Gelinler neden buket taşır?

Gelinler neden buket taşır?

Gelinlerin buket taşıması kötü kokuyu bertaraf etmek içindi. İngiltere’den bütün Avrupa’ya yayılmış, oradan da Batılılaşma sürecinde bize geçmişti.

Gelinler neden buket taşır?

Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit

1500’lerin İngiltere’sinde düğünler genel olarak Haziran’da yapılıyordu.

Bunun en önemli sebebi, yıkanmayı sevmeyen İngilizlerin senelik banyolarını Mayıs ayında yapmalarıydı. O banyo gelinlik kızları Haziran’a kadar idare ediyor, sonra feci şekilde kokmaya başlıyorlardı. 

Gelinlerin buket taşıması işte bu kötü kokuyu bertaraf etmek içindi. İngiltere’den bütün Avrupa’ya yayılmış, oradan da Batılılaşma sürecinde bize geçmişti.

İngiliz banyo anlayışının temizliğe ne kadar hizmet ettiği de tartışılabilir: Zira banyolar içi sıcak su ile doldurulmuş büyük bir fıçıda yapılıyordu.

Sadece evin erkeği temiz su ile yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra yetişkin oğulları, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanırdı. Bu esnada su o kadar kirlenirdi ki, bazen içinde bebek olduğu fark edilmez, kirli su bebekle birlikte dökülürdü.

İngilizce’deki “Banyo suyu ile birlikte bebeği atmayın” (Don’t throw the baby out with the bathwater) deyiminin buradan geldiği söylenir.

Ortaçağda Avrupa’daki kilise, rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamalarını kesin olarak yasaklanmıştı. Vaftiz suyunun üzerine su değdirmemenin cennete erken girme sebebi olduğu yolunda telkinler vardı. Son derece dindar olan Kastilya (bugünkü İspanya) Kraliçesi İzabellabile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmakla övünürdü. Bu yüzden de tüm Avrupa’da “Kirli İzabellaolarak meşhurdu. 

Kirlilik adeti Amerika’ya da bulaşmış, Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde “banyo yapmayı yasaklayan” ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. 

Philadelphia’da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.

Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa’da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürmüştü.

Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.

Biliyorsunuz parfüm bir Fransız icadıdır. Temizliği pek sevmedikleri için kokuşan Avrupalıların imdadına yetişmiştir.

Eskiden her parfüm şişesinin üstünde, “Tuvaletten sonra kullanılır” anlamında “Eau de toilette” şeklinde Fransızca bir ikaz cümlesi yazardı: Gerçekten de parfüm yıkanmayı sevmeyen Batı insanının üstüne sinen kokuları kısmen bertaraf etmek için icat edilmişti.

Malum: Her icat bir ihtiyaçtan doğar…

1600’lerde İstanbul’a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya’yaki bir konağa yerleştirilmişlerdi. 

19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim’e taşınmalarına izin verilmişti…

İngiltere’de çıkan bir veba salgını sebebiyle mezar yeri sıkıntısı baş göstermişti. Mecburen üst üste gömmeye başladılar. Fakat eski mezarlar açıldığında, tuhaf bir şey gördüler: Tabutlar içeriden mıncıklanmıştı. Bazılarının ölmeden gömüldüğü böylece ortaya çıktı. 

Buna çözüm buldular: Cesedin bileklerine bir ip bağlıyor, bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağlıyorlar, bir kişiyi de çan sesini dinlemek üzere mezarlıkta nöbetçi bırakıyorlardı. Buna “mezarlık nöbeti” (graveyard shift) diyorlardı. Bazıları zil sayesinde kurtuluyor (saved by the bell) bazıları da ‘ölü zilci’ (dead ringer) oluyordu.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *