Prof.Dr. Yalçınkaya: ‘Konuşurken biraz temkinli olmak lazım’

Prof.Dr. Yalçınkaya: ‘Konuşurken biraz temkinli olmak lazım’

İktibas Dergisi sohbetine katılan Prof.Dr. İrfan Yalçınkaya, “Malum bizde üç konu üzerinde herkes fikir sahibidir, herkes fikir söyler. Bunlardan biri dindir yani İslam, diğeri tıptır, sağlıktır; üçüncüsü de siyasettir.” dedi.

İktibas Dergisinde 15 günde bir düzenlenen sohbetlerde geçen hafta Prof.Dr. İrfan Yalçınkaya konuk oldu.

Mustafa Bozacıoğlu’nun kısa bir takdim konusmasının ardından, “Sağlık ve Tıp” başlığı altında bir sohbet gerçekleştiren Yalçınkaya sözlerine şöyle başladı: “Malum bizde insanlar, özellikle bu toplumda üç konu üzerinde herkes fikir sahibidir, herkes fikir söyler. Bunlardan biri dindir yani İslam, diğeri tıptır, sağlıktır; üçüncüsü de nedir, siyasettir. Bilgi olmadan fikir sahibi olan o kadar çok insan var ki, ne bilip ne dediği, ne kadarı bildiği, ne kadarı doğru, ne kadarı eğri, çok da üzerinde durmuyorlar. Bazı konularda bizim konuşurken temkinli olmamız lazım, dikkatli olmamız lazım, eğer bilmiyorsak bilenlere sormak ya da bilenlerin yazdığı, söylediği, konuştuğu şeyleri seyredip okumamız lazım. Bir şeyi her yönüyle bilemeyebilirsiniz, biraz bilirsiniz, bazılarını çok iyi bilirsiniz, bu her meslek için geçerli, tıp için de geçerli.” sözleri ile konuşmasına başladı.

Prof.Dr. İrfan Yalçınkaya şöyle devam etti: “Tabi ki modern zamanlarda artık her şeyin okullaştığı, üniversitenin geliştiği, her şeyin eğitiminin, bilim üretiminin veya işte dallarının belli üniversitelerin, belli merkezlerin olduğu bir zamanda, sizler, herkesin her şeyi öğrenmesini, bilmesini beklemeyeceksiniz. Herkes bir şeyin ucundan tutacak, bir şeyi öğrenecek. Bazen Türkiye’de birçok üniversitenin karşılığı olmadığını düşünüyorum, titrlerin de bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Sizin ortaya ne koyduğunuz önemlidir bence, eserleriniz önemlidir, sizin yetişmiş olmanız önemlidir.”

Prof. Yalçınkaya’nın sunumundan özet bölümler sunuyoruz:

Sağlık ne? Sağlık derken tanım ne?

Sağlıkta şöyle bir tanım var Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı, doğru bir tanım, güzel bir tanım: Sadece hasta ve sakat olmamak hâli değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönlerden tam bir iyilik hâli demiş, komple tarif etmiş. Ve yine çağdaş tıbbın tanımına göre insanı nasıl tanımlamış? Biyo-psiko-sosyal, tam da buna uygun.

Peki, tıp ne? Aslında öncelikle tıbbın konusu insan, yani hayvan değil, bitki değil, diğer varlıklar değil, insan. İnsanın hayatı, hastalıkları, sağlık ve mutluluk. Amacı ise, insan sağlığına hizmet etmek, insanı hastalıklardan korumak ve kurtarmak, onun ömrünü uzatmak, sağlık açısından yaşam kalitesini yükseltmek ve ıstıraplarını gidermek ya da azaltmak, böyle tanımlamış. Ben tabi bu konuda ancak bu kadar tarifle yetiniyorum.

Tıp biraz da modern zamanlı kavram, yani medicus, medikal, onun yerine sağlık demek daha doğru. Aslında herhalde sağlıkla ilgili ilk gözlemler, bilgiler, tecrübeler, insanın yeryüzünde var olması ile başlamış olması lazım. Çünkü insan kendisinin tüm uzuvlarını -tabi bunu yalnız fizyolojik olarak, yani bedensel olarak algılamamak lazım, işin içinde insanın psikolojisi de var- bu şekilde karşılaştığı sorunlar üzerinde kafa yormuştur, gözlemler yapmıştır, bazı şeyleri öyle öğrenmiştir. Yoksa insana sağlıkla ilgili, tıpla ilgili bir bilgi verildiğine dair bizde bir malumat yok. Hani Kur’an’da Allah, insana isimleri öğretti, ilk bilgi verildi diyor ama o ilk bilginin kapsamında ne var fazla bir bilgimiz yok.

Tıbbi gelişmeler askeriye kaynaklı

Eskiden Anadolu’da doğumlar evde yapılırdı, ebe dediğimiz yaşlı, tecrübeli insanlar vardı. Sizin kolunuz, bacağınız kırıldığında, çıktığında kim onu sabitleyip yerine oturtacak, doktora ulaşma imkanı mı vardı, bu işin eğitimi mi vardı? Bu işin eğitimi askeri tıbbiye ile başladı. Orada amaç neydi biliyor musunuz? Hem Batıda bu tür gelişmeler var, hem de savaşlarda asker yaralanmaları var bunları en aza indirmek. Aslında asker kendisi için tıbbiye kurumunu açtı ama sonra, toplumun da böyle bir ihtiyacı var, ondan sonra bu iş iyice sistemleşti. Batı’daki, Doğu’daki gelişmelerle bugünkü noktaya geldi, onun hikayesi uzundur ben oraya girmek istemem.

Ben şunu söyleyeyim size: Tıbbın 18, 19 ve 20. yüzyılı harikadır. Şimdi modern tıp hakkında ileri geri konuşanları ben yadırgıyorum. Siz diyorum ne istiyorsunuz? Geçmişte bu uygulamaların ne olduğunu biliyor musunuz, neyin farkındasınız? Bugün her şey kayıt altına alınıyor, bu önemli, çünkü aktaramıyor başka türlü, iyi kayıt yapanlar bazı yerlere çabuk ulaşıyor. Ve yapılamayan, olamaz denilen şeyler yapılıyor, bu anlamda inanılmaz gelişmeler oldu, tıp başka bir yere gidiyor. Elbette ki sorunlar var, yeni sorunlar çıkıyor, yeni problem çıkıyor, çıkacak da, belki de bu kaçınılmaz, tamam mı? Sizin yaptığınız bir tedavi başka sorunlara da yol açıyor ister istemez. Çünkü eğer siz idealist, mükemmelliyetçi, sorunsuz bir yer istiyorsanız yaşamayın, gidin, ayrılın dünyadan…

Modern tıp eleştirilebilir mi?

Eleştirebilirsiniz sorun değil ama modern tıbbın eleştirilmesi, modern tıp dışındaki çözümlerin de sağlıklı olduğu veya doğru olduğu anlamına gelmiyor. İnsanlara öyle bir sunuldu ki, öyle bir algı oluşturuldu ki, hemen her hastalığın sebebi ve çaresi bulunuyor, bulunabilir zannediyor. Bazı hastalıkların dermanı bulunsa dahi yeni hastalıkların kapımızı çalabileceğini fark edemiyoruz. Tıp belli noktalarda başarı ilerleme kaydetse dahi bazı noktalarda bir sonuca ulaşmadığını, çözüm üretemediğini ve bir takım yeni sorunlara yol açtığı çok dillendirilmiyor.

Hekimlerin bizzat kendileri ve kitle iletişim araçları, tıbbın ne olup ne olmadığı, yeri, sınırları, açmazları konusunda her zaman resmin bütününü olduğu gibi ortaya koymuyor. Olmadık hayaller, ayağı yere basmayan vaadler ve gerçekçi olmayan bilgilerle insanların kafası allak bullak oluyor. Mesela bugün Google sayesinde insanların cep telefonuyla en ufak hastalık konusunda ilgili ilgisiz, doğru yanlış bilgilendiği bir ortamda en büyük sıkıntı bizim için ne biliyor musunuz? Bir kılavuzsuz gecenin karanlığında ve bilinmedik yerde yol alan kişiler oluyor insanlar. Kafası karışmış, sorulara boğulmuş, darmadağın olmuş. Size geliyor geldiğinde artık doğruyu mu aramak istiyor, yoksa kafasındaki o binbir soruya mı cevap vermek istiyor anlaşılmıyor. Çoğu zaman insanları ikna edemiyorsunuz.

Kapitalizmin ana gayesi

Aslında televizyon için derler ya reklamlar arasında konan programlardır, asıl amaç satıştır, kapitalizmin bir şeyidir. O eğitimmiş, yok belgesellermiş, yok dizilermiş, geçin onları siz. Oradaki esas hedef; sizin seyretmeniz ve orada verilmek istenen, yani o satılmak istenen, pazarlanmak istediği ürünlerin satılmasıdır. Sağlık için de aynı şeyi yapıyorlar, bu sağlık programları ne kadar sağlıklı, ben o noktada endişeliyim arkadaşlar. Bu noktada resmin hepsini göstermiyorlar veya çoğu onların aslında bilinçli olarak yapılan, yani sanki biz bunları sizin iyiliğiniz için yapıyoruz. Gerçek mi, görelim bakalım, çoğu onların korkudur, ben de seyrediyorum şaşırıyorum. Seyretmiyorum ben de onu söyleyeyim.

Ercümend Ağabey sağlığında, son yıllarında şunu da söylemişti, benim de kafam takılmıştı. Ya biz tamam bir dünya görüşü, bir hayat tarzı öneriyoruz, bir model, bir işte devlet deyin, organizasyon deyin, iktidar deyin, ne derseniz deyin, bunun bir sürü ayağı olacak, sağlık ayağında kim var, kim uğraşacak, kafa yoracak. Siz geldiğiniz zaman sağlık sorunları sihirli değnek gibi, Mehdi gelmiş gibi çözülecek mi? Kurtla kuzu birlikte mi yaşayacak? Yani siz geldiğiniz için insanlar melek mi olacaklar? O her üç kâğıdı yapan insanlar artık biz vazgeçelim çok kötü oldu. Arkadaş geldi güzel bir dünya başladı artık diye değişecekler mi? Hayır, öyle değil. Onun için ben kişileri, güzel örnekleri, toplumdaki bu iyiliği arttıralım diyorum. Toplum bozuldukça bizim de işimize gelmeyecek. Ben onun için her yerde, her zaman olayı bir bütün olarak görüyorum.

Bizim hatamız sloganik konuşmak

Bizim en büyük sıkıntımız her konuda böyle sloganik, içi boş, ayağı yere basmayan fikirlerle konuşmamız. Ya bu konuda sizin deneyiminiz ne? Bazı teklifler geliyor mesela şu konuda hocam bir konuşma yapar mısınız diyor. Hayır yapmam diyorum ben bilmiyorum, bilen arkadaşlar gelsin. Şu konuda yazı yazar mısın? Ben yazmam diyorum, ben o konuyla hiç ilgilenmedim, hiç okumadım ki, benim öyle olmaz diyorum. Bu noktada ben birine bakarken siz bu konuda bugüne kadar ne yaptınız, hangi çalışmaları, hangi soruları kafanıza takıldı veya tecrübeniz ne, neler yaşadınız? Bir şeye bakarken ona bakmamız lazım. İnsanlar ait olduğu veya birikimine göre ehliyet liyakat olmalı. Ehliyet liyakat bu değil mi? Siz neyin ehliyetini aldınız? Neyin icazetini aldınız, neyin derdiyle bugüne kadar uğraştınız? Yani bu noktada biraz da hayatın her alanıyla ilgili sizin insanınız olmalı, birileri bununla uğraşmalı, başka türlü olmayacak.

Sağlığın metalaştırılması

Şimdi ben burada bir meseleye girmek istiyorum, sağlığın metalaştırılması. Artık bizim tıp eğitimi bile ne kadar uluslararası şirketlerin yönlendirmelerinden bağımsız? Biraz da onların kurduğunu da düşünüyorum, onların çok etkilendiğini düşünüyorum. Sizin tıp eğitiminiz bile onlar tarafından -yani tabiri caizse sponsor onlar, sizin tıp eğitimini bile onlar planlıyorlar- ihtiyaca göre planlıyorlar. Ya bugün hekimler bile ağabey şurada para var, buradan ekmek yersin, acayip hasta, acayip ameliyat vurgunu vururum köşeyi dönerim, ben de şurayı götüreyim, ben de burayı götüreyim, biz de şuradan bir çalışma yapalım. Bu çalışmaları bu dünyada bilimsel çalışmaları kim yönlendiriyor, kim kaynak buluyor, kim bunları finanse ediyor, kim sponsor oluyor? Bu piyasada ne kadar oyunlar dönüyor? Mesela benim en son okuduğum Satır Arası Notlar beni allak bullak etti. Ya hastalığın tamiratı yok, neyin patolojik olduğunu o belirliyor, nasıl o ilaçların satılacağını. Mesela diyor ki adam, “Öyle bir kafa yapısı var ki Batı akla takta attırdı, zirve yaptırdı. Batı aklın imparatorluğudur.” Yani inanılmaz fikirler. Biz de ise, maalesef biz korkuyoruz aman üretme, aman düşünme, o yoldan çıkma, sapıtıyorsun falan gibi. Onlar artık her konuda çılgınlaştılar. Biz şimdi onların çıkardığı gerekleri, çalışmaları anlamıyoruz bile artık. Bu ara mesafe çok açıldı.

Alternatif tıp

Alternatif tıp veya tamamlayıcı tıptan bir iki kelimeyle burada da bahsetmek istiyorum. Tıbbın alternatifi olmaz, tıp eğer insan sağlığıyla uğraşıyorsa bunun alternatifi olmaz. Tamamlayıcı tıp demeye başladılar şimdi, geleneksel tıp demeye başladılar. Eksik mi kaldı ne? Bu yöntemde eğer gerçekten yerinde ve zamanında uygun kullanılırsa ve başarılırsa eyvallah. Hiçbir şey küçümsenemez, basite indirgenemez, yok farz edilemez. Yeter ki bunun insan için faydalı hâliyle güzel olduğu, doğru olduğu ortaya konsun. Bunlar ciddi çalışma demektir, yani siz bir şeyi bulup bu her şeyi çözüyor demeniz çözüm değil. Ben o zaman size sorarım uygulamalarınız, başarılarınız, vakalarınız, çalışmalarınızı ortaya koyun, delilinizi getirin. Ücretiniz ne sizin böyle konuşuyorsunuz, neye göre konuşuyorsunuz? Çalışmanız var mı bu konuda? O zaman yola bak, devam et, bu noktada bu önemli.

Sağlık alanında çalışmanın güzel yönü

Bir de işin sonunda sağlık, insan canı… Bir şey bozulduğu zaman, kırıldığı zaman yenisini alırız değil mi? Mikrofon kırıldı, daha güzelini alırsın. Ama bir insana bir şey olduğunda, organına veya canına, onu atıp yenisini alamam ki, alamazsın ki, o nedenle biraz sıkıntısı var. Peki güzel yönü ne? Bence mesleğin güzel yönü de -her mesleğin güzel yönü vardır, her meslek güzeldir bence hakkını verirseniz- insanların o yüzünün gülümsemesi, memnuniyeti ve size hayır duaları…

Yıllar önce bir kadın acile gelmişti, ben gittiğimde -yemek borusu delinmiş, çok tehlikeli bir şeydir, götürür kısa sürede- ameliyat ettim, acilen aldım hazırladım, hallettim neyse, sonra yoğun bakımı da zor atlattı, gecikmiş bir vakaydı. Allah’ım dedim yardım et. Çünkü sakat bir kızı vardı gördüm. Sonradan anlattılar, hasta bir eşi var, zavallı bir aile, zar zor yaşayan. Eşini zaten üç ay sonra karaciğer kanserinden kaybetti. Tek kızı tamamen artık deforme kızcağız, yürüyemiyor. Bu ameliyat sonrası da yaşama şansı çok fazla değildir, ben görmedim. Mucize işte, siz Mucize filmini mi duydunuz sadece Mahsun’un? Bu mucizeyi kimse bilmez, ben bu mucizeyi yaşadım. 10’uncu yılına girdi. Normalde bu hastanın yaşam süresi 2-3 yıldır, bilemediniz o kadar da sürmez. Bir mucize gerçekleşti. Dedim; Allah’ım, bu kadın yaşasın, çocuklarının başında devam etsin. Ben dua ettim, ben hekim olarak yaptım gerekeni. 10. yılında, hiçbir şey yok, inanılmaz… Böyle bir şey olamaz. İleri evre bir kanser, yani yayılmış, etrafa da girmiş, ben onu çıkardım ama böyle bir şey olamaz, işte mucize bu. Siz aslında mucizeye hepiniz tanık oluyorsunuz hayatınızda ama bunun ne kadar farkındayız mucize olduğunun? Mucize deyince hep böyle olağanüstü bir şey bekliyoruz, inanılmaz şeyler bekliyoruz. Hayır, görmek isterseniz her canlı bir mucizedir.

Evet, teşekkür ederim, Allah razı olsun.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *