Akla ve Edebe Davet

Akla ve Edebe Davet

Anlama zahmetine girmediysen bile, Atasoy Müftüoğlu gibi tevhidi istikamet ve tutarlılığıyla malum bir şahsiyetin bu topraklarda İslami şuuru inkişaf ettirme yönündeki güzide gayretlerine ve samimiyetine hürmet etme haddini hiç olmazsa bilmen gerekirdi…

Akla ve Edebe Davet: Ağır ol küçük adam

İbrahim Eryiğit

“Biliyor musun, sen, her zaman hakikate karşı olandan yanasındır, küçük adam.”

Sana Wilhelm Reich’in tanımlamasıyla hitap etmek zorunda kalmam sadece fütursuzca beyanlarına bir karşılık olarak değil, aynı zamanda İslam davası, vatanseverlik adı altında izlemeye çalıştığın genel yol yordam sebebiyledir, bilesin. Sen, şayet sosyal medya mecralarında olsun, gazete köşelerinde olsun yazıp çiziktiren müşahhas, tekil bir kişiden ibaret olsa idin belki “ne halin varsa..” diyerek seni öylece Allah’a havale etmem münasip olabilirdi. Ancak toplumsal, kültürel ve tabii ki siyasi vasat, senin kişilik özelliklerini olduğu kadar zihinsel tembelliğini de adeta klonlayarak çoğaltıyor. Sen bu yüzden, siyasi popülizmin entelektüel, dahası ahlaki seviyesizlikle kesiştiği noktasın bay küçük adam. İslam davası ile muhafazakar popülizmin çelişkilerini reel siyasetin kazanımları uğruna boş vermiş olman bir yana, kişisel hırs ve çıkarların için entelektüel amigoluk yapmayı -gizliden gizliye- bir marifet diye görüyorsun. Her ne kadar samimiyetini bütünüyle test edemesem bile, senin sinsi bir amigo, bir yalancı olduğundan zerre miskal şüphem yok. Yaptığın son pespayeliklerden sonra seni artık senin yüzüne anlatmak zorundayım, kusura bakma. Sana seni tarif etmenin faydası var mı bilemem, fakat salya sümük edepsizliklerin karşısında yüzüne konuşmamak da sana sanıyorum bir iltimas geçmek gibi olacaktı. Sen, evet, seviyesizliğini ahlaksızlığınla köpürterek bardağı fazlasıyla taşırdın küçük adam. Sen, İslam’ın izzet ve istikbalini savunmaktan başka derdi olmadığına dünya gözüyle şahadet ettiğimiz kıymetli mütefekkir Atasoy Müftüoğlu’na iftira ve hakaret etme hakkını bir çırpıda kendinde bulabildin. Sözlerini anlamaya çalışmak ve zihinsel bir irtifa kaydetmek yerine, her zaman olduğu gibi kendi fırsatçılığını, yaşadığın ahlaki düşüklüğü dibine kadar belli ettin. Sendeki o akbaba ruhu, duymaya hani belki alışık olmadığın, zihin konforunu bozan sözler sebebiyle mal bulmuş mağribi gibi anında harekete geçti. Ancak küçük adam, anlama zahmetine girmediysen bile, Atasoy Müftüoğlu gibi tevhidi istikamet ve tutarlılığıyla malum bir şahsiyetin bu topraklarda İslami şuuru inkişaf ettirme yönündeki güzide gayretlerine ve samimiyetine hürmet etme haddini hiç olmazsa bilmen gerekirdi. Sen maalesef bu hürmeti gösteremeyecek kadar alçaldığının farkında bile değilsin. İman şuuruyla konuşan o ceht ve ızdırap timsali karşısında gönenmen gerekirken popülizm kışkırtıcılığı yaparaktan battıkça batıyorsun. Emin ol, haddini bilmeyerek yaptığın pespayeliklerle nasıl bir akbabaya dönüştüğünü böylece büsbütün ifşa etmiş oldun. Sen belli ki, bu ümmeti, bu toprakların ruhunu temsil edemeyecek kadar küçülmüş, bağnaz ve gösterişçi bir şarlatansın. 15 Temmuz ruhu da şehit Ömer Halisdemirler, Erol Olçoklar da senin istismarına yem edilmeyecek kadar takdire ve hürmete şayandırlar. Ama sen istismar sözcüğünden bile doğru düzgün bir şey anlamayacaksın, ahlakın yalakalık ruhuyla bağdaşmayan nasıl bir titizlik ve incelik gerektirdiğini istesen de belki tefrik edemeyeceksin. Sen 15 Temmuz ruhunu ve değerlerini birer parazit gibi emmeye devam edecek, eni konu bunun pazarlamacılığını yapıp duracaksın. Beka meselesinin ancak siyasi ideal ve vizyon meselesiyle nihai anlamına kavuşabileceğini de bir türlü idrak edemeyeceksin. Sen busun; sen zihni salt ulus-devlet mantalitesiyle çalışan, çalışmaya şartlanmış bir eski zaman artığısın. Türkiye’nin ufkunu, Müslümanların ufkunu 19. yüzyılın ideolojik normlarıyla tahdit etme çabasında olduğunu fark edemeyecek kadar sığ ve anakronik bir yaratıksın. Batılı sömürgeci akla gönüllü hizmetkarlık yapanların bir çeşit “yerli” versiyonundan ibaretsin. Sen busun evet; içindeki amigoya, celladına aşık bir zavallısın bay küçük adam.

Sana ben buradan, İslam davasının ülkemizdeki kıymetli emektar ve önderlerinden olan Atasoy Müftüoğlu’na yönelik çirkin saldırılarına cevap vermeye çalışacak değilim. Her daim eleştirel düşüncenin geliştirilmesinden yana söylemler içinde olmuş bir şahsiyetin, sevenleri tarafından bizatihi eleştirilemez konuma getirilmek istendiğine ilişkin iddia ve safsataları ciddiye almayacak kadar olan bitenin farkındayım. Doğrusu ya bu safsatalar bir sığlık ve idrak eksikliğinin ifadesi değilse eğer, tam anlamıyla bir üçkağıt kokmaktadır. Bunu yutacak değiliz küçük adam, anlamsız ve saçma bir şekilde muhterem Atasoy Müftüoğlu’nun savunmacı bir pozisyona sokularak senin popülizmini aptalca tahkim etme tuzağına düşecek değiliz. Senin anlama problemin sebebiyle Müftüoğlu tarafından dile getirilen gerçekler örtbas edilemez, önemsiz sayılamaz. Savunulması gereken biri varsa o da aslında sensin, senin ayağa düşürdüğün, süflileştirdiğin popülizmin. Evet, popülizme bile kanımca bir saygınlık kazandırmak icap eder,  mümkün mü dersen, ilkesizliğe ve pragmatizme doğru savrulmadığı sürece olabilir. Halkın maslahatı ve iyiliğinden yana olmak anlamında popülizme gayet tabii evet. Ama sen bunu muhafazakar, hamasi bir halk yardakçılığı olarak anlayacak olursan orada işin rengi değişir. Türkiye’nin ufkunu ve derinliğini, İslam’ın medeniyet potansiyelini bu nevi bir popülizmle heder etmemek, Müslüman münevverlerin bugün önde gelen sorumluluğudur. Üç yüz yıldır yaşadığımız medeniyet problemini bugün çok daha doğurgan ve nüfuz edici bir kavrayışla ele almak zorundayız. İşin özü budur bay küçük adam.

Maatteessüf,  senin şarlatanlığın ve fırsatçılık kokan popülizmin halen Türkiye’nin önündeki asıl problem olmaya devam etmektedir. Bu yüzden, benim seni savunma koltuğuna oturtarak hassaten seni sana daha fazla anlatmam gerekiyor. Senin kendini daha fazla tanımaya ihtiyacın var evet, küçük adam. Sen mesela ruhundaki hakikat duygusu bile henüz sahici bir tecessüse kavuşamamış bir ilkelliği temsil etmektesin, farkında mısın bilmem. Güce tapıcılık senin ruhunun derinliklerinde kol geziyor ve seni hakikate karşı kah kör kah duyarsız bir insansıya dönüştürüyor, emin ol öyle. Küçük adam hakikate sadakat gösteremez, Reich’in dediği gibi hakikate taraf olmaktan korkar, hakikat sevgisi onda halihazırda basit çıkar ve hırslarına galebe çalacak bir doluluktan ilanihaye yoksundur. Küçük adamın küçüklüğü buradan ileri gelir. Bundan mütevellit popülizm, küçük adamın en önemli ideolojik, siyasal hatta kültürel otlağı haline gelmiş, getirilmiştir. O ki, kalıplarına uymayan her şeyi ve herkesi düşmanlaştırmaktan zinhar geri kalmaz. Anlamak yerine, mevcut önyargı ve klişeleriyle ötekini sürekli damgalama ve gözden düşürme politikası güder. Ötekine tahammül edemez. Kalıplarının parçalanması ihtimali onu panik atak bir yazar, bir entelektüel müsveddesine dönüştürür. Bizatihi kendisinin ürettiği kalıpların farkında olmadan yer yer verili başka kalıplara hücum etmenin doya doya tadını çıkardığı da olur, hücum etmekte belki haklıdır da, lakin büyük laflar edeyim derken sürekli pot kırmadan edemez. Kah milliyetçilik yapar kah ümmetçidir, kah hümanist kah bir şeriatçı; geldiği, getirildiği noktanın bayağı bir pragmatizm olduğunu görebilecek yeterli zekaya sahiptir de belki, lakin diğer taraftan realiteyle baş etme konusundaki yetersizliğinin az çok farkında olması onu pragmatik bir kurtçuk haline getirir. Bu yüzden zekasını açıkgöz bir tüccar gibi kullanma işgüzarlığına soyunur: ideolojik akıl ile pragmatik değerleri eşleştirmeyi kendisince önemli bir buluş, bir çıkış yolu diye takdim etmeye başlar; bunun aslında siyasi ve sosyal isterlerle örtüşen bir tercih olduğunu hiçbir zaman doğrudan itiraf edemez, ama eklektizmin onun için her zaman kullanışlı bir entelektüel maymuncuk olduğunu gayet iyi bilmektedir. Nitekim bunu sorgulayacak ne kültürel-zihinsel vasat ne de ideolojik bir konjonktür söz konusudur. Var olan kimi nitelik emareleri de Atasoy Müftüoğlu örneğinde olduğu gibi marjinalleştirilmeye, giderek ötekileştirilmeye çalışılır. Küçük adam eninde sonunda güç odaklarıyla uzlaşabileceği bir zemine sahip olma refleksleriyle motive olmakta, kendi tabiatına elverişli iktidar alanı ve araçlarını bulduğu takdirde tam anlamıyla işte sahtekar ve acımasız bir şovmene dönüşebilmektedir.

Küçük adam, yazık ki sen busun. Sokrates’i öldürten sinsi cehalet de, Führer’i tepelere yükselten acımasız kibir ve bencillik de senin o düşük ruhunun muhtelif akisleri. Bilsen aslında 15 Temmuz darbesine tevessül eden güruh da seni fazlasıyla anıştıran çift yumurta ikizlerinden başka bir şey değil. Küçük adam ruhu oralarda hiç şüphesiz tavan yaparak Mankurtlaşmanın en uç örneklerine doğru evrilmiştir. Bununla beraber, büyük İslam davası senin ve diğer varyasyonlarının bu kabil seviyesizliklerine hiçbir şekilde heba edilemez. İtikadımız buna katiyetle müsaade etmez, etmiyor. 15 Temmuz ruhunu biz böyle anladık, şimdi ise bütün telaşımız bu ruhu medeniyet tecessüsüyle mayalayacak bir düşünce iklimini oluşturmaktır. Dert bu küçük adam; derdimiz hani senin boyunu aşıyor belki, yine de ama ümidi kesmek istemem, her şeye rağmen sendeki o iman kıpırtıları bir medeniyet ufkuyla mecrasını bulsun isterim. Bunun için gel, derdin ne olduğunu anlamaya çalış, gel de hayatını bu davanın yükünü taşımaya vakfetmiş, sahicilik peşindeki o güzel adam Atasoy Müftüoğlu’nun ne demeye çalıştığını onun en azından şu cümleleri ışığında bir kere daha düşün ve anla:

“İmanımız gerçek olduğunda, amellerimiz de gerçek olacaktır.”  

“Sömürgeci akıl, İslam toplumlarına özgü bütün gerçeklikleri tahrif ediyor.”

“Batı’nın en büyük korkusu, Müslümanların, ümmeti gerçek kılabilecek bir bilince uyanmaları korkusuydu.”

“Müslümanlar bir yanda ideolojik baskı ve kuşatma altında tutulurken bir diğer yanda da duygusal bir kuşatma altında tutuluyor.”

“İslami bir tercih, bütün statükoların aşılması temelinde bir anlam kazanır.”

“Düşünce/tefekkür ufku, ulus-devlet yaklaşımlarıyla, hassasiyetleriyle sınırlı halklar, bir medeniyet tasavvuru oluşturamazlar.”

“İlk Müslümanlar, kabile toplumunu, düşünen/akleden/tefekkür eden bir topluma dönüştürerek tarihe girdiler.”  

“Bütüncül içeriğe, ruha, derinliğe, estetiğe ve ufka değer vermediğimiz için, yenilenme ihtiyacını duymadık.”

“Vulgarizasyonun tevhidi duyarlılığın, ümmet duyarlılığının sonu olduğunu anlamak istemiyoruz.”

“Alimler, aydınlar, düşünürler İslami bütünün hizmetinde olurlar, bir cemaatin, mezhebin ya da milliyetin değil.”

“Bütünlüğün bilincini ve vicdanını temsil eden müslüman otoritelerin bulunmayışı çok düşündürücüdür.”

Bunlar senin için derlediğim anahtar cümlelerden bir demet bay küçük adam. Anlamak ve cümleleri büyük resim içindeki yerine koyarak vizyonu yakalamak da senin işin. Biraz zahmet ama, lütfen!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *