Sessizce Müslümanız..

Sessizce Müslümanız..

Siz bakmayın dostlar, dinin camilerin sokağa canlı yayınla yayınlanmasına, üç yüz bin kişiyle toplu teravih kılınmasına. Bu, Dinin ülkede sığıntı statüsünde olduğu gerçeğini yadsımamaktadır…

Sessizce Müslümanız..

Venhar/Yorum

Sessiz-sedasız bir Ramazan-ı Şerif daha idrak ettik ve bitirdik. Sessiz sedasız karşıladık Ramazanı. Usulca buyur ettik gönüllerimize, gürültü-patırtı çıkartmadan misafir ettik evlerimizde. Sessizlik sofralarında itişip kakışmadan çevrelendik iftarda, tamamen bir gölge oyununa dönüştü sahurlarımız. Sessizce yandı sahur vakitlerinde lambalarımız. İftar vaktinde sokaklarımızda hayat bütünüyle sükût etmişti. Kimseyi kırmadan gücendirmeden iftar davetlerine koştuk. Sessizce marketlerde dev alış-veriş sepetlerimizi doldurduk.

Sessizce mukabelelerimizi okuduk. Anneler, teyzeler, orta ve ileri yaş hanımlar bağırlarına bastıkları büyük boy Mushaf-ı Şeriflerle sessizce salındılar Cami ile evleri arasında. Sessizce teravih namazlarını kıldık. Hiç kimseyi rahatsız etmedik namazımızla. Sessizce ‘Allahu Ekber’ dedi hoca, biz de tekrarladık. İmam efendiler ‘semiallahu limen hamideh’ dediklerinde, sessizce ‘Rabbenâ, leke’l-hamd’ deyiverdik bizler de. Yani hamdi Allah’a tahsis edişimiz sessizceydi. Hoca Fatihayı bitirdiğinde ekserimiz, açıktan ‘âmin’ bile demediler, ses olmasın diye.

***
Siz bakmayın ‘sessizce’ dememe. Müezzinler Davut gibi saldılar avazlarını arş-ı âlâya, belki kalır kubbede bir hoş sada diye. Ramazan’ın ilk yarısında hoşamedî yaptılar Ramazan-ı Şerife, merhaba diye; ikinci yarısında ise uğurladılar, elveda diye. Birçok selatîn camilerimizden yayılan canlı yayın teravih namazı şehrin mahallelerini inletti. Camilerde okunan mukabeleler dışarıya dinletildi. Günde beş vakit ezan ve es-Salâtlar sessiz değil, bilakis ortalığı inim inim inletiyordu. Din her yerde zahir idi.

Lakin dostlar…

Yine de sessizdi Ramazanımız, hem de çok sessiz. Tıpkı Şevvalimizin, Recep ve Şaban’ımızın da sessiz olduğu gibi. Ölüm sessizliği.

‘Bu ülke’ diye başlayan cümlelerde hep bir kekremsilik bulmuşumdur ama ben de bu sefer böyle başlayacağım. Evet, bu ülkede Ramazan ayı ve savm ibadetimiz, sessizce sokuluyor aramıza. Salâtımızın gözle görünür şekilde sessiz-sedasız ikame edildiği gibi. Evet, salat (namaz)ımız tamamen sessiz. Okunan Kur’an’lar çok sessiz; son model hoparlörlerden en üst perde ile yayılmasına rağmen. Rahmetli Akif’in, şehadetleri dinin temeli dediği ezanlarımız o kadar sessiz ki, bu sessizlik boğazımızda düğümler bırakıyor.

Bizler sessizce süzülürken camilere, teravihler için, dışarıda, hemen caminin sağında ve solunda, ön cephesinde ve arka tarafında, yani burnumuzun dibinde Allah’ın fahşa ve münker dediği melanetler, hem de camiyi dolduran kalabalıkların öz evlatları tarafından bütün pervasızlığıyla, hiçbir çekince, kaygı, endişe taşımaksızın icra edilmektedir. Aslında şeytan ve hizbi Müslümanlara meydan okumaktadır, var mı itirazı olan diye. O gençler kimin hizbi olduklarının bile ayırdında değiller belki ama heva ü hevesleri o kadar ayartılmış ki, onlar sadece rollerini oynamaktadırlar, sesli-sadalı.

Evet, şeytan hizbinin sesi çok çıkmaktadır. Onlar ortalığı velveleye vermektedirler. Onların geçiş üstünlüğü vardır, şehrin kaldırımları üzerine kurulu masalarda istedikleri biçimde oturma hakları vardır. Onların, cep telefonu adı verilen Samirîciklerle, arzu ettikleri her türlü geyik muhabbetini yapma, günahdaşları ile her günahı paylaşma yetkileri dokunulmazdır. Onlar istedikleri kahkahayı atabilirler. İsteyen, istediği hareketi, cinsiyet bakımından eşitledikleri arkadaşına yapabilme ayrıcalığına sahiptir. Bu hizbin konforuna bir çizik bile atamayan bir Müslümanlık sep sessiz değil midir?

Hasılı dostlar! Dini şiarların en yüksek perdeden okunması, mesela Diyanet reisinin İstanbul’da 300 bin kişiye teravih namazı kıldırması, bizim burada söylediklerimizin tamamını alt-üst ediyor, dürüp-büküp çöp sepetine atıyor, değil mi? Keşke böyle olsaydı. Vallahi biz Venhar ailesi olarak çok sevinirdik, bu hususta yalanlanmamızdan. Ama vaziyet öyle değil.

Siz bakmayın dostlar, dinin camilerin sokağa canlı yayınla yayınlanmasına, üç yüz bin kişiyle toplu teravih kılınmasına. Bu, Dinin ülkede sığıntı statüsünde olduğu gerçeğini yadsımamaktadır. Din’in ‘aleni’ görüntüsünü, sokakların ahlaksızlık arenasına çevrilmesine alınmış bir rüşvet olarak düşünebilirsiniz. Cuma namazlarındaki ‘görkem’i, ülkede on binlere varan şubeleriyle bankaların harıl harıl ‘müslümanım’ diyen yığınlara faizli krediler dağıtmasına verilmiş ‘komisyon’ olarak sayın. Sizin namazınız, orucunuz, ezanınız, mukabeleniz ülkede putperestliğin azalmasına, fuhşiyatın engellenmesine, haramların alenen işlenmesine, bencilliğin, cimriliğin, savurganlığın, istikbar, istiğnâ, ilhad ve fısk u fücurun yok edilmesine hiçbir katkı yapmıyorsa, böyle bir ‘müslümanlık’ sessiz değil de nedir? Bırakın fısk u fücuru, fahşa ve münkeri engellemeyi, şu fısktır, şu fücurdur, şu fahşadır, şu da münkerdir diyerek etiketleyemiyorsunuz bile.

Bu durumda salatımız, ibadetlerimiz, yaşamımız ve ölümümüz alemlerin Rabbi Allah için mi olmakta, yoksa çağın putları için mi?

Sessiz bayramlarımız, sessiz orucumuz ve sessiz namazımızla bütünleşmektedir. Oruç tutan ‘müslümanlar’, son yıllarda edindikleri bir töre gereği, dokuz gün sürecek bayramlarını geçirecekleri bilmem kaç yıldızlı tatil yörelerine çoktan gitmişlerdir bile ama sessizce. Kapılarına gelecek çocuklar için almaktan imtina ettikleri şekerlerin parasını otellerde sessizce tüketmek üzere. Böylece site adı verilen beton mağaralar daha bir sessizliğe gömülmüştür.

Suriye’de, Filistin’de daha birçok yerde kurşun ve uçak sesleri bozmaktadır bu sessizliği.

Venhar

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *