İsmet Özel üzerine bir değerlendirme

İsmet Özel üzerine bir değerlendirme

Geçirdiği kalp krizi ve ardından beyin kanaması nedeniyle hastanede tedavisi devam eden İsmet Özel’in fikri yönü de son günlerde tartışılmaya devam ediyor.

İsmet Özel fikriyatının Türklük ve Müslümanlık arasında kurduğu bağlantı en büyük tartışma konusu olurken, aynı noktaya eğilen Ercan Yıldırım, Özel’in yalın bir Türk gerçeğinin ancak İslam ile var olabileceğini söylediğini hatırlatıyor.

Bu toprakların İslam’la yoğrulmuş olmasına karşın, İslam ismi yerine, Batının İslam’la eş tuttuğu anlamda Türklük ifadesinin Özel tarafından kullanıldığı her platformda dile getirilmesine karşın, Milliyetçi bir söylem olarak Türklük ifadesinin kavramsal bağlamından kopmadığı ya da koparılamadığı, Özel’in söylemleri arasında bugüne kadar en çok bu yönünün tartışma konusu olması ile ispatlanmış gibi görünüyor.

Bugün, Star Açık Görüş‘te yayınlanan yazısında Ercan Yıldırım da genişçe bu konuyu gündeme getiriyor ve Özel’in Türkiye’nin nomosu vurgusunu da hatırlatıyor: İslam, Türk, ehli sünnet ve gaza omurgası…

“Halkın Dostları’ndan Hakk’ın dostlarına İsmet Özel” başlıklı yazısında şöyle diyor Yıldırım:

Halkın Dostları’nı çıkarırken de Hakk’ın dostlarıyla bir aradayken de Türkiye’nin nomosunun peşindeydi. Saf, yalın bir Türk gerçeğinin sadece İslam ile var olabileceğini neoliberalizmin Türkiye’yi ve Müslümanları işgal ettiğinde söylemedi sadece, komünistken Kızılay’da “kula kulluğa hayır” sloganları atarken de aradı.

Peygamber Efendimizin yancağızından seslendi, “bir elime Ay’ı bir elime Güneş’i verseniz davamdan dönmem” sünnetini bilmem ondan daha iyi uygulayabilen geldi mi bu topraklara…

Graham Fuller’e yayınevinin duvarındaki harita üzerinde dünya sistemini anlatmışlığı var, eliyle yaylar çizerek Balkanlardan Anadolu topraklarına sıkıştırılsak da, “Orta Asya’ya dönmeyeceğiz” ültimatomunu verdi. Fuller’in aldığı kesin o uyarıyı, Türklerin anladığına inanmadı hiç, Türklük vurgusu İsmet İnönü’nün Lozan’dan çıktıktan sonra “bir yüzyıl kazandık” sözünün gerçeklik sahasına inmemesi içindi biraz da; bölünme sözü edenlere karşı çıkarak, “hayır, bölünme tehlikesi yok, bu topraklarda Türk varlığının ortadan kalkma tehlikesi var” dedi.

Türkiye’nin Osmanlı’nın devamı olduğunu iddia edenlere mukabil burada İstiklal Harbi ve İstiklal Marşı ile yeni bir devletin, yeni bir milletin doğduğunu iddia etti, İstiklal Harbi kazanılmadan önce İstiklal Marşı’yla Türkiye’nin nomosu belirlenmişti bile; İslam, Türk, ehli sünnet ve gaza omurgası…

Sağlam felsefe 

İsmet Özel şiirlerinde, yazılarında, Türkiye’nin ya da dünya sisteminin mekanizmasını anlatırken “insan”ı her zaman merkeze aldı. Felsefenin eşlik etmediği yazısı neredeyse yoktur; Tahrir Vazifeleri başlı başına bir felsefe metnidir. Türk okuru Tahrir Vazifeleri’ni yeterince okumadı, yeterince anlamadı.

İsmet Özel hayatı boyunca bir kendilik bilgisi üretti, bir kampın adamı, sözcüsü olmayı varoluşuna kabul ettiremedi.

Müslümanlara, Türklere alelade, sıradan insan olmama, biricik kalma şuuru için çırpındı; o kendisi gibi Müslümanların da kafirinden ayrı bir hayat yaşaması, varoluş sergilemesi için yazdı, Müslümanlar “herkesleşmek”, sıradanlaşmak, basit bir Batı mukallidi olmak için yırtındı.

Ortam içinde kalıp sistem dışında düşünme özgürlüğü kazanmayı öne çekti, “asfaltta gezip asfaltı eleştirme özgürlüğü”nden bahsetti, hitap ettiği çevreler “en iyi asfaltı üretme”nin derdindeydi.

Dünyaya gelmeyi saldırıya uğramak şeklinde yorumlarken Heidegger’in fırlatılma istiaresini kullandı, dünyayı savaş meydanı olarak okurken de dünya hayatını bir hurma ağacının dibinde gölgelenme hadisi zihnindeydi. “Ortama uymuyorum çünkü dünyada evimde değilim” düşüncesi insanın tamamlanmamış bir proje olduğuna atıf yapıyordu. Kim tamamlayacak bu projeyi… hiçbir zaman insanı mutlaklaştıran bakış açısına girmedi, Allah’ın takdirini bir ehli sünnet müdafii olarak zihninin merkezine yerleştirdi. İnsanın özü olduğunu söyleyen klasik felsefeye karşı çıktı, insanın özünün değil tarihinin olduğunu söyleyerek sorumluluğunu yüzgeri eden insan varlığının foyasını çıkardı. Kimse kötüyü, çirkini, gavura has olanı yapıp özünü suçlamasın, insan ve dahi Müslüman yaptıkları kadar insan ve Müslümandı.

Anadolu’nun, biz Türklerin ailelerinden birinin evladıydı, asaleti soyundan, boyundan, klanından, verili gelmiyordu, Arap Komserin Oğlu olarak kendisine “gazetelerimi getir” diyen valiye “benim görevim değil çok istiyorsanız kendiniz alın” diyen babasının asaletini tevarüs ettirmişti. Kadirşinas itaatsizliği tevarüs edilmemiş asaletinden, yani yapıp ettiklerinden, dünyaya doğru yürümesinden belliydi.

Dünyaya gelmenin amacı nedir; en konforlu maddi imkanlara sahip olmak mı, şaşaalı medeniyet kurmak mı? Tabii ki hayır, kapitalizme, küfre karşı varoluş göstermek kendini sahicilik arayışıyla açıklar.

İsmet Özel nedir diye soranlara rahatlıkla baştan ayağa sahicilik arayışı diyebilirsiniz, zannetmeyin ki samimiyet yahut sadece sözleriyle yaşadıkları arasında hilaf bulunmayan… Sahicilik kişinin “kendi potansiyelinden başkasına” itibar etmemesiydi…

Fichte’nin “kendi kendine yeten Alman ruhu”nu önce İsmet Özel varlığına sonra Türk milletine uyguladı, kendi kişisel tarihini Türkiye’nin tarihiyle birlikte okuması bu bütünlükten kaynaklanır.

Türklük vurgusunu seslendirdiğinde neoliberal siyasallık hakimdi, AB ile birleşme, bir arada yaşama, hoşgörü kavramları etrafında millet vasfına karşı aleni bir proje yürütülüyordu, “kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir” diyerek, bilkuvve millet bağını bilfiile çekti, millet olma erdemini, asaletini yeniden bu topraklara hatırlattı.

Muhammed Hamidullah’ın İslam’a Giriş’ini okuduktan sonra sadece Müslüman olurken başkasından, kafirden geleni reddetme şiarını da aldı, İslamcılık düşüncesine getirdi. Antagonist siyaset anlayışı vardır, gri nedir bilmez, dizleri ve elleriyle tempo tutarken söylediği “freedom now” sloganına “gerçekçi ol imkansızı iste”yi ekler her zaman. İsmet Özel vaaz veren yazarlardan olmadı, ahlakçı da değildi; ahlak yazılarının başköşesine yerleşmesine rağmen. Belki Seyyid Kutup’tan mülhem devletten çok toplumu öne çıkarır. Toplumu cemaatleşme kavramıyla birlikte izah ederken millet bağına geçişi sağlar. Bu tarihsel süreklilik dünyaya katı bakışın, güçlü toplum arayışının, tazelenen, her gün yenilenen bir dünyada var kalmanın temel formülüdür. “Düzen değişsin diyenleri düzen değiştirdi” ifadesi öne çıkanların, projelere dahil olanların, para ve kariyer için davanın değerini çürütenlerin konumlarını açık eder.

Cemaatleşme

İsmet Özel hiçbir zaman bir doktriner olmadı, olmaktan da imtina etti. Bu çağın içinde ama bu çağın üstünde insan ve toplum-millet bağı öngördü, komünistken saf-sağlam bir sınıf ve toplum, İslami hareket derken saf-muhkem bir İslami cemaat-toplum, Türklük vurgusunda yine saf-bütünleşik bir millet bağı için çırpındı… Hedefe kilitlenmiş, küfrün kirletmediği saflıkta bir zihin ve irade ile modernizmin ayartmalarından kendini azade kılmış bir insan gerçekliği… Sahabeden millete geçen aynı siperden birbirine bakan, birbirinin arkasını kollayan, birbirine itimat eden, “bu adam beni satmaz” diyebileceğin bir cemaat…

1970’lerin genç İslamcılarının çıkardığı Düşünce Dergisi’nde yazdı Cemaatleşme yazısını, daha Müslümanların arasına yeni dahil olmuştu. Sezai Karakoç’un yanına geldiğinde “İslami kıyafet” giydiği için istihzayla karşılanmıştı, Müslüman saflığına inancını bu bakışlar kırmadı hiçbir zaman! Cemaate aynı cepheyi paylaşacağı arkadaşlıklara öteki fikrine, kafir varlığına, homojen bir birlikteliğe belki Saint Simoncular gibi düğmeleri arkada gömlek giyebilecek, birbirini destekleyebilecek, yedekleyebilecek bir Müslüman topluluğa iman ediyordu. Cemaate o kadar inanıyordu ki, Yeni Devir’deki yazılarında tüm cemaatleri toplayan bir dergi projesinden bahsediyordu; Dayanışma yazısını yazarken de aynı kaygı içindeydi.

İsmet Özel’den bahsederken egolarını gözümüze sokmaya çalışanlar cemaatleşme, dayanışma, aynı siperden bahsetme yazılarını görmüyor… Bunları görmeyenler Ali Bulaç, Selahaddin Eş, Enes Harman, Burhan Kavuncu, Süleyman Çobanoğlu, Gökhan Özcan gibi pek çok isim hakkında yazdığını unutur, unutturur, yok sayar!

1980’lerdeki fikir hayatı

İsmet Özel komünistken de kafir, Batı, kapitalist dünya sistemi karşıtıydı, Türklük derken de… Düşüncesinde, şiirinde, varoluşunda devamlılık olan ender yazarlardandır, entelektüel kimliği buradan gelir zaten.

Efendilerin pusatlarına üsttenci bakışını Müslümanlar edinemedi ne yazık ki; ürkek, indirgemeci ve dışlandığı yere girmek için can atan tutumlarından vazgeçmediler.

Müslümanlığı tanıdığı, medeniyet-teknik-yabancılaşma üzerinde durduğu erken döneminden sonra bilhassa 12 Eylül sonrasında dünya sistemine, dünya sisteminin Türkiye’deki mekanizmasına, İslami harekete, İslami siyasete yönelik yazılar kaleme aldı, İslamcıların da dünya sistemiyle entegre olma çabalarını görünce kafiri ve kapitalizmi 400 yıl gerileten sistemi kuran Türk kimliğini öne çıkarmaya başladı. Sürekli okuyan, sürekli yenilenen, ekonomi-politik ile dünya sistemini ve Türkiye’deki işleyişi felsefeden şiire kadar pek çok disiplinle, Wallerstein, Braudel, Sombart, Heidegger, Nietzsche, Kant, Hegel, Fichte, Topçu ile açıklayan, sistemin çarklarını ifşa eden, düzeneği anlatan yazılar yazdı. Türkiye’deki düzeni Doğan Avcıoğlu, Kemal Tahir, Şerif Mardin gibi isimlerden çok daha net, içerikli, sahici kavramlarla anlattı.

1980’lerde sistemin laiklik kartından, demokrasi gürzüne kadar pek çok aracını çözümleyen İsmet Özel, aradığı Müslüman cemaatine yaklaşmıştı ki 1991’deki ittifakla Müslümanların Batı kapitalizmini, küfür düzenini ortadan kaldırmaya değil ona dahil olmaya çalıştığını fark edince, para ve kariyer için yaşadıklarını görünce Türklük vurgusuna geçti. 80’lerdeki İslami hareket söylemi “bu topraklardan” sesleniyordu, hiçbir zaman İran devrimini önemsemedi, hiçbir biçimde İslam devleti, İslam birliği, hilafet söylemlerine kulak kabartmadı.

Dünyada Müslümanlar bir “şey” olacaksa bunun ancak Türk milletinin öncülüğünde kafirle çatışmayı göze alma metoduyla gerçekleşeceğini belirtti; bu yüzdendir İslam dünyası kavramını küçümsedi, istihzayla baktı çünkü sahiden bir İslam dünyası olsaydı bir Müslümanın bırakın eziyet çekmesini, bir fiske vurulmasında dahi Müslümanların dünyayı ayağa kaldırması gerektiğini anlattı.  Asr-ı Saadet’i nostalji veya hayıflanma için değil, yeni bir İslami cemaat için zikretti, Müslümanların yeni kavramlarla düşünmeye başlaması, her Müslümanı kardeş kılma hassasiyetini vurguladı.

Müslümanın aldığı karara ihanet etmemesi fikri bugün ne kadar gülünç öyle değil mi, 80’lerde değildi ama!

Gelenekçilik-modernlik tartışmasını anlamsız gördü, İslami olanın İslami yaşayışla bağlantısını gösterdi, titizlik, sorumluluk, mücadele, üst ahlaki tutum kavramlarını öne çıkardı. Nabza göre şerbet verme, romantizm, sembolizm, soyut ve fantezi düşünmenin karşısında yer aldı. İslami siyasetin kararlılığını, saflığını, gayrı İslami olandan kendini ayırabilmesini, düşmana karşı heybetli durmasını belki de en önemlisi “mevki değil mevzi kazanma”yı anlattı. Klasik İslam düşüncesi tartışmalarını tecdid-ihya-reformu diline dolamadı, kapitalizme cepheden bakmayan tartışmaların zaman dışılığını gördü, gösterdi.

Türkiye merkezlilik

İsmet Özel bulunduğu dönemde bazı kavramların öne çıkmasını biraz da dünya sisteminin işleyişine bağlar; medeniyetçilik gibi… Üç Mesele’de medeniyetin kapitalist karakterini, baskın ve varoluşu tahrif eden yapısını, yabancılaşma ve teknik ile anlatır. Kültür ile medeniyetin ayrılmazlığını, Batılı teknolojinin, sanayinin dünya sistemine eklemlenme olduğunu harlı düşünce dünyasında açık açık yazar. Şair döneminin eğilimlerinin karşısındadır, bu karşıtlığı kaba muhalifliğin ötesinde teklifleriyle birlikte yapar.

Herkesin Türklük deyince nefret objesine dönüştürdüğü yıllarda “Amerikalı değilim hiç olmayacağım” tişörtü giymesine istihzayla yaklaşanlar bugün Amerikan oyunlarından bahsediyor! Menderes ve Özal’ın Türkiye’ye yaptıklarını o furyanın libidosu yüksek zamanlarında da sarahaten anlatır!

Radikalizm cazipken vasat ümmeti yazdı. Fundamentalizmi ve radikalizmi dünya sisteminin Müslümanları bölmeye yönelik girişimleri şeklindeki değerlendirmesinin bugünden bakıldığında ne kadar gerçek olduğu anlaşılır. Geleneği gelecekte değil İslami gelecek perspektifinde değerlendirir, sağcı ya da solcu değil Müslüman olmanın onurunu anlatır, demokrasinin erdemli bir yönetim olmasa bile cari düzende Müslümanlar için en iyi yönetim biçimi olduğunu kaydeder, sentez arayışlarının karşısına geçer.

Komünistlikten itibaren Rusya-Moskova, Çin-Pekin, AB-Brüksel, İran-Tahran, Mısır, Suudi Arabistan, Orta Asya merkezliliğe, İslami-sosyalist hareketlerin farklı metodlarına karşı Türkiye-İstanbul merkezliliği, Türkiye’nin ve Müslümanların meselelerinin Türkiye’den çözülebileceğini uzun uzun anlatır; “Milli meselemiz beynelmileldir” diyen o.

İsmet Özel “Ya güçlünün tattırdıklarını tadıp yavaş yavaş yok olacağız ya kendi ayakları üzerinde durup millet olacağız” dediğinde Türklük yazıları nedeniyle taşlanıyordu, bugün siyasal, fikri, matbuat alanını bu söz belirlemiyor mu? Ya da bize özgü yol… O bütün yazılarında ne demokrasi ne tek parti, ne komünizm ne kapitalizm ne milliyetçilik ne muhafazakarlık dediğinde üçüncü yoldan, bize özgü olandan bahsediyordu.

Dünya nasıl değişir?

Halkın Dostları’ylayken de Hakk’ın Dostları’nın yanında da, güçlü millet vurgusunda da hiçbir zaman kitleleri ölçü görmedi, İntibak yazısında olduğu gibi avamın öneri getiremeyeceği, getirilen önerileri kabul edeceği düşüncesinden hiçbir zaman sapmadı.

Belki de lümpenliğin yükselişi “halksa kal’am onu kal’a kılan benim” bakış açısının yitirilmesinden ileri geliyor. Dünya sistemiyle, kapitalist küfür düzeniyle kavgasında Müslümanlara en çok “düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz / siz gidin artık / düşman dağıldı dedikleri / bir anda / anlaşılıyor / baştan beri bütün yenik düşenlerle / aynı kışlaktaymışız” ikazında bulunur, kullanılmamayı, aparata dönüşmemeyi salık verir; başarır mı… bunu Allah’ın ve devletin gölgesinde yaşamaya mecbur ve alışmış insan varlığının kavraması belki de şimdilik mümkün değil.

Sivil dayanılmaz yüreği düşüncesinin, şiirinin, ontolojisinin her kıvrımında attı, düşüncesindeki sahicilik haramla, parayla, kariyerle ilişkisinin yokluğundan gelir.

Çok da zorlamamak gerek, modern dünyada nasıl Müslüman olunur yahut dünya nasıl değişir diye büyük teorilere bakmayın, “ölümü pahasına haram yemeyen”ler çoğaldığında bakmışsın ki dünya zaten değişmiştir.

Erdemler risalesine İsmet Özel’den eklenecek çok tutum var, Müslüman olmanın sorumluluğunu örtenler, dejenerasyondan yakınıp, bize ne oldu yazıklanmasına girişebilirler. Dünyayı Peygamber Efendimizin yancağızında oturup “tam düşecekken tutunduğum tuğlayı / kendime Rab bellemeyeceğim” diyenler değiştirir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *