Seküler Yahudilerden ‘Seküler İslam’ girişimlerine destek!

Seküler Yahudilerden ‘Seküler İslam’ girişimlerine destek!

Dünya ve ahiret hayatını birbirinden ayırarak, dünya hayatında dinin etkisini sıfırlamayı amaç edinen sekülerizm, Yahudiliği dönüştürdüğü gibi İslam’ı da dönüştürmek istiyor.

Dinler arası diyalog için sekülerizm şartı

Bu amaçla başlatılmış bir takım çalışmaların, özellikle Almanya’da yürütüldüğü biliniyor. İstanbul Yahudilerinin yayın organı haftalık Şalom gazetesinde yayınlanan bir makalede, Yahudiler içinde başlayan seküler hareketlere destek verilirken, aynı şekilde Müslümanlar arasında başlayan Seküler İslam girişimlerine de övgülerde bulunuldu. “Bugün Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında gerçek anlamıyla dinler arası bir diyalog kurmaktan bahsediyorsak bunun ancak sekülerizmden taviz vermeyen, çok seslilikten ve kültürel zenginlikten yana olanların başarabileceğini hatırlamakta fayda var.” notunun düşüldüğü yazıda, Seküler İslam girişimlerinin Türkiye’de aidiyet krizi yaşayan Müslümanlar için ne kadar elzem olduğu ileri sürüldü.

 

İslam’ı hayattan silme ve tamamen seküler yaşam tarzının egemenliği altına sokmayı hedefleyen bu tür yaklaşımların Müslümanlar tarafından dikkatle takip edilmesi gereken yeni oyunlar olduğunu net bir şekilde gösteren, bu tür çabalara örnek sayılabilecek, Meriç Aytekin imzalı işte o yorum:

 

Seküler Yahudi ve Müslüman girişimlerinin düşündürdükleri

Bugün Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında gerçek anlamıyla dinler arası bir diyalog kurmaktan bahsediyorsak bunun ancak sekülerizmden taviz vermeyen, çok seslilikten ve kültürel zenginlikten yana olanların başarabileceğini hatırlamakta fayda var.

Meriç Aytekin

Dünya genelinde ama özellikle ibrahimi dinlerin etkin olduğu ülkeler özelinde dinsel hoşgörüsüzlüğün yükseldiğini hepimiz kaygılı bir şekilde görüyor ve deneyimliyoruz. Bir tarafta Reformist Yahudiler şabat kurallarına yeterince uymadıkları için onlara kuşkuyla bakan ultra Ortodoks Yahudiler, diğer tarafta eşcinsel evliliğine destek olan kiliselerin Hristiyanlık ile hiçbir ilgisi olmadığını söyleyen tutucu Katolikler, bir diğer tarafta ise kadın imamların dini bir saptırma olduğunu söyleyen köktenci İslamcılar…

Dinsel hoşgörüsüzlüğün bu üç din içinde son yıllarda tahayyül edilebileceğimizden daha yüksek bir noktaya ulaşması karşımıza ürkütücü bir tablo çıkarıyor olsa da dinler içerisindeki seküler ve yenilikçi hareketler başka bir dini anlayışının mümkün olduğunu bizlere göstermesi açısından umut verici.

Reform Yahudiliği

Reform Yahudiliği ve seküler Yahudi hareketleri Yahudilik açısından çok sesliliğin ve çoğulculuğun sağlanmasına ciddi katkı sunan girişimlerin başında gelmekte. Yahudi bir aileye doğmamış ama sonradan Yahudilik inancını sahiplenenlere son derece dayanışmacı bir şekilde yaklaşması, kadın hahamları desteklemesi, LGBTİ+’ları güçlendirmesi, göçmenlerle dayanışmacı bir ilişki kurması açısından reform sinagogları özellikle Amerika’da dinsel tahammülsüzlüğe ve tek tipçiliğe karşı önemli bir pozisyonu temsil ediyor.

Örneğin Angela Warnick Buchdahl’ın Amerika’da Asya kökenli ilk kadın haham (rabbi) olması etnik kökeni, cinsiyeti ve kültürel aidiyeti ne olursa olsun herkese Yahudi inancı içinde yer açılabileceğine dair güçlü bir mesaj veriyor.1990’lardan beri faaliyet gösteren ‘TransTorah’gibi oluşumlar da trans kadın ve erkeklerin Yahudi inancında yerinin olduğunu, Tora ve Talmud referanslarından yola çıkarak, gerek Yahudi toplumuna gerek de farklı inanç gruplarına aktarmaya çalışıyor.

Bu gibi örnekler Reform Yahudiliğinin her açıdan çoğulculuktan ve çok seslilikten yana olduğunu, Yahudiliği değişen dünya değerleriyle uyumlu bir şekilde yorumlamaya çalıştığını gösteriyor. Türkiye’de geniş toplumun önemli bir kısmını Müslümanlar oluşturduğu için dinsel köktencilik deyince aklımıza sadece ‘İslam’ içerisindeki köktenciliğin gelmesi gibi yanlış bir tutuma sahibiz. Oysa İsrail de bugün aşırı muhafazakârlığın ülkenin demokratik ve çoğulcu ilkelerine zarar veren hoyratlığından nasibini fazlasıyla alıyor. 2015 yılında Kudüs Onur Yürüyüşü’nde bir gencin ultra Ortodoks biri tarafından bıçaklanması, Ortodoks kesimden birçoklarının kadınların haham (rabbi) olmasına sıcak bakmaması gibi örnekler İsrail açısından da muhafazakârlığın ciddi bir sorun olduğunu açıkça göstermekte.

Reform Yahudiliği ve seküler Yahudi hareketleri her ne kadar Yahudiliğin daha muhafazakâr yorumlarına bağlı olanlar tarafından kuşkuyla karşılanıyor olsa da yükselmekte olan dinsel hoşgörüsüzlüğe karşı Yahudilik içinde önemli bir ses olarak karşımızda duruyor.

Seküler İslam Girişimi

Geçtiğimiz kasım ayında Almanya’da Yeşiller Partisinin eski lideri Cem Özdemir ve Avukat Seyran Ateş’in de aralarında bulunduğu bir grup yazar, aydın ve akademisyen ‘Seküler İslam Girişimi’ adında bir platform oluşturduklarını duyurdu.
Girişimin esas amaçlarından birisi başta Avrupa olmak üzere dünya genelinde yükselmekte olan siyasal İslam’ın ve radikalizmin İslam dinine verdiği zararı ortaya çıkarmak olarak tanımlanabilir. Kadın ve erkeklerin birlikte ibadet edebilmesi, farklı inanç ve felsefe görüşlerine sahip kesimlerle hoşgörü temelinde diyalog kurulması, her türlü ayrımcılığın İslam’da yerinin olmadığının ortaya konması girişimin benimsediği belli başlı değerlere örnek gösterilebilir.

Girişimin Almanya Yahudi Toplumu da dâhil olmak üzere farklı inanç gruplarından insanlarla bir araya gelme ve toplumsal çok sesliliği örgütleme çabası kesinlikle takdir edilesi…

Her ne kadar Avrupa’daki siyasal İslamcı örgütler girişime destek olan Müslümanların Müslüman olmadıklarını ve Avrupa’nın maşası olduklarını iddia etseler de girişimin İslam anlayışı, köktencilik ve siyasal İslam karşısında, Müslümanlara başka bir İslam’ın mümkün olduğunu gösteriyor.

Her şeyden önce Almanya’daki bu Seküler İslam Girişimin yapmacıklıktan uzak olduğunu, Avrupalı beyaz elitlere veya köktenci siyasal İslamcılara yaranmak gibi bir kaygısının olmadığını vurgulamak gerekiyor. Seyran Ateş’in kuruluşunda aktif rol aldığı İbn Rüşt-Goethe Camiinin isminden de anlaşıldığı üzere girişim İslam felsefesinin özgürlükçü düşünürlerinden ve geleneklerinden açıkça besleniyor. Dolasıyla Seküler İslam Girişimini sadece değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir hareket olarak değil geçmiş değerleri bugünün değerleriyle bir arada düşünmeye çalışan dinamik bir imkân olarak okumak gerekiyor.

Siyasal İslam’ın radikalizmi karşısında fazlasıyla bunalmış olan Avrupalı Müslümanlar için gerçek anlamıyla bir umut olan girişimin toplumun çok farklı kesimlerinden olumlu destek görmesi de Seküler İslam Girişiminin felsefesine uygun sonuçlar aldığını gösteriyor.

Dinler, felsefeler ve dünya görüşleri arasındaki diyalog çoğu zaman samimi olmayan bir diplomasinin parçası haline getiriliyor olsa da gerçek anlamıyla radikal ve düşündürücü olan bir diyaloğun mümkün olduğunu kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Seküler İslam Girişimi tam bu noktada tıpkı Reform Yahudiliğinin ve seküler Yahudi hareketlerinin yaptığı gibi hem barış ve tolerans dilini tercih etmenin hem de son derece radikal bir söylem üretmenin nasıl olabileceğini bize açıkça gösteriyor.

Türkiye özelinde siyasal İslam’ın baskısından bunalan bazı kesimler İslam’a dair önceki yıllara göre çok daha mesafeli ve önyargılı bir tavır almayı tercih etti. Öyle ki toplumun azımsanmayacak bir kesimi siyasal İslam dışında bir İslam’ı tahayyül edemez hale geldi veya daha doğru bir ifadeyle getirildi. Türkiye’nin bu durumu gözetildiğinde Almanya’daki Seküler İslam Girişimi bu coğrafya için de bir umut olur mu? Girişim Türkiye’de “Başka bir İslam mümkün” demek isteyen ve artık Siyasal İslam’ın baskısından bunalmış olan Müslümanlar için bir örnek teşkil eder mi?

Bu soruların kesin bir cevabı olmasa da toplumun her kesiminin bunu umut etmesinde toplumsal bir menfaat vardır. Dinsel köktencilik hangi inanç grubunda görülürse görülsün başta içinde bulunduğu inanç grubuna ve sonrasında tüm topluma benzeri görülmemiş zararlar vermektedir. Maalesef Türkiye’de siyasal İslam ile ultra sekülerizm arasında sıkışmış ve ciddi bir aidiyet krizi yaşayan önemli bir kesim seküler İslam gibi seçeneklerin yokluğundan ötürü kendini siyasal İslam propagandasından koruyamıyor. Bir yandan siyasal İslam’a ciddi bir eleştiri getirmeden her türlü siyasal İslam eleştirisine laikçilik deme kolaycılığı, öbür yanda Müslümanları çağ dışı ve gerici gören bir zihniyet varken kendi halinde yaşayan Müslümanların böylesi bir aidiyet krizi yaşamasından daha doğal bir şey olamaz.

Tüm bu sosyolojik tablo bize Seküler İslam Girişimi gibi hareketlerin Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’da dinsel hoşgörünün tahsisi için ne kadar elzem olduğu bir kere daha göstermiş oluyor.

Sekülerizmden vazgeçmemek

Bugün Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında gerçek anlamıyla dinler arası bir diyalog kurmaktan bahsediyorsak bunun ancak sekülerizmden taviz vermeyen, çok seslilikten ve kültürel zenginlikten yana olanların başarabileceğini hatırlamakta fayda var. İslamafobi ile mücadele ettiğimiz kadar siyasal İslam ile antisemitizm ile mücadele ettiğimiz kadar köktenci Yahudilik ile de mücadele etmemiz gerektiğini hatırlatıyor ve yazıyı şöyle bitiriyorum: Seküler İslam da seküler Yahudilik de hepimiz içindir!

1 https://www.nytimes.com/2003/07/20/nyregion/religion-defining-judaism-a-rabbi-of-many-firsts.html
2 http://www.transtorah.org/index.html
3 https://www.nytimes.com/2003/07/20/nyregion/religion-defining-judaism-a-rabbi-of-many-firsts.html
4 https://www.dw.com/tr/almanyada-sek%C3%BCler-islam-giri%C5%9Fimi-kuruldu/a-46398768

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *