Filistin için ‘İnsan hakları’ ve ‘insani çözüm’ arayışı

Filistin için ‘İnsan hakları’ ve ‘insani çözüm’ arayışı

Filistin’in işgalci İsrail rejimi tarafından uğradığı zulüm, “2019 Birleşmiş Milletler Orta Doğu’da Barış Konulu Uluslararası Medya Semineri”nde konuşuldu.

Filistin için ‘modern’ çözüm arayışı

Birleşmiş Milletler (BM) Küresel İletişim Dairesi ile Dışişleri Bakanlığı’nın iş birliğinde “2019 Birleşmiş Milletler Orta Doğu’da Barış Konulu Uluslararası Medya Semineri” Ankara’da başladı.

Bir otelde iki gün boyunca sürecek seminere, yerli ve yabancı misyon şefleri, akademisyenler, haber ajansı temsilcileri, bürokrasi mensupları, gazeteciler ve davetliler katıldı.

Seminerin açılışında konuşan Dışişleri Bakanlığı İletişim ve Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Naci Aydan Karamanoğlu, yüzyıllar boyunca Orta Doğu halklarının barış içerisinde yaşadığını ve farklılıkların zenginlik kaynağı olarak kabul edildiğini söyledi.

“Soruna yeni bir bakış açısından yaklaşılmasını umuyoruz”

Bölgedeki mevcut durumun ise tarihsel süreçten çok farklı olduğunu Karamanoğlu, İsrail işgali altında sistematik şekilde Filistin halkının haklarının altının oyulduğunu belirtti.

Karamanoğlu, Gazze’nin halen blokaj altında olduğunu anımsatarak, “Kudüs’ün demografik yapısının değiştirilmesi yönündeki adımlar ve Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girmesinin engellenmesi endişe veriyor. Hepimizin kendi fikirleri vardır, ancak gerçekler hepimiz için aynıdır. BM kararları uyarınca Filistinlilerin kendi topraklarına dönme hakkı vardır.” dedi.

Seminerdeki tartışmaların soruna yeni bir bakış açısı getirmesinin ümit edildiğini kaydeden Karamanoğlu, “Buradaki verimli tartışmalarla bölgeye barışın getirilmesi, soruna yeni bir bakış açısından yaklaşılması ve halklar için yeni bir gelecek kurulmasını umuyoruz.” diye konuştu.

Senegal temsilcisi: “Filistin ve Gazze’deki sorunların basında yer alması için çabalıyoruz”

Senegal’in BM Daimi Temsilcisi ve Filistin Halkının Devredilemez Haklarının İcra Komitesi (CEIRPP) Başkanı Büyükelçi Cheikh Niang ise devletlerin medya hürriyetini desteklemeleri gerektiğine vurgu yaptı.

Niang, Filistin’deki durumun uluslararası medyada yer almasının önemine değinerek, “Medya bizim müttefikimiz” ifadesini kullandı.

Filistin ve Gazze’deki sorunların basında yer alması için çabaladıklarını kaydeden Niang, “Medya temsilcileri olarak siz de sesi olmayana ses, güveni olmayan güven olabilirsiniz.” diye konuştu.

Niang, Filistinli basın çalışanlarına saldırıların gün geçtikçe arttığını kaydederek, “Tüm devletlerin basın özgürlüğüne saygı göstermesini istiyoruz. Filistin halkına destek olmaya çalışıyoruz. Etkinliklerimizin haberini yapın, haber yapılınca kamuoyu duyabiliyor. Birlikte çalışılırsa Orta Doğu barışı sağlanabilir.” ifadelerini kullandı.

Seminerin açılışında mesajı okunan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de, iki devletli çözümün gerekliliğini vurgulayarak, BM nezdinde adil bir çözüm bulma çabalarının sürdürüldüğüne dikkati çekti.

“İnsani kriz” adı altında tartışıldı

Seminerin “İşgal Edilmiş Filistin Topraklarında İnsani Kriz” başlığı verilen ilk oturumunda, İsrail’in, Filistin topraklarındaki insan hakları ihlalleri ve izolasyon politikaları ele alındı.

Filistin’in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, burada yaptığı konuşmada, Gazze’de ciddi bir insani krizin yaşandığını ve krizin en önemli sebebinin yıllardır süren İsrail ablukası olduğunu belirtti.

Gazze’nin dünyadan izole edilmesinin bölgedeki durumu trajik hale getirdiğini vurgulayan Mansur, “İsrail işgali devam ettiği sürece bizim hayatlarımız ve kaderlerimiz için mücadelemiz de devam edecektir.” dedi.

Netanyahu’nun ‘ilhak’ açıklamasına karşı ‘uluslararası hukuk’ çağrısı yapıldı

Mansur, Gazze’deki krizin sadece insani kriz açısından değil, hukuki açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail’deki aşırıcı grupların desteğini almak için son zamanlarda ilhak meselesini de gündeme getirdiğine değinen Mansur, uluslararası hukuka bağlı kalarak bölgede yaşananların dünyaya anlatılmasının, işgalin sona ermesine katkıda bulunabileceğini ifade etti.

Mansur, ABD ve İsrail’in, Filistin halkına siyasi çözüm empoze etmeye çalıştığını ifade etti.

İnsani konularla bağlantılı olarak UNRWA’nın (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) desteklenmesi gerektiğini belirten Mansur, “Bunu ABD’ye rağmen yapmalıyız.” dedi.

Mansur, diğer ülkelerin ABD’yi takip ederek büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımalarının engellenmesi gerektiğini kaydetti.

İşgalin sona ermesi ve Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak tanınması gerektiğini yineleyen Mansur, bu konunun BM ve küresel kamuoyu tarafından destek gördüğüne işaret etti.

Mansur, Kudüs ve mülteciler konusunda durumun kötüye gitmesi halinde küresel bağlamda adil bir çözümün bulunamayacağını savundu.

“İnsani aktörler” üzerinde de sürekli baskı var

Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürü Büyükelçi Korkut Güngen ise Orta Doğu’daki sorunun, 1967 yılından beri kronik bir sorun olduğunu söyledi.

Bölgeye ulaşan insani aktörlerin üzerinde sürekli bir baskı olduğunu belirten Güngen, “Bu zorluklardan bahsederken işgal gerçeğinin ve işgalin sürdürüldüğü koşulların gündeme alınması gerekir.” dedi.

Güngen, ABD’nin İsrail’e verdiği doğrudan desteğe dikkati çekerek, “ABD’nin İsrail’e verdiği, Büyükelçiliğin taşınması ve UNRWA’ya desteğin kesilmesi kararı gibi, doğrudan destek durumu daha da kötüleştiriyor.” ifadelerini kullandı.

ABD’nin desteğiyle Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen “Refah için Barış” adlı çalıştaya değinen Güngen, “Bu sorun ekonomik bir sorun değil, siyasi ve güvenlik bağlamları var.” yorumunu yaptı.

Büyükelçi Güngen: “Çözüm iki devletli yapı”

Güngen, Türkiye’nin Filistin halkına yönelik desteğinin devam edeceğini söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun dünkü açıklamalarını da anımsatan Güngen, çözümün iki devletli yapı temeline dayandığını belirtti.

Güngen, “İsrail’in insan haklarına yönelik sistematik yaklaşımları var. Bir ülkede demokrasi olduğunu iddia etmemiz için nüfusun bütünü bu haklardan faydalanmalı. Bütün kalbimle inanıyorum ki, İsrail’in mevcut politikaları İsrail halkının da gerçek ihtiyacına cevap veremiyor. Netanyahu’nun açıklamaları hayal kırıklığı ve cesaret kırmaya yönelik. Çözüm iki devletli. İki devlet birlikte yaşamalı, bu arada insani yardım çalışmaları da devam etmeli.” ifadelerini kullandı.

UNRWA temsilcisi: “ABD büyük ortaklarımızdandı”

Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı (UNRWA) New York Temsilcilik Ofisi Direktörü Peter Mulrean, bölgedeki 12 yıllık ablukanın çok taraflı ihtilafların sonucu oluştuğunu belirtti.

Bölgede mevcut insani endişeleri medyaya sürekli aktardıklarını kaydeden Mulrean, tesis edilemeyen barışa yönelik uzun vadede en büyük sorunun “umutsuzluk” olduğunu söyledi.

Mulrean, insani yardım kuruluşlarının mevcut kaynaklara erişmesinin gittikçe zorlaştığını ileri sürerek, “UNRWA olarak hizmetlerimize devam ediyoruz, çünkü başka çaremiz yok. Sadece Gazze’de 280 bin çocuk bizim okullarımızda. 1 milyona yakın mülteciye yardımlarımız sürüyor. Kariyerimde, sorumlulukları yerine getirmek ve tarafsız kalmak açısı ile çalışan başka bir kurum görmedim.” dedi.

ABD’nin 2018’de UNRWA fonlarını kesmesine değinen Mulrean, “ABD büyük ortaklarımızdandı, tabii ki hangi kuruma fon vereceklerini kendi bilirler, saygı duyuyoruz, ancak karara yönelik yorumları reddediyoruz.” ifadelerini kullandı.

UNRWA’nın sorumsuz davrandığına ilişkin söylemleri kabul etmediklerini kaydeden Mulrean, “4-5 milyonluk Filistinli mülteci nüfusuna hizmet veriyoruz. Kısa vadede bu insanların ihtiyaçları devam edecek. Çok taraflı uzun vadeli yaklaşımla konuya eğilinmeli. Değerler, yasalar, kurumlar önemlidir. Çok taraflı dünyada şu anda zor bir zaman yaşıyoruz, zor bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde en önemli ilke kurum ve kuruluşları korumak. 70 yıl önce kurulan zemin gerçek anlamda tehlikede. Çatışmaları engellemek ve herkesin yaşamını sürdürebileceği bu kanun ve kurumların kıymeti bilinmeli. UNRWA’ya 70 yıllık bir yatırım ve bu yatırımı korumak gerek.” diye konuştu.

“İnsan hakları ihlalleri” barış ihtimalini zorlaştırıyor

İsrailli insan hakları kuruluşu Gisha İcra direktörü Tania Harry ise İsrail’in Gazze’deki insan hakları ihlallerinin barış ve düzen ihtimallerini zorlaştırdığını söyleyerek, Gazze’ye sadece 12 saat elektrik verilebildiğini ve temiz suya ihtiyaç olduğunu belirtti.

Harry, Gazze’deki insani krizin çözülmesi için suyun tuzdan arındırılması, elektriğin artırılması veya binlerce kişiye iş yaratmak gibi gündemlerin yeterli olmadığını aktararak, İsrail’in izolasyon politikalarına son vermesi gerektiğinin altını çizdi.

Gazze’de insani krizin ciddi boyutlarda olduğuna değinen Harry, nüfusun yüzde 80’inin uluslararası yardıma ihtiyaç duyduğunu aktardı.

Harry, bölgede insani krizin giderek derinleştiğini ve daha fazla desteğe ihtiyaç hissedildiğini vurgulayarak, “Gazze şeridinde yardımların kesilmesi insanları uçurumun kenarına sürükledi. Gazze’deki insanlar, ufukta bir çözüm görmüyorlar.” dedi.

İkinci oturum: “Gazze’de Durum: Haber Üretiminde Karşılaşılan Zorluklar” 

Seminerin “Gazze’de Durum: Haber Üretiminde Karşılaşılan Zorluklar” başlıklı ikinci oturumunda, gazetecilerin Gazze ile ilgili haber yaparken karşılaştıkları sorunlar, zorluklar ve tehlikeler ele alındı.

London School of Economics (LSE) Üniversitesi misafir araştırmacısı Dr. Ian Black, yaptığı konuşmada, Filistin meselesiyle ilgili tarafsız bir şekilde haber yapmanın zorlukları ve gazetecilerin güvenliği konusunda değerlendirmelerde bulundu.

İsrail ile Filistin arasındaki sorunlar ve konunun politik boyutu dikkate alındığında medyanın taraflı kalmasının zorluğuna değinen Black, “Gazze gibi abluka altındaki bir yerde habercilik yapmak oldukça zordur.” diye konuştu.

Filistin’de 1987’de ilk intifadanın Gazze şeridinden başladığını hatırlatan Black, o dönemde gazetecilerin Gazze’ye erişim konusunda sorun yaşamadığını ancak 2006 sonrasında bunun zorlaştığını söyledi.

Black, Gazze’deki insani kriz ve gerilimlerin herkesi etkilediğini belirterek, bölgedeki Filistinli gazeteciler ve yabancı medya için çalışanlar da dahil olmak üzere genel sorunlardan etkilendiklerine işaret etti.

“İsrail medyası İsrailli politikacıların ağzıyla hareket ediyor”

Haaretz gazetesi köşe yazarı Amira Haas ise İsrail medyasının geniş anlamda İsrailli politikacıların ağzıyla hareket ettiğini kaydetti.

Medyanın terim dünyasının sınırlı olduğunu belirten Haas, “İsrailli bir gazeteci olarak konuşuyorum, İsrailli gazeteciler tamamen İsrail medyası ve politikacılarının kelime konseptlerine ve düşünce dünyalarına bağlı.” ifadesini kullandı.

Mesleğini icra ederken bölge haberlerine yönelik farklı kelimeler tercih etme ihtiyacı oluştuğunu anlatan Haas, “Bulduğum kelimelerle kendimi ayrıca açıklamam lazım. Normal terimlerin haricinde kelimeler kullanmaya çalışıyorum. 200 kelimede söyleyeceksem 20 kelimede söylemem lazım. Çünkü yeni kelimeler bulmak zorundayım. Biz medyada Gazze’den sürekli ayrı bir varlık gibi bahsediyoruz. Açık konuşmam gerekirse, Filistin meselesini ayrı ve Gazze’yi ayrı bir konu olarak ele alıyoruz.” görüşünü dile getirdi.

“İsrail basını, gerçeğin haberini yapmıyor”

İsrail basınının, gerçeğin haberini yapmama sorununun çok büyük olduğunu vurgulayan Haas, “Biz İsrailli gazeteciler olarak güvendeyiz. Buraya geliyorum, ülkemi İsrail’i eleştiriyorum, yaptığım eleştiriler için ülkeme döndüğümde cezalandırılmıyorum. Sessiz kalan İsrailli gazetecilerinin ise sorumluluğu çok büyük.” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze’de 3 yıl yaşadığını hatırlatan Haas, “Gazze’nin dokusu gerçekten yoğun. Ramallah gibi diğer Filistin şehirlerine kıyasla Gazze’de farklı bir doku var.” dedi.

Gazeteci olarak bazı şeyleri hissetmeden yazamayacağını kaydeden Haas, bölgeyi gezdiğinde insanı ve olayı deneyimleme fırsatı yakaladığını dile getirerek, “Deneyimlemem lazım. Acaba bir abartı mı söz konusu. Oraya gitmezseniz söylediklerinizin doğruluğundan emin olamazsınız.” diye konuştu.

Medyada Gazze’den, Batı Şeria’dan ve Kudüs’ten söz edildiğinde zihinlerin “felaket rutini” ile kirletildiğini belirten Haas, şöyle devam etti:

“Medya yeni şeyler hakkında haber yapmak ister. Bu felaketler bir rutin halini alıyor. Bir rutin haber ya da bir kişinin hikayesi haberleştirildiğinde ilgi çeker, ancak bu sürekli ve benzer olursa bu ‘oksimorona’ dönüşüyor. Bu oksimoronu gazeteciler sevmez. Okuyan da durumun ne kadar vahim olduğunu anlayamayabiliyorlar.”

“İsrail bilgi topluyor, nüfus kayıtlarını kontrol ediyor”

İsrail’in medyayı kontrol ettiğine dikkati çeken Haas, bunun yanında bölge halkına yönelik istihbaratları da bir bünyede bir araya getirmeye çalıştığını söyledi. Haas, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsrail, çok farklı organlardan medya enformasyonu topluyor, koordinasyon komiteleri var, ayrıca doğrudan Filistinli yetkililerden de bilgi topluyorlar, nüfus kayıtlarını kontrol ediyorlar. Kim hasta olmuş, kim nereye taşınmış, kimin babası ölmüş, hangi ailenin çocuğu olmuş. Ayrıca, kendilerine bilgi veren iş birlikçileri, diplomatları var. İşgal edilenler bilgi vermekte daha cömert olurlar, çünkü işgal altındalar. Hamas ve Filistin Kurtuluş Örgütünden bilgi almak çok zor.”

Gazeteciler barışı getirmekten sorumlu değil!

New York Times gazetesinin eski Gazze muhabiri Majd el Waheidi de Gazze’de siyasi hak ve özgürlüklerden bahsetmenin mümkün olmadığını dile getirdi.

Bölgeden haber geçilmesine yönelik şartların zorluğuna ve risklerine değinen Waheidi, Gazze’deki gazetecilerin yöntem bulabilme zorluğu yaşadığını belirtti.

Gazetecilerin barışı getirmekten ya da bu yönde politikalar oluşturmaktan sorumlu olmadığını kaydeden Waheidi, abluka altındaki Gazze’de haber üreticilerinin “yoğun bakım ünitesine” ihtiyacı olduğunu kaydetti.

Bölgeden haber geçilmesi konusunda, İsrailli ve Filistinli medya temsilcilerinin nasıl beraber çalışabileceklerine yönelik çözüm yolları bulmaları gerektiğine işaret eden Waheidi, “Gazetecilerin birlikte çalışması için bir yöntem ve yol bulmak lazım, bu gazeteciler bir nevi açık hava hastanesinde çalışıyorlar ancak bu hastaneye yoğun bakım ünitesi gerekiyor.” ifadesini kullandı.

Filistinli gazetecilerin Gazze’den ve bölgeden tamamen ayrılması durumunda Gazze’den duyulan sesin artık duyulamayacağını belirten Waheidi, “Filistinli bir gazeteci olarak düşüncem, sorunların çözümü için İsrailliler’le daha akıllı ve yeni diplomasi yöntemleri bulmak zorundayız. Gazetecileri korumalıyız.” dedi.

Uluslararası Medya Semineri yarın sona erecek

BM Küresel İletişim Dairesi ile Dışişleri Bakanlığı’nın iş birliğinde Ankara’da düzenlenen 2019 Birleşmiş Milletler Orta Doğu’da Barış Konulu Uluslararası Medya Semineri bugün sona erecek.

Seminerin bu yılki ana konuları arasında işgal altındaki Filistin topraklarındaki insani durum, Gazze’den haber geçmek isteyen basın mensuplarının karşılaştığı zorluklar, İsrail-Filistin ihtilafının kadınlar üzerindeki etkilerini içeren haberlerin incelenmesi ve İsrail-Filistin ihtilafında etiket (hashtag) savunuculuğu başlıkları yer alıyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *