Gençlik İntiharları ve Anlam Arayışı

Gençlik İntiharları ve Anlam Arayışı

Bir genç yalnız olmadığını, Allah’ın kendisiyle birlikte olduğunu düşündüğünde kendisine içten içe sıkıntı veren endişelerin, korkuların ve kaygıların üstesinden gelebilir.

Gençlik çağı, bir yönüyle hayaller ve umutları diğer yönüyle sorunlar ve bunalımları ifade etmektedir. Sorunlar ve bunalımlar bazen gençlerin hayattan umudu kesmelerine yol açmaktadır.

Son zamanlarda dünyada ve ülkemizde intihar olaylarında ciddi bir artış olduğuna şahit oluyoruz. Özellikle gençlik döneminde yaşanan intiharlar dikkat çekiyor. Dünya genelinde Her yıl 700.000’den fazla insan intihar nedeniyle ölmektedir. İntihar, 15-29 yaşındakiler arasında dördüncü önde gelen ölüm nedenidir.(1) TÜİK verilerine göre de 2001 yılından 2016 yılına kadarki istatistiklerde Türkiye’de intihar oranında genel bir artış söz konusudur.(2) İntihar vakası en sık görülen yaş grubu 15-24’tür.(3)

Geçtiğimiz yıl “Tanrım lütfen bir kez olsun kollarını benim için aç, yanına gelip ağlayacağım.”(4) diyerek intihar eden 15 yaşındaki İzmirli Melisa K.’nın ardından, Kocaeli’de 18 yaşındaki Furkan Celep “Yaşamak için bir nedenim, bir amacım yok. Her şey bir ev, bir araba için mi?” diye sorarak intihar etmişti.  İki gencin ölümü yürekleri burkmuştu.(5) İki gün önce de Elazığ’da 21 yaşındaki Ferhat Eren’in ardından dijital bir mektup bırakarak intihar etmesi, gençlik üzerine düşünmenin ne kadar acil ve önemli olduğunu gösteriyor. Ferhat Eren’in ardında bıraktığı notlardan yola çıkarak gençlik intiharlarını analiz etmeye çalışacağım. Ardından anlam arayışına çare olacağını düşündüğüm bir çerçeve çizmeye çalışacağım.

F.E. (1):  “Hiçbir zaman konuşkan ve derdini anlatan biri olmadım. Ama artık anlatabilirim… Bu yaşıma kadar yaşayan bir ölü gibiydim. Hiçbir zaman ne mutlu ne de tatmin oldum. Sadece siz öyle olduğumu sandınız…. Herkesin gerçeği bilmeye hakkı var. Bunları yazarken bile zorlanıyorum. Dışardan hayat dolu olanlar hep ilk giden olur.”

Analiz (1):

Dışarıdan mutlu görünen Ferhat aslında mutsuz imiş. Yunus Emre’nin “bir ben var bende, benden içeru” dediği gibi, gençlerin herkese göstermediği bir kişilikleri oluyor. Görünen davranışlar, görünmeyen gerçekleri örtebiliyor. Dışsal davranışlarıyla, yüzeysel konuşmalarla, sosyal medya paylaşımlarıyla bir genci tanımlamak son derece yanlıştır. Ferhat’ın derdini anlatacağı ortamı, dertlerini paylaşabileceği kişiyi bulamadığı için, intiharı aracılığıyla kendini ifade etmek istedi. Gençlerin sinelerinde sakladıkları kişiliğe ulaşmanın yollarını bulmak gerekiyor.

F.E. (2):

“Ben başa çıkamıyorum artık hayat ile. Mutluluk ve yaşamın bu dünyada bir ev, araba ve evlilik olması kadar saçma bir şey yok.”

Analiz (2):

Kariyer ve eğlence merkezli liberal yaşam ve bu yaşama dair amaçlar gençlerin ruhuna hitap etmiyor. Amerikalı psikolog Jean M. Twenge, yaklaşık 11 milyon genç ile yaptığı araştırmalar sonucunda internet neslinin depresyon, kaygı ve intihar sorunu ile ciddi bir sınavdan geçtiğini ifade etmektedir.(6) Gençler hayatına anlam katacak değerlere ve ilkelere ihtiyaç duyuyor. Bu ihtiyaç karşılanmadığında anlamsızlık ortaya çıkıyor. Anlamsızlık ta yabancılaşma, mutsuzluk, umutsuzluk, depresyon, intihar, güven bunalımı, bağımlılık ve değerlerdeki yozlaşma sonuçlarına neden oluyor. Ferhat Eren’in intiharı gençliğin anlam arayışının bir yankısıdır.

F.E. (3):

“Şimdi belki mutlu olacağım bir yere gitmek beni umutlandırıyor. Kimse ne beni düşünsün ne de arkamdan ağlasın. Beni sevenlerden ve ailemden özür diliyorum. Son çare bu, mecburum. Çünkü yaşadıkça daha çok acı çekiyorum. Biliyorum, 2-3 gün konuşulup unutulacağım. Ardımdan bu yazıyı okuyun ki belki beni anlarsınız. Ben bile kendimi anlamıyorken. Tüm beni soran herkese bu yazıyı okutun.. Sakın üzülmeyin, sakın ağlamayın. Hiçbir şey geri gelmiyor… Yok olmak istemiyorum. Beni en azından yılda bir kez hatırlayın.”

Analiz (3):

Umutsuzluk, umut arayışının son basamağıdır. İnsanlar intihar ederken bile bazı umutlar taşır. Ferhat insanların kendisine acımasını değil, kendisini anlamasını istiyor. Mektuptaki “Beni en azından yılda bir kez hatırlayın.” ifadesi, gençlerin içindeki ölümsüzlük isteğini yani ölümsüzlüğün olduğu bir dünya (ahiret) özlemini ifade ediyor. İnsan ruhu bu dünyada hiçbir şeyden tatmin olmaz. Çünkü o ruh aslında ahiret mutluluğunu ve sonsuzluğunu aramaktadır.

F.E. (4):

Çünkü kendimi bile açıklamak zor ama artık yaşamak istemiyorum. Ne yaparsam yapayım hiçbir şey değişmiyor. Her gün yine aynı şeyler oluyor. Hiçbir şeyi değiştiremiyorum.

Analiz (4):

Gençler kendilerine kurulan sayısız tuzakla ve hayatın  kompleks yapısı ile baş edebilecek bilgi donanım ve tecrübeye sahip değildir. İçi boş ve abartılı bir özgürlük anlayışı ile hayatın tüm sorumluluğunu gençlerin omuzlarına yüklemek; Ferhat’ta olduğu gibi içe dönük bir psikolojinin oluşmasına ya da dine-ahlaka-devlete ve aileye isyan eden tepkisel bir kişiliğin oluşmasına neden olur. İkisinin de sebebi çaresizliktir. Gençler; çaresizliğine çare olacak, zor yaşantılarıyla başa çıkmasını sağlayacak değerlere ve hayatına anlam katacak düşünsel-sosyal-dini sistemlere ihtiyaç duyar. Bilgili, tecrübeli ve donanımlı insanların tavsiye ve rehberliğine ihtiyaç duyar. Popüler yaklaşımlar, bu ihtiyacı görmezden gelerek gençleri yalnızlaştırmakta ve yabancılaştırmaktadır.

F.E. (5):

“Ölürsem eğer kimse bundan sorumlu değildir. Tüm aile ve sevenlerimden özür diliyorum. En çok sizden özür diliyorum. Anne ve baba size layık bir evlat olamadım, özür diliyorum.”

Analiz (5):

Mektubunun en dramatik, en trajik notu bu son cümleleri. Ferhat temiz kalpli, hassas ve empatik bir gençmiş. Çevresini ve ailesini üzmek ve onları suçlamak istemiyor. Hayalleri ile yaşantısı arasındaki uçurumu yönetememiş.

Babası Ersin Eren’in Cesedi Bulunmadan Önceki Açıklaması (6):

“İntihar şüphesi olduğundan dolayı çok endişeliyiz. Bir not bırakmış, telefonunu, kimliğini kartlarını hiçbir şeyi yanında götürmemiş. En sevdiği telefonunu bile götürmemiş. Sadece 2 düzine uyku ilacı almış ve gitmiş. Hiçbir sorunu yoktu. İşe gidip geliyordu. Tartıştığımız bir şey de yoktu. Bildiğimiz 4 arkadaşı vardı. Başka da yoktu…Ne olursa olsun gelsin. Her şeyi ile kabul ediyoruz. Yeter ki sağ gelsin.”

Analiz (6):

Telefonu gençlerin “en sevdiği araç” haline getiren  dijitalizm hakkında orta düzeyde bilgimiz var. Ancak bu konuda ciddi bir bilinç eksikliği söz konusu. Eğitimcilerin, ebeveynlerin ve gençlerin dijitalizm konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Tarih boyunca gelişimin ve değişimin motoru olan gençler nasıl oldu da telefon ekranlarına hapsoldular? sorusu üzerine nitelikli analizlere ihtiyacımız var. Dijitalizm gençler için tüm yaşam alanlarına alternatif yeni bir dünya yaratmaktadır. Gençlerin anlamı, değeri, bilgiyi, sevgiyi, eğlenceyi, sohbeti ve sosyalleşmeyi tümüyle telefonu aracılığıyla bulabilmesi mümkün değildir. Dijitalizm yeni bir diktatörlük düzenine doğru evrilmektedir. Hayatın bir bütün olarak dijitalize edilmesi; küresel anlamda psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve politik olarak olumsuz sonuçlara gebedir. Bu sonuçlarla ilgili farkındalık sahibi olmak ve hayatın doğallığını iptal etmeyecek bir süreç izlenmek için çaba harcanmalıdır.

Değerlendirme

Dinin ve değerlerin yaşamdan uzaklaştırıldığı modern dünya, gençler için belirsizliklerle dolu kaygan bir zemin hâle gelmiştir. Dinin gençler için var olan önleyici, koruyucu ve iyileştirici boyutları; popüler psikolojik ve pedagojik çalışmalarda neredeyse yok sayılmıştır. Buna karşın 20. ve 21. yüzyılda ortaya çıkan gelişmeler, bilimin geliştikçe dine ihtiyaç kalmayacağı şeklindeki olumsuz iddiaları çürütmüştür. Gençlerin sahip olduğu imkânlar, eğitim ve bilinç düzeyleri onların yaşadığı manevi ve psikolojik boşluğu dolduramamaktadır. Gençler, dini-manevi ihtiyaçları karşılanmadığında yanlış yol ve yöntemlere başvurmaktadır. Gençlerin bu ihtiyacını karşılayacak çalışmalara, projelere ve eğitimlere ciddi olarak ihtiyaç duyulmaktadır.

Anlam arayışı fıtri bir duygudur. Ünlü psikolog Adler, insanoğlunun anlamsız yaşayamayacağını söyler. Logoterapi ekolünün kurucusu V. Frankl’a göre insan, eylem ve düşüncelerine yön verecek anlam sistemlerine ihtiyaç duyar. Ona göre din, en önemli anlam sistemlerinden biridir. Çünkü insan, aşkın bir varoluşa eğilimi olan dinî tabiatlı bir varlıktır. Dini değerler ve ilkeler gençlik döneminin anlam arayışına önemli katkılarda bulunabilir. Gençlerin hayatına anlam katabilir.

Anlamlı bir hayatın temel özelliklerinden biri geleceğe yönelik umutların canlı olmasıdır. Ölümü seçmek yaşamda bulunmayan anlamın, hayatına son vermek pahasına ölümde aranılmasından ibarettir. Umut, ölüm korkusunun yenilmesi ve bir anlamda ölümün öldürülmesi anlamına gelmektedir. Umudun olduğu yerde din de vardır. Din, ölümü anlamlandırarak umudun temellerini atar. Yaşanılan sıkıntıların ilahi planda bir yerinin olduğunu, zorlukların kişiliği geliştirdiğini, iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını, sorunlara karşı sabırlı olmanın Allah tarafından büyük mükafatlar ile karşılanacağını bilmek intiharın gerekçelerini ortadan kaldırır.

Anlam, hayat ile ölüm arasında bir köprü gibidir. Hayata anlam verebilmek için ölüme de anlam verebilmek gerekir. Dinin dışındaki sistemler ölümü ve sonrasını açıklamakta yetersiz kalmaktadırlar. Modern bilim için ölümün varlığının ve anlamının pek bir önemi yoktur. Buna karşın ölümün ne olduğu, ölümden sonraki hayatın yapısı gibi konular gençler için son derece önemlidir. Ahiret inancı içermeyen bazı dinlerde dahi reenkarnasyon inancının olması, insandaki ölümsüzlük arzusunun ya da sonsuz bir dünyada yaşama arzusunun yansıması olarak görülebilir. Din ölüm, ölüm kaygısı ve ölümle yaşam arasındaki dengeyi en iyi kurabilecek sistemdir. Din, ahiret inancı ile insandaki sonsuz hayat arzusunu sahiplenir ve hayatı anlamlı kılan bir zemine oturtur. Kur’an-ı Kerim ölümün bir yok oluş olmadığını, ölümden sonra sonsuz bir hayat olduğunu söyler:

– Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan, sonra bir “alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. …. Yeryüzünü (kışın) kupkuru, ölü bir halde görürsün. Fakat biz onun üzerine (bahar) yağmurunu indirdiğimizde, o kıpırdanır, kabarır, çeşit çeşit iç açıcı bitkiler çıkarır (Hac, 22/5).

İslam inancı hayatı, dünya ve ahiret bütünlüğünde ele alarak umutsuzluğa ve anlamsızlığa çare olur. Ahiret inancı bu dünyada doğru yaşayanlara verilmiş bir mükâfat anlamına da gelir. Ahiret inancı hayatın devamlılığını gösteren, iyi ya da kötü bütün insani eylemlerin bir karşılığının olduğunu ortaya koyan bir inançtır. Ahiret inancı sadece bilişsel ve duygusal bir rahatlık sağlamaz. Aynı zamanda bu dünyadaki kötülükleri engelleyen bir kalkan görevi de görür. Yapmayı düşündüğü kötülüğün cezasını bulacağını düşünen bir kişi kötülük yapmaktan vazgeçebilir. Kur’an-ı Kerim, bu dünyada yaşanılan her şeyin ahirette bir karşılığının olduğunu ifade eder:

– Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir (Zilzal,99/7-8).

İslam inancında hiçbir zorluğun tek başına anlamlı olmadığı, zorlukların imâni, bilişsel ve ahlaki anlamda yükselmeye vesile olduğu gerçeği bu noktada dikkate değerdir. Kur’an-ı Kerim’deki “her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah suresi 94/5) ayeti bu anlamı sağlayan son derece önemli bir örnektir. Ayette zorluktan sonra değil, zorlukla beraber bir kolaylık olduğu ifade edilmektedir.  Demek ki gençler olayları ve sorunları doğru analiz ettiğinde, yaşadığı zorlukla birlikte elde edebileceği kolaylıkları da görme imkânına kavuşacaktır. Çünkü bazı fırsatlar felaketlere, bazı felaketler de fırsatlara gebe olabilir.

Gençler sıklıkla kendisini kimsenin anlamadığını, yanlış anlaşıldığını, güvendiği insanların kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyler. Kendisini gerçekten anlayacak birinin varlığına ihtiyaç duyar. Bir genç yalnız olmadığını, Allah’ın kendisiyle birlikte olduğunu düşündüğünde kendisine içten içe sıkıntı veren endişelerin, korkuların ve kaygıların üstesinden gelebilir. Yaratıcımız Kaf Suresi 16. ayetinde “Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını da biliriz. Biz insana şah damarından daha yakınız.” diyerek insanı anladığını ifade etmektedir. Ayrıca Bakara suresinin 186. Ayetinde, “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” diyerek umut ve güven aşılamaktadır. Bu ayeti okuyan bir genç, kendisini anlayan ve ona olumlu karşılık veren bir varlığın olduğunu bildiğinde bu durum yaşadığı sıkıntının hafiflemesine olumlu katkı sağlayacaktır.

Dua yalnızlık duygusuna karşı önemli bir koruyucudur. Dua esnasında kişi Allah ile iletişim kurmaktadır. Dua bunalım ve sıkıntı durumlarında kişiyi rahatlatmakta, kişiye sükûnet ve huzur vermekte, bağlanma duygusunu güçlendirmektedir. Allah’a istediği her zaman ve her koşulda dua edebileceğini bilen bir genç kendini hiçbir zaman yabancılaşmış ve yalnızlaşmış hissetmeyecektir.

Psikoloji ruhun sağlığıyla, din ruhun kurtuluşuyla ilgilenir. Sağlıksız bir ruhla kurtuluşa erilemeyeceği gibi, kurtuluşa götürmeyen bir sağlıklılık ta anlamsız olmaktadır. O hâlde din ve psikoloji ele ele verip gençliği bu dünyada huzura, öte dünyada ilahi kurtuluşa erdirebilirler.

Dipnotlar
1- https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/suicide
2- TÜİK İntihar İstatistikleri, İntihar Sayısı ve Kaba İntihar Hızı 2001-2016)
3- https://teyit.org/intihar-dosyasi-ii-turkiyede-intiharlar
4- https://www.takvim.com.tr/guncel/2020/09/06/son-dakika-15-yasinda-intihar-eden-melisa-knin-babasi-hakkinda-flas-gelisme/3
5- https://www.kartal24.com/110318-kocaelide-18-yasindaki-furkan-celepin-intihar-notu-yurek-burktu
6- Twenge, Jean M., i- Nesli, çev. Okhan Gündüz, İstanbul: Kaknüs Yayıncılık, 2018:21-22.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *