Ufuk Coşkun: ‘Bin yıl geçse de unutmayacağız’

Ufuk Coşkun: ‘Bin yıl geçse de unutmayacağız’

28 Şubat’ın bir ABD tezgâhı olduğunu savunan Ufuk Coşkun, “Bu tezgâha hâlâ alet olan ve bizdenmiş gibi gözüken münafık tayfayı da unutmayacağız.” diye yazdı.

Milat‘taki yazısını bu konuya ayıran Ufuk Coşkun, “Bin yıl geçse de unutmayacağız” başlığı altında, 28 Şubat’ın nasıl başladığını, nasıl devam ettiğini ve kimlerin bu işe dahil olduğunu sıraladı. 28 Şubatçı medyaya dikkat çeken Coşkun, aynı operasyonun içinde olan, iş dünyası, sözde aydınlar ve STK’lardan da hesap sorulması gerektiğini ifade etti. Şöyle dedi Ufuk Coşkun:

Bugün “28 Şubat’tan beter durumdayız” diyen gizli 28 Şubat destekçilerine bakmayın siz, onlar vaktiyle FETÖ için “O bizim Kuşçubaşı Eşrefimizdir” diyorlardı.

O gün, İsrail, Washington’daki İsrail lobisi, CIA ve içerideki aparatları marifetiyle büyük bir operasyon geçirmiştik.

Daha dün, hepimizin gözü önünde, utanmadan, arlanmadan, çekinmeden, gerile gerile kendilerine operasyon çeken cuntacılara “ödül” bile verdiler. Ve hala insan içine çıkabiliyorlar!

4 Şubat 1997’de 15 tank ve 20 kariyer, Sincan’da gövde gösterisi yaptığında dönemin kahraman(!) bakanlarından Meral Akşener marifetiyle, Ankara DGM’deki sorgusunun ardından Terörle Mücadele Şubesi’nce gözaltına alınan 10 kişi “yasa dışı silahlı çeteye yardım, halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla tutuklanmıştı.

Oysa cuntacı Çevik Bir, Washington’da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda; “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık” demişti. Sonra, Washington’daki İsrail lobisinin en radikal kurumlarından olan JINSA’dan üstün başarı ve sadakat ödülü kapmıştı.

MGK, tarihinin en uzun toplantılarından birini yaptı. 8 saat 45 dakika sürdü. Çankaya Köşkü’nde saat 15.10′ da başlayan toplantı, özetle ve de elli yıldır alışık olduğumuz üzere; “Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği” şeklinde devam ederek, “Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği” yemini ile saat tam 23.55′ te sona erdi.

1 Mart 1997’de de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde ortaya çıktı. Bu taleplerin arasında, “Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK’daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi” de vardı. Yaptılar da! Uğur Dündar’ın yayınları işe yaramıştı. Daha geçenlerde Saadetçiler ona ödül verdirtti.

Başörtülüleri, imam hatiplileri, Kuran talebelerini yani bu ülkenin ne kadar gariban, dindar evladı varsa hepsine yasak koyarak büyük bir vazifeyi icra etmişlerdi. Sonra, şampanya içerek kutladılar 28 Şubat operasyonunu. Küresel efendilerinde de “aferin” almışlardı.

FETÖ’nün yayın organlarından STV, “Devletin anayasal düzenini yıkmak suçundan yakalanan terör örgütü lideri Mirzabeyoğlu…” şeklinde büyük bir sevinçle CIA ve MOSSAD’a müjdeli haberi verirken Rahmetli, “Dik durun, karşınızda leşler var!” diyerek bu leş tayfasına meydan okumuştu.

2 metrekarelik hücresinde yıllarca işkence ettiler. Dün onun işkencelerini alaya alan alçağa, bugün ülkenin en popüler yazarı muamelesi çekiliyor. O yayınlarının hesabı sorulmadı.

28 Şubat’ı sadece askerler yapmadı. 28 Şubat’ın medya ve iş dünyası da var. 28 Şubat’ta darbeye ön ayak olan medya patronları, yayın yönetmenleri, afilli yazarları nerede? Bu insanlar hiçbir şey yapmamış gibi nasıl dolaşıyorlar?

Aydın Doğan medyası 28 Şubat’ın aktörlerinden biri değil miydi? Şimdi bu medya grubu satıldı. Aydın Doğan da medyadan elini eteğini çektiğini söyleyerek ortalıkta dolaşabiliyor. Bu kadar kolay mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat darbesinin medya ayağının olduğunu ifade ederek, hukuk önünde hesap vermeleri gerektiğini söylemişti. Herkes aynı kanaatte. 28 Şubat’ta atılan manşetleri hatırlayın kâfi. Türkiye’yi attıkları bir iki manşetle kaosa sürükleyebiliyorlardı. Zayıf bir ortam vardı.

28 Şubat sürecinde bu ülkenin evlatlarının canını yaktılar. Kız kardeşlerimizi tekmeleye tekmeleye sınıflarından attı polisler. Çocukların hayatları zindan oldu, eğitimlerine darbe vuruldu. Sadece gazetelerden bahsetmiyorum, dönemin televizyonlarında her gün imam-hatip öğrencileri hedefe konuluyordu. Bunların hesabı sorulmayacak mı, bedel ödemeyecekler mi?

28 Şubat operasyonun içinde olan, iş dünyası, sözde aydınlar ve STK’lar… Bunlardan da hesap sorulması gerekiyor.

Anadolu sermayesine konulan ambargoyu, başörtülü kızlarımıza ve dindar evlatlarımıza yapılan zulmü, ülke düşmanı medyasını, bankaların hortumlanmasını, başına getirilen emekli generalleri, sivil toplum, rektörler, siyasetçi, yargı mensupları, askerler, iş adamları yazar, çizer, kesimleriyle birlikte organize olmuş bu ihanet şebekesini asla unutmayacağız.

28 Şubat bir ABD tezgâhı idi. Bu tezgâha hâlâ alet olan ve bizdenmiş gibi gözüken münafık tayfayı da unutmayacağız.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *