Müslüman Kardeşler’in Siyasal Alandan Çekilme Kararı Üzerine Bir Değerlendirme

Müslüman Kardeşler’in Siyasal Alandan Çekilme Kararı Üzerine Bir Değerlendirme

Münir ve ekibinin bu konuda kararlı ve ısrarlı bir tutum sergilemesinin, hareket içinde bölünmeleri hızlandıracağı ve Benna’nın temel öğretisine sadık yeni oluşumların değişen koşullara uyum sağlayarak meydana geleceği öngörülmektedir.

Muhammed Hüseyin Mercan / ORSAM

Müslüman Kardeşler Teşkilatı Şura Konseyi Başkanlığını vekâleten yürüten İbrahim Münir, 29 Temmuz’da Reuters verdiği mülakatta hareketin bundan sonraki seyrine yönelik hem çok önemli hem de bir o kadar tartışmalı açıklamalarda bulundu. Uluslararası medyada Kardeşler’in siyasetten çekildiği şeklinde değerlendirilen ve büyük yankı uyandıran mülakat, Müslüman Kardeşler’in en önemli varlık nedenlerinden biri olan siyasal alanla artık nasıl ilişki kuracağına dair önemli bir dönüm noktası kabul edilebilecek düzeydeydi. İslami hareketleri Müslüman dünyadaki diğer dinî yapılardan ayıran en temel özelliğin meşru zeminde yürütülen siyasi gündem ve düzenin dönüştürülmesine dair iddia olduğu dikkate alındığında, Kardeşler gibi İslamcı yapılara öncülük eden bir hareketin siyasi alanla bağını koparma girişimi ya da en azından bunu dillendirecek düzeye gelinmesi, İslamcılığın ve İslami hareketlerin geleceğine dair de yeni tartışmalara kapı aralayacak niteliktedir.

Müslüman Kardeşler içinde uzun bir süredir anlaşmazlıkların bulunduğu ve yönetici elitlerin teşkilatın yönteme ve yeni süreçte izleyeceği yola dair kararsızlıkları bilinmekteydi. Özellikle geçen yıl cereyan eden liderlik krizi, Kardeşler’in siyasal alana dair manevra kabiliyetini büyük oranda zayıflatan bir gelişmeydi. Darbenin ardından ana lider kadrosunun büyük oranda tutuklanması nedeniyle teşkilat mensuplarını kontrol ve ortak zeminde bir arada hareket etme özelliğinin yitirilmesi, hareketin geleceğine yönelik belirsizlikleri pekiştirmekteydi. Tam da yapı içindeki sancıların derinleştiği bir dönemde İbrahim Münir tarafından yapılan açıklama, bir taraftan yapı içindeki liderlik krizinin bir yansıması olarak görülmesi gerekirken diğer taraftan Mısır’daki siyasi dengeler karşısında teşkilatın aksiyon alma konusunda kapasite ve kabiliyet zafiyeti yaşadığına işaret etmektedir.

Liderlik Krizi ve Derinleşen Belirsizlik

3 Temmuz 2013’te Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesinin ve Abdülfettah el-Sisi’nin yönetimi devralmasının akabinde ülkede otoriter kodlara yeniden dönüşün başlaması, ülkenin en güçlü sivil siyasal yapısı Müslüman Kardeşler’in ciddi bir varoluş problemiyle yüzleşmesini beraberinde getirdi. O tarihten itibaren Sisi yönetimi tarafından sistematik bir tasfiye sürecine tabi tutulan hareket, özellikle rejimin 2014’te yapıyı “terör örgütü” ilan etmesiyle çok büyük bir buhranla karşı karşıya kaldı. Lider kadrodan önemli isimlerin tutuklandığı, önemli bir kısmının idam da dâhil olmak üzere ağır cezalar aldığı ülkede, önde gelen birçok ismin de yurtdışına çıkması, hareketin ülke içinde etkin bir strateji geliştirmesini engelledi. Darbenin üzerinden dokuz seneyi aşkın süre geçmişken gelinen noktada Müslüman dünyanın en köklü İslami hareketinin çözüm üretme konusundaki yetersizliği, Kardeşler’in kendini yenileyerek mevcut duruma uyum sağlama ve siyasal ve toplumsal potansiyelini harekete geçirme konusunda ciddi bir sorun yaşadığını gözler önüne sermektedir.

Müslüman Kardeşler Teşkilatı, an itibarıyla kendi tarihinin en zayıf dönemini yaşamaktadır. Darbenin ardından Sisi yönetiminin Kardeşler’e yönelik siyasetinin bunda rolü büyük olmakla beraber, Kardeşler toplumsal taban konusunda da sürdürülebilir strateji eksikliğinin olumsuz neticeleriyle açıktan yüzleşmektedir. Genel Mürşit Muhammed Bedii’nin darbenin ardından tutuklanması sonrasında görevi üstlenen Mahmud İzzet’in 2020 Eylül ayında tutuklanması yapı içerisindeki anlaşmazlıkların gün yüzüne çıkmasını tetiklemiştir. İzzet’in ardından Şura Konseyinin başkanlığına uzun yıllardır Londra’da ikamet eden İbrahim Münir’in atanmasıyla teşkilatın ilk defa ülke dışından biri tarafından yönetilecek oluşu hem sahayla temasın kopmasını hem de farklı ülkelerde bulunan teşkilat yöneticileri arasındaki insicamın sarsılmasını hızlandırdı.

İbrahim Münir siyasal gelişmeler karşısında daha temkinli bir siyaset izlemeye gayret etse de bu durum yapı içerisinde rahatsızlıklara sebebiyet vermiştir. Münir’in aktif siyasal pozisyon almaktan çekinen tavrı, özellikle Sisi yönetimine karşı Kardeşler’in duruşunun netleştirilmesini savunan teşkilat mensuplarında tam bir karşılık bulmamaktaydı. Özellikle Münir, Türkiye- Mısır arasındaki yakınlaşmada doğrudan pozisyon almaktan imtina etmiş ve hatta Türkiye’de bulunan teşkilat mensuplarının Türkiye’nin tercihlerine saygı duymak zorunda olduğunu ve buna göre hareket etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bu yaklaşımın teşkilat içindeki krizin derinleşmesinde doğrudan rol oynayıp oynamadığına dair net göstergeler olmamakla beraber özellikle hareketin önceki genel sekreteri Mahmud Hüseyin’in de yer aldığı İstanbul’da ikamet eden teşkilat mensuplarıyla İbrahim Münir arasındaki çatlağın artması, liderlik rekabetinde iki tarafın birbirini tehdit olarak algılamasıyla sonuçlanmıştır. Her iki blokun da diğerini etkisizleştirmeye yönelik hamlelere girişmesi, 2021’de Müslüman Kardeşler’in ana gündemini tam manasıyla işgal etmişti. Münir karşıtı ekibin başını çeken Mahmud Hüseyin ile ona yakın beş isme teşkilat tüzüğü uyarınca soruşturma açılması ve teşkilattan tasfiye edilme girişimi Kardeşler’in bir yol ayrımında olduğunun habercisiydi. Benzer şekilde 2021 Ekim ayında Hüseyin öncülüğündeki ekibin Şura Konseyi toplantısı aracılığıyla karşıt hamle olarak Münir’i görevinden azletmesi, hareketin yüzleştiği derin yönetim çatlağının en önemli göstergesiydi.

Taraflar arasındaki mücadele devam ederken, artan yönetim krizinin özellikle genç kuşağı olumsuz etkilediği ve kurumsallaşmanın ana unsurlarından kabul edilen mensuplara değer aşılama konusunda artık yapının yetersiz kaldığı bir süredir gözlemlenmekteydi. Ayrıca siyasal yapının kurumsallaşmasında bir başka temel parametre konumundaki tutarlılık zemininde de ciddi zafiyetlerin tezahür ettiği ve teşkilat mensuplarının ortak bir irade gösterme hususunda geriye gittiği görülmekteydi. Nitekim yukarıda bahsedilen Şura Konseyi üyeleri arasındaki liderlik krizi, Müslüman Kardeşler’in hem hiyerarşik düzlemde hem de eşitler arasındaki ilişkide tutarlılığı iyiden iyiye kaybetmeye başladığına işaret etmekteydi.

Müslüman Kardeşler Siyasal Alandan Çekilecek mi?

Kardeşler’in 2021’deki tecrübesi göz önüne alındığında, ciddi önlemler alınmadığı ve radikal dönüşümlerle Mısır sathında yeniden varlık gösterilmediği takdirde hareketin özgün karakterini büyük oranda kaybedeceği aşikârdır. İbrahim Münir’in verdiği mülakatın muhtevasından hareketle, Kardeşler’in radikal bir dönüşüm konusunda kapasite, tecrübe ya da motivasyon gibi başlıklar bir yana gerekli iradeyi dahi göstermekten aciz kaldığını ya da bunu bir tercih meselesi hâline getirdiğini söylemek mümkündür. Yukarıdaki başlık ekseninde belki de sorulması gereken başlıca soru Müslüman Kardeşler’in siyasal alandan çekilmesinin mümkün olup olmadığı yönündedir. Her ne kadar 1928’de Hasan el-Benna tarafından İsmailiyye’de toplumu bilinçlendirmeyi esas alan bir yapı niteliğinde kurulmuş olsa dahi 1930’ların ortasından itibaren Müslüman Kardeşler, Mısır siyasetinde varlığını hissettiren bir örgüte dönüşmüştür. Teşkilatın hamleleri ve stratejisiyle siyasetin gündemini belirleyen bir konuma ulaşması, Müslüman Kardeşler’i tüm kısıtlama ve baskılara rağmen Mısır siyasal hayatının en güçlü ve en geniş toplumsal tabana sahip siyasi oluşumu hâline getirmiştir.

Benna’nın ardından Genel Mürşit Hasan el-Hudeybi’nin izlediği şeffaf ve hassas siyaset, Mısır’ın en çalkantılı dönemlerinden geçtiği bir süreçte teşkilatın hayatta kalmasını sağlamış ve siyasi bir parti aracılığıyla varlık gösteremese dahi siyasetin şekillenmesinde en etkin yapı olmasını beraberinde getirmiştir. 2013’teki darbe süreciyle bir yandan siyasal sistemin baskısı karşısında bir tutukluk yaşayan Kardeşler, Benna, Hudeybi ya da Tilmisani dönemlerinde yüzleşilen sorunlar ve rejimle girilen çatışmalarda gösterdiği esneklik ve manevra kabiliyetini darbe sonrasında sergileyememiştir. Bir bakıma kendi tarihindeki toparlanma tecrübelerinden yeterince istifade edemeyen teşkilat, Arap Ayaklanmaları sonrasında oluşan yeni statükoda duruma uygun stratejiler geliştirememiş ve günden güne daha da belirginleşen bir çözülme sürecine girmiştir.

İbrahim Münir, mülakatında teşkilatın stratejisine dair iki önemli konuya temas etmiştir. Bunlardan ilki şiddetle alakalıdır. Şiddeti kesin bir dille reddettiklerini vurgulayan Münir, Kardeşler Teşkilatının düşüncesinde şiddete yer olmadığını belirtmiştir. 1928’den bu yana Benna dönemindeki istisnai bir dönem hariç -Gizli Aygıt’ın aktif olduğu yıllar- Müslüman Kardeşler, silahlı mücadele konusunda adım atmak ya da inisiyatif almaktan uzak durmuştur. Hudeybi’nin temel stratejisinin teşkilatı her daim sivil tutmak olduğu ve bu anlayışa sonraki tüm yöneticilerin sadık kaldığı dikkate alındığında Münir’in şiddetle ilgili ifadeleri hareketin genel felsefesinin tüm dünyaya bir kez daha ilan edilmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Bununla birlikte Münir’in değindiği ikinci önemli başlık olan siyasi mücadeleden kaçınma açıklaması ise Müslüman Kardeşler’in genel düşüncesinden uzak bir görünüm çizmektedir. Seçimlerde partiler arası olsa dahi her türlü mücadeleden kaçınacaklarını vurgulayan Münir, hareketin ana varlık sebebi olan siyasal alanda meşru yollarla mücadele etme anlayışını terk eden bir noktaya varmaktadır. Monarşi döneminin yanı sıra Cemal Abdünnasır, Enver Sedat ya da Hüsnü Mübarek dönemlerindeki baskıların ardından siyasal alandan çekilme yolunu izlemeyen Kardeşler Teşkilatı için Münir’in açıklamaları hareketin felsefesindeki bir dönüşümün sinyallerini vermektedir. Bununla birlikte her ne kadar İbrahim Münir, şu an hareketin en yetkili ismi sıfatıyla bu tür bir açıklama yapmış olsa da bunun tabanda ne tür karşılık bulacağı ya da derinleşen yönetim krizinde muhalif blokun ne tür hamleler yapacağı merak konusudur.

Sonuç Yerine

Müslüman Kardeşler Teşkilatının, İslamcı geleneğin öncü ve en önemli temsilcisi olarak siyasal alandan çekilme yönünde bir tercih kullanmasının kısa vadede, taban nezdinde ciddi karşılık bulacağı düşünülmemektedir. Münir ve ekibinin bu konuda kararlı ve ısrarlı bir tutum sergilemesinin ise hareket içinde bölünmeleri hızlandıracağı ve Benna’nın temel öğretisine sadık yeni oluşumların değişen koşullara uyum sağlayarak meydana geleceği öngörülmektedir. Gerek iktidar sürecindeki hızlı aksiyon alma konusundaki stratejik hatalar gerekse darbe sonrası hem rejimin baskısı hem de Batı dünyasının darbe yanlısı tutumu nedeniyle hayatta kalma konusunda işlevsel stratejiler geliştiremeyen Kardeşler için siyasal alandan ve mücadeleden çekilme bir bakıma Benna’nın temel öğretisinin reddi anlamına gelecektir. Teşkilatın intiharı gibi düşünülmesi gereken bu hamleye karşı Kardeşler içinde farklı grupların direnç göstereceği beklenmektedir. Ayrıca Kardeşler’in İslamcı gelenek için konumu göz önüne alındığında yönetici elitlerin Benna ve Hudeybi’nin yöntemine sadık kalarak rejimle yeniden orta bir yol bulması gerekmektedir. Aksi takdirde Münir’in ifadeleri sadece Mısır Müslüman Kardeşleri’nin değil aynı zamanda otoriter rejimlerde var olmaya çalışan tüm İslamcı yapıların geleceğine ve imkânlarına büyük bir darbe vuracaktır.

Kaynak: ORSAM

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *