Basına uygulanan ilan kesme cezalarına AYM’den hüküm

Basına uygulanan ilan kesme cezalarına AYM’den hüküm

Basın İlan Kurumu’nun Cumhuriyet, Evrensel, Sözcü ve Birgün gazetelerine uyguladığı ilan kesme cezası üzerine bu gazetelerin Anayasa Mahkemesine başvurması üzerine, AYM, “Başvurucu gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının çeşitli sürelerle kesilmesi şeklindeki cezaların başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.” kararı verdi.

Basın İlan Kurumu’nun, Cumhuriyet gazetesi (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.), Evrensel gazetesi (Bülten Basın Yayın Reklamcılık Ticaret Limitet Şirketi), Sözcü gazetesi (Estetik Yayıncılık A.Ş.) ve Birgün gazetesi (Birgün Yayıncılık ve İletişim Ticaret A.Ş.) tarafından farklı zamanlarda yayımlanan çeşitli haberler nedeniyle uyguladığı ilan kesme cezası, cezaya maruz kalan taraflarca Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü.

AYM, konuya ilişkin aldığı pilot kararda, ilan kesme cezalarının basın ve ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna hüküm verdi.

AYM’nin kamuoyunu bilgilendirmek üzere mahkemenin internet sayfasında yer verdiği kararda şu ifadeler kullanıldı:

Resmî İlan ve Reklamların Kesilmesine Karar Verilmesi Nedeniyle İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edilmesi (Pilot Karar)

Olaylar  

Başvurucular, olayların geçtiği tarihte ulusal gazetelerin yayımcısıdır.  Başvurucular, gazetelerinde yayımlanan bazı haber ve köşe yazıları nedeniyle Basın İlan Kurumunca (BİK) çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamlarının kesilmesi kararı verilmesine itiraz etmiştir. İtirazları ilgili derece mahkemelerince reddedilen başvurucular Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar

Başvurucular, gazetelerinde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine karar verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 14 bireysel başvuru dosyasını bu bireysel başvuru dosyasında birleştirmiştir. Tüm başvurularda, ulusal gazetelerde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle BİK tarafından gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine karar verilmesinden şikâyet edilmektedir.

Başvurucu gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının çeşitli sürelerle kesilmesi şeklindeki cezaların başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.

Müdahalenin yasal dayanağı 195 sayılı Kanun’un 49. maddesidir. Anayasa Mahkemesi daha önce Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3) ve Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi kararlarında kanunilik yönünden daha ileri bir değerlendirme yapmadan bu kanun maddesinin uygulanması bakımından bazı anayasal sorunların bulunduğunu tespit etmiştir. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin önüne gelmeye devam eden benzer başvurularda sorunlu uygulamanın süreklilik arz ettiğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, 195 sayılı Kanun’un 49. maddesini müdahalenin kanuniliği kriteri yönünden daha detaylı incelemiştir.

Bu kapsamda yapılan incelemede öncelikle 195 sayılı Kanun’un 49. maddesinde hangi fiillerin ne şekilde cezalandırılmaya konu olacağı hususunun tamamen BİK’in yetkisine bırakıldığı, BİK tarafından alınan Genel Kurul kararları ve bununla birlikte Yönetim Kurulu kararları için çerçeve hükümler düzenlenmediği ve sınırları belirsiz bir düzenlemeye kanun yoluyla imkân tanındığı açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesine göre başvurucuların hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmesini imkânsız kılan 195 sayılı Kanun’un 49. maddesinde yer alan kuralın öngörülebilirlik koşulunu sağladığı söylenemez.

Bunun yanında Kanun’un evrak üzerinde şeklî bir inceleme önermekte olduğu; mahkemelerin uygulamada önlerine getirilen işin esasını çözmedikleri ve yalnızca cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetlediklerine vurgu yapılmıştır. İnceleme konusu Kanun maddesinde önerilen usule ilişkin uygulamanın henüz yerleşmemiş olmasının; temyiz aşamasında bu konuda verilen kararlar ile derece mahkemelerinin önündeki dosyalarda muhakemeyi nasıl yürüteceklerine ilişkin olarak Kanun’da mevcut olan belirsizlik daha da derinleştirdiğine dikkat çekilmiştir.

Anayasa Mahkemesi başvuruya konu müdahalelerin kanunilik ölçütü yönünden başvurucuların Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri ile korunan haklarını ihlal ettiği ve ihlalin ifade ve basın özgürlüklerinin korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip olmaması nedeniyle doğrudan kanundan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

İncelemeyi somut olayın koşulları çerçevesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri yönünden devam ettiren Anayasa Mahkemesi, olaya konu başvurularda BİK tarafından çatışan haklar arasında bir dengeleme yapılarak adil bir dengenin gözetilmediği sonucuna varmıştır. BİK kararlarına itirazı inceleyen asliye hukuk hâkimliklerinin gerekçeli kararlarına bakıldığında kimi zaman BİK’in değerlendirmelerinin doğrudan esas alındığı ancak bu değerlendirilmelerin dengeleme kriterlerini karşılayıp karşılamadığının denetlenmediği, çoğunlukla BİK kararlarının usul ve yasaya uygun olduğunun belirtilmesiyle yetinildiği ve daha ileri bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür.

Dolayısıyla itiraz konusu haberler kapsamında verilen resmî ilan ve reklam kesme cezası kararları çatışan haklar arasında dengeleme kriterleri kapsamında değerlendirilmemiştir. Ayrıca haberlerin yazılma nedeni ve zamanı, kime karşı ne şekilde yazıldığı, arka plan bilgisi, olgusal temel gibi unsurların bulunup bulunmadığı konusunda başvurucuların iddia ve delillerinin incelenip incelenmediği, incelendiyse hangi sebeplerle değerlendirmeye esas alınmadığı anlaşılamamıştır.

Bu dosyada birleştirilen başvuruların tamamında cezalandırma konusu içerikler ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin basılı nüshasında veya internet sitesinde yer alan haberlere ilişkindir. Bu haberlerle ilgili olarak BİK’in ve devamında asliye hukuk mahkemelerinin dengeleme kriterlerini çok sıkı şekilde uygulaması ve anılan müdahale biçimini başvurulabilecek son çare olarak görmesi gerekmektedir. Buna karşın başvuru konusu olaylarda asliye hukuk hâkimliklerinin belirtilen şekilde değerlendirme yapmaksızın karar verdiği anlaşılmıştır.

Bu bağlamda mevcut başvurulara bakıldığında birbirini tekrarlayan bu tür kararların sistematik bir soruna işaret ettiği değerlendirilmiştir. Başvurucuların basın özgürlüğüne yönelik müdahalede kullanılan aracın kanuni güvenceden yoksun olduğu, kullanılmasının nedenlerinin de ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığı görülmüştür.  Bunun yanı sıra ilgili ve yeterli gerekçe olmadan cezalandırma konusu olan bu tür kararların caydırıcı etki göstermesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin orantılı olarak da nitelendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ve pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir.

Sistematik Sorunun Varlığı

Tüm değerlendirmeler çerçevesinde benzeri yeni ihlallerin önlenmesi için mevcut sistemin yeniden ele alınması ihtiyacı ortadadır.

BİK tarafından verilen cezalara bakıldığında Kuruma tanınan yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir.

Hiç şüphesiz basın özgürlüğü alanında benimsenecek devlet politikasının önemli bir parçası olan kanuni düzenlemeleri yapmak yasama organının takdirindedir. BİK’in 195 sayılı Kanun’un 49. maddesi kapsamında basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerinin Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması ve Anayasa’nın 26. maddesinin ihlaline yol açmaması için yapılacak yeni kanuni düzenlemelerde aşağıda belirtilen asgari standartların/önerilerin dikkate alınmasında yarar vardır:

Kanun’un 49. maddesindeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına ilişkin koşulların çerçevesi çizilmeli, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan ifadelerle kanun maddesi şeklî ve maddi yönden yeniden düzenlenmelidir,

Anılan maddenin basının etik niteliklerini artırmaya yönelik sunduğu korumanın sınırları netleştirilmeli ve hangi eylemlerin bu nitelikleri ihlal edeceği konusunda bir ölçüt/eşik değer belirlenmesi gibi kriterler oluşturulmalıdır.

Anılan maddedeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına itiraz yolu düzenlenirken derece mahkemelerinin bu davalara hangi sıfatla bakacakları ve bu kapsamda da uygulayacakları yargılama usulünün kapsamı net bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

Karara muhalif üyeler

Karara muhalif kalan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Kadir Özkaya, üyeler Recai Akyel, Yıldız Seferinoğlu, Selahaddin Menteş ve İrfan Fidan ise muhalefet şerhi düştüler.

Şerhte, “Birincisi ‘Basın ahlak esasları’ kavramının belli ölçüde soyut nitelikte olduğu açıktır. Bununla birlikte kanunlarda öngörülen kavramların soyut nitelik taşıması onların otomatik olarak belirsiz ve öngörülemez olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim Mahkememiz kanunlarda yer alan kavramların niteliği gereği soyut olmasına kanunun belirliliği ve öngörülebilirliği bağlamında başlı başına bir Anayasa’ya aykırılık nedeni olarak görmemektedir.” denildi.

Anka ajansının aktardığına göre, muhalefet şerhinde, kanundaki soyutluluğun tek başına belirsizliğe ve öngörülemezliğe neden olmadığı kaydedilerek, bu ilkelerde basın mensuplarının mutabık kaldığı ifade edildi. Şerhte, çoğunluk görüşünde yer alan “Basın ahlak esaslarının neler olduğunun belirlenmesinde kamusal makamlara kapsamlı bir taktir yetkisi tanınmış, bu kanunun belirliliği ilkesi ile bağdaşmaz” görüşü de eleştirilerek, “Kanunda yer alan ve niteliği gereği belli bir soyutluk içeren kavramın kendisi yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde belirsizlik ve öngörülemezlik doğurmuyorsa bu kavramın kapsamının ikinci düzenlemelerde somutlaştırılması başlı başına bir kanunilik sorunu doğurmaz” ifadesi kullanıldı.

Şerhte, TBMM’nin ne şekilde düzenleme yapması halinde belirlilik ve öngörülebilirlik sağlanacağının muallakta kaldığı belirtilerek, “Kanunda müdahaleye konu eylemin ‘basın ahlak esaslarına riayet etme(me)’ olarak öngörülmüş olmasının belirsiz ve öngörülemez olmadığı kanaatindeyiz” görüşü yer aldı.

Muhalefet şerhinde, mahkemelerin daha önce AYM’nin verdiği kararlar doğrultusunda karar vermediği kabul edilerek, şunlar belirtildi:

“Başvuru konusu somut olaylarda BİK ve hakimlikler Mahkememizin geliştirdiği ilkelere uygun olarak ifade ve basın özgürlüklerine müdahaleyi demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük yönünden haklı kılacak ilgili ve yeterli gerekçe göstermemiş olabilirler. Ancak bu durum mahkememizin yerleşik uygulamasına uygun olarak her bir başvuruyu yönünden ayrı inceleme yapılarak değerlendirilmesi gerekirdi. Bu usulle başvuruya konu bazı BİK kararları yönünden ihlal sonucuna varılması da mümkün olabilirdi. Çoğunluk bu usulü benimseyip somut başvurulara konu BİK kararlarını kendi koşulları içinde değerlendirmek yerine kategorik bir yaklaşımla ihlal sonucuna varmıştır.”

Basın İlan Kurumu: Basın Ahlak Esasları kapsamında yapılan başvurular toplantı gündemine alınmayacak

Basına uygulanan ilan kesme cezalarına Anayasa Mahkemesinin aleyhte hüküm bildirmesi üzerine Basın İlan Kurumu’ndan da bu yönde bir açıklama yapıldı.

Kurumun internet sayfasından yayımlanan açıklamada, “Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 10 Mart 2022 tarihinde oy çokluğu ile aldığı 2016/5903 başvuru numaralı kararı, Resmi Gazete’nin 10 Ağustos 2022 tarih ve 31919 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. Kurumumuzca, gerekçesiyle birlikte bugün öğrenilen AYM kararına ilişkin; kamuoyunun bilgilendirilmesi adına aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur.” denildi.

Kurumun duyurusunda şu ifadelere yer verildi:

“En başta vurgulamak isteriz ki, 02 Ocak 1961 tarih ve 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunun “Müeyyide” başlıklı 49. maddesi, bugüne kadar hiç değişmemiştir. Genel Kurulumuz, söz konusu maddeye dayanarak 1961, 1964, 1994 ve 2022 yıllarında Basın Ahlak Esaslarını belirlemiştir.

Bütün bu mevzuat hükümleri birçok mahkeme kararında hukuki kaynak olarak kabul edilmiştir. Hatta AYM’nin 2016/5653, 2016/73997 ve 2017/30597 başvuru numaralı kararlarında, anılan kanun hükmünün kanunilik ölçütünü karşıladığı açıkça vurgulanmıştır.

Bu tespitin ardından Anayasa Mahkemesi, basın ahlak esasları ile ilgili olarak kendisine yapılan başvuruları münferit olarak ele almış ve müeyyide kararının ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığını esastan incelemiştir.

Ancak bu son kararıyla AYM, 195 sayılı Kanunun 49. maddesinde yapısal bir sorun tespit ederek, önceki görüşünden ayrılmış ve anılan kanun hükmünün temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna varmıştır.

Bugün, AYM’nin görüş değişikliği içeren bu kararı, kanun maddesinin iptali kararı değildir. AYM, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) ilgili kanun maddesi hükmünün; kararda bahsi geçen dengeleme ölçütleri göz önüne alınarak yeniden düzenlenmesini önermektedir.

Önemle belirtmek isteriz ki, AYM kararında, kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olan ve eleştiri sınırlarını aşan ve/veya kanunlarında yaptırıma bağlanan suç kapsamında yer alan haberlerin, yaptırıma tabi tutulmasının hukuk devletinin bir gereği olduğu ifade edilmektedir. Kararda, basının niteliklerini artırma ve basının özellikle ekonomik özgürlüğünün tesisini sağlama gayesiyle kurulan bir kuruma, müeyyide uygulama yetkisinin verilebileceği hükme bağlanmaktadır.

Dolayısıyla AYM, Basın İlan Kurumu’nun müeyyide uygulama yetkisinin bulunduğunu açıkça ifade etmektedir.

Olağanüstü gündemle toplanan ve AYM’nin kararını bu çerçevede değerlendiren Yönetim Kurulumuz, TBMM tarafından 195 sayılı Kanunun 49. maddesinde değişiklik yapılana kadar Basın Ahlak Esasları kapsamında yapılan başvuruları toplantı gündemine almamaya karar vermiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

BASIN İLAN KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *