Ercan Yıldırım: ‘Rövanşist hareketlerde bir tek çuval olur’

Ercan Yıldırım: ‘Rövanşist hareketlerde bir tek çuval olur’

Yıldırım’a göre, “Bugün hangi yapının içinde olursa olsun dindar, muhafazakar, milliyetçi, İslamcı camianın içindeki hiç kimse ‘ben bu konjonktürün dışındayım’ diyebilme lüksüne sahip değil… Rövanşist hareketlerde bir tek çuval olur çünkü!”

Star gazetesi Açık Görüş köşesi yazarlarından Ercan Yıldırım, Ayasofya’nın açılışı nedeniyle tekrar gündeme gelen İslamcılık tartışmasına değinirken, imparatorluk dönemi İslamcılık ile cumhuriyet dönemi İslamcılığı arasında kıyaslamada bulundu.

“İslamcılık yaftalamalarıyla kariyer yapanların kavramdan anladıkları, anlamak istedikleri tanımlar ve yaklaşımları” genel hatlarıyla yazısında aktaran Yıldırım “Gerçek İslamcılık” ve “Hangi İslamcılığın sonu?” başlıkları altında yorumlar da getirdi.

Bundan sonrası için İslamcıların bir karar vermesi de gerekecek… diyen Yıldırım, bu kararın hangi konuda olduğunu ise şöyle ifade etti: “ya İmparatorluk İslamcılığını yeniden benimseyerek bilkuvve olanı bilfiile geçirecek, ya statükoyu devlet zannedip Cumhuriyet döneminde defalarca olduğu gibi mekanizma sıkıştığında imdada çağrılıp vaziyet düzeltildikten sonra İttihatçılığın beşinci sınıf C kadrolarının tasfiyesine uğrayacak!”

Ercan Yıldırım’ın yazısı şöyle:

Son anlatıları ekseninde İslamcılık başlarken

İslamcılık, İmparatorluk’un, siyasal kimliği olan Hilafetin, İslam ümmetinin Batı medeniyeti karşısındaki geri kalmışlığını, yenilgisini telafi etmek, yeniden yükselmek, ilerlemek, dünya sisteminin öznesi olmak için devlet mekanizmasını, içtimai ve ilmî hayatı, ahlak anlayışını, hukuk ve eğitim düzenini, İslam düşüncesini yenilemek, güncellemek, İslamî umdeleri yeniden çağa söyletmek için Kerim Devlet’in benimsediği yol ve yöntemlerin genelidir.

İslamcılık hareketi bilhassa Meşrutiyet döneminde doğmuş “sıradan bir ideoloji” değil, devlet mekanizmasının “İmparatorluğu kurtarma, koruma, selamete çıkma” kaygılarını karşılayacak, modernitenin, Batı medeniyetinin ve yer yer kapitalist dünya sisteminin imkanlarını kullanmaya, “zamanın ruhu”nu anlamaya çalışan, ihya-tecdid-inşa hareketidir.

Vatan kuran düşünce

Bu bakımdan Meşrutiyet’ten önce kökleri Tanzimat’a kadar uzanır. Batıcı, ipleri büyükelçiliklere bağlı “Paşalar devri”nin açtığı hasarları kapatmak da İslamcılığın hedeflerindendir. Niyazi Berkes Tanzimat’ın “din ü devlet ve Şeriat” birlikteliğini bozduğunu ifade eder; Genç Osmanlılar bile Ferman’ın “gavur ile Müslüman’ı denkleştiren”, “İslam hukukunu silen” zihniyetine isyan etmiştir. İmparatorluğun İslamcılık düşüncesi İstiklal Harbi’ni vermiş, Anadolu’da bir vatan kurmuş, Meclis’i teşekkül ettirmiş, Tazimat’ın bozduğu “din ü devlet ve Şeriat” birlikteliğini yeniden sağlamıştır. TBMM’nin çıkardığı ilk kanunlardan birisinin “Men-i Müskirat Yasası” olması bu bakımdan ehemmiyetli. İmparatorluğun İslamcılık zihniyeti “saltanat”ı zamanın ruhuna uygun bulmamış, Meşrutiyet’ten beri savunduğu parlamentoculuğu siyasal alanın merkezine oturtmuştur.

Fakat 1924 tarihi dönüşümü ile yalnız bir dönem değil Türkiye’deki İslam düşüncesinin genel yapısı, devlet ve millet hayatı çok ciddi değişimler geçirmiş, zarar görmüştür.

İslamcılık, İmparatorluğun yıkılması, Hilafetin kaldırılmasıyla artık “devlet mekanizması”nın merkezinde değil çevresinde yer almış, 1924 sonrasındaki Türkiye, Batı eksenli, seküler bir ulus devlet biçiminde organize edilmiştir.

İslamcılık Cumhuriyet döneminde yeni tanımlar, tezler, ilişki biçimleri geliştirmiş, İmparatorluk İslamcılığındaki genel geçer fikirlere yenilerini eklemiştir. Buradaki en dikkat çekici yön İslam’ın vicdanlara hapsolamayacağı, itikadi-hukuki-içtimai-ahlaki-siyasi-ilmi bütünlük arzettiği vurgusuyla, öteki kategorisine artık yalnızca Batı ve küfür dünyası değil Hilafeti tasfiye eden Batıcı elitin de alınmasıdır.

27 yıllık Tek Parti idaresinde pek çok tasfiyelere, yasaklara maruz kalan İslamcılık, İsmet İnönü’nün “seçilmiş muhaliflerle yeniden barışma” stratejisiyle “ilmihal bilgileri” düzeyinde dini yaklaşım ve milliyetçilik başlığı altında entelektüel faaliyetlere başlamıştı. 27 Mayıs’tan sonra ABD dünya sisteminin etkisiyle hem Fettullah Gülen’i bulup yetiştiren hem Pakistan, Mısır, Hindistan sonraları İran’dan tercümeler yapan odaklar, silsilesi olmayan cemaatler üreterek, vatan-millet-Hilafet merkezli düşünmeye karşıt yeni bir İslamcılığın tohumlarını ekti. 1970’lere gelindiğinde İslamcılık, milliyetçi ve muhafazakarlıktan ayrıştığı gibi sol ve milliyetçi ideolojiler gibi bin bir parçaya bölündü, marjinalleştirildi.

İslamcılık çeşitlemeleri

Bugünlerde yeniden kabaran “son anlatıları”nın kökleri 2012’ye giderken, zaman zaman Oliver Roy ve Ruşen Çakır gibi isimlerle canlanan magazin gazeteciliğine yatkın İslamcılığın sonu çıkışlarının altında İslamcılığın İmparatorluk düşüncesini, Türkiye merkezliliği örtme gayretleri var. Kemalist statüko ile müşterek davranan son anlatıcıları, böylece İslamcılığı dar kalıplara sıkıştırmaya çalışıyor.

İslamcılık yaftalamalarıyla kariyer yapanların kavramdan anladıkları, anlamak istedikleri tanımlar ve yaklaşımlar genel hatlarıyla şöyle:

• İslamcılık bir “anti” hareketidir, milliyetçiliğe, devlete, “cahiliye” halka, bayrağa karşıdır diyenler olduğu gibi Nuray Mert’in Toplum ve Bilim’in 149-151. sayılarında kanıtlamaya çalıştığı tarzda İslamcılığı hep milliyetçi sayanlar da bulunuyor.

• İslamcılık muhalif-devrimci, antisağcı, anti muhafazakar bir harekettir; hayır İslamcılık devletin güdümünde, yerli ve milli, geleneksel, muhafazakar bir harekettir.

• İslamcılık kendisi dışında herkese düşman, Batı karşıtıdır fikrinin aksine, İslamcılık İngilizlerin, ABD’lilerin, Suudların, Almanların bir projesi, kökü dışarıda oyunudur diyenler yer alır.

• İslamcılık yalnız ahlakçılıktı sonradan kaidecilik, Şeriatçılık haline getirildi.

• İslamcılık entelektüel bir harekettir; aktivist, örgütçü, dernek-vakıf gibi kurum örgütlenmesidir.

• İslamcılık reaksiyonerliktir argümanının zıddına bazıları için inşacılıktır.

• Yukarıdan aşağı İslamlaştırma; aşağıdan yukarı İslamileştirmedir.

• Neoselefiliktir genel kanaatinin karşısında Anadolu irfanının kendisidir düşüncesi de bulunur.

• Medyatik hocalar, sahte şeyleri örnek gösterme art niyetliliğinin tam tersine necip irfan geleneğine dayanır, kimilerince.

• İslamcılık çoğulculuk, çok kültürlülük, hoşgörü, birlikte yaşama doktrininin bir parçasıdır.

• İslamcılık ihya-tecdidcidir genel kabulünü reformist, modernist, sapkınlıktır ifadeleriyle genişletenlere de rastlanır.

• İslam devleti, İslami hükümet projesidir; İslami toplum, Müslüman birey hareketidir.

• İslamcılığı Afgani-Abduh-Seyyid Kutup-Mevdudi gibi tercüme zihnin kurduğu en yaygın açıklama biçimidir. Fakat Akif, Elmalılı, Babanzade, Said Halim Paşa, Necip Fazıl gibi pek çok isim nedeniyle İstanbul merkezli düşünme şeklinde yorumlamak daha doğru olur.

• Milli Görüş partileri, MTTB, Akıncılık, İmam Hatiplilik gibi kurumsaldır; tarikat-cemaat-halk İslamı’dır.

• İran devrimi, Afgan Cihadı, Mavi Marmara aksiyonerliği çok ciddi yaftalama oluşturduğundan suhulet, basiret, feraset kavramları İslamcı düşünceyle birlikte anılır.

• İslamcılık gericilik diyenlerin tersine kalkınmacı, ilerici, modern gelişmecidir, savunması her dönem önde yerini alır.

• İslamcılık Kemalist elitin işgal ettiği merkezden uzaktaki çevre hareketidir.

• İslamcılık kırdan kente, varoşdan merkeze, geleneksellikten modernliğe, yoksulluktan orta sınıfa geçenlerin teşekkül ettirdiği sosyal, sınıfsal bir harekettir.

• İslamcılık komünizm, mason ve Yahudi düşmanlığıdır.

• İslamcılık demokrasi, laiklik, insan hakları karşıtlığıdır… Kemalistlerin bu ithamlarını izale etmek için İslamcılar laikliğin, insan hakları ve demokrasinin yanlış anlaşıldığını en doğru manasının İslam’da bulunduğunu iddia ederler.

Hangi İslamcılığın sonu?

İslamcılık hareketi yer yer ümmetçi ve evrenselci tutumlarla bağlantılı Türkiye dışına özenen ama “küçük olsun benim olsun” mantığındaki cemaatçilikle İmparatorluk ufku arasında sıkışıp kalmıştır.

“Etnik iddialarını İslamcılık” gibi sunma hastalığı Türkiye merkezli zihni hırpaladığı gibi devlet-millet-vatan kavramları etrafındaki inşacı dinamiği boğmaya çalışır. Buna elbette sol-liberal menşeili İslamcılık öldü anlatılarının destekçileri de katılır.

İslamcılık öldü diyenler aslında kendi tanımladıkları, çerçevesini çizdikleri, beklentilerini oluşturan anlayışların; diyalogcu, çokkültürcü yaklaşımın… İslam ile moderniteyi uzlaştırıp yeni tür Protestanlık üretme çabasının… ümmetçilik adı altında Türkiye merkezli düşünmeyi kesmeye çalışmanın… Türkiye’nin Nomosu olan İslam-Türk-ehli sünnet-gaza omurgasının dışındaki LBGT-ulusçu akımlar-gayrı müslim tezleri gibi her tür merkezkaç kuvveti desteklemenin… İslam devleti gibi bizim İmparatorluk geçmişimizi, potansiyelimizi kırmaya yönelik ideolojilerin… AB sultasına girip erime taraftarlığının… Sadrettin Yüksel gibi isimlerin Kemalist statükoyu kastetse bile “devlet görevi almak haram” fetvasındaki zihnin… İslamcılık gibi sunulmasının sonu geldiğinin farkındadır.

12 Eylül akabindeki İslamcılık, çevreden merkeze yürüme ameliyesine dayandığı için İslami nizam, İmparatorluk ve Türkiye Merkezlilik, Hilafet düşüncesi gibi önceliklerden çok başörtülü ve dindar kimlikle siyasal alanda yer almaya odaklandı. 2000 sonrasında İslamcılık bu hedeflerini gerçekleştirdi hatta Ayasofya’nın camiye çevrilmesi bu zincirin son halkası mahiyetindedir. Burada asıl sorun İslamcılığın kamusal alanda yer alma gibi sınırlı, dar bir çerçeveyi kabullenmesiydi. İslamcılık bitti diyenler, İslami hükümlerin uygulanmamasından mı yakınıyor; hayır. Tam tersine en basit bir yasada, yönetmelikte bile “ahlak-değer” ilkeleri gündeme gelince “Şeriat geliyor” yaygarasını kopardıkları için Türkiye’yi zihnen ayrıştıracak hususlara, Türkiye’nin nomosuna vurucu atışlar gerçekleştiriyorlar.

1980 sonrasındaki Neoliberal İslamcılığın çok kültürlülük, çoğulculuk, hoşgörü gibi temalar etrafındaki anlayışı 2015’te sona ermişti, İslamcılık bitti diyenlerin kastı biraz da bu Neoliberal İslamcılık’tır.

İslamcılığın yani İmparatorluk uhdesindeki Kerim Devlet ve Asr-ı Saadet düzeninin gündeme gelmemesi için adalet, hak-hukuk, ifade hürriyeti gibi hususlar çokça tekrarlanarak Kemalist statükonun devamı da sağlanıyor.

Gerçek İslamcılık

2000 sonrasında İslamcıların merkezdeki yerini sağlamlaştırma yönündeki atılan adımların gerekliliği muhakkak; ancak din ü devlet-millet-vatan özdeşliğinin sağlanmasına ek içtimai-iktisadi-siyasal yapı için yeni reformlar da yapılmalı.

Devlet mekanizmasını Kerim Devlet politikalarına evriltecek, gündelik hayatın İslamiliği ile kapitalist ekonominin dışına çıkaracak yeni sistem bilincinin, iradesinin, buna özgü vasıflı elitlerin ikamesi mühim. Prekarya, işçi hakları gibi konularda İslamcıların hassasiyetinin yüksek olması gerekir. Buna bağlı biçimde burjuvanın, tekelcilerin, komisyoncuların, suçluların yaptıklarının karşılığını bir an önce görmesi de Adalet Dairesi’nin sağlanmasında öncelikli; ahlak, erdem, tutarlılık etraflı bir zihnin kalıcı ve sürdürülebilir kılınmasıyla beraber. Bu tür yapıcı, inşacı reformların, dönüşümlerin gerçekleşmemesi halinde toplum, İslam, İslamcılık, Türkiye üzerine sürekli temelsiz, meşruiyetsiz, vasıfsız yorumlar, çıkarımların yapılmasını normal görmek gerekir.

Z Kuşağı’nın sekülerleştiği, deizme kaydığı dahası İslam’dan uzaklaştığı gibi hakikaten insanları, toplumu, gençleri tanımadan adeta bir operasyonun parçası biçimindeki iddialar gibi… Tabii burada sormak gerekiyor, İslami program mı uygulanıyor ki Türkiye’de tepki İslam’a ve İslamcılığa yıkılıyor?

Aktüel argümanlardan bir başkası da Ayasofya’nın ibadete açılmasının toplumu ilgilendirmediği mevzuu… “İslamcılık bitti” anlatıcıları toplumun sağlık, güvenlik, refah ihtiyaçlarının karşılanmasını görmediklerinde “demokrasi sandık değil” tezine de sığınabiliyorlar.

Velev ki sivil toplumda, matbuatta, ibadet biçim ve mahallerindeki yoğunluk “dindarlığın” ölçütlerinden sayılmıyor olabilir, salgın yasağı sonrası ilk Cuma namazını tüm şehirlerde bayram atmosferinde hatta yağmur altında kılanlar da görmezden gelinebilir fakat hem yeni oluşumların hem İslamcılığı enkaz gibi sunmaya kalkanların Türkiye’ye teklifleri yeni bir dindarlaşma, İslamlaşma, program ve sistem mahiyeti kazanmıyor.

İslamcılık bitti diyenler, daha fazla sekülarizm, kapitalist metadan daha fazla pay, daha çok tüketim, daha şedit laiklik, kendi tanımladıkları adalet ve hak anlayışını “rövanşa” dönüştürme teklifinde bulunuyor!

Tarih tekerrür eder mi?

Türkiye’de İslamcılık düşüncesi ümmetin, Hilafetin, İmparatorluğun bir zihniyeti biçiminde doğdu, gelişti. Osmanlı İslamcılığının kurucusu Akif devlet adına Berlin’den Necef çöllerine, Kastamonu’ya faaliyetler gerçekleştirdi. Said Halim Paşa entelektüel bir devlet adamıydı, tıpkı CHP’nin Başbakanı Şemseddin Günaltay gibi… Hüseyin Kazım Kadri, Mustafa Sabri Efendi, Tunuslu Hayrettin Paşa, Ahmet Hamdi Akseki gibi devletin ilim havuzundaki herkes İslamcı olarak Meşrutiyet’ten Tek Parti sonrasına kadar devletin merkezinde bürokrat, siyasetçi, ilim ve fikir adamı, şura üyesi, İstiklal Harbi’nde mücadeleci vazifeler icra etti.

Bugün hangi yapının içinde olursa olsun dindar, muhafazakar, milliyetçi, İslamcı camianın içindeki hiç kimse “ben bu konjonktürün dışındayım” diyebilme lüksüne sahip değil… Rövanşist hareketlerde bir tek çuval olur çünkü!

2013 sonrasındaki konjonktür 1924 yılındaki duruma çok benziyor. İslamcılar diye ayırmaya gerek kalmadan memleketin evlatları ülkenin gidişatını değiştirmek, kökleriyle bağlantılı olarak ülkeyi geleceğe taşımak için mücadele ederken birileri kendi iktidarlarını kurmak, Batı medeniyetinin değer ve düzenini yerleştirmek için zihni-kurumsal-kadro tasfiyeleri gerçekleştirdi. Türkiye İslam ülkelerinin öncüsü, kapitalist dünya sisteminin en büyük hasmı, İslami bir düzenin bilkuvve taşıyıcısı olmaktan çıkıp Batı peyki kılındı.

2013 sonrasındaki benzer sürece Erdoğan öncülüğünde İslamcılar müsaade etmedi.

Bundan sonrası için İslamcıların bir karar vermesi de gerekecek… ya İmparatorluk İslamcılığını yeniden benimseyerek bilkuvve olanı bilfiile geçirecek ya statükoyu devlet zannedip Cumhuriyet döneminde defalarca olduğu gibi mekanizma sıkıştığında imdada çağrılıp vaziyet düzeltildikten sonra İttihatçılığın beşinci sınıf C kadrolarının tasfiyesine uğrayacak!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *