Tarım Kredi Marketleri soruna çözüm olabilir mi?

Tarım Kredi Marketleri soruna çözüm olabilir mi?

“Fahiş fiyat artışlarının önüne geçmek için uygulanan gerek “fiyat denetimi” uygulaması gerekse “tarım kredi kooperatifleri eliyle market işletmeciliği”, belki iyi niyetlerle ile ortaya konulmuş çözümler olabilir ama ne yazık ki istenilen hedeflere ulaşmak, enflasyonu dizginlemek için ideal çözümler olmayabilirler.”

Tüketici ürünlerindeki fahiş fiyatlar üzerinden başlayan ve Tarım Kredi’nin yeni marketler açması ile çözüme kavuşacağı iddia edilen sorunu, Milat gazetesi yazarlarından Ufuk Coşkun, iktisatçı Prof.Dr. Ahmet Yılmaz Ata ile konuştu. Coşkun, görüşmenin ayrıntılarının ilk bölümünü bugünkü köşesinde okuyucularına ulaştırdı.

Söyleşinin ilk bölümünde, Yılmaz Ata, fiyatlar üzerindeki enflasyonist baskının nedenlerinin üzerine gidilmesi gerektiğini, pansuman tedbirlerin derde deva olamayacağını vurguladı. Piyasanın kendi dinamiklerindeki yani arz-talep dengesizliğinden kaynaklanan sorunların yine piyasanın kendi dinamiklerinin yani arzın ve talebin göstereceği reaksiyon ile ortadan kalkabildiğini belirtti.

Ufuk Coşkun, “Fiyat artışları ve Tarım Kredi marketleri” başlıklı yazısında şu ayrıntılara yer verdi:

Bilindiği gibi gıda fiyatlarındaki kontrolsüz artış, hepimizi yakından ilgilendiren ciddi bir konu. Hükümet ise marketlerdeki fahiş fiyat artışları sonrası Tarım Kredi marketlerinin sayılarının artırılmasını bir seçenek olarak masaya yatırdı.

Tarım Kredi Kooperatifleri de fahiş fiyatlara karşı yeni bir format hazırladı. Buna göre, mahalle bakkalları ve küçük marketlere bayilik verilecek. Ne var ki bu yöntem ülkede bazı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Bazı iktisatçılar bunun bir çözüm olabileceğini düşünürken bazıları da bunun piyasaya müdahale anlamına geldiğini düşünüyor.

Ben bu konuda yetkin biri değilim. Bu bakımdan işinin ehli, iktisatçı Prof. Dr. Ahmet Yılmaz Ata ile bu meseleyi enine boyuna konuştum. Elbette böyle kritik bir gündemi bir yazıya sığdırmak zor. O yüzden iki ya da üç bölüm halinde yayınlamayı daha uygun gördüm.

Bütün ekonomiler, enflasyonist süreçten kurtulmaya yahut en azından kontrol edilebilir bir seviyede varlığını devam ettirmesine yönelik çözüm politikaları uygularlar.

Enflasyon ise iki kaynaktan beslenir; talep kaynaklı ve arz (maliyet) kaynaklı. Eğer bir ekonomide üretim düzeyi değişmez iken talepte bir canlanma olur ise bu durum fiyatların yükselmesine yol açabilir.

Aynı şekilde bir ekonomide talep düzeyi sabit iken arz yönünde bir azalış olur ya da üretim maliyetlerinde bir artış olur ise bu durum da fiyatlarda yükselişe yani enflasyona neden olabilir. Örneğin dünya ekonomisinde 1970 yıllar da ortaya çıkan ve petrol krizi diye tanımladığımız “yüksek enflasyonist” dönemi buna örnek gösterilebilir.

Ahmet Yılmaz Hoca, enflasyonun, sadece bugünün değil geçmişin ve doğru politikalar uygulanmayınca geleceğin de sorunu olabileceğini söylüyor. Yalnız bugün içinde yaşadığımız enflasyonist süreci geçmişten bir nebze ayıran temel özellik, geçmişteki enflasyonist süreçlerde talep baskısı daha etkin iken günümüzde maliyet yani arz yönünün daha etkin olduğu söylenebilir.

Peki, bu yüksek fiyat artışının nedeni ne?

Ahmet Hoca, günümüz yüksek fiyat artışının nedenini üretim süreci ve bu süreci etkileyen girdi ve hammadde fiyatlarında ortaya çıkan artışa bağlıyor. Özellikle ülkemizin temel sorunu olan ithal girdi bağımlılığı ve döviz kurundaki oynaklık, girdi fiyatlarındaki artışın ve bunun yansıması olarak yüksek enflasyonun ana nedeni olarak gösterilebilir.

Ve uyarıyor;

Hal böyle iken karar vericilerin (yani politikacıların), enflasyonu dizginlemek, fahiş fiyat artışının önüne geçmek için, piyasanın kutsallarının dışına çıkıp ekonomiye yaptıkları müdahaleler ya da pansumanlar, mevcut sorunu çözmek yerine, orta ve uzun vadede sorunun daha da büyümesine hatta toplumun daha fazla kesimine yayılmasına yol açabilir.

Fransız düşünür Bastiat, iktisat politikalarını “ buz dağına” benzetir ve politikaların görünen kısmına değil görünmeyen kısmına odaklanmanın daha gerekli ve doğru olduğunu ifade eder.

Buna göre, fahiş fiyat artışlarının önüne geçmek için uygulanan gerek “fiyat denetimi” uygulaması gerekse “tarım kredi kooperatifleri eliyle market işletmeciliği”, belki iyi niyetlerle ile ortaya konulmuş çözümler olabilir ama ne yazık ki istenilen hedeflere ulaşmak, enflasyonu dizginlemek için ideal çözümler olmayabilirler.

Aksine mevcut sorunun daha da artmasına ve toplum üzerinde daha fazla olumsuz tesire yol açmasına sebep verebilirler.

Her şeyden önce, ekonomide görülen fiyat artışları, piyasasının kendi dinamiklerindeki yani arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmakta ve bu sorun belli bir dönem sonra yine kendi dinamiklerinin yani arzın ve talebin göstereceği reaksiyon ile ortadan kalkabilmektedir.

Örneğin bir malın fiyatı artar ise üretici o malı daha fazla üretip kârını artırmak, tüketici de pahalı mal yerine daha ucuz bir malı tercih ederek faydasını artırmak peşinde koşacaktır.

Bu şekilde arz-talep etkileşimi belli bir zaman sonra dengelenecek ve piyasa fiyatı oluşmuş olacaktır. Daha açık bir ifade ile örneğin etin fiyatın artması, tüketici tercihlerinde bir değişime yol açarak farklı beslenme türlerine yönelişi, bu şekilde talep düşüşüne yol açabilir.

Aynı şekilde et fiyatlarının artması, hayvancılık ile uğraşan çiftçilerin daha fazla olmasına arazilerin daha fazla besiciliğe tahsis edilmesine yol açabilir ki bu da piyasada üretim bolluğu ile fiyatların tekrar dengelenmesine yol açabilir.

Bir sonraki yazıda devam edelim…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *