Devlet, ‘fakiri’ sever mi, severse ne kadar sever?

Devlet, ‘fakiri’ sever mi, severse ne kadar sever?

Milat yazarı Akif Çarkcı: “Bu sorunun cevabını devlet kurumlarına gittiğinizde sıradan insanlara nasıl davranıldığına bakarak verebilirsiniz. Ya da nüfuz sahibi insanlara gösterilen ama diğerlerine gösterilmeyen ihtimama bakarak da verebilirsiniz.”

Pendik’te ortaya çıkan ‘trafik magandaları’ üzerinden bir takım sorular gündeme getiren Milat gazetesi yazarlarından Akif Çarkcı, karakolda nasıl karşılandıklarını gördüğünde bunun anlaşılır gibi olmadığını ama duruma şaşırmadığını belirtti. Çarkcı, bunun nedenleri üzerine dikkat çeken satırlar kaleme alırken, sistemden beslenemeyenlerin, ses çıkarmamaları için ‘sosyal destek paketleri’ ile avutulduğunu savundu. Çarkcı yazısında, “Allah’a olan inancımızı ve saygımızı kaybettiğimiz için insana olan hürmet ve saygımızı, herkese adil ve eşit davranmayı da maalesef unuttuk.” notunu düştü.

Akif Çarkcı’nın işte o yazısı:

Birkaç gün evvel İstanbul Pendik’te, içinde hamile bir bayanın bulunduğu aracın önünü kesip aracın sağını solunu tekmeleyen, neredeyse aracın içindekileri darp etmeye tevessül eden trafik magandaları meşhur bir baklava şirketinin sahibi çıktılar. Bu iki maganda kendilerini ifadeye çağıran karakola gittiklerinde omzunda rütbe olduğu anlaşılan bir polis memuru kendilerini kapıda karşılıyor ve ellerini sıkıyor. Şaşırmadım desem yeridir. Aklımın ermeye, dilimin dönmeye başladığı zamanlardan beri gözlemlediğim bir şey varsa o da şudur ki, Türkiye’de devleti temsil eden devlet görevlilerinde zengin ve güçlü insanlar karşısında bir eziklik, bir kompleks duygusu var. Karşılarındaki şahıs suçlu dahi olsa hak etmediği bir karşılama ve uğurlama ile misafir ediliyor, kendisine karşı son derece nazik ve saygılı davranılıyor! Neyin hatırına? Daha önce karşılandığı-uğurlandığı yere yaptığı bağışların hatırına mı? Aman yarın başımıza bir iş gelmesin bu yukarılardan birilerini tanır bakarsın iki gün sonra tayinimiz Şırnak’a çıkar korkusundan mı? Neden? Neyin korkusu, neyin hatırı? Anlaşılır gibi değil.

Başlıktaki temel soruya dönelim: Türkiye’de devlet fakiri sever mi? Bu sorunun cevabını devlet kurumlarına gittiğinizde sıradan insanlara nasıl davranıldığına bakarak verebilirsiniz. Ya da nüfuz sahibi insanlara gösterilen ama diğerlerine gösterilmeyen ihtimama bakarak da verebilirsiniz. Ya da zengin ve nüfuz sahibi birisiyle haklı konumda yaşadığınız bir problemde adaletin ne şekilde tecelli ettiğine bakarak bu sorunun cevabını verebilirsiniz. Allah’a olan inancımızı ve saygımızı kaybettiğimiz için insana olan hürmet ve saygımızı, herkese adil ve eşit davranmayı da maalesef unuttuk. Güçlünün değil haklının yanında durmayı ihmal eder hale geldik. Cukkası dolu olanı dolu olmayana tercih ettik. Zenginin önünde ceket iliklerken mazlumun gözyaşını görmezden geldik. Sonra başımıza bazı belalar geldiğinde neden böyle oluyor diye şikayet ediyoruz! Bir millet kendisini düzeltmedikçe Allah da onlar hakkındaki hükmünü değiştirmeyecektir. Allah Resulü ne buyurmuştu: “İçinizden zayıflar hırsızlık ettiğinde ellerini kesip güçlüler ve zenginler aynı fiili işlediğinde görmezden geldiğinizde…..” mealinde bir hadisi hatırlar mısınız? Yoksul bir suç işlediğinde farklı, zengin suç işlediğinde farklı davranan toplumların kendi sonunu hazırladığına dair bu ilkeyi bugün kaş kişi hatırlıyor?

Devlet, Türkiye’de halen ciddi bir rant merkezidir. Devlet olmadan zengin olamazsınız, devlet olmadan para kazanamazsınız, devlet göz yummadan vergi kaçıramazsınız, devletle el sıkışmadan yatırım yapamazsınız, devletten teşvik almadan işinizi büyütemezsiniz. Devletin içinde kurulan ve doğal koşullarda işleyen sistem sayesinde resmi ya da gayr-ı resmi yoldan zengin devlete verir, devlet de zengine verir. Bu karşılıklı alışveriş sonrasında şahıslar arasındaki sosyal, siyasi ve iktisadi ilişkiler de bu çarkın emrettiği ilkeler ışığında kurulur ve işler. Bu ilişkiler ağı içinde sıradan polis memuru, sıradan gümrük memuru, vergi dairesi müdürü de, genel müdür de, bakan ve daha yukarıdakiler de vardır. Ayrıca siyasetin finansmanı da Türkiye’de millet tarafından değil para babalarınca karşılandığı için tanımlanan rant akış sistemi içinde ister istemez devlet vardır. Herkes karşılıklı olarak birbirini besler. Birbirini besleyemeyenler ve bu akıştan yararlanamayanlar bazı ayrıcalıklardan yararlanamazlar, sistemin dışında kalırlar. Sistemin dışında kaldıklarından karakol kapılarında kimse ellerini sıkmaz, bir devlet dairesinde de adam yerine konulmazlar. Muteber ve makbul vatandaş olamazlar. Devlet bu kesimi belli aralıklarla sosyal destek paketleriyle avutur, seslerini çıkarmamaları ve uslu durmaları için ceplerine ara ara harçlık koyar, makarna ve kömür yollayarak gönlünü almaya çalışır. Emekli iseler devlet bayramlarda ceplerine üç beş kuruş harçlık koyar, cuma hutbelerinde azla yetinmenin ve kanaat etmenin ne büyük fazilet olduğu güzelce işlenir. Böylece devlet fakirle olan ilişkisini dini argümanları da devreye sokarak sağlıklı bir şekilde şiddete başvurmadan düzenler! Böylece alan da veren de razıdır. Ha bu arada sermayenin tabana yayılması, gelir adaletsizliği, vergi adaletsizliği gibi, girişimcilikte ve eğitimde fırsat eşitliği gibi kavramlar bazı muktedir yanlısı vakıf ve derneklerin yıllık raporlarında birer iyi niyet temennisi olarak yerini alır. İşte bütün hikaye budur!

Şimdi siz söyleyin devlet fakiri ne kadar sever?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *