Hz. Yusuf kıssası üzerine

Hz. Yusuf kıssası üzerine

Gayrı İslami rejimlerde bakanlık yapmanın İslam tarafından yasaklanmadığı iddiası bir süredir müslümanların gündeminde yer almaktadır. Bu konuda Yusuf peygamberin adı zikredilmektedir.

Yusuf Kıssası üzerine

Ali Göçmez

Gayrı İslami rejimlerde bakanlık yapmanın İslam tarafından yasaklanmadığı iddiası bir süredir müslümanların gündeminde yer almaktadır. Bu konuda Yusuf peygamberin adı zikredilmektedir. Biz bunun yanlış olduğunu düşünüyor ve Yusuf (a.s)’ın kıssasındaki bazı ifadelerin yanlış anlaşıldığını düşünüyoruz. Zira hiçbir peygamber Allah’ın indirdiği hükümlere aykırı hükmetmek amacıyla ve şartıyla bir iktidarı, makamı kabul etmez. Bunu, peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed (a.s)’ın hayatı açık olarak ortaya koymaktadır.

Olayı kısaca özetlemek gerekiyor, yanlış anlaşılan ifadelere geçmeden önce.

Yusuf (a.s) kendisine atılan bir zina iftirası sebebiyle hapse atılıyor. Bu sırada Mısır kralı, gördüğü bir rüyanın yorumunu istiyor. Yapılan yorumları beğenmeyen kral başka birini arıyor. Bu sırada sarayda görevli, Yusuf’la zindanda bir süre kalmış birisi krala Yusuf’un ismini zikrediyor.

Bunun üzerine emir verilerek Yusuf zindandan çıkarılıyor. Kralın huzuruna gelen Yusuf önce, hapise atılmasına sebeb olan davanın yeniden muhakeme edilmesini istiyor. Neticede Yusuf’un suçsuz olduğu sübut bulunca Yusuf (a.s) kralın rüyasını yorumluyor. Mısır’da gelecek 7 yıl bolluğun ardından 7 yıl kıtlık olacağını ülke yönetiminin kendisine teslim edilirse bu durumdan kurtulabileceklerini söylüyor. Üzerine atılı zina iftirasından aklanması, bu vakıadaki tutumu, Yusuf’un güvenilir bir insan olduğu hususunda muhataplarında bıraktığı intiba sonucu Yusuf (a.s) Mısır’da tahta çıkar. Mısır’ın yönetimine bir peygamber gelmiştir artık. Bugünden itibaren ülkenin siyasi, ictimai, hukuki, ticari bütün yapısı yavaş yavaş Allah’ın indirdiği hükümlere uygun olarak tanzim edilmeye başlanıyor.

İddia 1. Burada onun tam yetkili (dilediği gibi hareket edebilen) bir kral değil, sadece Maliye veya Ziraat Bakanlığı gibi bir memuriyet istemiştir deniliyor. 12/55’inci ayet delil olarak takdim ediliyor.Önce ayetin mealini okuyalım sonra ifadelerin tahlilini yapalım.

“(Yusuf, krala) dedi ki: Beni memleketin hazinelerine (kaynakları) memur et. Çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim.”

Bu “hazain el arz” ifadesi, Maliye veya Hazine Bakanlığı anlamına gelmemektedir. Şimdi hazine kelimesinin Kur’an’da kullanıldığı anlamlara bakalım.

1’inci örnek: Tur suresi 37’inci ayet: “Yoksa rabbin(Allah)in hazineleri onların yanında mıdır, yoksa işe (Allah’ın yarattığı kullarının işlerini tanzim ve tedvir etme yetkisi) onlar mı hakimdirler?” Bir önceki ayette, Allah’ın ayetlerini inkar edenlerden bahisle “Yoksa gökleri ve yerleri kendileri mi yarattılar? Bilakis (aksine) inanmıyorlar”(Tur 36) denilerek kainatı yaratanın, içindekileri de var edenin insan değil Allah olduğu, yaratmakla kalmayıp bütün varlıkların işlerini de Allah’ın tedvir ettiği, kullarının rızkını veren, yağmuru yağdıran, dağları ovaları yaratan, insanın başına gelebilecek her türlü belayı ve musibeti sadece kendisinin def edebileceği, ilaahir her türlü hakimiyetin kendisinin olduğu, tüm kaynakların (hazine) sahibinin kendisi olduğunu anlatıyor. Ayetlerin sibak-ı -öncesi- ile beraber okunması gerekmektedir, ki anlaşılabilsin.

2’inci örnek: “Her şeyin hazinesi bizim katımızdadır. Biz onu belirli bir ölçüde (miktarda) indiririz.”(Hicr 22) İlgili ayetin öncesinde, yeryüzünden, dağlardan, bitkilerden, gökyüzünden, yıldızlardan bahsedildikten sonradır ki (her şeyin hazinesi bizim katımızdadır) deniliyor.

Görülüyor ki, hazine kelimesi; bayındırlık, maliye veya tarım anlamına gelmemektedir.

3’üncü örnek: “Bunlar, Allah’ın elçisinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Ama münafıklar bunu anlamıyorlar.” (Münafikun 7) Medine’ye gelen muhacirler evlerini, mallarını bırakarak Medine’ye gelmişlerdi.

Ensar, kendilerine her konuda yardım etmiş, her şeylerini kardeşleriyle bölüşmeye razı idiler. Ayette anlatılan, zırai mahsüller değildir. Zira ensar sadece yemeklerini değil, evleri de dahil tüm imkanlarını muhacirlere sunmuşlardı.

Yusuf (a.s)’ın, kardeşini yanında alıkoymak istediği zaman bunu o zamanki meri kanunlara göre yapamayacak oluşu da zihinleri karıştıran bir başka husustur. Şöyle ki, Yusuf kardeşini yanında alıkoymak istiyor, lakin kralın dinine (rejim-kanun-yasa-ceza hukukuna) göre bunu yapması yakışmazdı. Yusuf da bunun üzerine kafiledekilere bu durumda İbrahim (a.s)’ın şeriatındaki cezanın ne olduğunu soruyor ve aldığı cevap üzerine İbrahim (a.s)’ın şeriatını uyguluyor. Kardeşinin yükünde bulunduğu için onu alıkoyuyor. İlgili ayette (Yusuf 76) “ma kane liye’huze eha hü fi din il melik” (kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı) ifadesinden yola çıkılarak, Yusuf’un kralın emrinde maliye memurluğu yaptığını iddia edenlerin iddiaları doğru değildir. 

Şöyle ki, burada “ma kane” (yapamaz) ifadesi, bunu yapma yetkisi yok anlamına gelmeyip (BUNU YAPMAK ONA YAKIŞMAZDI) anlamındadır. Bir peygamber, Allah’ın indirdiği hükümlere aykırı olan bir yasayı nasıl olur da uygulayabilir? Bunu yapmak için iktidar talep edebilir? Kaldırmak için geldiği bir düzeni nasıl olur da işletmeye talip olabilir? Nasıl olur da küfrle uzlaşır? Bunu yapmak bir peygambere yakışır mı? 

Elbette yakışmaz. O da zaten kralın kanununa göre değil, İbrahim (a.s)’ın şeriatıyla hükmetmiş ve kardeşini yanında alıkoyabilmiştir. Burada Yusuf (a.s) hakim-yargı makamını ihraz ettiğine göre, onun Maliye Bakanı olduğu iddiası doğru değildir, sakat bir anlayıştır. Zira öyle olsaydı kralın kanununa göre (eski yasaya göre) hükmeder ve kardeşini alıkoyamazdı.

“Ma kane” (yapamazdı) ifadesinin Kur’an’da kullanıldığı diğer yerlere bakalım.

Örnek 1: “Allah inananları şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Temizi pisten ayıracaktır.”(Al-i İmran 179) Yani bu O’na yakışmaz, yoksa gücü yok anlamına gelmiyor “ma kane” ifadesi…

Örnek 2: “Allah size gaybı bildirecek değildir. (Bildirmez, bu O’na yakışmaz) Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer. Allah’a ve peygamberlerine inanın. İnanır ve korunursanız size büyük bir ecir (ücret-karşılık) vardır.” (Al-i İmran 179) burada da “ma kane” ifadesi yakışmaz, uygun olmaz anlamında kullanılmış; gücü yok, yapamaz anlamında değildir. Öyleyse, Yusuf (a.s)’ın “KARDEŞİNİ KRALIN KANUNUNA GÖRE ALIKOYAMAZDI” ifadesindeki “ma kane” (yapamazdı) karinesi, “bunu yapacak gücü yoktu” anlamına gelmiyor. Bunu yapması, yani gayr-ı İslami kanunla hüketmesi ona, peygambere, yakışmazdı anlamına geliyor.

Örnek 3: “Sizi insanlara şahit olasınız için vasat bir ümmet (orta yolda giden bir toplum) kıldık.Peygamber de size şahit’tir. Yöneldiğin kıbleyi sana uyanlarla topukları üzerinde dönenleri bilelim için böyle yaptık. Bu Allah ın doğru yola koyduğu kimselerden başkasına ağır gelir. Allah imanınızı zayi edecek değil dir(bu O’na yakışmaz). Doğrusu Allah insanlara şefkat ve merhamet eder.” (Bakara 143) “Allah imanınızı zayi edecek değildir”deki ma kane (değildir) ifadesi, “bunu yapmak O’na yakışmaz” anlamındadır. Yani burada ademi kudret (yapacak gücü olmamak) durumu değil, ademi münasebet (yakışmamak-münasip olmamak) durumu vardır.

Örnek 4: “Kendilerinden önce gelen Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim’in milletinin, Medyen ve alt üst olmuş şehirlerin haberi onlara gelmedimi? Peygamberleri onlara belgeler getirmişlerdi.Allah onlara zulmedecek değildi (bu O’na yakışmaz) Lakin onlar kendi kendilerine zulm ediyorlardı.” (Tevbe 70)

HÜLASA: Yusuf (a.s) Mısır’daki durumu Maliye veya Ziraat bakanlığı gibi bir memuriyet değil, önceki kralın tahtına oturan bir peygamberdi. Üzerinde kendisini sınırlayacak bir makamın olmadığı, devlet iktidarının en üst noktasında idi. Bunu Yusuf suresi 56’ıncı ayetten anlıyoruz.

“Böylece Yusuf’u o memlekette yerleştirdik. İSTEDİĞİ YERDE OTURABİLİRDİ. Rahmetimizi dilediğimize veririz. İyi davrananların ecrini zayi etmeyiz.”

İstediği gibi, dilediği biçimde ifadesi, onun bütün yetkileri elinde olan bir makamda olduğunu gösteriyor. Halbuki bir memur dilediği gibi davranamaz. Ayrıca Yusuf suresi 100’üncü ayette anne ve babasını tahtın üzerine oturttuğu, 101’inci ayette rabbi Allah’a, bana hükümranlık verdin diyerek O’na şükretmesi de, onun Mısır’da krallık makamında olduğunu gösteren diğer ifadelerdir.

Kur’an, Süleyman (a.s) ve Davut (a.s) gibi başka kral peygamberlerden de bahsediyor ki bu durum hiçte garip değildir. Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi insanlara ulaştırmakla kalmamış aynı zamanda hakimiyet elde etmeye de çalışmışlardır.Tıpkı muhammed (a.s) gibi.

Bu onların siyaset adamı olduklarını gösterdiği gibi mevcut küfür rejimlerini değiştirmek için mücadele ettiklerini göstermektedir. Hiçbir peygamber, değiştirmek için geldiği düzende bir bakanlık yapmamıştır. Bu, peygamberlerin siyasi sünnetidir. Hükmetme makamıyla memuriyetin aynı şey olmadığını da biliyoruz. 

Eğer durum vaziyet böyle ise, Yusuf’tan bahseden ayette niçin (KRALIN KANUNLARINA GÖRE KARDEŞİNİ ALIKOYAMAZDI) deniliyor.

Yusuf (a.s) Mısır’da iktidar erkini eline aldığı zaman henüz gayrı İslami kanunlar yürürlükte idi.Bir toplumun yapısı bir gecede değişmez, değiştirilemez. Önceden de böyle idi, şimdi de böyledir. Gelecekte de böyle olacaktır. Toplumu oluşturan insanların davranışlarını tanzim eden kurallar zamanla, aşama aşama değiştirilir. İnsanın fıtratı bunu gerektirir. Rasulullah, Medine’de bir devlet kurduğu zamandaki gelişmelere bakarsak şunu görüyoruz:

1: Miras kanunu, Hicri 3’üncü veya 4’üncü senede geldi.

2: Nikah ve talak kanunu, Hicri 5’inci veya 6’ıncı senede geldi.

3: Savaş ve barış kuralları, diplomasiyle ilgili kurallar 9’uncu senede geldi.

4: Men’i müskirat kanunu (içkinin yasaklanması)Hicri 9’uncu senede gerçekleşti.

5: Ticari muamelelerle ilgili kurallar, 9’uncu sene de konuldu.

6: Tefecilik, Hicri 9’uncu senede kaldırıldı.

Bu durum ortada iken, Kur’an’da yer alan ve ilk olarak Muhammed (a.s)’ın çıktığı yolda kendisine örnek gösterilen Yusuf kıssası delil gösterilerek, bir müslümanın Allah’ın indirdiği hükümlere aykırı hükmetmek şartı ile iktidara gelmeyi kabul etmesinin mümkün olmadığını, peygamberimizin hayatını da gözönünde tutarak, bunu doğru bulmadığımızı belirtmek istiyoruz. En doğrusunu Allah bilir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *