Sosyal Medya ve Sosyalleşme üzerine bir derkenar

Sosyal Medya ve Sosyalleşme üzerine bir derkenar

Medyanın belirleyiciliği ile ilgili klasik düşünce “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşünden ortaya çıkmıştır. Bu görüş sosyal mecra için de geçerlidir…

Murat Kirişci

“Bir ya da birden fazla toplumsal ilişkiyle birbirine bağlanmış, dolayısıyla toplumsal bir bağ oluşturan bireyler” olarak tanımlanan sosyal ağ günümüzde sanal dünya ile buluşmuş ve hayatı derinden etkilemiştir. Bugün herkesin elinde dünyaya açılan bir pencere vardır. Yani değişim dijital imkanlar ile yakından ilişkilidir. Bir haber almak için haftalarca beklenen bir dünyadan “anlık” olarak bilgi edinilebilen bir dünyaya geçmek çevrimiçi ve çevrimdışı olmak terimleriyle hayata bakmayı zorunlu hale getirmiştir. Bu zorunluluk sonucu kişisellik ile profesyonellik arasındaki sınırlar olabildiğince belirsiz ve bulanık hale gelmiştir.

Günümüz dünyasının sosyalleşmenin merkezi sayılan sosyal medya/sosyal ağların popülaritesi gün be gün hızla artmakta, mahremiyetten ilişkilere kadar çok özel alanlar ortalığa dökülmekte, yani insanın kişiselden toplumsala tüm hayatı temelden şekillendirilmektedir. 2019 yılı sonu itibarıyla dünya nüfusunun %57’si internete bağlı iken %45’i (yaklaşık 3.5 milyar) aktif olarak sosyal medya kullanıcısıdır. 

Sosyal ilişkiler adı verilen bu asosyal yapıda çok eğlenceli(!) bir hayat sunuluyor. Fotoğraflar paylaşılıyor, anlamlı ifadeler ile bilgi seli oluşturuluyor, beğenilen fotoğraflar-paylaşımlar-gönderiler-deneyimler kendi ağları içerisinde bulunanların beğenisine sunulmak için paylaşılıyor. Müzikten diziye sinema filminden mini videolara oyundan alışverişe kadar çok geniş bir eğlence sistemine ücretsiz olarak hem de hiçbir sorun yaşamadan, zorlanmadan ulaşılabiliyor. Kişilerin sosyal mecradaki bu etkinlikleri, kendilerini özgürce(!) ifade etme ve kendi yaşantılarını uluslararası da dâhil olmak üzere herkes ile paylaşabilme, kendilerini tanıtabilme, tanınabilme imkânını sunuyor. Kişiler böylece kendi dijital evrenlerini oluşturuyor, kendi uzaylarında yeni bir hayat tasarlıyorlar. Kendilerini sunmanın ötesinde dijital dünyanın verdiği büyük imkânlardan birisi olarak tanıdık olsun olmasın başka kişilerin ürettiği içeriklere karşı da memnuniyet (veya memnuniyetsizlik) ifade etme fırsatı buluyorlar.

Yeni dijital evrendeki paylaşımlar, anlatılar, beğeniler vs için yapılan araştırmalar, kişilerin derin kaygılarının, çatışmalarının, talep-beklenti ve isteklerinin, arzularının, tutkularının paylaşılmasının aslında bu durumlarla başa çıkmak için kullandığını göstermektedir. Başa çıkma problem başlıkları kişileri daha fazla paylaşıma itmekte ve hatta din, siyaset, özgürlükler, psikoloji gibi hassas konularda gerçek hayattakinden çok daha sık görüş-inanç bildirir hale geliyorlar. 

Kişiler, çevrim dışındayken yani gerçek hayattayken yaşadıklarını fotoğraflar ve gönderiler aracılığıyla çevrimiçi yayınlayarak, birçok kişinin normal zamanda bilemeyeceği, hakkında bilgi sahibi olamayacakları durumlarını ortaya “döküyor” sosyal mecra. İnsanoğlunun en sıradan en profesyonele kadar iletişim şekilleri yerini dijitalliğe bırakırken bu yeni teknikler birer norm halini almaya başladı. Farklı sosyal mecralar var olsa da aslında birbirlerinin aynısı olan bu yapılar kişisel bilgileri elde ederken klasik insan düşüncesinin öngöremeyeceği yöntemleri kullanmaktadır ve kişilerin en özel bilgileri bile kişilerin rızasıyla elde edilebilmektedir. 

Bu yapının imkânlarından birisi de fiziksel olarak uzak olanların dijital yakınlık oluşturabilmesidir. Ancak bu imkânın olumsuzu da mevcuttur: Fiziksel olarak yakın olanların bu dijital evrende birbirlerinden uzakta yaşayabilmesi de mümkündür ki son dönemde hayatın bu şekle evriliyor olması kaygı vericidir.

Medyanın belirleyiciliği ile ilgili klasik düşünce “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşünden ortaya çıkmıştır. Bu görüş sosyal mecra için de geçerlidir ve klasik medyanın ulaşamayacağı noktalara kadar kolayca ulaşabilme özelliği sosyal medyanın belirleyiciliği geometrik bir şekilde arttırmaktadır. Belirleyiciliğin bu kadar güçlü olduğu bir mecranın doğal olarak hayata müdahale eden ve böylece geleceği tehdit eden bir yönü vardır.

Sosyal medyanın gerçeklere çok ihtiyacı olmadığı açıktır. Ancak bu mecrada çok fazla olan yalan değil yalan duymaya istekli olanların sayısının beklenenden daha fazla olmasıdır. Sanki bir bağımlı gibi yalan talebi oluşturanlar gerçeklikten olabildiğince uzak kalmayı ve görmek/duymak istedikleri yalanların ardı arkası gelmeden devam etmesini istemektedir. Yalan bilgi/belge/haber/duyuru ne kadar çok dolaşıma sokulur ve ne kadar sıklıkla tekrarlanırsa o kadar önemli ve doğruymuş gibi görünmektedir. Bu yüzden günümüzde kanıta dayalı bir bilgi istendiğinde kanıt olarak gösterilen yerin sosyal medya olması hiç şaşırtıcı değildir.

Sosyal medyanın ürettiği insan tipinin en önemli özelliği araştırmadan bilgi edinmeden her konunun en doğrusunu bildiğini zanneden, gereksiz bir özgüven ve gereksiz bir kibir sahibi olmasıdır. Herkesi yerden yere vurma, hakaret etme, aşağılama, yargılama, yaftalama yetkisini sınırsızca kendisinde görebilen ve bunu bir durum tespiti tanımlamasına sokan bu insan tipi durum kendi aleyhine döndüğünde ise laf oyunları oynayarak kötülüklerini gizlemeye çalışmaktadır. Bu yüzden sosyal medyanın ürettiği bu insan tipi gereksiz özgüvenin bir sonucu olarak karşısındakilerin(fiziksel karşılıklılık olmayan) aklını hafife almaktadır. Hafife alma olayının sonucu olarak, çirkin, yakışıksız, kibir dolu tavırlarla kendisi dışındaki herkese balta ile saldırmayı kendinde hak olarak görülebilmektedir. “Gözümle görmeden, kulağımla duymadan inanmam” diyenlerin çok büyük bölümü sosyal medyada işte bu tiplere dönüşmüştür. Aslında görseler ya da duysalar dahi sorgulama yapamayacak bu tipler bilginin kendileri sayesinde yayıldığı gibi bir hezeyana sahiptir. Sosyal medyanın bu insan tipinin temel özelliği, dijital/sanal olmasına ve görmeden, duymadan, denemeden inanmalarına rağmen kendilerini gerçek hayatta kandırılması imkânsız uyanıklar olarak tanımlamaktan çekinmemesidir. Aslında bu tip insanlar Anadolu deyimiyle “sonradan görme yeni zenginler” olarak tanımlanabilir.

Kişileri bu şekilde tornasından geçiren dijital evren yerel olanı tanımıyor artık. Sisteme dâhil olmayanı yok sayıyor ama bu sistemin sınırları belirlenemiyor. Evrensel olarak nitelendiriliyor ama evrenselin koşullarını da çok sağlamaya yeltenmiyor ve kendi şartlarını evrensel diye dayatıyor. Dünyanın her coğrafyasında her ikliminde her toplumunda standartlaşma ve homojenleştirme işlemi öneriyor. Başlangıçta çok güzel ve çok yararlıymış gibi görünen bu yapı temelde işlevsizleştirmeden başka bir şey değil. Yerelin zenginliğini tehdit eden bu tek tip yaşamın kodları bir virüs gibi yayılıyor. Yaşamın erişilebilir damarlarını tıkayarak farklı olanı erişilemez olarak tanımlıyor yani ötekileştiriyor. İçeriksiz, tarihsiz, talihsiz, coğrafyasız bir hayat önerisinde bulunuyor bu dijital dönüşüm. Sosyal medyanın temel mottosu ise “anlık”. Yani yaşandı ve bitti. Geriye ne kaldı? Hiç. Hiçliğe giden bu yol kısa bir süre sonra insanı anlamsız ve amaçsız bırakıyor.

Sosyal medyayı sadece olumsuzluklarla tanımlamak çok adil değil tabi ki. Doğru ve yerinde kullanıldığında sosyal medya/dijital evren insana çok büyük imkânlar sunabilmektedir. Uzakları yakınlaştırması büyük bir kolaylıktır. Bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma, bilgiyi yayma ve bilgiden üretilen sonuçların paylaşılması anlamında çok yararlıdır. Hızın hızını arttırdığı bu mecranın kısa bir zaman diliminde ürettiği bilgi, dünyanın bu dönemine kadar ürettiği bilginin kat be kat fazlasıdır ve daha da hızlanarak bilginin de katlanarak büyümesine sebep olmaktadır. Kolayca ulaşılabilen bilgiler sayesinde hemen hemen dünyanın her yerinde bilgiye erişim eşit şekilde olmaktadır. Dar çerçeveli toplumsal şartlar, olumsuzluklar insanların ulaştığı bilgiyle değişmek zorunda kalmakta, her toplum daha insani daha adil daha iyi şartlar talep edebilecek örnekler görmektedir. Yani sosyal medya doğru kullanıldığında toplumlar için uyarı, ikaz, hatırlatma, talep etme, beklenti oluşturma işlevlerini görebilmektedir.

Sosyal medyanın geleneksel medyanın aksine etkileşimli iletişime, bireylerin örgütlenmesine, düşüncelerini paylaşmasına ve bilgiye erişimlerine önemli imkânlar sağlaması, bu iletişim aracına olan sempatiyi arttırmış ve hatta özellikle gençler arasında bu iletişim mecrasının katılımcı demokrasiyi genişleteceği düşüncesi kabul görmüştür. Aslında gençler arasında katılımcı demokrasi dışında alternatif bir sistemin var olabileceğini düşündürtmeyen bu yapı gençleri seçeneksiz ve zoraki bir şekilde katılımcı demokrasi yapısı altında buluşturmaktadır. Her ne kadar böyle cici imkânları var görünse de dijital evrenin gücünü ülkelerin/toplumların gelişmişlikleri, toplumların dünya nimetlerinden faydalanma imkânları belirlemektedir. 

Olumlu ya da olumsuz olarak bakılan sosyal medya hayatımızı, gerçeklik algılarımızı ve yargılarımızı değiştirdi. Şimdilik çevremizde basit eğlenceler olarak görülen sosyal medya eğer kullanımı doğru bir şekle bürünmez ise geleceğimiz için(çok yakın bir gelecek) çok büyük tehdit haline gelecektir. Bugün alfa nesli olarak tanımlanan 0-15 yaş arası çocukların biyolojik anne babaları var olmakla beraber bu çocukların eğitimi sosyal medyada yürütülmektedir ve bu bir tercih ya da kötü ebeveynlik değildir. Şartlarını belirleyemediğimiz dijital evrenin dönüştürdüğü hayatın içinde yaşamanın bedelini ödüyoruz. Kopan sosyal ilişkilerden ekonomik dertlere siyasetten eğitime kadar çok geniş spektrumlu bir dönüşümden bahsediyoruz. Her verileni kabul eden ve bu şekilde tutum ve davranışları değiştirilebilen kişilerin pasif bir alıcıya dönüşüyor olması endişe edilecek bir durumdur. Ne yapacağını, nasıl yaşayacağını, neyi/kimi takip edeceğini kendisinin belirlemediği insanın gelecekte hayatı tehdit edeceği düşünülen robotlardan ne farkı olabilir?

Geldiğimiz noktada kullanılmadığı hiçbir alan kalmayan ve insanın sanki bir organı gibi hayata giren sosyal medya takip edilmesi zor bir değişime yol açmıştır. Sosyal bir varlık olan insanın bu asosyalleşmeyi durdurup sistemin kalıcı olumsuz etkilerini azaltabilmesinin ilk basamağı konunun farkında olmak ve bilgi sahibi olarak çözümler üretmek olmalıdır.

(ENDERUN DERGİSİ  EYLÜL, EKİM, KASIM 2021, SAYI 18, SAYFA 35-37)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *