‘Dinime Dokunmayınız’

‘Dinime Dokunmayınız’

Yüz yıl öncesiyle günümüzün ne kadar benzediği aşikârdır. Yüz yıl önce dine ve Müslümana alenen saldırılar yapılırken, günümüzde bu saldırılar başka bir boyutta yapılmaktadır. Artık herkes Müslümandır(!)

‘Dinime Dokunmayınız’

Yakup Döğer

Genelde İslam Dünyası, özelde ise Osmanlı için büyük sıkıntıların ortaya çıktığı, hemen hemen her alanda geri dönüşsüz kırılmalar yaşandığı dönem II. Meşrutiyetin başladığı 1908 ile TC.’nin kurulduğu 1923 tarihleri arsında olduğu tartışmadan uzaktır. Avrupalı olmak ve onlar gibi yaşamak arzusuyla yanıp tutuşan bir avuç gavur zihniyet, gücü eline geçirince Müslüman aleme yapmadığı zulmü bırakmamıştı. İttihatçı zihniyetin başlattığı siyasal ve sosyal dönüşüm, askeri ve ekonomik dönüşümleri gölgede bırakacak derecede baskın hale gelmişti. Bu zihniyetin ilk hedefi şüphe götürmeyecek şekilde dinin her alandan sürgününü sağlamak, ellerinden gelirse İslamsız bir memleket, İslamsız bir toplum inşa etmekti.

Dönemin Müslüman mütefekkirleri ve İslami basını bu meseleler üzerinde çok yoğun bir şekilde yayınlarda bulundu, gidişatı değerlendirdi, analizler yaptı, çözüm önerileri sundu. Lakin geri dönüşü olmayan yola girilmiş, telafisiz kayıplar olmuş, yardan aşağı olan eşik aşılmıştı. Sürekli süren savaşlar, siyasi ve ekonomik bunalımlar, Avrupa hayranı gavur siyasetçiler, kritik edeceğimiz makalenin müellifi Hafız Baki’nin deyimiyle “Selanik dönmeleri”, “Avrupalı olalım da nasıl olursak olalım” icraatlarıyla, en başta İslam dinine ve Müslüman ahaliye alabildiğine saldırıyordu.

1908’de başlayan Meşrutiyet yönetimiyle birlikte siyasal ve sosyal alanda birçok Avrupavari değişimler olmuş, 1919 yıllarına gelindiğinde ise artık dinin ve devletin ayrılma meseleleri konuşulmaya başlanmıştır. Din Batı hayranı entelektüellerin en çok ilgi duydukları konuların en başında gelmekte, dinin tahrifi için alabildiğine ifsat edici fikirler işlenmekteydi. Dönemin bu fikirlerine ve uygulamalarına karşı tepki gösteren Müslüman basının başında gelen İtisam Mecmuası da, bu konular üzerinde hayli yayın yapmış, mecmuanın yazarları uygulamaları tenkit ederek çok cesurca ve yüreklice eleştirilerde bulunan makaleler kaleme almıştır.

İtisam Mecmuası 1918-1920 tarihleri arasında Ahmed Şirani (1879–1942) tarafından haftalık olarak yayınlanmış, 73 sayı çıkmıştır. Dönemin can alıcı konularına dikkat çekmeye çalışan mecmua, özellikle kadın meselesi, ahlaki yozlaşma, İslam Alemi, Din-i İslam konularında makaleler neşretmiş, hastalıkların tedavisini de dine bağlanmak olduğu anlatmaya çalışmıştır. Ele almaya çalışacağımız makale müellifi Hafız Baki’nin kim olduğu hakkında ise bir malumata ulaşamadık.

Hafız Baki, o dönemde dine karşı yapılan saldırıları, siyasilerin dine aykırı uygulamalarını ve dine ve Müslümana tahammül edememelerine, “Dinime Dokunmayınız” diyerek karşı çıkmakta, dinsizlerin dine müdahale etmelerini eleştirmektedir. Hafız Baki Efendi’nin ilgili makalesi İtisam Mecmuasının 13 Mart 1919 tarihli 16. sayısının 41. sayfasında yer almaktadır.

Hafız Baki siyasilere, bin üç yüz senden beri bütün dünyayı faziletiyle, ulviyetiyle kendisine hayran bırakan mukaddes din İslam’ı hırpalamakla ne elde etmek istediklerini sorar:

“Bin üçyüz bu kadar senedir bütün dünyayı faziletine, ulviyetine ram eden mukaddes bir dini hırpalamakla elde etmek istediğiniz şey nedir?

İslamlıktan nefret ediyorsanız hemen durmayıp tebdil-i din ediniz. Müslümanlığın bozulmamışlığından, safiyetinden memnun değilseniz isimlerinizi değiştirin, sonra istediğiniz gibi söyleyin. Hem İslam’ım deyip hem de İslamiyet’in adını, mukaddesatını yıkmaya çalışırsanız sizden adi bir kimse tasavvur olunamaz.”

Hafız Baki Efendi o günden bu günlere uzanan siyasi egemenlerin dinle olan ilişkisinin kadim sıkıntısını dile getirmektedir. O günden bugüne hemen hemen her dönem görülebilecek din-egemen diyaloğuna dikkat çekmekte. Dinin özellikle modern dönem itibarıyla hayata müdahalesinin, modernleşme açısından sıkıntı çıkaracağının ortada oluşu, modern tasavvurda dine ve dinin ilahına müdahaleyi kaçınılmaz kılmaktadır. Zira gavurlaşmak isteyenler için isimlerinin Müslüman ismi olması mani teşkil etmiyor. Hem Müslüman ismi taşımak hem de gavurlaşmak daha kolay oluyor. Müslüman ismi bir perde görevi görerek, avamı yanıltmakta olumlu rol oynuyor.

1909-1919 arası on senedir iktidarda ittihatçı zihniyet vardır ve bu on sene içinde devlet ve toplum kurgusunda olağanüstü olumsuz gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle bir din olarak İslam ve onun müntesibi olan Müslüman sürekli aşağılanmış, hor görülmüş, hukuku geleneği göreneği ayaklar altına alınmış, bugünlerde yaşadığımız İslam dışı bütün olumsuzlukların temelleri atılmıştır.

“Bu dinin on senedir elinizle tahrip olunmadık neyi kaldı? Timsal-i bekâret ve ismet olan kadınlarımızı ne hale getirdiniz? Bütün dini faziletlerimizi mahvettiniz. Allah aşkına zavallı milletten ne istiyorsunuz? Bu biçareler size ne yaptı? Sizden hangi hakkını istedi? Zulümlerinizin hangisine karşı durdu? Hangi istediğiniz yapılmadı?

Bütün malını mülkünü, namusunu, hayatını bile size tevdi eden masumlara yapılan bunca eza, bunca zulüm artık yetmez mi? Utanın, utanın yüzünüze maske geçirin de bu pek muhterem milletin huzurunda söz söyleyiniz.”

Özellikle kadın üzerinden değişine sosyal yapı içerisinde, kadın geleneksel yerinden yurdundan kovulmuş, modernleşme adına mahremiyet, iffet, fazilet ayaklar altına alınmıştır. Hafız Baki Efendi’nin ifadelerine göre durum çok ciddi sıkıntıları bünyesinde barındırmaktadır. Baki Efendi dönemin iktidarını eleştirirken bir noktaya da işaret etmekte, “Bu biçareler size ne yaptı? Sizden hangi hakkını istedi? Zulümlerinizin hangisine karşı durdu? Hangi istediğiniz yapılmadı?” demektedir. Kanaatimizce asıl sorunda burada düğümlenmekte, münkere itiraz etmesi gerekenlerin sessiz kalmasında yatmaktadır. Aynı sorunun günümüz toplumunda da varlığı inkâr edilemez derecede kendini göstermektedir. Yani dinin olmaz dediklerini iktidarların olura çevirme girişimlerinde, Müslümanların sessiz kalması, bir bakıma “rıza” duygusunu da ortaya çıkarmaktadır.

Bahsettiğimiz dönem itibarıyla yaşanan olağanüstü ve çok hızlı gelişmeler karşısında bocalayan ne yapacağını kestiremeyen Müslüman muhalefetin Allah katında mazur görülebilecek yanı olabilir mi bilemeyiz. Lakin günümüz itibarıyla Müslüman muhalefetin yaşananlara karşı sessizliği kesinlikle mazur görülmeyecektir. Entelektüeli, akademisyeni, sermaye sahibi, medyası ve daha birçok alanda etkin konumda olan Müslüman muhalefet, fikren dahi iktidara karşı sessiz durmakta, yapıp edilenleri görmezden geldiği gibi, destekte çıkmaktadır. İlginç bir paradoksla karşı karşıyayız.

Hafız Baki Efendi, İslam’a ve Müslümanlara saldıranlara, İslam’ı devletten ve hayattan uzaklaştırmaya çalışanlara bir soru sormaktadır: “Hem sizin bu dinle, bu milletle alakanız nedir? Siz bu dini az sevseydiniz her an mahvına çalışmazdınız. Siz bu millete bir parça acımış olsaydınız ona bunca zulmü reva görmezdiniz.” Gerçekten “ben Müslümanım” deyip de dinini aşağılayan, inancından soğuyan, İslam’ı sırtında bir yükmüş gibi görerek fikri ve ameli sahada boy gösterenlerin İslam’la alakaları nedir? İslam’ı modern düşünce dünyasına taşıyan ve kendi usul geleneği dışında salt akla müracaatla kritik edenlerin İslam’la ne alakaları vardır? Müslüman olduğunu ifade eden bütün siyasetçilerin, laik seküler kurguda, dinden bağımsız devlet yapısında, bütün yasaların Allah’ın hudutlarını çiğnemek üzerine kurulmuş olmasına rağmen, Müslüman oldukları, İslam’la alakalı oldukları söylenebilir mi? Bu sözler birilerini tekfir değildir. Malum olanın ilanıdır.

Müslüman bir mütefekkirin dikkat çekici ifadesiyle, “Eğer Müslümanım diyorsanız neden Allah’ın hudutlarını çiğniyor, Allah’a muhalefet ediyorsunuz? Allah’a muhalefet edip O’nun hudutlarını çiğniyorsanız neden Müslümanım diyorsunuz?” Diliyle Müslüman olduğunu söyleyenlerin, tavır davranış ve amelleriyle gavurlaşmaları, bu gibi insanların İslam’la olan bağının tanımlanması nasıl yapılacaktır? Baki Efendi’nin dediği gibi bu insanlar az biraz İslam’ı sevseler dine aidiyet hissetseler, kendi dinlerine karşı bu kadar pervasız olabilir miydi?

Hafız Baki Efendi dönemin din düşmanlarının asıl yapmak istediklerinin dini ve devleti birbirinden ayırmak olduğuna işaret eder, dini devletten tefrik etmeye, ayırmaya, dinsiz laik bir devlet kurmaya çalıştıklarını belirtir. Din ile devleti, din ile siyaseti, din ile hayatın bütününü parçalamaya gayret gösterenleri, “ellerinizi din-i İslam üzerinden çekiniz” diyerek uyarır. Kendi döneminde dini büsbütün yok etmek isteyenlere seslenen Baki Efendi, bugünlere de adeta işaret ederek, dini kullanışlı bir malzeme gibi, laik-seküler siyasetlerine alet edenlere, “ellerinizi dinden çekiniz, dinimize dokunmayınız” diyerek feryat eder. Baki Efendi dine saldıranlara bedduasını da eksik etmez: “Mukaddesata hücum eden ağızlarınız kapansın. Dini yıkmaya çalışan kalemleriniz kırılsın.”(Amin)

Yüz yıl öncesiyle günümüzün ne kadar benzediği aşikârdır. Yüz yıl önce dine ve Müslümana alenen saldırılar yapılırken, günümüzde bu saldırılar başka bir boyutta yapılmaktadır. Artık herkes Müslümandır(!) Neye, kime, hangi ideolojiye, hangi dünya görüşüne ait olursa olsun fark etmiyor. Öyle bir yere gelindi ki, kiliseye mum yakanlar da, camiye mum yakanlar da Müslümanlık dairesinin dışına çıkmıyor. Putların önünde tazimle eğilmek, beşeri hukuku sahiplenmek, egemenlikte, yasamada, yargıda, eğitimde, sosyal ve siyasal alanda farklı ilahlara tapmak, bunun sonucu olan Allah’a şirk koşmak dahi insanları İslam dairesinden çıkarmıyor. Daha da acı yanı, İslam dairesinden çıkarmadığı gibi, yapılanlara dinden cevaz bulunarak, meşrulaştırılıyor.

Siyasi organizasyonların ve siyasilerin tamamı, muhkemlerin üzerini çiğneye çiğneye dinin içinde at oynatıyor. Ramazanda hepsi Müslüman görünüp, Şevval’de demokrat, laik, Kemalist, liberal, milliyetçi olmakta bir beis görmüyor.

Biz de buradan Hafız Baki gibi seslenelim: Dinimizden ellerinizi ve dillerinizi çekiniz. Kirli siyasetlerinize, temiz dinimizi alet etmeyiniz. Laik iseniz, Kemalist iseniz, liberal iseniz, faşist iseniz, sosyalist iseniz, Müslümanım demeyiniz. Yok! Eğer Müslümanım diyorsanız, dine olan sadakatinizi gösteriniz. Allah’ın hudutlarına ve hukukuna riayet ediniz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *