Tunus yeni anayasayla nereye koşuyor: Otokrasi mi, teokrasi mi, demokrasi mi?

Tunus yeni anayasayla nereye koşuyor: Otokrasi mi, teokrasi mi, demokrasi mi?

Boykot cephesine göre yeni anayasayla Said otoriter bir rejim inşa ediyor, Yasemin Devrimi’nin tabutuna son çivi çakılıyor. Said’in destekçileri ise devlet kurumlarının işlevselliğini kazanması için sistemin doğru yola koyulduğunu düşünüyor. Said de referandum sonuçlarının meşru olduğunu ve yeni bir cumhuriyetin doğduğunu savunuyor.

Fehim Taştekin / BBC Türkçe

Tunus tartışmalı yeni anayasayla rotayı parlamenter sistemden yarı başkanlık rejimine kırdı. Yeni parola “Güçlü Başkan, Güçlü Devlet”. Ancak Cumhurbaşkanı Kays Said’in yasama, yürütme ve yargıyı tekeline aldığı bir sürecin sonunda referandumdan geçirilen yeni anayasa ülkeyi birleştiren bir toplumsal sözleşme olamadı. Anayasanın Said’in sistemin rayına oturma vaadine hizmet edeceğine dair inanç da zayıf.

25 Temmuz’da 9,2 milyon seçmenden sadece 2,8 milyonunun oylamaya katılması çoğunluğun güvensizliği olarak kayda geçti. Said anayasanın yüzde 94,60 “Evet” ile geçtiğini belirtip yeni bir döneme girildiğinden bahsederken, muhalefet sandığa gitmeyen yüzde 69,50’lik çoğunluğa dikkat çekip meşruiyet tartışmasını sürdürüyor.

Katılım meselesi tartışmanın son halkası. İlk önce usul tartışması vardı. Said tüm sorunların kaynağı olarak gördüğü siyasal partileri dışlayıp internet üzerinden doğrudan halkın görüşünü alma yoluna gitmişti. Meclis askıya alındığından zaten sürecin dışındaydı.

Said ilk taslağı anayasa profesörü Sadık Belaid başkanlığında bir heyete yazdırdı. Daha sonra kendisi bizzat değişiklikler yaptı. Asıl kıyamet ayrıntılar ortaya çıkınca koptu.

Nihai hali 30 Haziran’da açıklanan taslak yeterince tartışılamadı. Said’in taslağı için “ulusal diyalog çağrısı” ile “ulusal monolog” diye dalga geçildi.

Bu çağrıya en büyük sivil güç sayılan Tunus Genel İşçi Sendikaları (TGİS) olumlu yanıt vermedi. Halbuki TGİS, Said’in Temmuz 2021’deki kararlarına muhalefet etmemişti.

Boykot cephesine göre yeni anayasayla Said otoriter bir rejim inşa ediyor, Yasemin Devrimi’nin tabutuna son çivi çakılıyor. Said’in destekçileri ise devlet kurumlarının işlevselliğini kazanması için sistemin doğru yola koyulduğunu düşünüyor.

Said yasama ve yürütmedeki tıkanmalar, yolsuzluklar, hukuksuzluklar ve İslamcıların devlete sızmasını gerekçe göstererek 25 Temmuz 2021’de meclisi askıya almış, hükümeti feshetmiş, milletvekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmıştı. 22 Eylül 2021’de kararnamelerle yürütme organını kendisine bağlamış, daha sonra yüksek yargıda düzenlemelere gitmişti. 25 Temmuz 2022’de anayasa referandumu, 17 Aralık 2022’de genel seçim öngören bir yol haritası hazırlamıştı.

Boykot cephesi kalabalık ama…

Said inandığı doğruları pazarlığa açmayarak geniş bir boykot cephesi yarattı.

Nahda Hareketi, Tunus’un Kalbi, Onur Koalisyonu, Tunus İrade Hareketi, Emel Partisi ve Darbeye Karşı Vatandaşlar Girişimi’nin yer aldığı “Ulusal Kurtuluş Cephesi”; sol kanattan Tunus İşçi Partisi, Cumhuriyet Partisi, Demokratik Akım Partisi, Tekatül Partisi ve Kutup Partisi’nin buluştuğu “Tunus Hamlesi Girişimi”, yine sol eğilimli Sosyal Demokrat Yol, Halkın İradesi Partisi boykot çağrısı yapmıştı. Özgür Anayasa Partisi de referandumun durdurulması için dava açmıştı.

Halk Hareket Partisi, Halkın Gücü Partisi, Tunus İçin Koalisyon Partisi ve İleri Tunus Partisi de yeni anayasayı destekleyen güçler arasındaydı. Cumhuriyet Halk Birliği Partisi ve Afak Tunus Partisi ise referanduma katılıp “Hayır” oyu kullanmaktan yanaydı. TGİS üyelerini serbest bıraktı.

Bu tablo 21 Temmuz kararlarına destek verenlerle bu müdahaleyi darbe olarak görenlerin Said’e karşı birleştiğini de gösteriyor.

Ülkeye nasıl bir rejim biçildi?

Arap Baharı’nın iktidara taşıdığı güçlerce hazırlanan 2014 anayasasının yerini alan yeni anayasa rejimin adını “cumhuriyet” olarak koyarken cumhurbaşkanına hükümet ve yargı üzerinde daha fazla yetki veriyor ve parlamentoyu zayıflatıyor.

Yeni anayasanın ana hatları şöyle:

– Halk Meclisi’nin yanı sıra “Bölgesel Ulusal Konsey” adıyla ikinci bir meclis kuruluyor.
– Cumhurbaşkanı parlamentoda güvenoylaması olmadan hükümeti ve bakanları atama yetkisini elinde tutuyor.
– Hükümet meclise değil cumhurbaşkanına karşı sorumlu kılınıyor.
– Cumhurbaşkanı, hükümet ya da herhangi bir kabine üyesinin görevine başbakanın talebi üzerine veya kendi inisiyatifiyle son verebiliyor.
– Gensoru ile hükümetin düşürülmesi isteniyorsa meclisin iki kanadının birlikte üçte iki çoğunlukla evet oyu vermesi gerekiyor.
– Bir yasama döneminde gensoru ile ardı ardına iki hükümet düşürülmüşse cumhurbaşkanı meclisi feshedip ülkeli erken seçime götürebiliyor.
– Cumhurbaşkanı bütçeyi belirleyebiliyor.
– Cumhurbaşkanı meclise yasa tasarısı gönderebiliyor. Bu tasarıların da öncelikle ele alınması öngörülüyor.
– Cumhurbaşkanı, başbakanın önerilerini aldıktan sonra sivil ve askeri idarede üst düzey atamaları yapıyor.
– İç güvenlik güçleri bundan böyle hükümete değil ‘başkomutan’ konumundaki cumhurbaşkanına karşı sorumlu oluyor.
– Yasama, yürütme ve yargı gücü yerine “işlevi” denilerek güçler ayırımı ilkesi sulandırılıyor.
– Said’in siyasallaşarak yolsuzlukla mücadeleyi engellediği ve siyasi suikastlerle ilgili bazı dosyaları geçiştirdiği suçlamasıyla askıya aldığı Yüksek Yargı Konseyi kaldırılıyor. Bunun yerine yargının farklı dalları için üç ayrı konsey kuruluyor.
– Yüksek yargı mensupları cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. 2014 anayasasına göre Yüksek Yargı Konseyi üyelerinin üçte ikisi yargıçlar tarafından atanıyordu. Daha önce yargıçların atanması ve görevden alınması konusunda Yüksek Yargı Konseyi’nin görüşü esastı.
– Askeri mahkemelerde sadece askeri suçların görüleceği şartı da kaldırılarak sivillerin yargılanmasının önü açılıyor. Gerçi kanundaki yetersiz düzenlemeler nedeniyle siviller askeri mahkemelerde yargılanmaya devam ediyordu.
– Said’e Eylül 2021’de yayımladığı başkanlık kararnamelere göre seçime kadar ülkeli yönetme yetkisi veriliyor.
– Said’in 25 Temmuz 2021 kararlarını alırken başvurduğu 80. madde yeni korunuyor. Bu madde ülkenin tehlikede olması halinde cumhurbaşkanına olağanüstü önlemler alma yetkisi tanıyor.
– Cumhurbaşkanı geniş yetkililere sahip olmakla birlikte eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmuyor.
– Cumhurbaşkanının görevine son verecek ya da denetleyecek etkili bir anayasal mekanizma öngörülmüyor.
– Çifte vatandaş olarlara cumhurbaşkanı olma yolu kapatılıyor.

Devletin dini tartışması

2014 anayasasındaki ifade, sendikal örgütlenme ve barışçıl gösteri hakkı dahil hak ve özgürlükleri sıralayan birçok madde korundu. Kadın erkek eşitliği güvence altına alındı. Ancak yeni metinde hakimler, polisler, ordu mensupları ve gümrük görevlilerinin grev hakkı kaldırıldı.

Said yolsuz siyasileri ve teröristleri korudukları gerekçesiyle 57 yargıcı açığa alınca yargıçlar sendikası bir aylık greve gitmişti.

En çok tartışılan maddelerden birisi Tunus’un dini kimliği. 1959 ve 2014 anayasalarında yer alan “Tunus’un dini İslam’dır” maddesi yeni anayasadan çıkarıldı. Bunun yerine “Tunus İslam ulusunun bir parçasıdır” ibaresi girdi.

Maddenin devamında devlete halkın canı, malı, dini ve özgürlüğünün korunmasında İslam’ın amaçlarına ulaşılması için çalışma görevi veriliyor.

Said özellikle İslamcı kesimlerden gelen eleştirilere “İslam hukukunun amaçlarını gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Dini İslam olan bir devletten değil dini İslam olan bir halktan bahsediyoruz” yanıtını verdi.

Devlete İslam’ın ilkelerine göre çalışma görevi veren madde ise laik kesimlerden tepki alıyor.

Muhalefet ‘Artık bitti’ diyor

Said referandum sonuçlarının meşru olduğunu ve yeni bir cumhuriyetin doğduğunu savunuyor.

Mayısta solcu lider Ahmed Necib el Şebbi’nin çağrısıyla oluşturulan Tunus Ulusal Kurtuluş Cephesi ise Said’in yeni anayasa projesinin başarısız olduğunu savunup istifa etmesini ve ülkenin erken seçime götürülmesini istedi.

Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinin ardından yeni dönemin ilk cumhurbaşkanı olan ve hakkında tutuklama kararı çıkartılan Munsif el Merzuki de Said’in meşruiyetini yitirdiğini savunanlar arasında.

Pekçok muhalif figürün ortaklaştığı söylemler; “ülke otokrasiye sürükleniyor”, “cumhurbaşkanını kontrol edecek mekanizma bırakılmıyor”, “ülke siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan çalkantılı bir döneme giriyor”, “Sadi’in bırakmaktan başka çaresi yok.”

Nahda’nın başını çektiği devrik hükümete sert muhalefeti ile bilinen Özgür Anayasa Partisi lideri Abir Musa, Said’i tek başına anayasa hazırlamak, kişisel projelerini dayatmak ve kamu kaynaklarını boşa harcamakla suçluyor.

Habib Burgiba döneminin milliyetçilik ve sekülerizmini bayraklaştıran Musa’nın partisi yükseliş trendinde bir hareket.

Musa “devleti kendi kişiliğine indirgeyen kibirli narsist” diyecek kadar Said’le ters düştü.

İlk taslağın mimarı ve Said’in yakın arkadaşı Belaid de eleştirileriyle dikkat çekti.

Cumhurbaşkanının görev süresinin yakın tehlike halinde uzatılmasına izin veren bir maddenin taslağa eklenmesi üzerine Belaid “Sonsuz diktatörlük riski taşıyor” diye çıkıştı.

Belaid’e göre devletin İslam’ın amaçlarına ulaşmak için çalışacağına dair madde teokrasiye yol açma riski taşıyor.

Ayrıca net bir yetki dağılımı olmadan oluşturulacak Bölgeler Meclisi yasamada daha fazla karmaşaya yol açabilir.

Hükümet, parlamento ve cumhurbaşkanı arasındaki münakaşadan bıkanlar yeni anayasa ile birlikte yasama ve yürütmeyi felce uğratan durumun sona ereceğini, halkın oyuyla seçilmiş başkan ile başbakanın yetkileri arasında denge kurulacağını, sistemin daha işlevsel hale geleceğini savunuyor.

Said neden hâlâ en güçlü lider?

Partiler üstü halk desteğine rağmen katılımın düşüklüğü Said’e olan inancın aşındığını gösteriyor.

Gerçi Tunus’ta sandık coşkusu genelde zayıf. 2011’deki Kurucu Meclis seçiminde katılım yüzde 54’ü ancak bulurken 2014’teki anayasa referandumunda oran yüzde 63’e çıkmıştı.

25 Temmuz referandumunda katılım yüzde 50’yi aşsaydı Said meşruiyet tartışmasını daha kolay savuşturabilirdi.

Yine de “Evet” oyları doğrudan Said’e destek olarak okunursa bu da cumhurbaşkanının tek başına en iddialı partiden daha fazla oy alabilecek durumda olduğunu gösteriyor.

Oylamaya gitmeyenlerin tamamı da boykotçu değil.

Anayasa taslağıyla ilgili tartışmalar bir kenara ekonomideki kötü gidişat, tırmanan fiyatlar, Ukrayna savaşıyla bağlantılı tahıl krizi, hazinede nakit sıkıntısı, maaşların geç ödenmesi ve yolsuzlukla mücadeledeki başarısızlıklar Said’e desteği azaltan faktörlerin başında geliyor.

Neredeyse gayri safı milli hasılası (45 milyar dolar) kadar dış borcu (40 milyar dolar) olan Tunus 4 milyar dolar kredi için aylarca Uluslararası Para Fonu (IMF) ile pazarlık yürüttü.

IMF özelleştirme, vergilerin artırılması, kamu harcamalarının kısılması ve sübvansiyonlara son verilmesini istemişti.

Said ekonomide reforma gidilmesi gerektiğini söylerken TGİS genel greve giderek meydan okumuştu.

IMF ile tıkanan sürecin referandumdan sonra ilerlemesi bekleniyordu.

Said ekonomik krizden çıkacak bir strateji geliştirememekle eleştiriliyor.

Buna rağmen 2011 sonrası döneme damgasını vuran siyasi elite yönelik derin güvensizlik Said’e karşı toplumsal mobilizasyonun önünü kesiyor.

Ayrıca uluslararası aktörler Said’e şans veren bir yaklaşım sergiledi.

Said’in müdahalesinin psikolojik zemininde İslamcıların devleti ele geçirmeye çalıştığı ve ulusal çıkarlar değil küresel Müslüman Kardeşler ağının gündemine göre hareket ettiğine dair korkular da vardı.

İşte bu iç ve dış koşullar Said’in kendi kişisel inanç ve kanaatlerine göre süreci yürütmesine imkan verdi.

Said bir anayasa profesörü olarak diktatör olmayacağını ve hakları koruyacağını söylüyor. Geçmişe dönüleceği suçlamasını reddediyor.

Muhalefet çözümü erken seçimde görürken zayıf katılıma rağmen sandığın ortaya koyduğu bir gerçek var:

Said gücünü koruyabildiği için değil muhalefetin güçsüzlüğü sayesinde olası bir erken seçimde tüm rakiplerinden daha fazla oy alabilir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *