Din dediğin ne ola ki?

Din dediğin ne ola ki?

Kabul edilir yahut reddedilir ayrı bir şeydir ama dinin kendisini nasıl tanımladığının, dindarından ne istediğinin değil, içerden fethedilip içi boşaltılmış, mahiyetten yoksun şekillerle yarışılan bir dindarlığın hükmettiği bir dönemdeyiz.

Hüseyin Alan

Evrimcilerin ve aydınlanmacı tarihçilerin, “yazının, devletin, tarihin olmadığı mitolojik çağın sözlü/nakli/efsane bilgisi” dediği,

Kant’ın, “aydınlanmaya kadar tanrının vesayeti altında kalmış akıl hastalarının ve çocukların erişkin olmayan aklı” dediği,

Modern bilimcilerin, ateistlerin, Hitlerin, “ortaçağın feodal döneminde derebeylik düzeni ve krallık idaresine meşruiyet veren kutsallık, iktidar sınıfı” dediği..

Bir şey midir?

İlahiyatçıların, “bir tanrının varlığı sorunu, onun sıfatlarının bilgisi, soyut kötülük-iyilik meselesi, müteal/aşkın/dünya dışı/metafizik inanış” dediği,

Sosyologların “tarihsel ve toplumsal kategorilerde dinler tarihi başlığında nesnel araştırma konusu” dediği,

Freud’un, “hayvandan gelişen insanda cinsel yasak nedeniyle bilinçaltı kalıntısı” dediği..

Bir şey midir?..

Kendileri bir “amaç/kategori” olanlara, “kendilerini tanımlayıcı yücelikte/otoritede” görenlere bakılırsa,

Din tarihsel sosyal kategorilerden bir kategori, araştırmaya değer sosyal bir inanç meselesi.

Devletlere, politik bilimcilere kalırsa “siyasetin dışında tutulacak, devlet teşkilatı içinde istihdam edilecek/yönetilecek/sınırlanacak”, vicdani alanda kalması gereken bireysel bir inanç tercihi.

“Devlet, her bir yurttaşının/gruplarının inancına eşit mesafede durmalı.”

Grek filozofisinden kalma politik bilime bakılırsa, “devlet, kendi başına bir amaç/değer/kategoridir.” Dinden bağımsızdır. “Dini de tanımlar ve belirler.”…

Devletin despot olduğu, silahlı gücüne ve cezalandırmasına dayanarak istediği vergiyi topladığı, rakibi krallara savaş açıp toprak fethi için asker topladığı, kendisi ve iktidar sınıfı malikanelerde ve saraylarda yaşayıp ahaliyi sefil ve savunmasız bıraktığı dönemlerde,

“Ahlakçı” namıyla ortaya çıkan filozoflar ve teologlar, “kişisel ahlaka ve erdeme” vurgu yaparak devletlu sınıftan “adil yönetim” istediler. Yöneticinin ‘filozof’ olmasını istedikleri gibi….

Bu arada dinin kendisinin, kendini nasıl tanımladığına ve dindarından ne istediğine bakmak yerine,

Din adına konuşan ve örgütlenenlerin kendi içinde “devletleşip” seküler devletle menfaat ortaklığı temelinde “iş tutması”,

Dolayısıyla bunlarında da halkı din namına “aldatması” çok konuşuldu…

Tarihte, Peygamberlerin her seferinde doğrusunu belletip gösterdiği din,

Kendisi amaç olan, devlet dahil diğer her şeyi tanımlayıp belirleyen din,

Sosyal örgütlenme ile var olup dünya/toplumsal işleri düzenleyen din,

Peygamberler sonrasında içerden fetihle dönüştürülüp değiştirildi. Bunu yapanlarsa dindarların kendisi oldular…

Aslında mesele, tarihin ilk başlangıcı ve toplumsal ilerleyişine getirdiğimiz izahla ilgili bir mesele bu.

Tarihsel determinizm ve evrim yasalarına inananlar, kendi dönemlerinin bilgisini bilgi, dinlerini din edindiler. Günümüzün modern bilgisi ve kapitalist dini gibi.

Vahyi/nakli bilgiye ve peygamberi sünnete inananlar tarihin ve toplumun ilerleyişine ilahi bir izah  getirdiler, buna göre şekillendiler.

Hz. Muhammed’in Mekkesi ve Medine’si, Raşit Halifeler devri, farklı milletlerin farklı coğrafyalarda kurdukları İslam devletleri, en son Müslüman Türklerin bozulana kadar ki Osmanlıları gibi.

İki anlayış ve şekillenme arasında hep bir çatışma oldu. Doğaldı. Olması gerekendi. Çünkü yeryüzünün imarı ve iktidarıydı sorun. Devran da böyle döndü, dönüyor…

Kabul edilir yahut reddedilir ayrı bir şeydir ama dinin kendisini nasıl tanımladığının, dindarından ne istediğinin değil,

İçerden fethedilip içi boşaltılmış, mahiyetten yoksun şekillerle yarışılan bir dindarlığın hükmettiği bir dönemdeyiz.

Dolayısıyla devletlerin dinleri çağındayız. Şimdi söz filozofta, bilimcide, ilahiyatçıda, sosyologta; devletle menfaat ilişkisi kurmuş ruhbanlıkta!

Ortadoğu’nun Sümer ve Akdeniz havzasının Roma ruhu, değişik bedenlerde, günümüz dünyasının her yerinde.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *