NATO, Ukrayna ve Biz

NATO, Ukrayna ve Biz

Mesele Müslümanlar değil de kendileri olunca savaşı çıkaranlar bile asker gönderemiyor. Mültecileri kıymetli oluyor, mültecilerine çelme takılmıyor, mültecileri donarak ölmüyor, botları batırılmıyor, onlardan tekfirci örgütlere terörist devşirilmiyor…

İsa Dervişoğlu / Gazete İpekyol

İkinci Dünya Savaşı’nda Moskova kuşatılmak üzereydi.

Bu, Rusya tarihi, Varşova Paktı’na giden süreç, genel anlamda Rusya siyaseti, patlak veren Ukrayna siyaseti de dahil Sovyetler’in dağılması ve sonrasında toparlanması ile ilgili izlenen siyaset için ciddi bir kırılma noktası ve belirleyici bir tarihi hafıza niteliğindedir.

Sovyetler dağıldığı, Varşova paktı ortadan kalktığı halde komünizm tehlikesi, ‘işgal edilirsiniz’ gibi suni korkularla dünyayı yağmalamaya alışkın NATO; kendini fesh etmediği gibi yağma, işgal ve dünyaya her alanda nizam verme politikalarını ve dayatmalarını da sonlandırmadı.

Dünya barışının; hakkaniyetli olmasa da tolere edilebilir bir düzene oturmasını var gücü ile engelledi.

Sovyetleri Afganistan’a çekip yıpratan ve sonunda parçalayan NATO, Rusya’yı tamamen etkisiz hale getirmeye yönelik çok cüretkar politikalar izlemeye hep devam etti ve en son Karadeniz’e yerleşmeyi planladı. Kazakistan’dan sonra Ukrayna’ya da el attı ve sonunda bugün yaşananların fitilini ateşlemiş oldu.

Rusya’ya bir şekilde hala bağlı olan ve mevcut dünya siyaseti/düzeni gereği Rusya’nın kendi mahallesinde bulunan ülkelere kanca atma ve onları Rusya’dan koparma politikalarını hep sürdürdü.

Polonya, Macaristan gibi önemli ülkelerin bulunduğu bölgeye çengel attı. Almanya birleşti. Doğu Almanya, Rusya’dan koptu. Renkli devrim denemeleri ile NATO, bozgunculuğa devam etti. Polonya ve diğer Avrupa ülkelerine asker/üs ve Rusya’ya doğrultulmuş füzeler yerleştirerek Rusya kuşatıldı. Rusya’nın güvenlikle ilgili endişelerini dikkate almadı.

Bir koldan bunlar yapılırken; bir koldan da Afganistan ve Irak işgal edilerek bu kuşatma farklı boyutlara taşındı.

Nitekim Gürcistan’da bir ilk gerçekleşti ve Rusya sıcak güç kullandı ama Rusya’nın bu tavrı köşeye iyice sıkıştırılmışlığın getirdiği bir tepkisellik olarak da yorumlanabilirdi.

Batı Asya ve Kafkaslar’da bulunmak isteyen NATO, Doğu Akdeniz ve Kafkaslar’a da el attı. Suriye’ye yönelik başlatılan soykırımda Rusya, hala dünya sahnesine çıkmaya, eski günlerini hatırlamaya dair bir gündeme sahip değildi ve belli bir süre sonra Rusya, Suriye’ye bizzat müdahale ederek yeniden dünya sahnesine döndü ve kendine güven kazanmaya başladı.

Tüm bunlar olmamış gibi, Rusya’nın hala ilk dağılmış günlerinde olduğunu, zayıf olduğunu düşünerek, Rusya interlandına yönelik pervasızlığını sürdüren ve arkasına Avrupa’yı da almak isteyen NATO’nun son Ukrayna hamlesi ABD ve Britanya’nın Avrupa’ya yönelik hesapları ile de ilgilidir.

Kışkırtma ve mecbur bırakma, bir defacto oluşturma ihtimalinin oluşturulduğu, İsrail’den sonra hem başbakanı hem de Cumhurbaşkanı Yahudi olan ikinci yer olan Ukrayna’da Rusya, sahaya inme durumunda kaldı.

Ukrayna harekatının nereye varacağı henüz belli değil. Karşısında çaresiz, mazlum bir toplum bulduğunda canavarlaşan batının, ona karşılık verebilecek bir güce karşı güç kullanması ve savaşması düşünülemez. Zaten asker göndermeyeceklerini deklare ederek bunu belirttiler.

Bu savaşın uzamasının Türkiye’ye de olumsuz etkilerinin olacağını akılda tutarak, toplum olarak nerede duracağımıza dair birkaç değini ile bitirelim.

Mesele Müslümanlar değil de kendileri olunca savaşı çıkaranlar bile asker gönderemiyor.

Mültecileri kıymetli oluyor, mültecilerine çelme takılmıyor, mültecileri donarak ölmüyor, botları batırılmıyor, onlardan tekfirci örgütlere terörist devşirilmiyor, onları başka ülkelerde bloke ederek tecrit etmek düşünülmüyor. İnşallah savaş uzamaz ve bunları da görmeyiz ama yaklaşım elbetteki bu yöndedir. Ukrayna halkı ve batı halkı da dahil olmak üzere hiçbir halkın acı çekmesini hiçbir vicdanlı insanın temenni etmeyeceğini belirtmek isterim ama muhtemelen bu savaş tabii ki daha “değerli”.

Kimin hedef aldığı belli olmayan bir hastane ve kimin hedef aldığı belli olmayan bir bisikletli…

Suriye’den Irak’tan… bildik taktikler.

Irak’ta milyonlar öldü ama dünya hep o karabatak kuşuna acıdı.

Her gün, şimdi de Filistin’de, Irak’ta, Yemen’de öldürülen çocuklar, bombalanan hastaneler, bisikletliler, bisikletsizler, terlikliler, ayakkabısızlar, açlıktan ölenler, hastalıktan ve ilaçsız bırakılmaktan ölenler ve daha birçok coğrafyada yaşananlar için medyada akademisyenler sıraya dizilmiyor, onlar gündem olmuyor.

Çünkü onları işgalci Rusya değil; kurtarıcın NATO ve İsrail ve şürekası yapıyor.

Medyamızın önemli bir kısmı hemen hizmete başladı. Her kanalda bir düzine “bilirkişi”, “akademisyen”, “stratejist” ile yapılan Amerika güzellemeleri havada uçuşuyor, ABD ve NATO, her türlü eksiklikten tenzih ediliyor,

“Kurtarıcı ve koruyucu NATO, kurtarıcı Amerika, işgalci Rusya”

Habire isabet alan bisikletlinin, arka planda 2-3 saniyede bir arz-ı endam etmesi. Herkesin mizanseni, oluşturacağı algı, “işgalci Rusya”sı ve sairesi hazır.

NATO, bir “müttefikimiz” olduğu halde seni kuşatmışken, Yemen’de her gün çocukları öldürüyorken, Suriye’de, Irak’ta işgalciliğe devam ediyorken, dünyanın her tarafında her türlü bozgunculuğa devam edip duruyorken; alnı secdeli müslüman kardeşim; sen, neden, seni bir twitle mahvedeceğini söyleyenlerin değirmenine su taşıyorsun?

Neden burnumuzun dibindeki adalarımızı silahlandıran, bize 15 Temmuz’u yaşatan NATO ve ABD’nin gerçek yüzünü örtüyorsun?

Örtmenin küfür olduğunu bilmiyor musun?

Savaşa, ölüme, insanların yerlerinden olmasına, sakat kalmalarına, yurtlarından sürülmelerine elbette ki sevinilmez ama ilk defa televizyonlarda, büyük haritaların önünde, savaş stratejistlerini, medya aktivistlerini; on yıllardır devam eden ve alıştırıldığımız/normalleştirilmiş olan Müslüman bir bölgeden değil de kendi bölgelerinden haritalar üzerinden savaş ve ölümü konuşuyor olmaları insanda elbette farklı duygular oluşturan bir ilk nitelik taşıyor.

Rusya sütten çıkmış ak kaşık değil elbette. Rusyacı da olamayız ama ABD ve NATO seviciliği ile de Allah’a imanın bir arada olmayacağı bilindiği halde bu muhiplik; ABD’nin zihinlerimizi geri dönülmesi zor bir şekilde işgal ettiğinin göstergesidir.

Ne diyelim, lanet okuyamayız ya, kahrolası diyemeyiz ya. Mazlumlara ve onurlu şekilde direnenlere Rabbim yardım etsin diyelim. ABD ve onun şürekasına Allah lanet etsin diyelim.

ABD’nin Büyük şeytan olduğunu, ABD ve İsrail’den hiçbir millete ve insanlığa hiçbir hayır gelmeyeceğini henüz göremeyenlere ve Rabbim feraset ve basiret versin.

Selam ve dua ile.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *