Ulusçuluk Cenderesi

Ulusçuluk Cenderesi

Gerek Yeni Zelanda gerekse Hollanda’da ortaya çıkan semptomun teşhisini “dinlere” bağlayarak izah edecek olan modern propagandistlere yahut işin gerçeğini görmezden gelip “terörün her türlüsüne karşıyım” diyerek söze başlayanlara aldanmayın…

Ulusçuluk Cenderesi

Hüseyin Alan

Önce Yeni Zelanda şimdi de Hollanda mı? Katliamla başlayan katliamla mı sürüyor!

Önce bir şey: Toplumsal sosyal yaşam biçimiyle/örgütlenmesiyle, siyasal ideolojinin/dinin birbirini desteklediği yahut birinin diğerini ürettiği bilinir.

Hangisinin hangisini ürettiği sorusu tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı sorusu gibi absürt olup cevabın, biri olmadan diğerinin olmayacağı gerçeğiyle, ikisinin birlikte var olduğunu ve bütünleştiğini söylemektir.

İkisi arasındaki uyumsuzluk kaotik ortamı, düzensizliği ve savaşları getirir. Şimdi konuya geçelim.

Avrupada, cemaat temelli feodal toplumsal yapının/örgütlenmesinin dini/ideojisi, katoliklikti. İkisi arasındaki uyum 1000 yıldan fazla istikrarlı bir düzen sağladı. Bunun iyi mi kötü olduğu başka bir tartışmanın konusudur.

1300’lerde İtalya kent devletlerinde başlayan, şehir meclislerinde kraldan ve kiliseden özerk burjuva sınıfının sivil yönetimi, dinden bağımsız sivil hükümranlık ideolojisi olarak şekillendi. 16. Yüzyılda aydınlanma dönemiyle Batı Avrupa’da kurumsallaştı. O ideoloji/din, kendi modern tüccar toplumsal örgütlenmesini/yapısını yarattı. Bu değişim ve dönüşüm 18. yüzyıldan sonra emperyalizm eşliğinde dünyaya yayıldı.

Modern çağ da denilen bu dönemde toplumsal yaşam biçimi, endüstriyel kapitalist toplum niteliğiyle örgütlendi, ulus toplum adını aldı. Bu toplumsal yapının dini/ideolojisi de protestan dinden ahlaki meşruiyet alan ulus devlet yapısıyla (liberalizm, sosyalizm, faşizm ve muhafazakarlık) demokratik siyaset oldu.

Dolayısıyla bilgi, bilginin kaynağı, üretim biçimi, amacı ve hedefi de doğal olarak değişmiş oldu..

Modern toplumsal yaşam ve onun ideolojisi/dini, haçlı seferleri, emperyalizm amaçlı yayılmacılık, iki dünya savaşı ve akabinde bağımsız ulus devlet olma mücadeleleri sırasında kendi toplumsal biçimini dayatırken gerek komşularıyla olsun gerekse kendi içinde olsun, milyonlarca insan katledildi.

Bu katl, ulus toplum cenderesine sokulan insanı cinnete soktu, klasik toplumlardaki geleneksel komşu, akrabalık ve din bağlantılı ilişkilerini bozdu, değişik adlarla düşmanlaştırıp/ötekileştirip kaldığı yerden devam ediyor..

En son gerek Yeni Zelanda gerekse Hollanda’da ortaya çıkan semptomun teşhisini “dinlere” bağlayarak izah edecek olan modern propagandistlere yahut işin gerçeğini görmezden gelip “terörün her türlüsüne karşıyım” diyerek söze başlayanlara aldanmayın; onlar size sorunun dayandığı düşünceden ve kökenden bahsetmeyecek; kanseri soğuk algınlığı olarak gösterecektir..

Böyle kiliseye böyle papaz demişler; modern toplumsal yaşamın dini/ideolojisi de kendisiyle uyumludur. Bu tür semptomlar doğaldır! Bu ikisi arasındaki uyumun da iyi mi kötü mü olduğu başka bir tartışmanın konusudur diyelim.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *