Gaybde Gayb Olanlar

Gaybde Gayb Olanlar

Gerçek hayatta bir taşı yerden kaldıramayan, İsrail’de bir taşı Siyonistlere atmayan, ancak gaybin bilgisine sahip olduğunu iddia eden tipler; havada uçakları durdurabiliyor, depremleri engelliyor, Azrail’i kapısından kovabiliyor.

Gaybde Gayb Olanlar

Ali Korkmaz

Gizemli ve bilinmez dünyalardan haber vermek ve almak çağlar boyunca insanların ilgisini çekmiştir. Gizli olanı araştırmak, bunun bilgi ve yöntemine sahip olmak herkes için çekiciliğini korumuştur. Hatta falcılık, müneccimlik, medyumluk, kâhinlik vs gibi meslek kollarının oluşmasına da neden olmuştur. Hiç inanmayan kişiler bile eğlence adı altında geleceğe yönelik fal baktırma işlerine ilgi göstermiş, insan olmanın doğası gereği fala inanmasa bile etkilenmiş, yaşadığı olaylardan kendince çıkarımlarda bulunarak yaşam sürmüştür. Cin, şeytan ve peri gibi olağanüstü karakterler içeren anlatımlar da bu nedenle geçmişte olduğu gibi günümüzde de hala ilgi görmektedir. Bunun nedeni olarak da bilinçaltına yerleşmiş olan gizemli olaylar ile dünyayı kavrayana kadar yaşanılan korkuların zamanla gerçekmiş gibi algılanması ve altyapı oluşturması görülmektedir.

Gayb olarak niteleyebileceğimiz ve genel anlamda “görünmeyen ve bilinmeyen olaylar ve varlıklar dünyası” olarak tanımladığımız bu dünya tüm dinlerin de ortak sahasıdır. Hatta dinlerin temel başlangıç ve çıkış noktasıdır. Gayb bilgisine sahip olmayan din/mezhep söz konusu değildir. İdeolojiler de bu noktada zamanla kendi gayb bilgisini oluşturmaktadır. Aksi halde tutunması ve kök salması olası değildir. Bu gayb bilgisi; kurucusunun hayatındaki olağanüstülükler, ismi etrafında oluşturulan mitler, yaşamı esnasında farklı yorumlanan davranışlar, basit davranışlarına büyük anlam vermeler, kısacası olayların arka planına gaybden bilgi ve destek varmış gibi anlam yüklemeler ile yapılmaktadır.

Gaybin bu denli ilgi görmesinin temelinde yatan ana neden, dinsel/ideolojik amaçlı olarak halk yığınlarının yönlendirilmesinde olanak tanımasından kaynaklanmaktadır. Gayb bilgisi bu amaçla oldukça kullanışlıdır. Din/ideolojilerin kökleşmesinde efsane oluşturma amacıyla uyduruk gaybi bilgi kullanmanın önemi büyüktür. İdeolojiler ve taraftarları da bu işi bilinçli bir şekilde yaparak materyalist de olsa liderlerine mistik bir anlam yüklemektedirler. Mistik yapı nihayetinde resul/lider etrafında hatasızlıkla çevrilmiş bir kült ile desteklenmekte, bu yapı gaybi bir takım bilgilerle zenginleştirilerek etkileyici hale dönüştürülmektedir.

Dinlerde ise başlangıç noktasında gaybi bilgiye iman vardır ve bu kabul edilmeden öteye gitmek olanaksızdır. Ne olduğunu bilmediği halde gözüyle gördüğü gerçeğe inanıyormuş gibi bir takım esaslara iman edilmiş olması, gaybin içeriğine bağlı değildir. İmanın ne olduğu konusunda bir ön kabul gerekmektedir. Bu noktada İslam dini gaybe iman etmeyi istemekle birlikte, sürekli akletme kavramını öncelemekte ve sorgulamaya teşvik etmektedir. Sorgulayabilirsiniz, ancak matematiksel veya fiziksel olarak kanıtlayamazsınız! Çünkü gayb alemi bilgisi ve gaybe iman, görünen dünyadan ziyade beynin kıvrımlarında yaşanan bir olgudur. Bu nedenle dileyen inanır, dileyen reddeder. Kimse birbirine bir şeyler kanıtlamak zorunluluğunda değildir.

Olayı daha net anlayabilmek amacıyla örnek vermek gerekirse dinlerin iman esaslarına bakmak yeterlidir. Hristiyanlıkta İsa Mesih’in çarmıhta gerildiğine, öldüğüne ve göğe yükseldiğine inanmak zorundasınız. Yaşandığı iddia edilen bu tarihsel olayı görmemiş olmanız bir şey ifade etmez. Hatta bilimsel kanıtlarla kısmen/tamamen de olsa yaşandığını kanıtlamanıza bile gerek yok. İnanın yeter! İçerisinde yaşadığınız toplumun sosyolojik gen kodlarında var olması zaten kabule ortam hazırlamaktadır. Hristiyan olabilmek için bu ön bilgileri kabul etmek ve inanmak durumundasınız. Aksi halde Hristiyan olamazsınız. Doğru veya yanlış, çok mu önemli iman eden için! Ayrıca bir kez iman ettikten sonra diğer dinsel kurallar da bunun üzerine bina edilir. Hatta dini kuralları bu aşamadan sonra tartışmanın da fazla anlamı yoktur. Zira tanrının yeryüzüne insan suretinde indiğine, yarattığı kullar tarafından işkence edilerek öldürüldüğüne ve sonra da dirilerek gökyüzüne çıktığına inanan birisi için çelişkili dinsel kurallara veya bilgilere inanmak daha kolaydır. Bu nedenle “iman” çok önemli ve temel olup bir dini sorgulamaya imandan başlamak esas olmalıdır.

Gayb ve iman denilince İslam dininin bakışı da önemlidir. Bu anlamda diğer dinlerden farkı var mıdır? İçerik veya yöntem olarak birbirlerinden ne farkı vardır? Bu soruların cevabı dinler arasındaki farkı da ortaya koymaktadır. Gayb konusunda gerek kelime anlamı gerekse içeriği hakkında İslam alimlerinin çok farklı açıklamaları bulunmaktadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Müslüman bireyler çelişkilerle dolu bir bilgi deryasında yol almaktadırlar. Her bir alimi/mezhebi/kitabı okuduğunda sürekli değişen fikirlere sahip olabilmektedirler. Net bir çözüm veya bilgiye ulaşmak olanaksızdır. “Falana göre…”, “Filana göre…” ile başlayan cümleler arasında ömrü boyunca gidip gelmektedir. Ve en sonunda da “Bu iş beni aşar, alimler bile çözememiş ben nasıl çözeceğim…” diyerek boş verir. Ya da her şeyi çözdüğünü zanneden bireylerce “Anlaşılmayacak ne var, doğrusu şudur…” denilerek bir kişinin/mezhebin görüşüne boyun eğer. Sonuç yine karmaşa! Çünkü “En doğrusunu Allah bilir!” ile biten bir süreçtir, dini anlama çalışması… Ancak bu durumda sorun olan şudur. “En doğrusunu Allah bilir!” diyen de en doğrusunun kendi görüşü olduğunu da vurgulamadan geri durmaz.

Gayb konusu İslam tarihi boyunca en gizemli ve tartışılan konulardan birisidir. Kaderin içeriği, cinlerin varlığı, meleklerin görevleri ve işlevi, şeytanın niteliği, Adem ve eşinin durumu, Zülkarneyn vs gibi tüm konular gayb bilgisi çerçevesinde ele alınarak her mezhep/cemaat/tarikat görüş beyan etmiştir. Birbirine taban tabana zıt bilgilerle ümmet meşgul edilmiş, günlük yaşamdan koparılarak sanal tartışmaların içerisine çekilerek performansları tüketilmiştir. Hatta İslam dini denildiği zaman hep gaybi bilgilerin egemen olduğu bir yapı akla gelmiştir. Hayatın gerçeklerine dokunmayan, egemen yapılara söz söylemeyen, tamamen uyuşturucu etkisi yapan bir dinsel yapı oluşmuştur. Gerçek hayatta bir taşı yerden kaldıramayan, İsrail’de bir taşı Siyonistlere atmayan, ancak gaybin bilgisine sahip olduğunu iddia eden tipler; havada uçakları durdurabiliyor, depremleri engelliyor, Azrail’i kapısından kovabiliyor. Ve saf Müslümanlar da bunlar gayb aleminin bilgileri diye iman ediyorlar. Kendilerine bu yanlışları hatırlatan ve gösterenleri ise Mekke müşrikleri gibi niteleyebiliyorlar. Oysa İslam dininde gayb bilgisi bu kadar geniş alana yayılmamıştır ve böyle bir şeyin kabul edilmesi de mümkün değildir. İslam’ın gelmeye başladığı dönemlerde Mekke müşrikleri kendi zulüm ve sömürülerini pekiştirmek için gayb alemi ile insanları korkutma ve yönlendirme yapmakta idiler. Şeytanın çarpması, meleklerin laneti, cinlerin gazabı vs gibi olaylar sıkça öne sürülmekte idi. İslam bu anlayışı yıkmak için gelmişken, yüzyıllar içerisinde kendisinin geldiği nokta ortada. O halde soralım şimdi, İslam dinine göre gayb nedir? Kapsamında neler bulunmaktadır?

Kurani perspektiften bakıldığında gayb olgusu “sonradan görünse ve bilinse dahi insanların görmediği ve bilmediği her türlü olay” için kullanılır. Dolayısıyla bir olayın gayb kapsamında olup olmaması zaman ve mekân faktörlerine bağlı olarak değişebilir. Örneğin yağmur yağma olayının belirtileri ve bilimsel hesaplamalarla ne zaman nereye yağacağının saptanması, yerçekimi kanununun keşfi, toplumsal hareketlerin yönünün saptanması ve yönlendirilmesi gibi olaylar gayb kapsamında değildir. Hatta bilmeyenler için gayb olabilen bu olaylar bilimsel bilgi sahibi olanlar nezdinde gayb hükmünde değildir. Dolayısıyla gaybin sınırı, bilimsel bilginin ortaya koyduğu sonuçlara kadar gayb olması ile sınırlıdır. İslam perspektifinden bakılınca gaybin bu yönünün olduğu ve bunun da insanların bilebileceği öne sürülmektedir. Mugayyebat-ı hamse olarak nitelenen beş bilinmez ayetinin tefsiri de bu durumu ortaya koymaktadır.

Gayb konusunda asıl sorun teşkil eden anlayış bilimsel bilgi kapsamı dışında olan, gözlem ve deneyimle saptanması olanaksız olan gaybi konulardadır. Kısmen bilinebilen gaybin çeşitli din tüccarları tarafından kullanılmasından daha fazla kullanılan alan işte bu alandır. Bu kapsama giren konular ise Allah’ın varlığı, ahiret günü, vahyin içeriği ve şekli, melekler, şeytan, cin, cennet ve cehennem gibi konulardır. Deneysel ve gözlemsel koşullar altında saptanması olanaksız olan bu konularda İslam dininin yaklaşımı ile din tüccarlarının yaklaşımı çoğu kez çatışmaktadır. Dünyevi rant elde etmeyi amaçlayan tipler bu sahayı titizlikle ve son noktasına kadar kullanmaktadırlar. Bireyleri korkutma veya müjdeleme maskesi altında istedikleri yöne yönlendirmekte araç olarak bu konular kullanılmaktadır. Tamamı gayb kapsamında olan bu konuları kanıtlamak mümkün olmadığından suiistimali de çok kolay olmaktadır.

“Gayb yalnız Allah’a aittir.” (10/20) ayetine rağmen kendilerinin de gaybı bilebileceğini: “De ki: Gökte ve yerdekiler gaybi bilmezler, onu ancak Allah bilir.” (27/65) ayetine rağmen kendilerine de bilme yetkisi verildiğini; “Allah, elçileri toplayacağı gün: ‘Size ne cevap verildi?’ der. ‘Bizim bilgimiz yok’ derler, ‘gizlileri bilen yalnız sensin, sen!'” (5/109) ayetine rağmen bazı şeytan ve cin diye niteledikleri varlıkların bu bilgiyi alıp kendilerine getirdiklerini; “De ki: ‘Ben size AIlah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem, size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.’ De ki: ‘Körle gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?'”(6/50) ayetine rağmen Resulullah’ın da gayb bilgisine sahip olduğunu öne sürebilmektedirler. Oysa Allah’ın vahiy ile bildirdiği dışında gaybi bilgiyi peygamber dahil hiç kimsenin bilmesi olası değildir.

Kuran’da Mekke müşriklerinin gaybı bildikleri iddiasına karşı bu ayetlerle cevap verilmesi bile ne yazık ki anlaşılmamıştır. Hatta ayetlerde müşriklere karşı bir meydan okuma, yetkinin ve bilginin tamamen Allah’ta olduğunu vurgulayan ayetler bile ters yüz edilerek gaybi bilginin bazı kullara da verilebileceği anlamı çıkarılmıştır. Allah’ın demediği bir sözü ayetlerin anlamlarına ekleyerek böyle bir sonuca ulaşmak vahye ihanettir. Böyle bir kapı açıldığı için İslam aleminde birbirini yanlış gayb bilgisi vermekle suçlayan, sonra onu toparlamak için yeni yalan uyduran pek çok kişi vardır. Özellikle ve tamamen gayb kavramı üzerinde oluşturulmuş olan Mehdilik konusu en çok suiistimal edilen konudur. Mehdinin çıkıp çıkmayacağı bir yana, nerede nasıl çıkacağı, hangi tarihte çıkacağı, kimin mehdi olduğu veya olacağı konuları gayb üzerine din tüccarlarının yaptığı nefis (!) bir çalışmadır. Çıkış tarihleri gerçekleşmeyince yeni ve uydurma haber ve yorumlarla geleceğe yönelik umutlarla da desteklenmesi her asırda başvurulan yöntemlerdendir. Kendi anne ve babasının varlığından şüphe eden insanın DNA analizine başvurduğu bir dünyada peygamber soyundan geldiğini iddia edecek olan Mehdinin kim olduğu nasıl saptanıp iman edilecektir. DNA analizi yapılmadan sadece beyana ve belgeye esas olarak yapılacak bir kaynak saptama ne denli güvenilir olur. Sadece bu durum bile olayın nasıl karmaşık olduğunu göstermektedir. Yüzyıllar boyunca pek çok insan yanlış bir beklenti ve yorum sonucu Mehdi olduğunu iddia eden binlerce sahtekârın peşinden giderek helak olmuştur.

Gayb konusunda müminlere yol gösterici ve açıklayıcı ayetler Bakara süresinde geçmektedir. “Onlar gaybe iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar.”(2/3) ayetinde müminlerin gaybe iman edenler olduğu vurgulanmaktadır. O halde gayb nedir? Ayetin indirildiği Mekke toplumunu düşündüğümüzde o zaman bu ayetin nasıl anlaşıldığı önem kazanmaktadır. Zira günümüzdeki egemen bakış açısı 1400 yılı aşan yoğun kültürel baskı altında oluşmuş ve aslından farklılaşmış bir bakış açısıdır. Peygamberimizin bile savaşta kendi üzerine gelen okun yönünü değiştirip dişini kırılmaktan kurtaramadığı bir dinsel anlayıştan, havada uçan füzelerin ve uçakların yönünü değiştirme bilgisine sahip bir gayb sektörüne ulaşılmıştır. İşte bu noktada Kuran’ın bahsettiği gayb o toplumda algılandığı şekli ile “gözle görülmeyen, deneysel veya gözlemsel olarak saptanması olanaksız olan” Allah, vahiy, kıyametin zamanı, yeniden dirilme, mahşer, cennet, cehennem… vs konularıdır. Bunlar hakkında bilgi alınabilecek tek kaynak vardır: vahiy. Yani Allah tarafından bildirildiği kadar bilgi sahibiyiz. Bu nedenle bu maddelere bildirildiği kadar inanılır, iman edilir! Kanıt aramak ve kullanmak, sadece kişinin kendi dünyasında yaşayacağı düşünsel serüvende yardımcı unsurlardır. Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder. Kişiye bağlıdır.

Gaybe iman konusu muhtelif ayetlerde ayrıntıları verilmiş olsa da açık ve net bir şekilde “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.”(4/136) ayetinde ortaya konulmuştur. Bu ayette ortaya konulan tüm bilgiler gayb bilgisidir. Her birinin gaybi yönü sadece iman etmekle kabul edilir. Matematiksel veya fiziksel gerçeklik olsaydı herkesin bunları şüphesiz kabul etmesi gerekecekti. Taşın taş olduğunu tüm insanların kabul ettiği gibi bir gerçeklikle. Ancak her biri gaybden bir haber olduğu için müminler de bu bilgilere iman ederler. Yani bir nevi varlığının/yokluğunun kanıtlanması olanaksız ön kabuldürler. Bu nedenle Bakara süresi üçüncü ayette müminlerin kişiliği ve imanı tanımlanırken “gaybe iman ederler” vurgusu öne çıkarılmaktadır.

Sonuç olarak gayb konusu 1500 yıllık İslam tarihi boyunca öyle bir gaybe bulandırılmış ki hala net bir çözüm veya bilgi sunulamamaktadır. Oysa İslam dini geldiği toplumun soru ve sorunlarına cevap vermiş bir dindir. Toplumu yeni bilinmezlere gebe bırakmamıştır. Ne yazık ki Resulullah’ın ölümü sonrasında İslam’ın egemen güçlerin elinde dünyevi bir araç haline dönüştürülmesine paralel olarak din saptırılmış, bulandırılmış, karmaşıklaştırılmış ve anlaşılmaz hale dönüştürülmüştür. Günümüzde de bu durum devam etmekte, din tüccarlarına esnek hareket kabiliyeti sunmaktadır. Geniş halk yığınları ise dinin aslının ne olduğunu bilmek ve anlamaktan uzaklaştıkça bu din tüccarlarının kendilerine sunduğu uyuşturucu dini gerçek İslam olarak algılamaktadır.

Müslümanların bir an önce dinin aslını öğrenmek amacıyla ciddi bir okumaya girmesi pek çok sorunu çözecektir. Ayrıca dinin net bir şekilde ortaya konulması ve gayb kavramının içeriğinin daraltılması, beyinleri uyuşturan dinsel yapıların yaşam alanının daralmasına da neden olacaktır. Alıngan ve korkak bir yapıya sahip olan insan beyninin bir takım kuruntu ve olağanüstülük içeren figürlere dayalı inançlara yönelmesi de engellenmiş olacaktır. Zira Kuran ölmüş kimselerin bu dünyaya etki etmesinin mümkün olmadığını ve hiçbir şey işitmeyecekleri gibi karşılık veremeyeceklerini, cin ve şeytan gibi figürlerin anlatıldığı gibi var olup olmaması bir yana insana etki etmesinin mümkün olmadığını, cennet ve cehennemde kime ne yapılacağının bilgisinin Kuran’la sınırlı olduğunu, peygamberlere verilen vahyin dışında Allah tarafından beşere hiçbir şey verilmediğini ve verilmeyeceğini, hiçbir kulun mucize/keramet adı altında doğaüstü güçleri yönetemeyeceğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla herkesin ancak kendi emeği ile başardığından başkası yoktur, olamaz da. Doğaüstü güçleri yönettiğini iddia eden kişiler ise Kuran’ın ifadesiyle üzerlerine konan sineği dahi kovamayacak derecede güçsüz ve yeteneksiz varlıklardır (22/73). Hatta putlar adına hüküm koymak gibi bir şirke düşen Mekke müşriklerinin günümüzdeki yansımalarından başka bir şey değildirler.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *