Allah’ın davası dururken, Kan davası, Baba davası, Hısım akraba davası, Hamaset davası, Yer yurt, Irk, kabile davası, Hizip/parti mezhep davası mı güdelim?!
Mustafa Bozacı
‘Had bilmek’ ne güzeldir
‘Denli’ olmak
Kendini bilmek
İlmini bilmek…
Gel gör ki çoğunlukla yapılan
‘Haddini bildirmek’ ameliyesi
Yerine, duruma, kendine bakmadan
Hatta haddini de bilmeden…
Lafla, kalemle, kelamla
Aba altından sopa göstererek
İma ile ispiyon ile
Eleştiriye umarsız, hesap vermekten kaçan
Kitleleri manipüle edip güdülerken
Sorulara, sorgulamalara tahammülsüz…
Kraldan çok kralcı
Hangi çıkarlara hizmet ettiğinin
Tepkisinin bırakın haklılığını
Kaş göz yardığını
Süte su kattığını da bilmeden
Kimin ekmeğine yağ sürdüğünü
‘Ötekini ‘güldürdüğünü, ötekileştirdiğini
Çıkmaz sokaklara çıktığını düşünmeden
‘Maslahat’ diyerek
‘Ağabey, hacı hoca…’ diyerek
Sözün önüne ardına bakmadan, muradı anlamadan
Niyet okuyarak ve de şartlı reflekslerle
‘Atam sen kalk da ben yatam!’ ucuzculuğuyla
Dövüp söverek
Kırıp dökerek
El çabukluğu marifet
Yavuz hırsız çevikliğinde
Merdi Kıpti gibi
Sözün çok zaman, çok yerde muhatabını ıskalayıp
Kasten sapıtıp saptırarak
Hedefi, amacı unutarak
İşin kolayından ve kestirmeden
Malkoçoğlu edasıyla
Dön Kişot pozlarıyla
Söz(le) söyleyecek yol yordamı olmadığından/kalmadığından
Sözü sopa gibi kullanarak had bildirmeye kalmak
Nasıl bir kalkışmadır?!
Allah’ın hadleri…
Yitirilen, alay edilen
Tahrif, tahfif ve tağyir edilirken
Tanınmaz, bilinmezken
Tanınmaz, bilinmez hale getirilmişken
-Onu sevdiğini, inandığını söyleyenlerce üstelik-
Bunu söyleyip eyleyenlere
Allah’ın hadlerini eğlence eyleyenlere eleştiri getirenlere
Uyarıda, ikazda bulunanlara
Hatırlatanlara
‘Allah’ın hatırını en yüce bilelim!’ diyenlere
Atamın hatırı
Ana babamın hatırı
Liderimin şeyhimin hatırı diye sataşıp
Didişmeyi, dalaşmayı, lafı boğmaya kalkanları
Hangi töre durdurabilir ki?!
Bu onulmaz maraz halin tedavisi kaldı mı ki?!
Allah’ın davası…
Derdimiz, davamız o iken
Amacımız, hedefimiz bu kutlu davanın neferliğini yapmak
Allah’ın adının ila edilmesi iken
N’apalım?
Sözü mü eksiltelim,
Hedefi mi şaşıralım
Şaşıranlara, şaşılaşanlara ‘hişst’ de mi demeyelim?!
‘Nereye bu gidiş
Bu hal muhal,
Nedir bu hal?’ de mi demeyelim?!
Hiç kimsenin, bostanları şaşıran tavuklarına ‘kışşt’ da mı demeyelim?!
Her haltı yiyenlere ‘dur’ demeyip
Biz de mi aynının lacivertini yiyelim?!
Allah’ın davası dururken
Kan davası
Baba davası
Hısım akraba davası
Hamaset davası
Yer yurt
Irk, kabile davası
Hizip/parti mezhep davası mı güdelim?!
Evet, yerine göre ve zamanında
Had bildirmek de gerekebilir
Hadsizlere ve densizlere
Bu görevdir de
‘Küfre hasımlığımız, İslam’a olan hısımlığımızdandır!’ diyen Özkan gibi.
Şirkin, küfrün, tuğyanın azdığı, yaygınlaştığı
Taşların bağlandığı, köpeklerin salıverildiği ortamlarda
‘Dır dır’ etmeden, mazeretlere sığınmadan
Sözün inceliğine, tatlılığına önem verilse de
Bazen ‘düm dük’ ve şairin dediği gibi, ‘odun gibi’ de olsa
Yeter ki söz bağlamından koparılmasın,
Hedefini şaşmasın, amacını yitirmesin ve haklı ve doğru olsun…
Kendini güdemeyenler
Başkalarının güdümüne girenler
Güdülenmeden duramayanlar
Hele çok layık muhatapları dururken, hak ederken
‘Tık’ etmeyenler, dut yemiş bülbül gibi olanlar
Üstelik ‘öğrenilmiş çaresizlik’ sendromu içinde
Söz söyleyenlere musallat olup
‘Köprüyü geçene kadar…’, ‘uyuyan yılanı uyandırmak’
Edilgenliği, ikircikliği, reaksiyonerliğiyle hareket edenler
Söze kulak verip
En güzeline uyamayanlar
Aklını başına alamayanlar
Sağduyuyu sağcılık bilenler
İman davasını sırf dile mahkûm kılanlar
‘Maslahat’ kelimesinin içini boşaltanlar
Kardeşlik hukukunu tanımayanlar
Bu hukuku Allah’ın hukukundan ayıranlar
Halden ne anlarlar, hadlerden ne?!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *