Amaca gidilen yolda yalan, hile, rüşvet, yetmediği yerde de korku salma. Tarihten ders alınsaydı tekerrür eder miydi hiç?
Muaviye ve Makyavel’i çırak çıkarmak
“Amaca, daha doğrusu iktidara giden yolda her türlü araca başvurmanınmeşru ve mubah” olduğu tezi dünya siyaset literatürüne 16. yüzyılda yaşamış olan İtalyan düşünür Makyavel’in kazandırdığı genel kabul görür. Batı ve Hıristiyan toplumları açısından bu saptama, doğrudur.
Ancak Doğu ve İslam kültürüne bu tez, Makyavel’den 9 asır önce yaşamış olan ve dört Arap dehasından biri olarak kabul edilen Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından sokulmakla kalmamış, bizzatihi kendisi tarafından yaşama geçirilmiştir.
Batı ve Doğu ya da Hıristiyan ve İslam toplumunda birbirinin ruh ikizi olan Makyavel ile Muaviye, bugün yaşasaydı ve bugün adına siyaset denen yasal olarak meşru, ahlaken gayri meşru yöntemleri görseydi herhalde birbirlerine bakıp “Biz çırak çıktık üstat” demeleri mümkündü. Gelin, Makyavel ve Muaviye’nin yöntemlerini bir gözden geçirelim, sonra da bugün yaşadıklarımızı…
“Prens” adlı eserinde iktidara gelecek kral adaylarına Makyavel şu öğütlerde bulunur:
“Prens dindar olmasa da daima dindar görünmelidir. Hükümdar bağışlayıcı, imanlı, insancıl ve dindar görünmelidir. Sadece böyle görünmesi iyidir, böyle olması iyi değildir.”
Muaviye de bırakın dindar biri olmayı babası ile birlikte Mekke’nin fethi sonrasında kılıç zoruyla müslüman olmuş, Uhud Savaşı’nda şehit edildiğinde onun ciğerlerini yiyen Hind’in oğludur.
“Prens verdiği sözü tutmalıdır. Ancak şartlar değiştiyse tutmayabilir.”
Muaviye, iktidara giden yolda ne Sıffin Savaşı sonunda kabul edilen Hakem Olayı’nda ne Hz. Hasan’la yaptığı anlaşmaların altına imza atmasına rağmen uymamıştır.
“Zaman zaman halkı aldatmak gerekebilir. Ne zaman erdeme aykırı bir iş yapacaksanız sanki o işin sizinle ilgisi yokmuş gibi davranın. Nasıl olsa hile yapmak zorunda kalacaksınız. Onun için hile yapmadığınız görüntüsünü yaratmak için elinizden geleni yapın. Sizin gerçekte ne yaptığınızı halk bilemez. Bunu sır gibi saklayın.”
Muaviye, öldürülen Halife Osman’ın katillerinin Hz. Ali tarafından derhal bulundurulup cezalandırılması amacıyla, “Benim derdim halifelik değil akrabam olan halifenin suçlularının cazalandırılmasından başka gayem yoktur” diye yola çıkmış, sonrasında ise halifeliği istemiştir. Halife Osman’ın kanı için başlagıçta yola çıkan Muaviye, amacına ulaşınca bu konuyu bir daha mesele etmemiştir. Hasan’la yaptığı anlaşmadaki “Benden sonra şûranın belirlediği bir isim halife olacaktır” hükmüne rağmen daha sağlığında oğlu Yezit’i veliaht tayin etmiştir. Sır konusunda ise Muaviye şunları söylemiştir: “Ali her şeyi açıktan yapan biriydi; ben ise sırrını çok saklayan biriyim.”
“Hükümdar aslan ve tilki gibi olmalıdır. Aslan kendini tuzaklardan koruyamaz tilki ise kurtlardan. Öyleyse tuzakları fark etmek için tilki, kurtları korkutmak içinse aslan.”
Muaviye, İslam tarihinin en kurnaz ve hilebaz kişisi olarak ünlüdür. Hz. Ali ile yaptığı Sıffin Savaşı’nda ağır bir yenilgi almak üzereyken askerlerinin mızrakları ucuna Kuran ayetlerini bağlayarak “Gelin aramızda Allah’ın kitabı hakem” olsun demiş ve Hz. Ali’nin askerleri arasına nifak sokmuştur. Hz. Ali’nin “Muaviye’nin Kuran’a inandığını mı sanıyorsunuz, bu yaptığı bir hiledir” demesine karşın askerlerinin bir kısmını inandıramamış ve Muaviye’nin istediği iki taraftan seçilecek birer hakemin ve meclisin kararına boyun eğmek zorunda kalmıştır. Hakem olayında da Muaviye hile yapmış ve Hz. Ali’yi alt ederek hem yenilgiden kurtulmuş hem de Hz. Ali’yi Harici belası ile baş başa bırakmıştır. Hz. Ali’ye bağlı Mısır Valisi Kays’ı tehlikeli gören Muaviye, onu Ali’nin gözünden düşürmek için Kays’ın kendi tarafına geçtiği yalanını dolaşıma sokmuş ve bu konuda sahte mektuplar yazdırarak görevden alınmasını sağlamıştır.
Camiye ilk siyaset sokan kişi olan Muaviye, namazdan sonra olan hutbeyi namaz öncesine alarak cemaate kendi propagandasını yaptırıp Hz.Ali’ye lanet edilmesi şartını getirmiştir.
“Prens yönetimindeki kişilere sözünü geçirebilmelidir. Mümkünse hem sevilen hem de korkulan bir prens olmak iyidir. Korkulmak daha önemlidir. İnsanoğlu korktuğuna sevdiğinden daha çok ve daha iyi hizmet eder.”
Muaviye de bu konuda Makyavel gibi düşünür ve şöyle der: “Paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın yettiği yerde kırbaca, kırbacın yettiği yerde kılıca gerek yoktur. Son çare kılıca başvurulur. Unutmayın ki, bir savaş bundan çok daha fazlasına mal olur.”
Ne kadar da bugüne benziyor değil mi? Amaca gidilen yolda yalan, hile, rüşvet, yetmediği yerde de korku salma. Tarihten ders alınsaydı tekerrür eder miydi hiç?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *