Saraçhane’deki 15 Temmuz Demokrasi mitinginde ‘sayı’ tartışması

Saraçhane’deki 15 Temmuz Demokrasi mitinginde ‘sayı’ tartışması

“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adı ile Saraçhane’de düzenlenen mitinge kimi kaynaklara göre sadece 4-5 bin kişinin katılması dikkat çekerken, miting öncesi yapılan onca medya desteğine rağmen katılımın düşük kalmasının nedenleri üzerinde duruluyor.

Gazete Duvar’ın Medya Politik köşesinde bugün, 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde Saraçhane’de yapılan miting konu edildi. Bu mitingin öncesi ve sonrası ile iktidara yakın basındaki yansımaları değerlendirilirken, “Peki böylesine tellaliye edilmiş bir etkinlik niye boş kalır?” sorusunun yanıtı arandı.

Medya Politik’te yer alan yazı şöyle:

15 Temmuz’da Saraçhane neden boş kaldı?

Dikkatli okuyucular, “Saraçhane mitingine katılım” ile politik medya analizinin ne ilgisi var, diye sorabilir, haklı olarak…

O halde biz de soruyu tekrarlayıp yanıtlayarak başlayalım: Saraçhane mitingine katılımın düzeyi ile ‘medya’ arasında bir ilişki var mı?

Ama bu ilişkiye varabilmek için önce anahtar niteliğinde bir başka soruyu sormak gerekiyor belki de. Soru şu: Saraçhane’deki 15 Temmuz mitingini “kim” organize etti? Buradaki “kim” sorusunun, hem şahısları hem de kurumları isnat ettiğini söylemeli. Zaten kurumlar, Türkiye’nin mevcut yönetim modeline uygun olarak şahsileşmiş durumda. Eşhası bulunca kurumu, kurumu bulunca ilgili kişileri teşhis edebiliriz derhal.

Hem kişileri hem de kurumları kast eden o soruyu tekrarlayalım: Saraçhane’deki 15 Temmuz mitingini “kim” organize etti? Kimi kaynaklara göre sadece 4-5 bin kişinin katıldığı bu organizasyonun ‘sorumlusu’ kim?

Bu basit sorunun, bulunması kolay yanıtına geleceğiz. Ama bu yanıtın da daha anlamlı olmasını sağlayacak şekilde, iktidara yakın medyanın 15 Temmuz performansına dair kısa bir değerlendirme yapmak yararlı olacak, önce.

‘SARAÇHANE MERKEZİNDEN TÜM KENTİ FELÇ EDECEK BİR KALABALIK…’

Bu 15 Temmuz haftasının medyaya yansıyan en dikkat çekici yanlarından biri, ‘muarız’ ölçeğinin küçülmesi ve iyiden iyiye yerelleşmesi idi. Yani 15 Temmuz için düşmanlaştırılan, itham edilenler kümesinde ‘dış güçler’ vurgusu azalmış, belirsizleşmiş; diğer yandan tüm katmanlarıyla yerli muhalefete yönelik ithamlar ve vurgu artmıştı. O gece muhalefet liderine ‘tankların yol açtığı’ iddiasının bir akkor halinde yeniden ve yeniden servis edilmesi; kontrollü darbe, tiyatro sözcüklerine ilişkin yüksek imalı hatırlatmalar; nihayetinde “bu işi başımıza muhalefet açtı, hâlâ da onlarla birlikte” ana temasıyla sürdürülen, esasen bir ‘savunma’ hattı…

Sabah, Yeni Şafak, Star, Türkiye, Akit, Hürriyet, Milliyet… İktidar medyasının tüm gazetelerinde yayınlanmış onlarca yazıda belirgin bir desen olarak bu vardı. Altı yıl önceki darbe girişimi, uluslararası siyaset ve bunun manyetizması altındaki iç siyasetin zemin alındığı analizlere pek tabi tutulmuyor artık bu cenahta. Fail hakkında BAE, Suudi Arabistan vurguları tamamen, ABD’ye ilişkin ithamlar ise neredeyse tamamen devreden çıkmış.

Bir de neredeyse “darbeyi biz durdurduk” demeye varacak hatırat yayınları vardı tabi. CNN Türk – Hande Fırat – FaceTime bağlantısı ekseninde Demirören Grubu; Hande Fırat kadar popüler olmasa da darbe girişimi gecesi Erdoğan’ın bağlandığı bir başka kanal olan TGRT vesilesiyle Türkiye gazetesi grubu; hatta Okan Müderrisoğlu’nun yazdıklarına bakılırsa Sabah-Ahaber o gecenin kahramanı olduklarını hatırlatmaya doymadılar. Kimse bir ötekinden söz etmeksizin tabii.

Sözü uzatmayalım; 15 Temmuz, altıncı sene-i devriyesinde, bir garip kuyruklu yıldız gibi geçti iktidar medyasından. Üstelik o geceye ilişkin soru işaretlerinin, dava dosyalarından ve tanıklıklardan yola çıkan yeni sorular ve açıklık getirilmemesi giderek daha çok şüphe uyandıran ‘kadim’ soruların öne çıktığı bir 15 Temmuz haftasında…

Medyaya baksanız, bütün enerji 15 Temmuz Cuma günü Saraçhane Parkı’nda yapılacak organizasyonda açığa çıkacakmış gibiydi. TRT kanalları başta olmak üzere tüm iktidar TV’leri, tüm gazete ve internet siteleri Saraçhane duyuruları ve çağrılarıyla doldu taştı. Sabah ve Milliyet gazeteleri cuma günü mitinge çağrı bildirisi gibi yayınlandı.

‘Eski halinde’ olsa, Saraçhane merkezinden tüm kenti felç edecek bir kalabalık mı toplamaya çalışıyorlar, diye sorulacak… Ama cuma geliyor ve Saraçhane etkinliğin başlayacağı 17.30’da epey tenha görünüyor. Hatta epeydir Süleyman Soylu’ya yüksek muhabbeti dikkat çeken İhlas’ın haber ajansı, saat 18’e doğru, “Saraçhane dolmaya başladı” diye bir hava fotoğrafı yayınlıyor ki kötü niyetli biri “bu fotoğraf alanın ne kadar boş kaldığını göstermek için mi servis edilmiş” diye bile sorabilir! Zaten ne AA, ne TRT, ne de Turkuvaz’ın, Demirören’in servis ettiği portfolyoda tek kare havadan çekilmiş fotoğraf yer almıyor.

Saraçhane’de toplanan kalabalık için, Yeni Şafak “on binler”, Sabah “yüz binler” sıfatını kullanıyor ertesi gün. Bu bile bir senkronizasyon sorunu aslında. Eskiden Yenikapı mitingleri vardı ve kullanılacak sayı sıfatı belliydi: “Milyonlar”!

ORGANİZATÖR: İLETİŞİM BAŞKANLIĞI…

Şimdi baştaki soruya dönelim… Bunca medya desteğine ve köpürtmesine rağmen, Saraçhane’deki cılız kalabalığı toplayan etkinliğin organizatörü, bir bakıma ‘sahibi’ kimdi?

Etkinlik afişlerinde bu sorunun net bir yanıtı var aslında. Saraçhane’ye çağıran afişlerde üç kurumun adı geçiyor: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, İstanbul Valiliği ve Fatih Belediyesi… Fatih Belediyesi’nin bir tür “yer hizmetleri”, İstanbul Valiliği’nin de kolaylaştırma ve asayiş işlerini üstlendiği varsayılırsa, organizasyona ‘ruhunu üfleyen’ “CB İletişim Başkanlığı” gibi görünüyor. Zaten TRT ve Sabah grubu ile Demirören neşriyatının gayretkeşliği de bunu teyit eder nitelikte.

Peki böylesine tellaliye edilmiş bir etkinlik niye boş kalır? Umut edilen kalabalığı oraya taşıması beklenen “örgüt”, medya kadar motive edilememiş midir? Daha açık soralım: Sözgelimi, Demirören’in Milliyet gazetesinin yazı işlerini seferber eden Saraçhane çağrısı, AK Parti İstanbul İl Teşkilatı’nı seferber edememiş midir?

Bu soruya “Hayır, ne münasebet” denirse, o zaman Saraçhane’deki cılız topluluğun AK Parti (hatta tabii bir de MHP) İstanbul örgütlerinin potansiyeli hakkında bir şey söylenmiş olacak!

Ama “Evet, demek ki parti örgütü bu miting için seferber olmamış” denirse, ucu açık pek çok şey söylenebilecek…

Ucu açık mı değil mi okuyucu karar versin, ama şöyle bir tablo ortaya çıkıyor sanki: Saray yönetiminin çelik çekirdeğinde yer tutan İletişim Başkanlığı kurumu ve İletişim Başkanı kişisi, “gücünün yettiği ve yetmediği” alanlarla sınandı. Devlet televizyonuna ve yarı-devlet gazetelerinin ‘bazılarına’ bakınca Saraçhane’de yer yerinden oynayacak sanıyorsunuz. Organizatör ‘oraya’ hâkim. Ama Saraçhane’ye bakınca da sanki “oradan başka bir yerde pek nazı geçmiyor” gibi bir durum görülüyor.

Şimdi de adlı adınca soralım soruları:

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Saraçhane nümayişi ihalesini almıştır da yüklendiği işin sadece bir kısmının, kendi ‘güçlü’ olduğu kısmının üstesinden gelebilmiş; ama parti örgütünün ve Erdoğancı diğer ünitelerin rızasını kazanamamış mıdır?

Fahrettin Altun’a, zaten neredeyse emrinde olan TRT ve AA ile siyasal ve/ya iktisadi zorunluluklarla davrandığı düşünülebilecek Turkuvaz-Demirören grupları dışında ‘yeterince’ sahip çıkan olmamış mıdır?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı etkinlikleri kapsamında cuma akşamı, Haydarpaşa Gar Binası, Taksim AKM ve Galata Kulesi’nde “Mapping Gösterisi” de yapılmış. Bunlar da epey ‘masraflı’ işler tabii…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *