Prof. Kızılkaya: Zihinlerimizi ve bakış açılarımızı çok dar bir alana hapsettik

Prof. Kızılkaya: Zihinlerimizi ve bakış açılarımızı çok dar bir alana hapsettik

Prof. Dr. Necmettin Kızılkaya, “Biz Müslümanlar olarak özellikle 19. yüzyıldan itibaren Müslüman toplumun içine girmiş olduğu durum ve yaşanan değişim sebebiyle zihinlerimizi ve bakış açılarımızı çok dar bir alana hapsettik. Hâlbuki İslam dini insanlığın kıyamete kadar ihtiyaçlarını giderecek bir inanç sistemi olarak ortaya çıkıyor.” dedi.

Şehir İslami İlimler Kulübü adına Memduh Erdoğan, Prof. Dr. Necmettin Kızılkaya ile bir mülakat gerçekleştirdi. Kulübün internet sitesinde de yayınlanan mülakatta, İslami İlimler Araştırmacılarının Yurt Dışıyla İlişkisi Üzerine sorular yöneltildi.

Necmettin Kızılkaya “İslami ilimler alanında çalışan insanların başka toplumlarda üretilen bilgiyi yönetmesi, hazmetmesi ve bu bilginin problemlerini İslami ilimlerin ortaya koymuş olduğu prensipleri esas alarak çözümler üretebileceğini düşünmesi gerekiyor.” dedi.

Necmettin Kızılkaya Hakkında

Necmettin Kızılkaya, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 2001’de mezun olduktan sonra aynı üniversitede İslam Hukuku Anabilim Dalı’nda yüksek lisans derecesi aldı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam hukuku alanında hazırladığı teziyle 2011’de doktorasını tamamladı. Kızılkaya’nın çalışmaları daha çok İslam hukuku ve ekonomisi alanlarında yoğunlaşmaktadır. Özellikle İslam hukuk tarihi, kavâid ve furûk gibi İslam hukukunda ortaya çıkmış alt yazım türleri, İslam ekonomisi ve güncel fıkhî problemler ilgilendiği konular arasındadır. İslam hukuku alanında çeşitli dillerde yayımlanmış birçok çalışması bulunan Kızılkaya, halen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Kızılkaya, Eylül 2019 tarihinden itibaren de İstanbul Üniversitesi İslam İktisadı ve Finansı Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürlüğü görevini yürütmektedir.

Şehir İslami İlimler Kulübü, İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğrencileri tarafından 2014 yılında kurulan bir öğrenci kulübüdür.

Hocam öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.Günümüzde İslami ilimler alanında üretilen bilginin dünyaya hitap edebilirliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle böyle bir imkânı bana verdiğiniz için ben teşekkür ederim.

Bu soruya cevap verilirken, genel anlamda bilginin üretimini, özelde de İslami ilimler alanında üretilen bilginin hitap kitlesini dikkate almak gerekir. Çünkü malumunuz, insanlar bir konuda bilgi üretirken bu bilginin, muhatabı olan herkesi bir şekilde kuşatmasını düşünürler, bunu öngörürler ve bu çerçevede bilgi üretirler. Nitekim tarihte, İslam âlimleri -ister fıkıh ister kelam ister başka alanlarda olsun- bilgi üretirken aslında o bilgiyi bütün insanlığın hizmetine sunacak şekilde üretmişlerdir. Bu çerçevede değişik kültürlerle ve değişik medeniyetlerle de diyalog ve irtibat halinde kalmışlardır. Bunu nereden biliyoruz? Örneğin Endülüs’te üretilen bir bilginin üretilmesinden oldukça kısa bir süre sonra Mezopotamya’da, Ortadoğu’da veya başka bölgelerde bir karşılık bulduğu, kendisine atıfta bulunulduğu görülür. Buradan “klasik dönemde özellikle Müslüman ilim adamları bilgi üretirken bu bilgiyi bütün insanlığın hizmetine sunacak şekilde üretmişlerdir” çıkarımı yapılabilir.

Fıkıh ilmini dikkate aldığımızda da bilgiyi insanların hizmetine sunma meselesi üzerinde kısaca durmak gerekiyor; zira biz genelde fıkhı, İslam hukukunu, sadece Müslümanlara hitap eden, sadece Müslümanlar için üretilen bir bilgi alanı olarak görüyoruz. Bu benim kanaatime göre yanlış bir bakış açısıdır, zira tarihte uygulamaya bakıldığında görülecektir ki fıkıh alanında üretilen bilgi sadece Müslümanlara değil, Müslüman olmayanlara da hitap etmiştir. Fıkhın bu genelliği sayesinde Müslüman toplum içinde yaşayan diğer inançlara mensup insanlar rahat bir şekilde kendi inançlarını yaşamış ve gündelik hayatlarını sürdürmüşlerdir. Biz İslami ilimleri, özelde üzerine konuştuğumuz İslam hukukunu günümüzde çok dar bir alana sıkıştırmış bulunmaktayız; sadece Müslümanlara hitap eden, sadece Müslümanlar için bilgi üreten bir alan olarak görüyoruz. Hâlbuki günümüzde Avrupa’da, Amerika’da sosyoloji alanında, felsefe alanında, hukuk alanında, eğitim alanında çalışma yapan birisi bu bilgiyi bütün coğrafyalara hitap edecek şekilde yazma gayretindedir ve eserlerini bu bakış açısıyla kaleme alır. Özellikle teorik çalışmalarda bu vasfın oldukça öne çıktığını görürüz.

Biz Müslümanlar olarak özellikle 19. yüzyıldan itibaren Müslüman toplumun içine girmiş olduğu durum ve yaşanan değişim sebebiyle zihinlerimizi ve bakış açılarımızı çok dar bir alana hapsettik. Hâlbuki İslam dini insanlığın kıyamete kadar ihtiyaçlarını giderecek bir inanç sistemi olarak ortaya çıkıyor, böyle bir iddiası var. Öyleyse, bu inanç sistemine referansta bulunan, bu sistemi esas alarak bilgi üreten ilimlerin de kıyamete kadar bütün insanların ihtiyaçlarını giderecek, bütün insanların ihtiyaçlarına cevap verecek bir söylem ile ortaya çıkması, böyle bir potansiyele sahip olduğu düşünülmesi gerekiyor. Fakat 19. yüzyıl ile bu içe çekilme, Müslümanların kendi özgüvenlerini yitirmesi ve bilhassa başka kültürlerin İslam dünyasındaki hâkimiyetinin veya hegemonyasının etkisiyle, zaman içinde Müslümanlar bu iddialarını, bu bakış açılarını kaybettiler. Bu sebeple günümüzde İslam dünyasında İslami ilimler alanında, fıkıh alanında üretilen bilgi, bırakın bütün dünyaya hitap etmeyi, bütün Müslümanlara hitap etme iddiasını bile yitirmiş durumda. Dolayısıyla bu konuda yeniden geçmişteki o yaklaşımı, o bakış açısını kazanmak ve İslami ilimlerin sadece Müslümanların değil bütün insanların ihtiyaçlarına cevap verecek bir şekilde ele almak gerekir. Bugün insanlığın düşünce sorunları var ise bir kelamcı buna göz yumamaz, bundan kaçamaz; bu sorunlarla yüzleşmek durumundadır. Yahut dünyada bir çevre sorunu var ise buna İslami ilimlerin değişik alanlarında bilgi üreten insanlar bigâne kalamaz, bunlara yönelik birtakım çözümler üretmeleri gerekir.

Tabii burada bir problem var, buna işaret etmem gerekiyor. Günümüzde Müslümanlar olarak yüzleştiğimiz pek çok sorun, başka bir kültürün, medeniyetin hakimiyeti altında ortaya çıkan sorunlar, bizim ürettiğimiz sorunlar değil. Bir kısmı paradigma değişimi ile ortaya çıkan sorunlar ve İslami ilimlerin bunlara çözüm üretmesi bekleniyor. Bu, hepimizin önünde duran ciddi bir problem. Buna rağmen mesela çevre, Türkiye’de bugünlerde tartışılan hayvan hakları, göç meselesi gibi birçok konuda Müslümanların bütün insanlığa hitap edecek, hatta yol gösterecek şekilde birtakım çalışmalar yapabileceği kanaatindeyim ben. Bunu biraz daha somutlaştıracak olursak: Malum Türkiye çok göç alan bir yer, fakat burada üretilen bilgi daha çok mevcut dünyanın tecrübesi ve ürettiği bilgiyi referans alıyor. Hâlbuki biraz daha geriye gidecek olursak, Osmanlı’nın bu anlamda çok ciddi bir tecrübesi var. Bu tecrübeden başta biz istifade etmiyoruz. Bizim istifade etmememiz bütün dünyanın da bu tecrübeden mahrum olması anlamına geliyor. Bu yüzden, günümüzde İslami ilimler alanında bilgi üretilirken bu bilginin mevcut dünya ile bir diyalog içerisinde ve mevcut dünyanın sorunlarına çözüm üretecek bir bakış açısıyla üretilmesi gerekir. Aksi hâlde çok lokal, kendi kendimize söyleyip kendi kendimize okuduğu bir alan karşımıza çıkar ki bu, doğrusunu söylemek gerekirse, önemli çabaları büyük oranda etkisiz ve faydasız hâle getirir.

Hocam, bu bağlamda Türkiye dışındaki akademik kurumlarla, araştırmacılarla ilişki kurmak önemli midir? Bir İslami ilimler araştırmacısının yurt dışı ile ilişkisi nasıl olmalıdır?

Müslüman bir ilim adamı, bir araştırmacı ya da akademik çalışmaların başlangıcında olan genç bir akademisyen bunu sürekli göz önünde bulundurmalıdır. İçinde yaşadığımız dünyada zaten büyük oranda insanlar sınırları aşıp başka kültürlerle, ülkelerle ve ilmî çevrelerle çok rahat bir şekilde ilişki kurabiliyor. Fakat bu durumda yalnızca bir mobilizasyondan öte bizim şu iddiayı sürekli taşımamız gerekiyor. Gözlemlediğim kadarı ile bizden önceki kuşaklarda, Osmanlı sonrası özellikle Müslüman dünyanın içerisine girmiş olduğu süreçte, “Ne oldu?”, “Nasıl kalkacağız?”, “Nasıl silkinip hareket edeceğiz?” gibi soruların yer aldığı bir ortam söz konusu idi. Doğal olarak burada özellikle Avrupa merkezli bilgi anlayışının ciddi bir tesiri vardı. Bilhassa Osmanlı sonrası kurulan eğitim kurumları ve bu kurumlarda verilen bilgiler, büyük oranda insanların zihinlerini bu çerçevede şekillendirmiş, üretilen bilgi de doğal olarak özgüvenden yoksun bir şekilde üretilmiştir. Özellikle Müslüman dünyanın bir bakıma aydınlanması, reform çalışmaları ve bu çerçevede ortaya konan çabalara baktığımızda neredeyse 150-200 yılı bulan bir süre geçmesine rağmen hâlâ Müslümanlarda bir özgüven probleminin olduğunu görüyoruz. Dışarıdaki kurumlarla yahut araştırmacılarla ilişki kurmak bu anlamda önemli. Eğer siz özgüven eksikliği içerisinde kendi bilgi anlayışınızın veya ilimlerinizin mevcut sorunlara çözüm üretemeyeceğini baştan kabul ederek başka kurumlarla ilişki kurarsanız bu ilişki, bunları taklit etmek, orada üretilen bilginin transfer edilmesi ve mutlak doğru kabul edilmesi ile sonuçlanır. Hâlbuki benim kanaatim, biz Müslümanlar olarak başka kurumlarla, başka ülkelerin araştırmacıları ile -özellikle Türkiye yahut İslam dünyasının diğer ülkeleri de bu duruma dâhil- ilişki kurduğumuzda her şeyden önce özgüvene sahip olarak bu ilişkiyi kurmalıyız.

Şöyle ki, eğer bir düşünce sorunu varsa, bu düşünce sorunlarına çözüm bulmaya talip olarak ilişki kurmalıyız; ya da örneğin etik alanında bir sorun varsa burada bizim kültürümüz içerisinde geçmişte üretilen bilgiden hareketle, bu bilgi ve tecrübeyi dikkate alarak mevcut sorunlara çözüm bulabileceğimizi ve bunlarla hesaplaşabileceğimizi kabul etmeliyiz. Bu özgüvenle hareket etmeliyiz. Bu özgüvene sahip bir şekilde meseleye yaklaştığımızda başka kurum ve araştırmacılar ile ilişki kurmamak zaten mümkün değildir. Özellikle İslami ilimler alanında çalışan insanların başka toplumlarda üretilen bilgiyi yönetmesi, hazmetmesi ve bu bilginin problemlerini İslami ilimlerin ortaya koymuş olduğu prensipleri esas alarak çözümler üretebileceğini düşünmesi gerekiyor. O yüzden şu anda dünyada mevcut olan sorunlar sadece bir bölgeyi, bir ülkeyi, lokal bir yeri ilgilendirmiyor. Son virüs vakıasını düşünün, çok uzak bir yerde meydana geliyor fakat bütün dünyayı etkisi altına alıyor. Fikirler de böyledir. İktisat alanındaki bir mesele de böyledir. Eğitim alanındaki bir mesele de bu şekildedir. Ahlak, hukuk alanındaki meseleler de böyledir. Bir yerden çıkan bir fikir kısa bir süre içerisinde dünyanın her tarafını etkileyebilme potansiyeline sahiptir. O yüzden başka ülkelerle, farklı coğrafyalarda üretilen bilgiyle ve bu bilgiyi üreten araştırmacı yahut kurumlarla ilişki kurmak “Günümüzdeki sorunlara ben de çözüm üretebilirim” iddiasının zorunlu bir sonucudur. Böyle bir ilişki kurmaksızın ürettiğimiz bilginin hiçbir anlamı olmaz. Hatta Türkiye’de İslami ilimler alanında üretilen bilgi, Türkiye’ye bile hitap edemeyecek kadar özgüven eksikliği ile üretiliyor. Dolayısıyla bu özgüven eksikliğini bir şekilde kırıp, Türkiye dışındaki araştırmacı ve kurumlarla bu bilgileri paylaşmak gerekiyor.

Açıkçası, kendi tecrübemden hareketle şunu söyleyebilirim: Özellikle İslami ilimler alanında başka ülkelerdeki kurum ve araştırmacılarla bir ilişki kurulduğunda, bir bilgi paylaşıldığında, etkileşime geçildiğinde bunun çok olumlu etkilerinin olduğunu, hatta Türkiye ile mukayese edildiğinde daha etkileyici olduğunu görmekteyim. Nitekim son yıllarda Türkiye’de farklı araştırmacıların üretmiş olduğu bilginin bilhassa farklı dillerde yayımlanması ya da başka ülkelerdeki araştırmacıların Türkiye ile iletişime geçmesi sonucu Türkiye’de üretilen bilginin derinliğini, burada üretilen bilginin mahiyetini fark etmeleri sonucu Türkiye ile çok daha fazla ilişki kurulmak istendiğini ve Türkiye’de bu anlamda bilgi alışverişi hususuna çok daha dinamik bir yapı oluşturulduğunu görüyorum. Dolayısıyla, İslami ilimler alanında araştırma yapan bir kimsenin Türkiye sınırları dışındaki kurumlarla ilişki kurmadan üreteceği bilginin ciddi eksiklikler taşıyacağı kanaatindeyim.

Konuşmanın devamı için:

https://sehirisifkulubu.com/2021/12/10/necmettin-kizilkaya-ile-mulakat/

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *