Çelik: AK Parti laiklik prensibini güçlü bir şekilde savunmuştur

Çelik: AK Parti laiklik prensibini güçlü bir şekilde savunmuştur

Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “AK Parti’nin laiklik konusunda tutumu bellidir. Laiklik prensibinin Anayasa’da korunması gerektiğini düşünüyoruz. Bu teklife AK Parti’nin olumlu bakması mümkün değildir” dedi, “Türkiye’nin 15 Temmuz gecesi laik, demokratik bir ülke olması korunmuştur.” vurgusunda bulundu.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle:

“Vatanımızı, ülkemizi, milletimizi daha iyi noktalara getirmek için çalışmalara gayret edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Bugün iç ve dış politika gündemleri, sosyal politikalarla ilgili değerlendirmeler yapılacak.

Bu sene Göbeklitepe’deki 13 bin yıl öncesine tarihlenen 2018’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilen taşın küçültülmüş kopyası Cumhurbaşkanımızın katılımıyla BM bahçesinde kalıcı olarak sergilenmeye başlayacak.

Anadolu’dan çıkmış eserin BM bahçesinde sergilenecek olması Anadolu’nun dünya ve insanlık için önemlidir. Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, bakanlık personeline Dışişleri Bakanlığı’na teşekkür ediyoruz.

Diyarbakır annelerinin vicdan nöbetini tutmaya devam ediyor. Başka illerdeki anneler de her zaman gündemimizdedir. İnşallah en kısa zamanda evlatlarına kavuşurlar.

İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığımızın koordinasyonunda çok güçlü şekilde terörle mücadele ediyor. Eren operasyonu 15 yerde sürüyor. Pençe operasyonları devam ediyor. Terörün her gün yeni boyutuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu mücadeleler hem ülkemiz hem de milli güvenliğimiz adına mücadele olduğu gibi insanlık düşmanı olan terör örgütüne verdiğimiz mücadele aynı zamanda terör savunusudur.

Güvenlik güçlerimiz sadece terör unsurlarıyla mücadele etmekle sınırlı faaliyet yürütmüyorlar. Sadece bu yıl içerisinde 130 terör eylemi engellenmiştir. Bu kararlı mücadeleyi veren, hassasiyeti gösteren güvenlik güçlerine teşekkürlerimizi ifade etmek istiyorum.

‘OKUL ÖNCESİNDE ERİŞİMLİ EĞİTİM 1 MİLYON 200 BİNE ULAŞTI’

Pandemi döneminde Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığımızla ilgili koordinasyonla okulları açık tutma faaliyetini hassasiyetle sürdürüyor. Milli Eğitim Bakanlığımız gelinen noktayı sık sık bilgilendirerek paylaşıyor. AK Parti döneminde okul öncesi eğitime ilişkin son derece önemli işler yapılmıştır. 2002 ile 2020 yılları arasında okul öncesinde erişimli eğitim 1 milyon 200 bine yükselmiştir.

Ortaöğretimde okullaşma oranı yükselmiştir. 12 yıllık kesintisiz eğitime geçmemiz büyük bir rol oynamıştır. Okullaşma oranı yüzde 87.93’e ulaşmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi sürekli arttırılmıştır. Kuşkusuz eğitim alanındaki asıl özne öğretmenlerimizdir. Öğretmenlerimizin bu konuda oynadığı roldür. 2002-2020 yıllarında ilköğretimde 677 bin 915’e, ortaöğretimde 382 bin 109’a yükselttik.

Öğretmenlerin öğrencileriyle ilgilenebilme imkanı arttı. İlköğretimde 17, ortaöğretimde 14 öğrenci ile bir öğretmen ilgilenmiştir. Performans artışında Türkiye 2018 yılında matematik ve fen alanında en yüksek puanlarına ulaşmıştır. Eğitim alanına bundan sonrasında da daha güçlü şekilde yeni yaklaşımlarla yatırım yapmaya devam edeceğiz.

‘SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN KİTABINDAN ELDE EDİLEN GELİR AFAD’A BAĞIŞLANACAK’

Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Daha Adil Dünya Mümkün’ kitabı yayınlandı. Sayın Cumhurbaşkanımızın dünyadaki adaletsizlik, mülteci krizi, göç sorunları, İslam karşıtlığı konularında konuşmaları vardır. Bu kitap hem Cumhurbaşkanımızın liderliğinde siyasetimizin yaklaşımları, liderlik ettiği konuları net bir şekilde anlatıyor. Küresel ölçüdeki ayrımcılık BM’nin meşruiyet, işlevsellik gibi çok ciddi sorunları var.

Sayın Cumhurbaşkanımız yüksek sesle bunları ifade etti. Şimdi bu reform ihtiyacı daha çok kimse tarafından dillendiriliyor. Temsildeki adaletin sağlanması gibi konularda bu kitapta sadece eleştiri değil Türkiye adına yapılan önerileri okumak mümkün olacaktır. Bütün dünyadaki kurumların kapsayıcılığıyla ilgili çeşitli modeller ortaya konuluyor. Geçmişe göre dizayn edilmiş kurumlar bugünkü dünyanın ihtiyaçlarını karşılamıyor.

Bu çerçevede kitapta Türkiye’nin reform çabalarına hangi cevapları ürettiği ayrıntılı şekilde görülecektir. Bu kitaptan elde edilen gelir AFAD’a bağışlanacaktır. Kitap çeşitli dillerde yayınlanacaktır.

‘MISIRLA OLAN İLİŞKİLERDE NORMALLEŞME SÜRECİ YAŞANIYOR’

Mısır’la olan ilişkilerde normalleşme süreci yaşanıyor. Mısır ülkemizin önemli ortaklarından bir tanesi. THY en fazla uçuşu Kahire’ye gerçekleşiyor. Tarihten gelen kardeşlik, dostluk bağlarımız, sorumluluklarımız var. İkinci toplantının Ankara’da yapılması bir aşama daha gidildiğini gösteriyor.

Doğu Akdeniz, Libya, Filistin’le ilgili gelişmeler Mısır’la konuşmamız gereken meselelerdir. İki kadim ülkenin daha ortaklaşan, yakınlaşan ilerlemesi memnuniyet vericidir. Afganistan’daki gündemi yakından takip ediyoruz. NATO’nun çekilmesiyle fiili güç olarak Taliban sahadaki kontrolü ele aldı. Büyük oranda hakimiyetini kurdu.”

‘AFGANİSTAN’DA GEÇİCİ HÜKÜMET YETERİNCE KAPSAYICI OLMADI’

Taliban’la Ahmed Mesud güçleri arasında birtakım çatışmalar çıkmıştı. Onlar da 5 Eylül itibariyle sona ermiş oldu. NATO destek misyonunun sona ermesiyle bizim askerlerimiz ülkeye dönmüş oldu. Türkiye Kabil Büyükelçiliği’ni kapatmamıştır. Oradaki herkesin arzusudur. Afganistan’ın dünya ile bağlantısını sağlayan son derece kıymetli faaliyet yürütülmektedir. Pakistan, Çin, İran büyükelçiliği de faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Afganistan’daki geçici hükümete uluslararası toplum kontrollü yaklaşıyor. İnsan hakları, kadın konusunda mesajların etkili olması için ilişkileri kesmek değil, ilişkileri sürdürerek mesajların etkili olmasını sağlayabilir. Uluslararası toplumun daha sağduyulu davranması, Afganistan’ı kendi kaderine terk etmemesi, kapsayıcı hükümet modeli, kadın hakları gibi konularda daha çok mesaj vermesi uluslararası toplumun mükellefiyetidir.

Okuma yazması eksik bazı siyasetçiler Afganistan’da bazı yaklaşım ifade ettiler. Afganistan’da devlet içinde yetkili ile görüştüğünüzde resmi görüşme yapmış oluyorsunuz. Fiili durumu götüren Taliban yetkilileri ile görüştüğünüzde fiili durumu görüşmüş oluyorsunuz. Bunlarla ilgili konuşurken derinlemesine bilgi sahibi olmakta fayda vardır.

Ne zaman Türkiye hassas bir süreci yürütüyor olsa bu dengelere saldırmak Türkiye’nin bu dengeler konusundaki hassasiyetini bozmak, birtakım bozucu siyasetler ortaya koymak konusunda harekete geçenler var. Türkiye’nin çıkarları ülkemizde yaşayan herkesin çıkarlarıdır. Bu hassasiyetleri kaşımak yerine burada yürütülen siyasete katkıda bulunmak daha önemlidir.

Özellikle PKK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG/PYD’ye verilen destek konusunda eleştirilerimizi dile getirdik. Afganistan’da büyük ülkelerin her biri bir terör örgütüne destek verip vekalet savaşı yürüttü. Sonuçta kazanan terör oldu. Şimdi aynısının Suriye’de yapıldığını, Afganistan modellemesinin ortaya konulmaya çalışıldığını görüyoruz. YPG terör örgütüne destek verenlere yaptığımız eleştiriler taze. Fransız firması Suriye iç savaşında DEAŞ’ı desteklemiş. Bu insanlığa karşı işlenen suçlara bir örnektir.

Oradaki sivil toplum örgütleri bu işi ortaya çıkıyorlar ve mesele Fransız yargısına taşınıyor. DEAŞ’la olan ilişkide askeri istihbarat servisinin sürekli gündemde olduğuna dair iddialar vardır. Dolayısıyla Fransız Yargıtay’ının buradaki kararı terörist gruba verilen fonların terörü finanse etmek anlamındadır. Türkiye, Suriyeli Türkmenlere yardım gönderdiği zaman Türkiye ile illegal yapılarla ilgili ilişkilendirmek istemişti. Şimdi DEAŞ’la bağlantılı birtakım kurumlar ortaya çıkıyor. Bu konuyu da güçlü bir şekilde takip edeceğiz.”

SORULAR VE YANITLAR

(Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesi) “Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesinin kullanılmasıyla ilgili olarak yapılan tartışma daha önceden yapılmıştı. Sayın milletvekili bunu bilgisizlik yüzünden dile getiriyor. Ya bilgisizlik ya kötü niyet. Çok daha büyük iddialar koyuyor. Türkiye Cumhurbaşkanı demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin başı demektir. Türkiye Cumhurbaşkanı zaten bu manaya gelir. TDK’nın ifadesi de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı demek iki kez Cumhuriyet demek olduğunu ifade ediyor. Türkiye Cumhurbaşkanı dediğimizde Türkiye Cumhuriyeti’ndeki cumhuriyet ifadesini kullanmıyor diye eleştirilmesi bilgisizlikten kaynaklanır. Daha önceki Cumhurbaşkanlarımız Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Turgut Özal, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül zamanlarında Türkiye Cumhurbaşkanı olarak kullanılmıştır. YSK’nın verdiği kararda da ‘Türkiye Cumhurbaşkanı seçilmiştir’ ifadeleri kullanılıyor.

Eski bir CHP alışkanlığı olan rejim tartışması çıkarmak gibi mantıkla hareket etmek son derece yanlış. TDK’nın önerisi de budur, son 50 yılda benim kullandığım şekilde kullanılmıştır. Boş bir tartışmadır.

‘CEVAP VEREMEYECEĞİMİZ SORU YOK’

Burada herhangi bir meseleyi kişiselleştirmemeye çok yoğun bir gayret sarfediyoruz. Bahsettiğiniz Fox TV muhabiriyle ilgili olarak, geçen basın toplantısına alınmamasıyla ilgili olarak. Burada tabii çok ağır eleştiriler olsa da biz ilkeler düzeyinde duruyoruz. Siyasi arkadaşlarımızdan olsun, isterse basın mensubu arkadaşlarımızdan olsun bazılarının takıntılı bir şekilde ağır ifadeler olsa da biz mümkün olduğu kadar bunlara girmemeye, kişiselleştirmemeye çalışıyoruz.

Fakat burada mevzu şundan ibarettir; buraya hepiniz her hafta MYK toplantısına, MKYK toplantılarına katılıyorsunuz. Akredite olarak bunları düzenli bir şekilde takip ediyorsunuz. Buradaki yalanlardan bir tanesi, sözkonusu muhabir burayı düzenli izleyen bir muhabir değildir. 3-4 ayda bir buraya gelen bir kişidir. Ayrıca 3-4 ayda bir buraya geldiğinde de hiçbir şekilde kendisinin soru sorması ya da buraya girmesinin engellenmesi diye bir şey sözkonusu olmamıştır.

Zaten kendisi de bunu ifade ediyor. ‘Şimdiye kadar toplantılarına girdim ve istediğim soruyu sordum’ diyerek. Hani bir soru soracakmış da, biz o sorudan korktuğumuz için güya zihin okuması, niyet okuması yapıyorlar, bu muhabiri almamışız. Buradaki sorun, buranın kurallarına uyulup, uyulmamasıyla ilgilidir.

Bu muhabir arkadaşımız uyarıldığında sürekli olarak burada sıkıntı çıkmıştır. Daha önceki dönemlerde de Fox yönetimine bu iletilmiştir. Hatta Fox yönetiminden katılan başka bir arkadaşımız burada gayet hoş bir şekilde, bu toplantılara katılmıştır, o arkadaşımızla ilgili hiçbir problem olmamıştır.

Bu muhabirin şahsi davranışlarıyla ilgili bir problemdir. İkincisi şöyle bir şey var. Her kurumun kuralları var. Biz gittiğimiz yerlerdeki kurumların kurallarına uyduğumuz gibi buradaki kurumların kurallarına uyulmasını arzu ederiz. Burayı takip etmekle mükellef birisinin, burayı takip etmemesi, 3-4 ayda bir gelmesi, ki sanki sürekli olarak takip ediyormuş da bu sefer engellenmiş gibi bir şey üretiliyor.

“FOX TV BUNU KURUMSAL YAPISINA DÖNÜK BİR TAVIR OLARAK SUNUYOR”

Nitekim kendileri de söylüyorlar, biz her seferinde geldiğimizde katılıyoruz diye. Ki 3-4 haftada bir geliyorlar. O zaman da istediğimizi soruyorduk diyorlar. Demek ki bir engelleme de yokmuş. Bazı siyasetçi arkadaşlarımızın dediği gibi basın özgürlüğüyle ilgili bir problem de yokmuş. Burada aslında bu kişinin davranışlarıyla ilgili bir sorun var. Bu, çalıştığı kanala da daha önce iletildi arkadaşlarımız tarafından. Dediğim gibi diğer muhabirleriyle ilgili hiçbir problem de yoktur.

Bunu getirip daha sonra, ana haber bülteninde bir şahıs, bunu Fox’un kurumsal yapısına dönük bir tavır gibi sunuyor. Bizim kimsenin kurumsal yapısıyla ilgili bir işimiz yok. Tarafsız gazetecilik falan demiyor da, tarafsız gazetecilik olmadığını da biliyoruz. AK Parti’ye karşı yeminli bir muhalefet üretebilir. Onunla da ilgili bir meselemiz yok. Zaten akredite, zaten giriliyor. Burada soru soruluyor.

Bizim o günkü aldığımız kararı da eleştirebilirsiniz ama kamuoyuna doğru bilgi vereceksiniz. Sizin muhabiriniz burayı düzenli takip etmiyor. 3-4 ayda bir geliyor. İkincisi muhabiriniz daha önce engellenmemiş. Muhabirinizin burada çıkardığı sorunlarla ilgili olarak, sürekli olarak uyarıldığında cep telefonunu çıkarıp ‘kayda alırım, sizle ilgili yayın yaptırım’ diyerek buradaki personeli taciz etmesiyle ilgili olarak uyarılmış.

Böyle bir olay oldu. Rahatlıkla burayı arayıp ‘ne oldu’ diyerek sorabilirsiniz. Ki diğer muhabirinizle ilgili, Ankara muhabiriyle ilgili hiçbir problem yaşanmamış. Bütün bunları da bir kenara attık. Ana haber bülteninde Selçuk Tepeli adlı şahıs, bu şeyi bir kurumsal mesele haline getiriyor. Aslında bir muhabirin davranışlarıyla ilgili problemleri kurumsal bir meseleye dönüştürüyorlar.

Peki bu da onların tercihidir, buna da bir şey demiyoruz. Takdir haklarıdır. Ama ondan sonra kullandığı ifadeler, imalar, kişiselleştiren şeyler, kişisel saldırı anlamına gelen şeyler. Bunların gazetecilikle ne ilgisi var? Herkes kimin ne söylediğini orada görüyor.

Ki bu şahıslar, enteresandır, en çok bağımsızlık gazetecilik konusunda sesleri çıkar, daha önceki çalıştıkları televizyon kanalına gittiğimizde kalabalığın içerisinde hem şahsımıza hem AK Parti’nin siyasetlerine karşı övgüler düzüyorlardı. Kanal değişince başka bir karakter ortaya çıkıyor. Bu konulara girmek istemiyorum, kişiselleştirmek istemiyorum ama bir televizyon kanalının ana haberini kullanarak böyle kişisel bir tavra girdiğiniz zaman biz de buna her zeminde cevap veririz.

Kurumsal bir mesele değil bu. Kişiye dönük bir meseleydi. Bir muhabirin davranışlarına dönük bir meseleydi. Diğer muhabirlerle ilgili hiçbir problem yoktu. Ayrıca buranın sürekli olarak takip edildiğini söylüyorlar, buranın sürekli olarak takip edildiği de sözkonusu değildi.

Bir yalancılık örneği olarak kayda geçsin diye söylüyorum. Kişiselleştirmek istemiyorum bunu ama artık bu kadar yalana tahammül edecek bir şeyimiz kalmadı. Sözcü Gazetesi’nden Deniz Zeyrek adlı bir şahıs çıkıyor yazı yazıyor. Yazı baştan aşağı yalan ve yazı tamamıyla kişisel saldırı üzerine kurulu. Neymiş efendim, işte benden bahsediyor geçmişte askerlik yaptığımızdan, ortak bir dostumuz varmış da, ben ortak dostumuza kendisiyle ilgili bir şey söylemişim, o da buna karşılık bana şunu söylüyormuş diyerek bir hakaret elde etme hakkı görüyor. Kimin kalıbı varmış, kimin kalıbı yokmuş gibisinden.

Şimdi ben ne diyeyim yani, baktığım zaman artık bir kalıp görmüyorum mu diyeyim? İkincisi kendileri demokratmış da biz güvenlikçiymişiz. Şimdi bunun neresinden tutarsan tut. İşte bir röportajımız yarım sayfa yayınlanmış, tam sayfa yayınlanmamış diye sorun olmuş. Tam tersi, madem bunu kamuya karşı açık yapıyorlar, söyleyeyim arkadaşlar.

Bunları tek tek anlatmaya gerek yok da, bir kere örnek olsun diye anlatayım. Baştan aşağı olduğuna dair. Benim Kültür ve Turizm Bakanlığım zamanında o zamanki Hürriyet Gazetesi’nde Devlet Opera ve Balesi’yle ilgili yalan bir haber çıktı. Biz de açtık, uyardık, ‘bu haber yalandır’ dedik. Bu yazıyı yazan şahıs Ankara temsilcisi, haberi İstanbul’un yaptığını söyledi. Biz de İstanbul’a açtık sorduk, onlar da Ankara’nın yaptığını söyledi. Dolayısıyla biz böyle bir yalan düzeni karşısında gereken mesafeyi koymuş olduk.

Olmayan bir diyalogdan, olmayan bir sözden bahsedip, başka bir kanalla yaşayan şeyi bir gazetecilik mevzusu diyerek tamamen kişiselleştiren bir şey yapıyorlar. Biz burada en çetrefilli, en ağır sorularda bile kişiselleştirmemeye çalışıyoruz. Dediğim gibi bu Fox’la ilgili bir mesele değildir. Onlar kurumsal bir mesele haline getirdiler. Biz hangi sorudan çekinecekmişiz, hangi sorudan çekinmişiz. Cevap veremeyeceğimiz soru yok. Şimdiye kadar istediklerini sormuşlar, biz de istediğimizi sorarız.

Biz belli sınırlar içinde duruyorsak, zannetmesinler ki zaaftır. Zannetmesinler ki gösterdiğimiz nezaket zayıflıktan kaynaklanıyor. Hiçbir şekilde kişiselleştirmemeye çalışıyoruz. Temel çizginin dışına çıkmamaya çalışıyoruz. Öylesine sıralı yalanlar söyleniyor ki, yazık olan bağımsız, tarafsız olan gazetecilere oluyor. Zor zamanlarda dimdik durarak, bedel ödeyerek demokrasiye, bu milletin hukukuna sahip çıkanları işlerini düzgün bir şekilde işlerini yaparken, bu süreçte olmayan herkese demokrasi dersi veriyor. Kendisine demokrat başkalarına güvenlikçi olduğunu yapıştırıyor. Bazı siyasetçi arkadaşlarımız önünü arkasını bilmeden tek taraflı beyana atlayarak yanlış bir tutum almış oldular. Hiç kimsenin sorduğu sorudan çekilecek bir durumumuz yoktur.”

SİYASETTE LAİKLİK TARTIŞMASI

“Sayın Resul Tosun’un, sayın Engin Özkoç’un ifadelerine katılmıyoruz. AK Parti’nin laiklik konusunda tutumu bellidir. Laiklik prensibinin anayasada korunması gerektiğini düşünüyoruz. Bu teklife AK Parti’nin olumlu bakması mümkün değildir. Türkiye’nin rejimi büyük tecrübelerden geçerek olgunlaşmıştır.

Engin Bey’in söylediği ifadesi Türk siyaseti tarafından yalanlanır. Laiklik prensibini dayatma, ideolojik baskı aracı olarak kullananlar sözkonusuydu. Rahmetli Nur Vergin hocamız bunun laiklik değil laikçilik olduğunu ifade etmişlerdi. Türkiye’nin bu konudaki tecrübesi acı hatıralarla doludur. Cumhuriyetin ideali kız çocuklarının okutulmasıdır. Kılık kıyafeatinden ötürü laikçilik adına kız çocuklarımız kapılardan geri çevrilmiştir. AK Parti laiklik prensibini güçlü bir şekilde savunmuştur. Anglo sakson dünyadaki gibi ideolojiden arındırılmış bir mesele olarak alınması gerektiğini ifade etmiştir.

28 Şubat’ta bütün o işleri yapanlar laikliği istismar ederek laikçilik olarak bunları yapıyorlardır. AK Parti laiklik kavramının çağdaş dünyada olduğu gibi korunması gerektiğini, bir barış projesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Rejimimiz pekçok kavramla ilgili tecrübeleri yaşamış olgunluğa oluşmuştur.

Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi arasındaki denge iyi işlediği zaman Türkiye’nin ilerlemesi, demokrasinin korunması olmuştur. Sık sık CHP’nin tarihinde olduğu gibi laikliği bağlamından çıkararak laikçiliğe dönüştürülmesinin yanlış olduğunu ifade ediyoruz. Demokrasiye balans ayarı yapmaya çalışan demokrasi dışı güçler sıkıntılar yaratmıştır. Kişiler bunu söylüyor ama partiyi bağlamaz.

27 Mayıs’tan beri süregelen bir sıkıntıdır bu. Fetullahçı terör örgütünün hedef aldığı prensiplerden bir tanesi aynı zamanda laikliktir. Sapık bir din adamı gelip, Türkiye’nin başına geçmek istiyordu. Sapık bir ideolojiyi Türkiye’nin resmi ideolojisi yapmak istiyordu. Türkiye’nin 15 Temmuz gecesi laik, demokratik bir ülke olması korunmuştur.

MISIR’LA DEVAM EDEN GÖRÜŞMELER

Şu aşamada detay vermeyelim. Birincisi Kahire’de yapıldı, ikincisi Ankara’da gerçekleşti. O meşhur tabirle istikşafi toplantılardı bu. Ortaklıkların ve ayrılıkların altı çizildi. Ortaklıkların güçlendirilmesi ve ayrılıkların giderilmesi konusunda yoğunlaşıldı. Bu görüşmeler verimli bir şekilde devam ediyor. Kendi seyri içinde olgunlaşacak. Libya, Doğu Akdeniz, Suriye gibi konularda ortak bir noktaya varmayı arzu ediyoruz.

BALIKESİR’DEKİ TEPKİ ÇEKEN GÖRÜNTÜ

Cumhuriyetin özel bir günün kutlandığı günün kadını onurlandıran bir gün olması lazımdır aslında. Kadını aşağılamak gibi bir durum varsa maalesef Cumhuriyeti de anlamamış demektir. O gün yapılan şey Türkiye’de hele hele bahsettiği dönemde, kurtuluş döneminde o kıyafetle kadınlar, anneler cepheye taşınıyorlardı. Çocuklarını sarmıyor, mermileri sarıyorlardı. Bu kadar vahşi bir şey olabilir mi? Tam bir zekasızlık örneği. Bu yaptığınız iş, kılık kıyafeti ne olursa olsun bizi ilgilendirmez, yaşam tarzı ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Kadına saygısızlık yapılıyorsa, elimizin tersiyle itmemiz lazım. Üstelik bu suçtur. Sürekli olarak Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kavga ettirme çabası var. Bu devletler bizim devletimiz. Osmanlı İmparatorluğu tarihimizin gurur duyduğumuz dönemlerinden bir tanesi. Türkiye Cumhuriyeti göz bebeğimizdir. Bu kavga hastalıklı bir yaklaşım olur. Her meselede kadın üzerinden kavga çıkması, çatışma çıkması, kadınların ideolojik meselelerde nesne olarak kullanılması hastalıklı yaklaşımdır. Yapılan şey suçtur, burada bir kez daha kınıyoruz.”

BAKAN ÇAVUŞOĞLU’NUN GÖÇMENLERLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMESİ

Suriye’de iç savaş ortaya çıktığında. Cumhurbaşkanımızın Başkan Obama ile yaptığı görüşmede mültecilerin güvenli ve uçuşa yasak bölge oluşturulmasıydı. Maalesef uluslararası toplum, büyük devletler sorumluluklarını yerine getirmeyince ölümden kaçan insanların buraya ve Avrupa’ya gitmeleri sözkonusu oldu. Kuşkusuz bunun konuşulacağı bölge ülkelerinde konuşulması gerekiyor. Aşamaları, mekanizması ne olur? Şu aşamada bir şey söylememiz en iyisidir. Türkiye’nin diğer ülkelerin rızası olmadan ‘şu mekanizmayı kullanalım’ demesi yürütülen mekanizmaya zarar verir. Bu insanların haysiyetli, şerefli bir şekilde yaşamalarını sağlayacak bir model.

Şimdi CHP ‘Esad’la anlaşacağız’ diyor. Oradaki insanlar rejimden kaçmışlar. Türkiye sığınmaya çalışan Azeri aydınlar geçmişte Stalin rejimine teslim edilmiştir. Ve o insanlar öldürülmüştür. Mekanizma neye evrilir henüz taslak aşamasındadır. Ayrıntı olursa sizinle paylaşılır.

FRANSIZ FİRMASIYLA İLGİLİ AÇIKLAMA: TERÖRÜN FİNANSMANI GİBİ BİR SUÇ SÖZ KONUSU

“Fransız firmasının daha önce Suriye bölgesine askeri harekat gerçekleştirdiğimizde gördük ki, orada PKK terör örgütüne çok ciddi karargahlar vermişti. Fransız askeri istihbaratına bağlantılı olarak çalıştığı ortaya çıkmıştır. Sizinle bağlantılı kuruluşlar her tarafa destek vermeye devam ediyor. Bu garip bir tablo ortaya çıkarıyor. Hukuki olarak konuyu takip ediyoruz. İnsanlığa karşı işlenen bir suç, terörün finansmanı gibi bir suç söz konusudur.”

CHP LİDERİNİN SÖZLERİNE TEPKİ

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanımızı ve AK Parti’yi kast ederek ‘iktidarını darbelere borçlu olanlar’ kelimesini kullanması trajiktir. CHP’de gerçekten bu sıkıntılı darbelerle ilişkili geçmişiyle hesaplaşmak, yüzleşmek isteyen demokrat arkadaşlarımız da var. Onlarla yaptığımız sohbetlerde bu darbeler konusunun CHP ile ilişkili olmaktan çıkarılması için açık cümleler kurulmasına dair değerlendirmeler yapılmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu yapı böyle düşünmüyor. 15 Temmuz’da FETÖ, TBMM’yi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni bombaladı. Cumhurbaşkanımızı öldürmek üzere harekete geçti. Sayın Kılıçdaroğlu bu gelişmeleri evden izledi. AK Parti’yi iktidarını darbelere borçlu gibi göstermek insanın mantıkla değerlendirme yeteneğinden şüpheye düşerler. Yakın tarihe bakalım. AK Parti’ye kapatma davası açıldığında CHP’deki kişiler neler söylüyordu? AK Parti döneminde Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında birileri rejim krizi çıkardığı zaman CHP’lilerin tavrı neydi?

CHP ile HDP şimdi yanyana duruyor ya, AK Parti Kürt sorunu üzerindeki olumsuz uygulamaları kaldırırken, çok iyi atırlıyorum Meclis’te en şiddetli direnişi CHP’nin grup başkan vekilleri gösteriyorlardı. Dolayısıyla arzu edilen şudur; keşke CHP’deki demokrat arkadaşlarımızın arayışları CHP’nin kurumsal görüşü hale gelse. Sayın Kılıçdaroğlu’nun darbe vesayet rejiminin baskısına maruz kalmış, Türkiye’nin önünü açmış AK Parti’yle ilgili olarak son derce trajik. İktidarını darbelere borçlu olunması tam tersine bizim değil onların geleneğinde vardır. Değerlendirmeleri daha sağduyulu yapmakta fayda vardır.”

(HABERTÜRK)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *