Eski Sovyet ülkelerini neler bekliyor?

Eski Sovyet ülkelerini neler bekliyor?

Şimdilik eski Sovyet coğrafyası ülkeleri arasında arazi olarak “dokunulmayan” tek bölge Orta Asya. Özellikle, ulus-devlet tecrübesi Ukrayna’dan çok daha az olan Orta Asya ülkeleri için Putin’in malum konuşmasının ciddi bir tehdit uyarısı niteliği taşıdığını söylemek için ciddi analiz kabiliyeti gerekmiyor…

Gönül Şamilkızı / AA

Yaklaşık bir aydır dünya gündemini meşgul eden krizde beklenen oldu: Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi başladı. Rusya lideri Vladimir Putin önce Ukrayna’ya ait Donetsk ve Luhansk topraklarını “bağımsız devletler” olarak tanıdı. Putin, dünya düzenine meydan okuyan konuşmasının hemen ardından tanıma kararının sözde Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinin “anayasalarını” da kapsadığını açıkladı. Söz konusu “anayasalara” göre; ayrılıkçılar “devlet” derken, halihazırda Rusya ordusunun desteğiyle ellerinde bulundurdukları Donbas’ın yüzde 30’luk kısmını değil, Donetsk ve Luhansk vilayetlerinin tamamını kast ediyor, bu da Rusya’nın tanıma kararı ve sözde cumhuriyetlerle imzaladığı anlaşmalar gereği, halihazırda Donbas havzasının büyük kısmını kontrol eden Ukrayna ordusuna savaş ilanı anlamına geliyordu. Nitekim, Putin 24 Şubat sabahına karşı savaş emrini verdi.

Eski Sovyet ülkelerini ne bekliyor?

Konunun tehlikeli boyutu sadece bununla sınırlı değil. Putin’in meşhur tarihi, ideolojik, teolojik “argümanlarla” dolu konuşması, sadece Donetsk ve Luhansk’ın işgali ve hatta sadece Ukrayna’nın devlet olarak haritadan silinmesi tehdidini içermiyor. Putin’in konuşması tüm dünya, özellikle Avrupa ve daha çok eski Sovyet coğrafyası ülkeleri için de ciddi tehditler barındırıyor. Örneğin, her ne kadar Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşmesinde Putin, “Diğerleriyle işimiz yok, Ukrayna hariç” dese de eski Sovyet coğrafyası ülkelerindeki kontrol mekanizmasının bundan sonra daha da güçleneceğini kestirmek zor değil.

Moldova ve Gürcistan sonraki hedefler olabilir

Rusya, Kafkasya’nın tamamını -Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı-, Avrupa sınırlarında ise Moldova’yı ve 2014’ten beri de Ukrayna’yı “dondurulmuş savaşlar” ve toprak ihlalleriyle kilitlemiş durumda. Bu durum söz konusu ülkelerin bağımsız karar alma, strateji belirleme, müttefik seçme, demokratik sistem oluşturma, ekonomi geliştirme imkanlarını önemli ölçüde engelliyor.

Fakat Moldova, Gürcistan ve Ukrayna, Rusya’nın toprak işgallerine, iç politikaya müdahalelerine ve yoğun propaganda faaliyetlerine rağmen, stratejik tercih yapma, seçim sistemi oluşturma, demokratik toplum geliştirme yönünde az da olsa mesafe kat eden ülkeler. Moskova, bu ülkelerde kendi sözünü dinleyen iktidarlar oluşturma girişimlerinde zaman zaman kısa vadeli başarılar sağlasa dahi, uzun vadeli sonuç alamıyor. Örneğin, Gürcistan’da İvanişvili, Moldova’da Dodon, Ukrayna’da Yanukoviç iktidarları bile Putin’i bu ülkeler için tasarladığı toplum hedefine ulaştıramadı. Bu nedenle Gürcistan ile Moldova’nın Ukrayna’nın ardından sonraki hedefler olabilecekleri söylenebilir. Moldova ve Gürcistan’ın Rusya’nın Ukrayna’daki ayrılıkçıları tanıma kararına en erken ve en net tepkiyi veren, bu kararı kabul etmeyen post-Sovyet ülkeleri olması da bu tehdidin Tiflis ve Kişinev’de doğru okunduğu anlamına geliyor.

Azerbaycan’ın “denge politikasını” ne bekliyor?

Azerbaycan’da ise Rusya’nın pozisyonu daha farklı. Bakü’nün yıllardır yürüttüğü politika, eski Sovyet coğrafyası ülkeleri arasında Kazakistan’ın tavrına daha yakın. Azerbaycan yönetimi yıllardır, Batı ile ekonomik ilişkileri sıkı tutan, Türkiye’nin etkinliğinin ve bunun toplumdaki karşılığının farkında olan ancak Moskova’nın daha etkin olduğu bir politika yürütüyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini açıklamasına rağmen, yıllardır Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası platformlarda Kırım’ın işgaline ilişkin oylamalara ve kararlara katılmaması, Ukrayna ile aynı kaderi paylaşmasına ve Kiev’in Karabağ savaşında kendisine verdiği net desteğe rağmen Donbas konusunda sessiz kalması, Bakü’nün “denge politikası” diye nitelendirdiği politikadan daha çok Rusya’nın bu ülke üzerindeki etkisi ile açıklanabilir.

2020’de Rus askeri gücünün “barış gücü” adı altında Azerbaycan topraklarına (Karabağ’a) konuşlandırılmasıyla ve orada barış gücünden ziyade bölgenin hakimi gibi davranmasıyla bu etkinlik daha da artmıştır. Putin’in Ukrayna’yı yok saydığı ve sözde cumhuriyetleri tanıdığı konuşmanın ertesi günü Moskova’da Aliyev ile imzaladığı çok yönlü beyanname ve Kremlin’deki kutlama, Kremlin’in Bakü üzerindeki etkinliğinin deklare edilmesidir. Bu beyannamenin imzalandığı gün Rusya Dışişleri Bakanlığının internet sitesinden İrevan ve Nahçıvan hanlıklarını “Doğu Ermenistan” arazisi olarak tanımlayan “Türkmençay hatırlatması” yapması ise tesadüf olamayacak kadar ciddi bir “sembolizm”dir.

Rusya ile Azerbaycan arasında imzalanan beyannamenin, ayrıca ele alınması gereken bir belge olduğunu söylemekle birlikte, bu belgenin Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan ve çok önemli stratejik belge olan Şuşa antlaşmasıyla ciddi çelişkiler içerdiğini vurgulamak gerekiyor. Aynı deklarasyona göre Azerbaycan ve Rusya’nın uluslararası sorunlarla ilgili aynı veya benzer tavır sergilemesi gerekiyor. Yani bu madde ile Azerbaycan’ın Kırım, Osetya, Abhazya, Transdinyester, Suriye, Libya gibi konularda Rusya ile ya aynı ya yakın tavır sergilemesi gerekiyor.

Peki, Putin’in konuşmasının ardından Aliyev’in zamanlaması her açıdan manidar görüşmesinin karşılığında Azerbaycan ne kazanacak? Büyük olasılıkla Rusya, artık aldığı taahhütler karşılığında Dağlık Karabağ’daki provokasyonlarının dozunu biraz düşürebilir. Fakat burada Ermenistan’ın sergileyeceği tutum da etkili olacaktır.

Ermenistan ve Belarus

Ermenistan, Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerini tanıma kararının ardından benzer adım atmayacağını açıkladı ve uluslararası hukuk vurgusu yaptı. Fakat bu açıklamanın da tonu ve içeriği Gürcistan ve Moldova’nın Rusya’yı net ifadelerle kınayan açıklamalarından çok farklıydı. Ermenistan, Rusya’yı kızdırmadan konudan sıyrılmaya çalışmayı tercih etti. Bunu da anlamak zor değil. Zira Ermenistan her ne kadar zaman zaman demokratikleşme çabalarına girse de kendisinin uluslararası hukukla bağdaşmayan iddia ve eylemleri nedeniyle Rusya’ya bağımlı durumda. Rusya’nın Dağlık Karabağ’da bulundurduğu “barış gücü” sadece Azerbaycan’ın değil, Ermenistan’ın da üzerinden asılı duran Demokles Kılıcı’dır. Ermenistan’daki Rus askeri gücünü söylemeye ise gerek bile yok.

Benzer cümleleri Belarus ile ilgili de kurmak mümkün. Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko’nun zaman zaman yaptığı “aykırı” çıkışlara rağmen bu ülke zaten Rusya’nın kontrolü altında. Özellikle son cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Moskova, Lukaşenko rejimini koruma karşılığında Belarus üzerindeki hakimiyeti tam olarak elde etmiş oldu.

Kazakistan

Şimdilik eski Sovyet coğrafyası ülkeleri arasında arazi olarak “dokunulmayan” tek bölge Orta Asya. Özellikle, ulus-devlet tecrübesi Ukrayna’dan çok daha az olan Orta Asya ülkeleri için Putin’in malum konuşmasının ciddi bir tehdit uyarısı niteliği taşıdığını söylemek için ciddi analiz kabiliyeti gerekmiyor. Örneğin Putin, bu ülkelerin herhangi birinin Rusya’nın çıkarlarına aykırı davranması durumunda Kazakistan, Kırgızistan için Ukrayna ile ilgili söylediklerinden daha fazlasını söyleyebilir.

Kazakistan, yıllardır Rusya’nın Avrasya İttifakı, Gümrük Birliği gibi projelerine koşulsuz destek vererek ve Rusya’nın eski Sovyet mekanındaki eylemleriyle ilgili konularda manevralar yaparak Putin’in şimşeklerinden kaçmayı başardı. 8 sene önce Rusya Kırım’ı işgal ettiğinde de Kazakistan bu manevrayı sürdürdü. Bir taraftan Kırım’ı Rusya’nın bir parçası olarak tanımazken diğer taraftan Rusya’nın davranışlarını anladığını açıkladı ve Ukrayna’yı suçladı. Bu tavır Ukrayna tarafından itirazla karşılansa da daha sonra Astana, Kiev ile ilişkileri düzeltmeyi başardı. Kazakistan şimdi de bu cumhuriyetlerin tanınmasının gündemde olmadığını açıkladı. Ancak zemin 8 yıl öncekinden çok farklı.

Kazakistan’da ocak ayında yaşanan olaylar ve Rusya’nın Tokayev’e destek için bu ülkeye askeri güç göndermesiyle birlikte 30 yıllık Nazarbayev “dengesi” ciddi oranda Rusya lehinde değişti. Söz konusu olayların ardından Rusya ile Kazakistan arasında çok sayıda büyük anlaşmalar imzalandı. Bunlardan en önemlisi ise askeri-teknik iş birliği anlaşmasıydı.

Şimdiki durumda kısa vadede Moskova, Kazakistan dahil eski Sovyet ülkelerinden “tanıma” talep etmeyebilir. Ancak Kazakistan’ın en önemli sorunu bu tanımadan ziyade Moskova’nın sonraki hamleleridir. Örneğin Moskova, Kazakistan askerlerinden de bu bölgede savaşmayı talep ederse, Astana’nın tavrı ne olacak? Kabul edecek mi? Etmeyecekse, Rusya’nın şimdiye kadarki üstü kapalı “Kazakistan’daki Rus toprakları” iddiasının ete kemiğe bürünmesi, Putin’in konuşmasındaki “bu cumhuriyetlere ait olmayan büyük topraklar” gerekçesinin kendisine yönelmesi durumunda ne yapacak?

Öte yandan, önemli ölçüde Rusya ve Avrasya İttifakı ekonomisine bağımlı olan Kazakistan (hem de Kırgızistan), Batı’nın yaptırımlarından ve kendi ülkesinde ekonomik durumun kötüleşmesinden etkilenmesini kendi toplumuna nasıl açıklayacak? Belki daha önceki dönemlerde bu soru bu kadar güncel olmazdı. Ancak yıllardır “istikrar kalesi” şeklinde lanse edilen Kazakistan’da ocak ayında patlak veren olaylardan sonra Astana’nın bunun üzerinde de düşünmesi gerekecek. Dolayısıyla Moskova talep etmediği müddetçe Kazakistan “tarafsızlık” görüntüsü verebilir. Fakat Tokayev’in “Tanrı vergisi komşusu” Moskova’ya bağımlılığı, Putin’in son hamlelerinden sonra daha da artacaktır.

Özbekistan sessiz kalarak tehlikeden kaçabilir mi?

Taşkent, şimdilik Rusya’nın tanıma kararına ilişkin sessizliğini koruyor. Ancak Özbekistan’daki bağımsız uzmanlar, bu sessizliğin tehlikeyi bertaraf edemeyeceği görüşünde. Bu uzmanlara göre, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı agresif eylemleri Orta Asya ülkelerinin bağımsızlığını de şüphe altına düşürüyor. Özellikle Tacikistan-Kırgızistan sınırındaki tartışmalı durumun Putin için bu bölgeyi istikrarsızlaştırmak amaçlı iyi bahane olabileceği yorumları yapılıyor.

[Kırım’ın Ruslar tarafından işgalinin anlatıldığı Kırım Ateşi kitabının yazarı olan Gönül Şamilkızı, bölge ülkelerinde uzun yıllar muhabir olarak çalışmıştır.]

*Makaledeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *