Coronavirüs Krizine Müslümanca Bakmak

Coronavirüs Krizine Müslümanca Bakmak

“Şüphesiz bu virüsün gösterdikleri yanında bir de göstermedikleri var. Hemen herkesin biraz düşündüğünde, “bu işin içinde bir bit yeniği var” sonucunu çıkarabildiği bir durum ile karşı karşıyayız.”

Coronavirüs Krizine Müslümanca Bakmak

3 aydır Corona ile yatıp Corona ile kalkıyoruz. Abartılı izolasyon uygulamalarına ve korku kültürüne esir olmuş durumdayız. Sohbet öldü, birbirimize “evde kal” demekten başka cümle kuramaz hale geldik. Ölüm ihtimaline karşı tüm riskleri sıfırlamayı çalışan obsesif bir kişilik tarzı gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Birçok kişi hiçbir hastalığı olmadığı halde, etrafında hiçbir risk olmadığı halde eldiven ve maske olmadan kapı önüne dahi çıkmaya korkuyor. Mevcut duruma ilişkin sorular, şüpheler ve analizler ihmalkârlık, saldırı ve saygısızlık olarak algılanıyor. Coronavirüsün gösterdiği ve göstermediği gerçekler var. Bu meseleye bakış açımızda ciddi eksiklikler söz konusu.

Coronavirüsün Gösterdikleri

AB ve BM’nin ne kadar sahte ve ikiyüzlü olduğunu gösterdi. Ağır ekonomik ambargo altında virüs ile mücadele eden Venezüella ve İran gibi ülkelere tüm kapılar kapatıldı. Güçlü ülkeler ve Küresel örgütler İtalya, İspanya gibi Avrupa ülkelerine dahi sırt çevirdiler.  Oysa bir hafta önce IMF pandemi nedeniyle ülkelere birkaç trilyon dolarlık destek paketi sunulacağını ilan etmişti.

Corona bize içimizdeki fırsatçı karakterleri gösterdi. Bazılarımız corona bahanesiyle dine, dindarlara, hükümete gol atma fırsatçılığına düştü.  Bazılarımız fırsattan istifade abartılı, eksik, denetlenemeyen bilgi ve istatistiklerle komploculuk yaptı. Bazılarımız ise sıra dışı rüyalar, tarifler, hikayeler ve mucizelerle din fırsatçılığı yaptı.

Corona içimizdeki ahlaksızları da bize gösterdi. Yolda yürüyen bir adama “Virüsün birini bulduk, gel lan buraya” diye tehdit edip, zorla maske takıp başına kolonya dökenler; dışarıdaki yaşlılara pet şişe vb. atıp hakaret edenler, stokçuluk yaparak kendi halkını kazıklamaya çalışanlar ortaya çıktı.

Coronavirüs, kendini kâinatın en üstünü gören insanın, aslında kâinatın en zayıf varlığı olduğunu gösterdi.

Amerika’nın, İsrail’in, İngiltere’nin, Çin’in, Rusya’nın, ileri teknolojinin, yapay zekânın, insanların tepki haritaları çıkaranların ne kadar aciz olduğunu gösterdi.

Ölümün ne kadar yakın, Müslümanlığımızın ne kadar zayıf olduğunu gösterdi. Hayatta kalmaktan başka bir değeri olmayan bir kitleye dönüştüğümüzü gösterdi.

Coronavirüsün Göstermedikleri ve Sorulması Gerekenler

Şüphesiz bu virüsün gösterdikleri yanında bir de göstermedikleri var. Hemen herkesin biraz düşündüğünde, “bu işin içinde bir bit yeniği var” sonucunu çıkarabildiği bir durum ile karşı karşıyayız.

Coronavirüs paniği, bu panik havasının neden olacağı sosyal, psikolojik, ahlaki, pedagojik sorunları göstermiyor.  Muhtemelen bu çok boyutlu sorunlar pandeminin etkisinden daha büyük olacak. Bu sorunlara odaklanan bir önlemi bir bakış açısını göremiyoruz. Bu sorunların neler olduğuna ilişkin tespitleri ve çözüm önerilerini de göremiyoruz.

Yaşadığımız korku kültürü, nasıl bir dünyaya sürüklendiğimizi de göstermiyor. Birçok kişi pandemi sonrası yeni bir dünyaya uyanacağımızı söylüyor. Yeni Dünya Düzeninin kurgulayıcılarından/öngörücülerinden biri olan Harari “Bu krizden sonra yeni bir dünyaya uyanacağız. 10 yıl önce bilimkurgu olan şeyler bugün artık mazi olarak görülmektedir.” diyor. O halde nedir bu kurgu, organize işleri yürütenler kimlerdir diye düşünmek gerekiyor.  Gerçekleri geç fark etmemek için bazı soruları sormak gerekiyor:

– Pandeminin en kötüsünü yaşadığımız bugünlerde dahi hasta olan ve ölen insan sayısı, diğer ölümlerin sayısından çok daha az olduğu halde bu yaygara neden koparılıyor? Kuş gribi ve domuz gribinde benzer komployu yaşadığımız halde neden aynı komploya bugün kurban oluyoruz?

– Krizin baş aktörü Dünya Sağlık Örgütünün destek aldığı küresel güç odakları ve ilaç endüstrisi ile ilişkisi neden sorgulanmıyor?

– Corona Testlerinin (PCR) yanılma payının % 50 olduğu ile ilgili bilgiler, Corona tedavi şeklini ve alınan önlemleri eleştiren bilim adamlarının açıklamaları neden saklanıyor?

– Rockefeller vakfının 10 yıl önceki raporu, Bill & Melinda Gates ve WEF vakfının 2019 Coronavirüs çalıştayı bugünleri nasıl öngörebiliyor?

– Davos gibi Dünyanın geleceğinin planlandığı toplantılarda konuşulan; insan sorası toplum, insan ötesi toplum, yapay zekâ, hiper-gerçeklik, hibrit robotlar, genetik haritalama, Epidemik Hazırlık Birliği (CEPI- Gates vakfı destekliyor) himayesinde bir aşı programı geliştirilmesi, akıllı-çipli ilaçlar, yeni sağlık sistemi, biyometrik sensörler, data şirketlerinin savaşları …. gibi konuların yaşadığımız süreçle hiçbir ilgisi yok mudur?

– Yaşadıklarımız, küresel güç odaklarının önceden planladıkları mıdır? Yoksa mevcut durumu, planladıkları dünyaya adım atmak için büyük bir fırsata mı dönüştürmek istemektedirler?

Krize Müslümanca Bakmak

Yaşadığımız süreci değerlendirme şeklimiz, geleceğimizi nasıl kuracağımızı belirleyecek. Krize Müslümanca bakabilirsek, daha iyi bir dünya kurabileceğiz. Müslüman yaşadığı her olayı Allah ve ahlak eksenli değerlendirir. Peki,  bu olağanüstü sürece Müslümanca bakmak ne demektir?

İslam’ın özü ve aslı tevhittir. Tevhidin en önemli boyutu ise kozmolojik tevhittir. Allah tüm kâinatı bir düzen ve denge içerisinde yaratmış ve bize düzeni bozmamamız gerektiğini söylemiştir (Rahman, 55/1-9). Kusursuz bir ölçünün işlediği kâinatta maddi ve manevi olan her şey birbiri ile ilişkilidir. Bu ilişki dört yasaya göre işler. Madde-madde ilişkisi, madde-mana ilişkisi, mana-madde ilişkisi ve mana-mana ilişkisi. Yani madde maddeyi, madde manayı, mana maddeyi ve mana manayı etkilemektedir. Bu dört yasayı yani ilişki tarzını biraz açalım.

Varlıkta maddi olaylar maddi olaylara sebep olur. Örneğin yere düşen cisim, ağırlığı ve hızına göre yere bir kuvvet uygular ve bir hasar meydana getirir. Ya da vücutta iltihabın artması bazı organlara hasar verir. İkinci olarak maddi yapılar, manevi yapıları da etkiler. Örneğin fiziksel bir hastalık insanın psikolojisini olumsuz etkiler. Vücutta bazı kimyasalların az olması mutluluğu ve odaklanmayı olumsuz etkiler. Üçüncü yasa manevi yapıların, maddi yapıları etkilemesidir. Örneğin kötümser bakış açısı depresyon durumunda ortaya çıkan hormonların salınımına neden olur. Bazı psikolojik rahatsızlıklar fiziksel sorunlara neden olurlar. Tıpta bu tür rahatsızlıklara psikosomatik rahatsızlıklar denilir. Son yasa şudur. Evrende manevi yapılar manevi yapıları da etkiler. Olumlu ruhsal enerji iyimserliği arttırır. Allah inancı, Allah’ın yarattıklarına sevgiyle bakmaya sebep olur.

O halde her şeyin birbiriyle ilişkili olduğu bu dünyada Corona virüsünün yayılması da Allah’ın varlık alemine koyduğu yasalarla yani sünnetullah ile ilişkilidir. Yaşadığımız yüzyılda doğanın, insanın ve toplumun dengesi/fıtratı tahrip edilmiştir. Covid-19 dahil yaşadığımız tüm trajedilerin en önemli sebebi budur.  Bununla birlikte yanlış beslenme alışkanlıkları, helalinden yememek, temizliğe dikkat etmemek, insanların hakkını gözetmemek ve ülkeleri yönetenlerin egoist bakış açısı virüsü dünyaya yaymıştır. Kur’an’daki iki ayet oldukça düşündürücüdür. “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus, 10/44). “Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.” (Şura, 42/30).

İnsanlık ve Müslümanlar değerini bilmediği nimetlerden mahrum bırakılmıştır. BM, AB gibi küresel örgütlerin pandemiye olumlu hiçbir katkısı olmamıştır. Çünkü bu örgütler birkaç ülkenin çıkarlarının maşası gibi hareket etmektedir.  Bu örgütlerin sömürdükleri halkları aldatmak için kullandığı “toplumsal dayanışma, halkların refahı, küresel mutluluk” gibi kavramların dünya üzerinde hiçbir karşılığı yoktur. Dünya bu yokluğun bedelini ödemektedir. Pandemi sadece kötülere değil, onlara engel olmayan iyilere de zarar vermektedir. Emperyalist ülkeler ve onlara karşı mücadele etmeyen tüm ülkeler krizin olumsuz sonuçlarından etkilenmektedir. Bu durumu şu ayet açıklamaktadır. “Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (8/Enfâl, 25). Yani insanlık adalet, cesaret, dayanışma, eşitlik gibi uğruna mücadele etmediği nimetlerden mahrum kalmıştır.

İslam dünyası da değerini bilmediği nimetlerden mahrum bırakılmıştır. Müslümanların birliğini temsil eden Kâbe ve Hac ibadeti, İslam dünyasının vahdetine sebep olmamıştır. Tam tersine Kâbe’yi yönetenler tekfirci ve kan dökücü taşeronlarını beslemişler ve küresel güç odaklarına teşne olmuşlardır. İslam dünyası bu konuda sessiz kalmıştır. Bu sessizliğin cezası Kabe’den ve Hacdan mahrum kalmak olmuştur.  Camiler de toplumsal birliğin, kardeşliğin ve dayanışmanın merkezleridir. Camide kılınan namaz ise Allah’ın istediği Müslüman kişiliği oluşturan temel ibadettir. Ama maalesef ne camiler birliğin merkezi olmuştur ne de kıldığımız namazlar bizi Allah’ın istediği Müslümanlar haline getirmiştir. Bu hatalarımızın cezası da camilerden ve cemaatten mahrum kalmak olmuştur.

Müslümanın asıl organı kalbidir. Yani imanı ve imandan kaynaklanan değerleridir. Oysa Müslümanlar ahiret merkezli değil, dünya merkezli yaşamaktadır. Parayı, makamlarını, geçimliklerini ve bedenlerini; ahlaklarından, inançlarından ve ibadetlerinden daha çok önemsemektedir. Allah’tan değil, dünyadan mahrum kalmaktan korkmaktadır. Müslüman anne babalar çocuklarının ahiretlerinden daha çok dünyaları için kaygılanmaktadır. Çocuklarının dünyadaki geleceği için daha fazla vakit, para, emek ve enerji harcamaktadır. Dünya hayatı için bu kadar hassasiyet gösterip, ahiret hayatı için hiçbir hassasiyet göstermemek, ihtimaldir ki gayretullaha dokunmuştur.   Bu hatalarının cezası bedenlerine ve evlerine hapsoldukları bir süreci yaşamak olmuştur.

Evet, virüsten korunmanın en etkili yolu temizliktir. Ama beden temizliği, ruh ve kalp temizliğinin önüne geçmemelidir. Corona virüsünü yok edebiliriz ama ölümü yok edemeyiz. İlahi bir kuraldır, her nefis ölümü tadacaktır (Ankebut, 29/57).  Yaşadığımız imtihanı kazanabilmenin tek yolu ölümü öldüren bir bakışa ulaşabilmektir. Zararlarımızı Allah’tan başka giderecek herhangi bir güç yoktur: Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Yunus, 10/107).

Corona gelince diğer sorunlar bitmedi ve bitmeyecek. Sonuçta bu hastalık da bitecek ve hayat devam edecek. 1. Dünya Savaşı süresince 10 milyon insan salgın hastalıklar sebebiyle ölmüştür. 1. Dünya savaşında 9 milyon, 2. Dünya Savaşında 40 milyon, 1945-1989 Soğuk savaş döneminde (Küresel güçlerin çıkardığı savaşlarda) 11 milyon insan ölmüştür. Son 25 yılda İslam dünyasında yaşanan çatışmalarda yaklaşık 12,5 milyon Müslüman ölmüştür.  Tüm bu süreçlerin bitti ve hayat devam ediyor. 1. Ve 2. Dünya Savaşlarından sonra yeni bir dünya düzeni kuruldu.  Bugün de bu durumun arifesindeyiz. Eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl. O halde çözüm nedir?

Çözüm İnsan ve Müslüman Kalmaktadır

Kur’an bize felaketlerin Allah’ın azabı ve imtihanı olduğunu söyler. Dünya hayatı bir imtihandır. Allah insanlığı zorluklarla imtihan eder. “Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” (Bakara, 2/155).

Bu imtihan sürecinden sağlıklı çıkmanın birinci yolu insan kalmaya çalışmaktır.  Trans-hümanizm ve post hümanizm yani insan sonrası ve insan ötesi bir topluma doğru yönlendiriliyoruz. Bu konuda şu anda binlerce çalışma yapılıyor. Tezler, araştırmalar, planlamalar bu doğrultuda. Yaşanılan entelektüel ataleti bir örnekle açıklamaya çalışalım. Bugün itibariyle (02.04.2020) YÖK’ün tez arama sayfasında transhumanizm ile ilgili 6 ve posthumanizm ile ilgili 8 tane tez vardır. Ulusal makale arama portalı Dergipark’ta ise transhumanizmle ilgili 2 makale var.  Posthumanizm ile ilgili hiç makale yoktur. Yapılan çalışmaların çoğu da sanat ve romanla ilgili. Oysa Google akademiğin İngilizce sayfasında transhümanizm ile ilgili 15800, posthümanizm ile ilgili 22200, hem transhümanizm hem de posthümanizm ile ilgili 9100 araştırma yapıldığı görülüyor. Araştırmaların büyük çoğunluğu Amerika’da yapılmıştır.

Teknoloji, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve eğitim insan ötesi bir dünya için, dijital bir dünya için re-organize edilmektedir. Buna hazırız demek, yeni sömürü sistemine açığız demektir. Yakın gelecekte cinsiyetsiz bir topluma, orta ve uzun vadede ise insansız bir topluma doğru hızla sürükleniyoruz. Hayvan sevgisine, hayvan haklarına, robot haklarına, robot hukukuna vs. romantik bakmaktan vazgeçmeliyiz. İnsan türü ontolojik ve epistemolojik bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu tehlikeyi bertaraf edecek çok yönlü çalışmalar yapılmalıdır. Çalışmaların bir yönü mevcut gidişatı anlamaya, diğer yönü ise gidişata insan merkezli, insani değerler merkezli çözümler üretmeye odaklanmalıdır.

Krizden sağlıklı çıkmanın ikinci yolu da Müslüman olmaya- Müslüman kalmaya çalışmaktır. Bu süreçte insanlık, düşünsel ve teolojik bir travma yaşamaktadır. Batı dünyası mevcut gidişatı önleyebilecek dini-felsefi derinliğe sahip değildir. Böyle olduğu içindir ki iyi niyetli çabalar sorunları engelleyememektedir. İslam, evrensel insani değerlerin diğer adıdır. Kriz dönemlerinde insanlar ve toplumlar yeni arayışlara girerler. İslam’ın evrensel ilkeleri ve ilahi değerleri bu arayışlara ve travmalara ilaç olabilir. Asıl ilaç budur. Yüce Kitabımız, “O halde nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 81/26) ayeti ile gidişatımızı sorgulamamızı ve “ Ey iman edenler, iman ediniz…” (Nisa, 4/136) ayeti ile imanımızı taze tutacak işler yapmamızı emretmektedir. İstiklal şairimiz “Doğrudan Kur’an’dan alarak ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”der. İslam inanç ve medeniyetini referans alarak, yeryüzünün insansızlaştırılma, Allah’sızlaştırılma ve ahlaksızlaştırılma projesine dur demeliyiz. Mevcut düşünsel birikimimizi kullanmalı ve yeni sürece uygun fikirler üretmeliyiz. Bu konu özelinde çalışan bağımsız üniversiteler ve araştırma merkezleri kurmalıyız.

İnsanlığın ve Müslümanların iyi örnekliklere her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Hayatımızı ahiret merkezli planlamalıyız. Bu dünyanın oyun ve eğlence olduğunu (En’âm 6/100) unutmamalıyız. İslam sadece iyiliği yaymak amacını taşımaz. Aynı zamanda kötülüğe engel olmak amacını taşır. Bir yandan iyiliği yaygınlaştıracak, diğer yandan kötülüğe ve kötülüklere engel olacak çalışmalar yapmalıyız.

Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak bu korku kültüründen uzaklaşabiliriz. Kur’an’ın müjdesidir: “Kim Benim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (2/Bakara, 38).

Her birimiz Kur’an ve sünnetin öngördüğü iyi Müslümanlar olmaya çalışmalıyız. Müslümanlık hassasiyetimizin önüne hiçbir hassasiyetimizi geçirmemeliyiz. Cemaatlerimizi, mezheplerimizi, ırklarımızı ve ülkelerimizi üstünlüğün ve doğruluğun merkezi olarak görmemeliyiz. 1000-1500 yıl önceki ihtilaflı konulara takılarak, kendi taraftarlarımıza dünyayı kurtarma naraları atmamalıyız. Zaman üstünlük taslama ve artistlik yapma zamanı değildir. Zor bir zamandan geçiyoruz. Zamana yemin olsun ki insanoğlu hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtuluşa erecektir (Asr, 103/1-3).

Sözün başı da sonu da Allah’a aittir:

Rabbim, İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!  (Araf, 7/155).

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *