‘Eleştirinin olmadığı yerde tek ölçü para ve güç olur!’

‘Eleştirinin olmadığı yerde tek ölçü para ve güç olur!’

Prof. Dr. Bilal Sambur, “Eleştirinin olmadığı bir yerde siyasette, ekonomide, dinde, bilimde, eğitimde, kültürde, kısacası tek ölçü para ve güç elde etmek olmaktadır. Para ve gücün tek ölçü olduğu bir yerde eleştiri, değişim ve yenilenme mümkün mümkün değildir.” diye yazdı.

Prof. Sambur, bugün Milat gazetesinde, “Eleştiriye cüret et” başlıklı 20 Haziran tarihli köşe yazısında, eleştirinin her alanda gerekliliğine dikkat çekerek, eksikliğinin insanı gerçeklikten kopardığını vurguladı.

Sambur yazısında, “Akıl ve eleştirinin yokluğu, insanın gerçeklikten kopması, kendisine yanılsamalardan oluşan hapishaneler inşa etmesine yol açmaktadır. Eleştiri, makul bir hayatın en önemli dinamiği ve değiştirici gücü niteliğindedir.” vurgusunda bulundu.

Bilal Sambur’un yazısı şöyle:

İnsan, mekanik yaşayan bir varlık değildir. İnsan, hayatı değişimle, heyecanla, tutkuyla, dinamizmle ve macerayla yaşamak ister. Hayatı bir macera gibi dinamik ve üretken bir şekilde yaşamak için eleştiriye ihtiyaç vardır. Kültürel, sosyal, tarihsel, ekonomik, dinsel, düşünsel, kısacası bütün ilişkilerimizi, tecrübelerimizi ve kurumlarımızı radikal bir eleştiri süzgecinden geçirmeliyiz.

İlişkilerimizi ve tecrübelerimizi alışkanlıklarımızın kuruluğunda ve mekanikliğinde sürdürdüğümüz takdirde hayatımız ruhsuzlaşacağı gibi, eleştiri ve üretkenlik yeteneğimizi de köreltmiş olacağız.

Eleştirinin kaynağı, hayatın kendisidir. Eleştiri, hayatımıza dair her şeyin ve değerinin tartışılması, sorgulanması ve açıklanmasını içeren geniş bir faaliyettir. Hayatı yaşanmaya değer kılan şey, hayatın sorgulanması ve sürekli olarak bir eleştiri faaliyetinin konusu yapılmasıdır. Yaşama iradesi olan kişiler, eleştiri iradesine sahip yapıcı, yaratıcı ve cüretkâr kişilerdir.

Sanat, bilim ve felsefe, hep hayatımızı yenilemek, sorgulamak ve eleştirmek için var olan tecrübelerdir. Hayatımızı, ilişkilerimizi ve tecrübelerimizi anlamlandırırken, sorgularken ve eleştirirken yapmış olduğumuz tartışma ve açıklama ile hayatımızı akıl ölçüsünde takdir etmeye çalışıyoruz. Eleştirel tecrübenin ve hayatın ölçüsü akıldır. Akli eleştiri sayesinde hayatımız fantaziler, yanılgılar ve yanılsamalar dünyasından kurtulup gerçeklikler dünyasında sürmektedir. Akıl ve eleştirinin yokluğu, insanın gerçeklikten kopması, kendisine yanılsamalardan oluşan hapishaneler inşa etmesine yol açmaktadır. Eleştiri, makul bir hayatın en önemli dinamiği ve değiştirici gücü niteliğindedir.

Eleştiri, bütün ilişkilerimizin, tecrübelerimizin ve kurumlarımızın gelişmesine, genişlemesine ve derinleşmesine imkân sağladığı gibi, birey olarak yaşadıklarımızı kavrama ve anlama yeteneklerimizi ve kapasitemizi de yenilemekte ve tazelemektedir.

Eleştiri, değişim ve yenilenme arzusunun ve tutkusunun kaçınılmaz meyvesidir. Hiçbir şeyin değişmediği, hiç kimsenin itiraz etmediği bir yerde aslında eleştiriye ihtiyaç yoktur. Değişimin ve itirazın olmadığı bir yerde aslında varolan şey, herkesin cansızlaşmasıdır ve taşlaşmasıdır. Taşlaşmayı ve cansızlaşmayı reddeden insanlar, itiraz ederler, isyan ederler ve eleştiriye cüret ederler.

İlişkilere, tecrübelere ve kurumlara eleştirel yaklaşabilmek için insanın düşle, düşünceyle ve duyarlılıkla donanmış özel bir eleştirel bilince sahip olması lazımdır. Eleştirel bilincin ürünü olarak ifade edilen düşler, düşünceler ve duyarlılıklar, yararlı, yapıcı, üretken ve yol gösterici olmalıdırlar. Bugün eleştirel bilincin ürünü olan düşlerin, düşüncelerin ve duyarlılıkların ifade edilmesi istenmemektedir. Siyasal, ekonomik, kültürel, bilimsel, dinsel, akademik, uluslararası alanlardaki insani durumlarımıza dair eleştirel düşleri, düşünceleri ve duyarlılıkları kimse duymak istememektedir.

Statükonun devam ettirilmesi, her şeyin yolunda olduğu, güçlü ve hâkim kesimler tarafından söylenenlerin ve yapılanların onaylanması ve meşrulaştırılmasının yeterli görüldüğü verimsiz, keyifsiz, ruhsuz, akılsız ve boğucu bir vasata hapsolmuş durumdayız. Eleştirinin, itirazın, isyanın ve aklın öldüğü bir vasatta cansız ve taşlaşmış nesneler olmak yeterli görülmektedir.

Eleştirel bilincin ölümü, insanlık durumumuzdaki en yıkıcı felakettir. Eleştirel bilincin sonunun geldiği mevcut durumda insanların niçin eleştirellikten uzaklaştığı ve yabancılaştığı sorusu büyük önem taşımaktadır. Siyasetin, ekonominin, bilimin, medyanın, ahlakın, sanatın, üniversitenin, dinin, felsefenin krizde ve çöküşte olduğu sürekli olarak dile getirilmektedir.

Siyasetteki, ekonomideki, bilimdeki, medyadaki, ahlaktaki, dindeki, sanattaki, üniversitedeki ve düşüncedeki krizin ve çöküşün nedeni, eleştirinin yokluğudur. Sanata, siyasete, ekonomiye, bilime, üniversiteye, eğitime, ahlaka hareket verecek olan eleştiri faaliyeti mevcut değildir.

Eleştirinin olmadığı bir yerde siyasette, ekonomide, dinde, bilimde, eğitimde, kültürde, kısacası tek ölçü para ve güç elde etmek olmaktadır. Para ve gücün tek ölçü olduğu bir yerde eleştiri, değişim ve yenilenme mümkün mümkün değildir. Para ve gücün peşinde koşanlar, aptallaşmakta, körelmekte, duyarsızlaşmakta, düşüncesizleşmekte, düşsüzleşmekte, cansızlaşmakta ve taşlaşmaktadırlar.

Cansızlaşan ve taşsızlaşan insanların dinleri, ekonomileri, siyasetleri, ahlakları, felsefeleri, kültürleri, eğitimleri kısacası her şeyleri krizlerle ve çöküşlerle sonlanmaktadır. Çöküşlere karşı eleştiriye cüret etmeliyiz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *