‘Muhafazakâr orta sınıf değişiyor, bireyselleşiyor’

‘Muhafazakâr orta sınıf değişiyor, bireyselleşiyor’

Sencer Ayata: “Kentleşme, eğitim ve gelir düzeyinin yükselmesi bu kesimde dünyevileşme ve bireyselleşme eğilimini artırdı. Birey ve aile üzerindeki toplumsal denetim zayıfladı.”

Şehirleşme, sermaye birikimi ve orta sınıf konularındaki araştırmalarıyla tanınan CHP milletvekili Prof. Dr. Sencer Ayata, Karar gazetesinde yazılarına devam eden Taha Akyol’un sorularını cevapladı.

Karar’da, Eğrisi-Doğrusu köşesinde yayımlanan işte o röportaj:

Taha Akyol: Son mahalli seçimlerde özellikle büyük şehirlerde Cumhur İttifakı kaybetti, Millet ittifakı kazandı. Sosyolojik sebepler nedir?

Sencer Ayata: Nedenlerden birincisi, ekonomideki kötü durum; ikincisi, israf ve azametle özdeşleşen iktidar yıpranması; üçüncüsü, CHP ile İYİ Parti arasında tavanda ve çeşitli kesimlerle tabanda kurulan ittifaklar önemli rol oynadı. HDP seçmenlerinin çoğu ile muhafazakar Kürt, MHP ve cumhuriyet değerlerine önem veren AK Parti seçmenlerinin bir bölümü Millet İttifakına oy verdi.

Şehirlerle ilgili trend değişimi aslında öncesine uzanıyor. Kırdan gelenler bir süre aynı kökenden gelen, benzer, bildikleri kimselerle birlikte yaşayarak geleneksel ilişkileri, değerleri, dayanışmayı korumaya çalışıyor. Ama kente göç orta ve uzun dönemde önemli sosyo-politik ve sosyo-ekonomim değişikliklere neden oluyor. Ve oy verme davranışı değişiyor.

Nüfusun artması “her türden insanı” bir araya getirerek çeşitliliği artırıyor. Sevilmeyenleri de kabullenme öğreniliyor. Gün içinde çok sayıda ‘yabancıyla’ ilişki kuruluyor ama bunlar kişisel ve samimi değil, mesafeli ilişkiler. Yaşam öyle hareketli ki kişinin evi, işi, statüsü, çevresi sık sık değişebiliyor. Mekan ve zaman bakımından daha disiplinli bir hayat var. İhtiyaçların parayla karşılanıyor olması ekonomik insanı öne çıkartıyor. Dünya bir hesap kitap dünyası. Kentliler birden çok kimlik ediniyorlar ve kendilerini birden çok gruba ait hissedebiliyorlar. Bireyselleşme artıyor, dini, siyasi otoriterlerin fikirleri peşinen kabul görmüyor.

YERLEŞİK KENTLİLER

Kent hayatı siyasi tercihleri nasıl değiştiriyor?

Ben, kentte yirmi yıldan fazla süredir yaşamış olmayı hep kritik eşik olarak görmüşümdür. Değişiklikler bu sürede oluyor. En önemlisi hemşeri, sülale, hatta akraba ilişkileri zayıflıyor. Geleneksel topluluk bağları aşınıyor. Yerleşik kentliler arasında yaygınlaşan bu sosyal ve kültürel eğilimler AK Partinin de tabanında görülüyor. Ama kentleşme dinamikleri ile CHP ve İYİ Parti arasındaki bağlar daha güçlü.

Nitekim kendi oyları içerisinde en yüksek düzeyde kent oyları alan parti CHP. Sosyo-ekonomik bakımdan az gelişmiş ilçelerden büyük şehirlerin gelişmiş ilçelerine doğru gidildikçe AKP’nin oy oranları düşüyor, CHP’nin artıyor. CHP’ye en büyük destek kıyı bölgelerinde ve kentlerde daha yüksek oranda bulunan beyaz yakalılar, çalışan kadınlar, örgütlü işçiler ve Aleviler’den gelmekte. CHP öğrenci kesiminde güçlü, emekli kesimde orta düzeyde, ev kadınları arasında ise zayıf konumda. AKP oy oranları büyük şehirlerin çeperleri, geniş iç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri, sosyo-ekonomik bakımdan az gelişmiş ilçe ve illerde en yüksek düzeye ulaşmakta. Parti ev kadınları, esnaf ve sanatkar, kayıt dışı çalışanlar, zenginler; orta ve yaşlı kuşak, lise ve altı eğitimliler, koyu dindar/İslamcı kesimlerden daha yüksek oranlarda oy almakta. Görüldüğü gibi sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel kimliklere dayalı oy verme yakından ilintili.

‘YENİ ORTA SINIF’

Sık bahsettiğiniz “yeni orta sınıf” ya da “şehirli seçmen” nedir? Nelere öncelik verirler?

Yeni orta sınıf, vasıflı işgücü ve beyaz yakalı kavramları birbirine yakın. Sosyologlar ücretli yada kendi hesabına çalışan beyaz yakalılar ile profesyonelleri “yeni orta sınıf” olarak tanımlıyor. Ayırt edici özellikleri bulundukları konumlara eğitimleriyle, gelmiş olmaları. “Yeni” diyerek esnaf, sanatkâr, küçük tüccar gibi eski orta sınıftan ve gelir kaynağına bakarak girişimci orta sınıftan ayırıyorlar.

Sanayi ve bilgi temelli topluma geçtikçe beyaz yakalıların oranı artıyor. Gelişmiş ülkelerde çalışan nüfusun en büyük dilimi beyaz yakalılar. Öğretmenler, hemşireler, sekreterler, satış elemanları. Mühendisler, insan kaynakları, halkla ilişkiler uzmanları. Ticaret, finans sektörlerinde çalışanlar. Reklamcılar, tasarımcılar, medya çalışanları, sanatçılar. Doktorlar, avukatlar, mimarlar. Akademisyenler, araştırmacılar, yazarlar.

Bunların siyasi görüşleri aynı değil. İslami/muhafazakar, milliyetçi, HDP’li yada liberal-kozmopolit yeni orta sınıflardan söz edebiliriz. Ama Türkiye’de en büyük kesimi kendilerini modern, laik, cumhuriyetçi olarak tanımlayanlar oluşturuyor. Bilim, teknoloji ve şirket yönetimi alanlarında önemli rol oynayan, sanat, kültür, sivil toplum faaliyetlerine daha fazla katılan bir kesim. Çevre duyarlılıkları yüksek. Sosyal medyada etkililer. Kadın erkek eşitliğini, eleştirel düşünceyi savunuyorlar.

 

Din referanslı tercihlerini cemaat baskısı, ya da dini otoritelerin dayatması olmadan, kendilerini İslami bilgiyle donatarak yapmaya çalışıyorlar. Yani dinle ilişkileri özü itibarıyla bireyselleşiyor. Çocuklarına esnek davranıyorlar.

 

İSLAMİ BURJUVAZİ

AK Parti döneminde orta sınıf nasıl gelişti; bu durum siyasi kültürümüzü nasıl etkiliyor, ne gibi değerler gelişiyor?

Dini muhafazakar partilerin çıkışında önemli yeri olan İslami burjuvazi devlet kaynaklarına erişimde zorlanan, bu nedenle güçlü dayanışma ve sosyal sermaye ağları geliştiren ve sadelik, tutumluluk, hayırseverlik gibi davranış özellikleriyle dikkat çeken bir kesimdi. AK Parti  iktidarında ise devlet desteği sayesinde hızla büyüyen ve farklı davranış özellikleri sergileyen yeni bir sermaye sınıfı oluştu. Aynı zamanda belediyelerde, devlette ve özel sektörde çalışan muhafazakar beyaz yakalıların sayıları arttı.

Kentleşme, eğitim ve gelir düzeyinin yükselmesi bu kesimde dünyevileşme ve bireyselleşme eğilimini artırdı. Birey ve aile üzerindeki toplumsal denetim zayıfladı. Sosyal hayata katılım arttı. Yeni tüketim ve yaşam tarzları oluşturuldu. Modern hayat karşıtlığı önemli ölçüde esnetildi. Bu sınıf, siyasetçilerle de birlikte, muhafazakar kesimde toplumsal ve kültürel değişikliklerin lokomotifi oldu. Ama aynı zamanda AK Parti dünyasındaki eleştirilerin başlıca boy hedefi.

MUHAFAZAKARLAR DEĞİŞİYOR

Bu sosyoloik dip dalgası ya da değişim dinamiği İslamcı akımları ve sağ seçmen kitlesini nasıl etkiliyor?

Muhafazakar girişimci sınıf piyasa ekonomisi içinde faaliyet gösteriyor ve modern toplumda yaşıyor. Ama ekonomik, kültürel, siyasi tercihlerinde dini referanslara baş vurarak modern toplumla araya bir mesafe koyma çabası da söz konusu. Din referanslı tercihlerini cemaat baskısı, ya da dini otoritelerin dayatması olmadan, kendilerini İslami bilgiyle donatarak yapmaya çalışıyorlar. Yani dinle ilişkileri özü itibarıyla bireyselleşiyor. Çocuklarına esnek davranıyorlar. Genç kızlar ev dışına çıkabiliyor. Kadınlar kamuda çalışmaya teşvik edilmiyor ama kursa, sinemaya, spora, dini sohbetlere, AVM’lere gidiyorlar. Muhafazakar duruşlarını tarihe, kültüre, devlete, milli değerlere sahip çıkarak ortaya koymaya çalışıyorlar.

Parti bünyesi içinde bu oluşumlara yönelik eleştiriler yoğunlaştı. Bir yanda zenginliklerini açığa vurmaları eleştiriliyor. İkinci olarak da iş hayatında sırtlarını devlete yaslamaları. Pahalı arabalar, gösterişli giyim, ev dekorasyonu. Seyahat, özel okullar. Yeni yaşam tarzları ve davranış kalıpları. Toplumdan kopma. Muhafazakar dünyadan gelen eleştirilerde dünyevileşmenin, servet düşkünlüğüne, aç gözlülüğe, tüketim hırsına, kibre ve manevi çöküntüye yol açtığı vurgulanıyor. Bireyciliğin inancı ve birliktelik duygusunu zayıflattığı belirtiliyor. Ama bu eleştirilere rağmen şu tespiti yapmak mümkün. Muhafazakar orta ve alt orta sınıflar, koyu dindar/İslamcı orta kesimden çok bu yeni sınıfın yaşam tarzına öykünüyor. Başka muhafazakar modeller var en başta gelen rol modeli bu kesim oluyor.

AK PARTİ’NİN ÜÇ SORUNU

AK Parti kaybettiği kesimleri yeniden kapsayabilir mi?

AK Parti üç önemli sorunla karşı karşıya. Birincisi, sürekli gerilim yaratan iç ayrışmalar. Bunların sınıfsal boyutuna değindik. İkincisi, siyasi rejimin, yani başkanlık sisteminin kötü gidişle birlikte görünerek meşruiyet kaybına uğraması. Ekonomik kriz ortamında sıkça ortaya çıkan israf ve haksız kazanç görüntüleri adaletsizlik algısını güçlendiriyor Tabii üçüncüsü, Türkiye’nin içeride ve dışarıda giderek ağırlaşan sorunları.

Türkiye gibi çok karmaşık bir toplum. AKP Parti’nin oyları artıkça, seçmen tabanı çeşitlendi. Kaynakların azalmasıyla, her kesimi memnun etmek, bir arada tutmak zorlaştı. AKP taban sorunu da yaşıyor. En zayıf halkalar gençler, muhafazakar Kürtler, merkez sağ seçmenler, ılımlı muhafazakarlar olarak görünüyor.

Partide ortaya çıkan daha doğrusu belirginleşen bir durum var. Başkanlık makamında danışmanları, kurulları, bürokrasisi ve teknokrat bakanlarıyla tüm gücü elinde tutan bir siyasi-bürokratik yapı oluştu. Bu yapı devletin kaynaklarını dağıtıyor. Hatta kontrolündeki bürokrasi vasıtasıyla bazı siyasi faaliyetleri de yürütüyor. Devletteki parti, parti örgütünün önüne geçmiş durumda. Örgüt hatta vekiller dışlandıklarını hissediyorlar.

Farklı çözüm arayışları görüyoruz. En çok konuşulan aday seçimi, propaganda, taktik gibi alanlarda düşünülen değişimler. Aslında bunlar sürekli denendi. İkincisi, daha dindar yada İslamcı kesimlerin eleştirileri ve çözüm önerileri. Ama AK Partinin İslamcı hareketin başlangıcında olduğu gibi dayanışmacı, eşitlikçi, maneviyatçı bir ahlaki topluluğa dönüşmesi hiç de mümkün görünmüyor. Üçüncüsü, otoriterleşmeyi ve kötü yönetimi eleştirenlerin yeni parti arayışları.

Diğer taraftan, iktidarın verdiği imkanlar, MHP ittifakı, oranı düşmüş olsa bile geniş seçmen tabanı, medya hakimiyeti, liderin otoritesi iktidara ayakta durma imkanı veriyor.

AK Partinin kendisinin kurduğu ve artık parti içinde de eleştirilen bir iktidar düzeni var. Şöyle soralım. Aşırı merkezileşme, siyaset ve ekonominin iç içe geçmesi, hukukun erozyonu gibi sorunların üzerine gidilebilir mi? Kentlerle, yeni toplumsal güçlerle, zihniyet, bilim ve sanat başta olmak üzere modern toplumla yeni ilişkiler kurulabilir mi? Kısacası AK Parti siyasetinin temel  dayanağı geleneksel toplumdan, geleceğin toplumuna dönüştürülebilir mi?

 

Kentleşme, eğitim ve gelir düzeyinin yükselmesi bu kesimde dünyevileşme ve bireyselleşme eğilimini artırdı. Birey ve aile üzerindeki toplumsal denetim zayıfladı. Sosyal hayata katılım arttı… Modern hayat karşıtlığı önemli ölçüde esnetildi.

 

CHP’DE DEĞİŞİM NE YÖNDE?

CHP politikasında da değişimler var. Laiklik mücadelesi, türban karşıtlığı, dar laiklik yorumu yerine, Kılıçdaroğlu muhafazakar değerlere saygılı ve bu tür isimlere yer veren bir politika izliyor…

Ecevit dine saygılı laiklik anlayışını vurgulamıştı. Genel Başkan bu alanda yaşanan gerilimleri yumuşatan önemli adımlar attı. Daha geniş bir tabana seslenmek için dini değerlere saygı konusunda çok duyarlı davranıyor.

Ama bu resmin bir yüzü. AK Parti din özgürlüğünü ve dine saygıyı, dinin etkisini her alana yayma şeklinde yorumluyor. Siyasi iktidar dinin devlet başta tüm kurumlar üzerindeki otoritesini artırmaya çalışıyor. Eğitimde müfredatı, dershane atmosferini, okul iklimini, okul yönetimini buna göre belirlemek istiyor. Devlet inanç gruplarına farklı mesafede durmaya devam ediyor. Din siyasete alet ediliyor. Bunlar semboller üzerinden yürütülen polemikler değil. Devlet yönetimi, eğitim, adalet sistemi ile doğrudan ilgili sorunlar. O nedenle de dini ve seküler alanların sınırlarının ne olması gerektiği üzerindeki tartışmalar sürüyor.

İSLAMCILAR VE DEVLET

Türkiye tarihten gelen din-laiklik ya da merkez-kenar kutuplaşmasını aşıyor mu? Halbuki siyasette kutuplaşma keskinleşmiş gözüküyor.

Başkanlık sisteminin getirdiği “artı bir mantığı” bir yandan ittifaklar yaratıyor diğer yandan ittifaklar arası gerilimleri tırmandırıyor. Kamu kaynaklarının dağıtımında muhalefet dışlanıyor, hukuk muhalifi cezalandırma, taraftarı kollama aracı olarak kullanılıyor. Gücün aşırı merkezileşmesi toplumun yarısının, hatta yarıdan çoğunun hoşnutsuzluğunu artırıyor. Siyasette büyüyen gücün toplumda karşılığı yok. Muhalefet öncelikle bu demokratik meşruiyet sorunu üzerinde duruyor.

Muhalefet laikliği, özgürlük ve adalet konuları ile birlikte ele alarak otoriterliğe karşı bir demokrasi mücadelesine taşımaya çalışıyor. Siyasi iktidarın ise bunun karşısına milli ve gayrı milli güçler ikilemiyle çıktığını görüyoruz. Bunlar çok sert çatışma eksenleri.

Doğru, merkez taşra ikilemi gündemden düşmüştü. Şimdi yeni bir durum var. Eskiden İslamcılar devletin, elitlerin devleti olduğu iddia ederlerdi. AK Parti kendisinin, devletle milleti bütünleştirdiğini, devlet millet ayrılığına son verdiğini söylüyor. Oysa ne ilginçtir ki bugün toplumun bir yarısı devletin, AKP devletine dönüştürüldüğü görüşünde. Bu çatışmalar vatandaşlar arasında ayrım yapmayan demokratik bir hukuk devleti tam olarak yerleşinceye kadar devam eder.

YENİ PARTİ ÇALIŞMALARI

Merkez sağda yeni parti çalışmaları var, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu… Siyasi performansları ne olacak göreceğiz, fakat sosyolojik bir zemin var mı?

AK Parti’nin tabanı ile bağı zayıfladı. Araştırmalar AKP seçmenlerinin önemli bir bölümünün başka partilere oy verebileceğini gösteriyor. Yeni partiler AKP tabanındaki ılımlı muhafazakarların, ekonomiden canı yananların, merkez sağ seçmenlerin, istikrarsızlıktan rahatsız olanların oylarına talip olabilir. Tabii kurucu isimlerin de toplumda karşılığı olabilir. CHP ve HDP tabanları ise büyük ölçüde kapalı gibi. Böyle olunca yeni partiler AKP, MHP ve İYİ Partinin paylaştığı en çok % 65 büyüklüğündeki bir seçmen taban içinde yarışma zorunda kalacak. Tabii siyasi dinamikler, liderlik, kadrolar, tavırlar, programlar önemli. Kamuoyu yoklamaları, özellikle ilk yoklamalar belirleyici oluyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *