiye tabi olması,
-Reklamının yapılması,
-Özgürlük gibi sunulması,
-Suç olmaktan çıkarılması,
-Ayıp olarak görülmemesi,
-Ve kanunla koruma altına alınması helak eder.
Kötülüklerle mücadelenin en iyi yolu, iyilikleri çoğaltmaktır. İyilerle iyi bir dünya kurmak isteyenlerin yapacakları iş, kötülüklerle ve kötülerle mücadeledir. Müslümanların kılıçları hep kötülüklerin karşısında yer almış, kötülerin karşısına dikilmiştir. Hangi dönemde olursa olsun, gücü kuvveti neyse, o gücünü hep kötülerin kötülük düzenini ortadan kaldırmak için kullanmıştır.
İslâm bir zillet dini değil, bir izzet dinidir. İslâm, kötülüğe hoşgörüyle bakmaz. İslâm, yerinde ve anında kötülüğe müdahale etmeyi emreder. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim dedi:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)
Bu hadis-i şerife göre bir Müslüman kötülükler karşısında seyirci kalmaz, müdahaleci olur. Kötülüğün ve kötülerin üzerine gider. Allah’ın kullarından herkim fuhşun, fahşalığın, zinanın, faizin, tefeciliğin, kumarın, içkinin, yalanın, talanın, işgalin, sömürünün, Allah’ın şeriat vazetme hakkını kendilerinde görerek yaptıkları kanunları hukuk diye dayatanların karşısında Müslüman hoşgörü ve müsamahalı olur derse, onun dini Allah’ın dini değildir. Allah’ın dini İslâm böyle şeylerden beridir.
Kötülüklere müdahale etmenin, kötüleri durdurmanın bir bedeli vardır. Mesela faizle mücadele etsen faizcileri karşında bulacaksın. Ama dinim İslâm diyorsan; sen faize dokun, varsın faizciler feryad etsin. Faizcilerin canı cehenneme….
Müslümanlar dinlerinden aldıkları talimatla elleriyle, dilleriyle ve kalpleriyle kötülüğe karşı müdahaleci güç olurlarsa, kötülerin kötülük yapmaya ve işlemeye mecalleri olmaz. Kötülüğe ve kötülere karşı, kötülüğün düzenine karşı elleriyle, dilleriyle ve kalbleriyle mücadele etmeyi terk edenlerin dini olmaz. Din sahibi olmak, dindar kalmak kolay değildir. Kötülük işlemeyi tasarlayanın en büyük korkusu Müslüman değilse, Müslümanın Müslümanlığında arıza var demektir!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *