Öğretmenler Günü yahut Toplumsal Her Alanda Tel Tel Dökülmek

Öğretmenler Günü yahut Toplumsal Her Alanda Tel Tel Dökülmek

Bir toplumda ‘sanayi, sanat, üretim’ gerilemişse orada ‘bilgi’ üretilemez. Üretildiği söylenense devlet erkanı ve azınlık bir seçkin grup lehine bir çeşit ‘uyuşturucu’ vazifesi görendir. Orada çöküş mukadderdir. İbn Haldun bu tespiti 500 sene önce yaptı..

Hüseyin Alan

Bir ülkede/toplumda “eğitim” denen bilgi üretim sistemi ve aktarımı, yahut öğretmenleriyle birlikte toplam bilgi sektörü ve kalitesi,

‘Üretim, sanat/zanaat/teknik, sanayii, hukukun adilliği, ahlak düzeyi, refah seviyesi’ ile doğru orantılıdır.

Bu alanlarda bir ilerleme varsa bilgi üretiminde de vardır, değilse tersidir. Yani

Bilgi tek başına hiç bir şeydir, toplumdan ve hayattan kopuk yani pratikten/amelden/uygulamadan bağımsız bilgi zaten ‘test edilmiş’ bilgi/birikim/tecrübe/araç değildir..

Bir ülkede toplumsal hayat, her alanda toplam kalite seviyesi olarak ileri düzeydeyse, kendisi de toplumun bir tarafı olan bilgi üretimi de ileri düzeydedir. Bunlar birbirini tetikler.

Özetle, bir toplumda ‘sanayi, sanat, üretim’ gerilemişse orada ‘bilgi’ üretilemez. Üretildiği söylenense devlet erkanı ve azınlık bir seçkin grup lehine bir çeşit ‘uyuşturucu’ vazifesi görendir. Orada çöküş mukadderdir.

İbn Haldun bu tespiti 500 sene önce yaptı..

Bilgi, şayet bir insan tekini fiziki ve sosyal çevreye hazırlamak ise, bu çevrenin her alandaki toplam kalite seviyesi, bilginin, bilgi üretiminin de kalitesinin göstergesidir.

“Ekonomik, sosyal, hukuki, siyasi’ tarafta toplumsal vaziyet geri durumdaysa

‘Eğitim ordusunun’ da diğer sosyal sınıflar/meslekler gibi toplumu kemiren, üretimden soğutan, yoksullaştıran, gelecekten ürküten unsurlardan bir unsur olduğu anlaşılır..

Türkiye’de ‘öğretmenlerin ne öğrettiğini, neden istihdam edildiklerini’, öğretmenleri öğreten uzmanların neleri bilgi olarak transfer etmek istediklerini kavramanın yolu,

Toplumsal hayatın temel alanlarında olsun toplam kalite seviyesine, toplumsal yapıya bakılarak test edilebilir:

Bunun göstergesi, fırsat eşitsizliği, imkansızlık, yolsuzluk, yoksulluk, sefalet, adaletsizlik vs somut; imtiyazlı-sıradan, yönetici-yönetilen, zengin-yoksul gibi felsefik gerçekliklerdir..

Modern çağda, devlet denenin dolayısıyla yönetici takımının, toplumu nasıl şekillendirmek istiyorsa o yönde bir eğitim sistemi işleterek bu işi tekeline aldığı herkesçe bilinir.

De, bu sistemin yararı toplumsal sosyal düzeninde eğitimle uyumlu olmasını da gerektirir.

Bu nedenledir ki modern çağda önce toplumsal yapı şekillendirilmiş, ardından bu yapıyla uyumlu eğitim sistemi üretilmiştir.

Türkiye’de Kemalistlerin en büyük yanlışı, bu ilişkiyi uyumlu olarak kuramadıklarındandır.

Tepeden inme eğitimle toplumun ‘adam/modern’ olmayacağı tecrübesi için iyi bir örnektir.

Ne yazık ki Kemalistlerin bu hatası ideolojik her grubu da yansımış, yalnızca eğitimle/soyut bilgiyle o ideolojinin ‘adamı’ olunacağı yanlışı sürdürülmüştür..

Müslümanlara gelince:
Tarih boyunca bu işi hep kendileri yaptılar. Cemaat ve ümmet hayatı içinde ve o hayatla uyumlu olarak bu işi ürettiler ve yürüttüler.

Mekke döneminde ‘iman kardeşliği’ temelinde oluşturulan ‘müminler toplumu’ bunun sahih misalidir.

Devlet olduklarındaysa içlerindeki Gayr-i Müslimler dahi kendi cemaat yapısıyla uyumlu olarak eğitim sistemlerinde özerk bırakılmışlardı.

Müslümanlar, böyle yaptıkları tarihsel her zaman diliminde yükseldiler, cemaatten devlete geçtiler, izzetli bir hayat yaşadılar. Küffara had bildirdiler..

‘Nizam-ül Mülk’ ile başlayıp ‘Tanzimat’la biten resmî eğitim sistemi sürecindeki yol çatağında olabildiğince direndiler, cemaat ve eğitim yapısı ilişkisini muhafaza ettiler.

Devlet işleri ile toplumsal hayat arasındaki çelişkide cemaatin bekası için zalime itaat ederken denge unsuru oldular.

Reformistlerin bu işi devlet tekeline aldığından bu yanaysa devlet dahil hep birlikte çözüldüler, gerilediler, zayıfladılar ve dağıldılar..

Müslümanların tarihe ve topluma yeniden girip kendileri olmasının iki şartı var:

İlki, şeri hukuk sistemini muhafaza ve müdafaa.

İkincisi, buna bağlı olarak Müslüman cemaat/millet varlığının inşası.

Bu iki şartta devlet yapısı veya belde tamamlayıcı unsur olmaktan gayri bi şey olmuyor; şartlar Mekke’yi gösteriyorsa Mekki vaziyet gerçekleşiyor.

Salih alimler bu işin neden böyle olması gerektiğini ‘makasıd-ul Şeria’ da sayılan ‘beş şarta’ dayandırdılar.

Bu şartlar zalim halifelik sisteminden zalim sultanlık dönemine geçişle irtibatlı olarak sistemleştirilmiştir..

Öz olarak denmeli ki, insanlar eğiticisinin elinde şartlandırılacak evcil hayvan, saksıda çiçek, akvaryumda balık değildir.

Toplum içinde yaşar. Çevresinin, toplumsal yapısının adamı olarak yaşar. Fıtrat, bu şartlarda gelişir yahut bozulur.

Yani tek başına eğitimin, kuru soyut bilginin bir rolü yoktur; modern hurafeye aldanmayalım. Kafaları bozmayalım.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *