Savaş başladı mı?

Savaş başladı mı?

Tarih okuması iyi olanlar, olup bitenleri iyi gözleyenler daha fazlasını ekleyeceklerdir, eminim. İstanbul Sözleşmesinin ne olduğunu akledenler corona’nın ne olduğunu fikretmekte geç kalmazlar…

“Savaş” Başladı mı?

Corona virüsü neden bu kadar büyütüldü, tüm dünyada insanlar neden bu denli etkili paniğe sürüklendi?

Corona, daha çok ölümlere yol açan, kanıksanıp sıradanlaşmış birçok sebebin yanında oldukça hafif kalır. Herkesin bildiği bu gerçek buna rağmen kıyamet alameti muamelesine tabi tutuldu.

Bilinmeyen şey neydi o zaman? Corona’nın, yeni kurulmakta olan başka bir dünyanın, hayatın, yaşam biçiminin, insan tipinin alıştırması ve öncüsü olarak, yeniliklere alışması istenen insanlık için öncü gösterge olması..

Reel ekonominin, mali sermayenin ve hizmet sektörünün ulusal sınırları, yasaları, gümrükleri, ulusal pazarları çoktan aştığı; ulusal hükümetlerin yetkilerini büyük çapta sınırladığı;

Türkiye örneğinde olduğu gibi SPK, EPDK, BDDK, YÖK, TAHKİM, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ gibi hükümetler-üstü kurumlarla uluslararası şirketlerin egemenliğinin;

Evrensel değerler, kurallar ve yaşam tarzlarıyla kuşatılmış ‘dünya vatandaşlığı’nın giderek şekillendiği günümüzde,

Ulusal değerler ve kurallarla içine dönük, yerel kültürlerle çevrili kapalı toplumda ısrar eden ulus devlet ve ulus toplumların yan yana var olması mümkün değildir.

İkisi bir arada olamaz; biri varken diğeri olmazdı..

İki farklı şey esastan ayrıştığı için aralarında uzlaşma olmayacaktı. Birisi diğerini yok edip hükümranlığını ilan edecekti. Çatışmalı yahut çatışmasız başka bir şekle girilecek, tarih başka şekilde ama yeniden kurulacaktı.

Giderek su yüzüne çıkan çatışmada taraflar mevzilerini güçlendirmiş olsa da ulus toplumların, ulus devletlerin, ulusal değerlerin ve sembollerin ortadan kalkacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok; bu cephe yenilip yok olmaya mahkum. Çünkü insanlar artık kapalı toplumsallıkta ve yerel egemenlik altında yaşamak istemiyor.

Da, ulus devletler savaşarak yok olmayı tercih ederse iki şey söz konusu olacak: Ya kıyamet kopacak ya da, doğa ve içindekiler, insan ve onun bu güne kadar biriktirdiği maddi birikimler çok büyük zayiat görecek..

Son Peygamber Hz. Muhammed devrinde Kabile toplumları vardı. Her kabilenin kendine has, kendi kimliğini ve birliğini inşa ettiği totemleri, tanrıları vardı. Kabile aidiyeti, sınırları, dayanışması, totemleri temsil eden kabile şefleriyle temsil edilirdi.

Koca dünyada her biri bir küçük cumhuriyet olan kabileler, kendi içinde kapalı yaşar, rakipleriyle çatışarak var olurdu.

Hz. Muhammed, ilkin putperestliği yok etti. Dolayısıyla putlarla temsil edilen kabile yapıları, değerler, sınırlar, dayanışma biçimleri ortadan kaldırıldı. Bu sayede insanlığın önünü açıldı. Daha büyük ve kuşatıcı inanç, değerler ve dayanışma modeli ortaya çıktı.

Sadece Allah’a bağlanan insanlar, sınırlarla mukayyet olmayan İslam ümmetini ve diğer inançlar temelinde evrensel ümmet bağları ve birliğini kurdu.

Çünkü Allah ile putlar yan yana olamazdı. Biri varken diğeri olmazdı..

Hz Muhammed’in yaptığını daha evvelinde Hz. Nuh, Hz, İbrahim, Hz Musa, Hz İsa’da yapmış, büyük devrimler gerçekleştirmişti. Despotik krallıkların, onların örgütlü ordularının ve mahkemelerinin sınırlandırdığı insanlığa Allah’a dayalı şerefli kulluğu göstermiş, akıllara ve boyunlara vurulmuş zincirleri kırmışlar, özgürlüğü göstermişlerdi.

Bu güzide çığır açıcı peygamberlerin yaptıkları sonradan içerden fethedilerek değiştirilip dönüştürülmüş ve insanlık yeni sınırlara hapsedilmişti ama Hz. Muhammed’den sonra eskiye dönüş olmamıştı. Evrensel yeninin içinde sürdürülen iktidar savaşları ancak kabilecilik şeklinde yeniden üretilebilmişti..

Tarih, benzeri bir büyük dönüşümü aydınlanma çağında gösterdi. Monarşi, aristokrasi ve kilise kıskacında sıkışıp kalmış Batıda, aydınlanmacılar soyut, evrensel insan temelli ‘kardeşlik, eşitlik, özgürlük, bireyci’ ilkeleri üretti ve yaydı. Fakat çok sürmedi ulusçuluk ideolojisi o değerleri ulus temelinde değiştirip dönüştürdü; insanlığı ulusal sınırlara hapsedip insan yerine ulusu koyarak ulusun ‘eşitliğini, bağımsızlığını, birliğini, adaletini’ yerleştirdi..

Şimdi olan, bu ulusçuluk sınırlarının yıkılmasıdır. Putperest pagan dönemi kabileciliğini kavimler birliği çapında ulusalcılıkla yeniden üretmiş ulusalcılığın meşrulaştırdığı ulusal bağımsızlık, eşitlik, birlik, dil unsurları yok ediliyor, yerine

Bir dünya cumhuriyeti kuruluyor. Bu cumhuriyetin insanı, diliyle, kültürüyle dünya yurttaşlığına dönüşüyor. Buradan geriye dönüş olmayacaktır. Çünkü;

Tarihsel ve toplumsal her büyük değişim ve dönüşümde, yeniyi içinden çıkartan eski, bi daha kendisi olarak var kalamıyor. Yeni, bir taraftan yeni icatlarla ortaya çıkıyor, bir taraftan da içinden çıktığı eskiyi öldürüyor. Bu duruma ‘yaratıcı yenilik’ deniyor. Kaçınılmaz olan da budur.

Yeni kurulacak olan kaçınılmazdır; evrensel değişim kapıyı aralamıştır. Çünkü evrensel değerleri, dünyayı, yaşam biçimini, kültürü ve dili tecrübe eden insan tipi, ulus devletlerin pagan dönemler gibi sınırları içinde hapsettiği, içine kapalı küçük dünyaları yıkılıyor. 200 yıldır önünü tıkadığı İnsanlığın önünde duramıyor..

Yeninin kurucu iradesi, şirketlerdir. Dünyanın en az 50 ülkesinde şubesi olan, yazılım ve programcılığı tekeline almış büyük şirketler. Bunlar cinsiyetsiz, dinsiz, milliyetsiz, vatansız evrensel insanı, tek dünya dilini, dijital toplumu, dünya cumhuriyetini yaratıyor..

Bu sebeplerle corona virüsü, virüsten öte başka şeyleri temsil ediyor. Virüsün tüm dünyayı etkileyici tehdit olarak sunulması sadece bir alıştırma gösterisidir. Birkaç ay sonra ortalık sakinleştiğinde birçok alışkanlıkların değişmiş olacağını, ilişkilerin başkalaşmış olduğunu, çoğu kurumların ve işlerin ortadan kalkmış olduğunu göreceğiz.

Virüs sebebiyle, çoktan üretildiğini sandığım aşısının piyasaya sunulması için zamanını bekleyen kapitalist patronların, bu işten de büyük paralar kazanacağını söylemekte gerekir.

Burada para her şeyi izah etmez ama bu virüs sebebiyle iki kuşu birden vuracaklar: Hem para kazanacaklar, hem de yeni dünyanın kuruluşunu milyarlarca yoksula ve zayıfa finanse ettirecekler.

Özetle savaş başladı deriz; algı yöntemi başarılı olarak sürdürülüyor. Bundan sonrası daha etkin yöntemler devreye sokulacak, insanlık kendiliğinden o yöntemleri kabule hazır olacaktır..

Bu anlatılanları komplo teorisi olarak hafife alanlar olursa, ya oyalansınlar küçük dünyalarında ya da, olup bitenlerin izahı için ellerinde başka modelleri varsa aydınlatsınlar bizi!

Tarih okuması iyi olanlar, olup bitenleri iyi gözleyenler daha fazlasını ekleyeceklerdir, eminim. İstanbul Sözleşmesinin ne olduğunu akledenler corona’nın ne olduğunu fikretmekte geç kalmazlar..

Modern dünyada Müslüman ‘kalabilenlere’ ne düşüyor?

Modern dünyada konumlandığı gibi ‘öfke ve kinin’ esiri olup ‘madunluk’ rolü oynayacak, emperyalizm türküsü çağırmaya devam edecek ve ulus devlet ve değerlerinin yanında duracaksa kıyametini bekleyebilir.

Değilse önüne geçilemeyecek olan değişimin ne olduğunu, nasıl bir dünya kurulduğunu kavramak, bu dünyada nerede konumlanacağını, ne yapması gerektiğini düşünmek işin başlangıcıdır.

Devamında Hz. Muhammed’in yaptığı büyük değişim ve dönüşümün esasını kavramak, insanlık adına sorumluluk alacağı halifelik vazifesini üstlenip, yapabileceklerini yapmak.

(huseyinalan.com)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • Yusuf
    20 Mart 2020, 08:09

    Selam

    Evet, savas basladi. Global digital zamanin kapisi aralandi. Birde Cinin wuhan kentinde Ekim ayinda yapilan uluslararasi askeri oyunlarini unutma derim cunku bundan sonra virus yayilmaya basladi.

    Yakinda humanoidler hayatimizada yerini alacak buna global digital money de dahil.

    REPLY