Venezuela ‘işlemez devlet’e nasıl dönüştü?

Venezuela ‘işlemez devlet’e nasıl dönüştü?

Habertürk’ten Gökhan Şen, ABD başta olmak üzere Batı dünyasının müdahalesi ile dünyanın gözünün üzerine döndüğü Venezuela’nın nasıl bugünkü duruma geldiğini, “Venezuela’nın yükselişi ve düşüşü” başlıklı yazısında özetledi.

Venezuela’nın yakın siyasi tarihini demokrasi bağlamında mercek tutan Gökhan Şen, “Venezuela tipik bir işlemez devlet (Failed state) durumuna geldi ne yazık ki. Sosyal, siyasi ve ekonomik melekelerini yitirdi.” sözleriyle başladığı yazısında bugün yaşananların beklenmeyen bir sonuç olmadığını böyle anlattı:

Neden böyle diyorum?

Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u ülkeyi terk etti (2.6 mn insan) / Ekonomik büyüklüğünün neredeyse yarısı son 5 yılda silindi / Enflasyon yüzde 1 milyona ulaştı (Her 25 günde fiyatlar 2 katına çıkıyor) / Nüfusun yüzde 65’i ortalama 11 kilogram yitirdiler (açlık sebebi ile) / Vatandaşların yüzde 60’ı yoksulluk içinde yaşıyor…

1970’te dünyanın ilk 20 ekonomisinden biri olan ve kişi başına milli geliri İngiltere’den sadece yüzde 13 düşük olan bir Latin Amerika ülkesi vardı. Politik sahnesi demokrasinin kurallarına bağlı gelişen, bölgenin en zengini. Kimdi bu ülke?

Elbette bildiniz. Venezuela!

Bu ülkenin hikayesi diğer bildik ülkelere benzemez. Norveç, ABD gibi Batılı ülkeler önce demokrasiyi kurup sonra petrol bulmuşlardır. Angola, Brunei, İran, Rusya ve Suudi Arabistan ise enerjiyi keşfettikten sonra demokratik standartlarını yükseltememişlerdir. Venezuela ise petrolü bulduktan sonra demokrasisini geliştirmiş fakat sonra Hollanda Hastalığı* Latin hastalığı (Popülizm diyelim) ile birleşmiş ve Chavez’e giden yol açılmıştır.

***

900’lerin başından bu yana ülkenin hikayesi uluslararası petrol şirketleri ve kamunun bunlara karşı verdiği mücadelenin tarihidir. İktidarlar yabancı petrol şirketlerine daha az kardan pay bıraktıkları ölçüde halka daha fazla yaklaşmış ve ülkede refahı artırmak için bu gelirleri kullanmışlardır. 58 yılında demokratik seçimlerle beraber ekonomik gelişimine başlayan Venezuela 70’ler boyunca çok mutluydu. Girişte anlattığım refaha kavuşmuş ve Latin Amerika’nın lideriydi.

80’lerin gelişi ve enerji piyasasının çöküşü ile birlikte sektörler bir bir zorlanmaya ve hükümetin ücretsiz sağlık politikasından erken emeklilik içeren sosyal politikasına kadar her alanda geri adım atmaya başladı. Sokak hareketleri ve iktidar karşıtı gösteriler başladı. 90’lara kadar ekonomi yerinde saydı. Bu hali ile bile ülke Arjantin’den sonra en yüksek refaha sahip Latin Amerika ülkesiydi ancak mızrak artık çuvala sığmıyordu.

92 yılında Chavez’in de içinde bulunduğu bir grup asker darbe denemiş ancak başarısız olmuşlardı. Girişim başarısız oldu ancak Chavismo hareketi çoktan başlamıştı. Bir kahraman haline dönüşen Hugo Chavez afla çıkıp girdiği ilk seçimlerde silip süpürdü (1998).

Küba’da eğitimini tamamlayan ve ordunun kendi içinden gelen bu halk çocuğu şimdi memleketini kendi bildiği gibi dönüştürecekti.

***

Chavismo Küba’dan aldığı siyasi aklın da desteği ile ‘üretim araçlarını halka vermeye’ kararlıydı. Art arda özel şirketleri kamulaştırmalar ve el koymalar başladı. 2001’de toprak reformu yapıldı. Elektrik üreticileri, çelik üretenler, petrol şirketleri… Hepsi ‘halka geri verildi’.

Sonuç?

2008’de yıllık 480 bin metrik ton olan çelik üretimi bugün sıfır. Toprak reformu sonrasında ölçek ekonomisine göre çalışan büyük üreticiler yerini piyasa odaklı olmayan ve düşük marjlar ile çalışan aile işletmelerine bıraktı. Sayısız defa elektrik ve su dağıtımında sorunlar yaşandı. Bunların sebepleri iki türlüydü.

Know-how sahibi özel sektör yerini liyakat sahibi olmayan ordu mensuplarına bırakıyordu. Önce verimlilik ve rekabetçilik ardından üretebilme gücü sıfıra iniyordu. 70’li yıllarda 3 milyon varilden fazla günlük petrol üretimi olan ülke Chavez döneminde 2.2 milyon varile kadar inmişti. 2013’te kendisi tarafından işaret edilen halefi Maduro ise bu üretimi şimdilerde 1 milyon varile kadar indirmiş durumdadır. Söylemeden geçemeyeceğim, ülke dünya üzerinde en yüksek kanıtlanmış petrol rezervine sahiptir.

İktidarın ilk yıllarında uçan petrol fiyatları sebebiyle başarılı görünen Chavez 2000’lerin başında bu güvenle yüksek miktarda dış borçlanma yapmış ancak petrol fiyatları yeniden düşmeye başlayınca arızalar görünür olmuştu.

2002-2003 yıllarındaki başlayan gösterilerden sonra petrol şirketi çalışanlarının yarısının kovulması gelecek olanların habercisiydi adeta…

***

Geniş çaplı kamulaştırmalar, Küba destekli politikalar sebebiyle ABD’nin baskısı ve ülke üzerinde git gide artan ekonomik baskının Batı standartları ile çözülemeyeceğinin düşünülmesi ile sosyal çözülme ve dış politikada alternatif senaryolara dönüş başladı.

Venezuela; siber güvenlik ve silah konusunda Rusya ile, strateji, politika geliştirme konularında Küba ile, alt yapı ve fonlama konusunda Çin ile ve son olarak araba üretiminde İran ile anlaşmalar imzaladı.

Çin’in ülkeye sağladığı kredi miktarı bir ara 60 milyar doları geçmişti ve bu Çin’in tüm Latin Amerika’ya yaptığı yardımın yarısına tekabül ediyordu. Bu noktadan sonra artık yönetimlerin gitmemesi ve Çin’in de borcunu alması gerekiyordu…

***

Kansere yakalanan Chavez için ebedi yolculuk başlamıştı. Kendisi Küba’ya çekilmiş ve oradan yazdığı Başkanlık kararnameleri ile ülkeyi yönetiyordu. İradesi ile Maduro’yu işaret edince, Küba Devrim Okulundan mezun ve kendisinin Dışişleri Bakanı Maduro artık başkan adayı olmuştu.

2013’de iktidara gelen Maduro bozulan ekonomi, gergin dış ilişkiler ve dağılan sosyal yapı ile yüzleşti. Üstüne günden güne artan Amerikan baskısı ile baş etmek zorunda kaldı. Tüm bunlar olurken muhalefetin her çıkışı bastırıldı ve ülkede adet olduğu üzere birkaç kez darbe girişimi de yaşandı. Ancak Maduro ve ordu ilişkisi günden güne güçlendi. Bugün ülkede ekonomik sonucu olacak hemen her işte bir ordu mensubunu yönetici olarak görmek mümkün. Örneğin ülkenin kamu petrol şirketi PDVSA’nın başında ve aynı zamanda Petrol Bakanı olan General Quevedo gibi.

***

Maduro döneminde iktidar paylaşımı günden güne sorun oldu. Muhalefetin, medyanın ve diğer kurumsal organların iktidar gücünü sınırlandıracak girişimleri her seferinde daha kötü sonuç verdi.

Başkanlık yapılabilecek süre ve sefer sayısı değiştirildi. 2015’te Ulusal Meclis 2/3 oranında muhalefet tarafından kazanıldı. Bu kez bir gecede alınan kararla anayasa askıya alındı ve bu meclis yetkilerinden yoksun bırakıldı. Anayasal Meclis ismiyle yeni bir meclis teşekkül etti. Buraya aday olmak içinse hükümetin belirlediği isimlerden olmak gerekiyordu. Kırsalda güçlü olan iktidar nüfusu kalabalık yerler ile daha tenha yerleşim birimlerinin temsil oranlarını eşitledi. Artık 100 binlik bir şehir ile 10 bin kişilik yerleşimler aynı temsil kabiliyetini haizdi.

Siyasi mücadele ile iktidar değiştirmenin yolu hemen hemen kapanmıştı. 2017’deki erken seçimi böylece ezici bir çoğunluk ile Maduro kazanmış ve yeniden Başkan seçilmişti.

***

Dağılmış bir toplum, ayağa kalkması zorlaşmış ekonomik yapı, parçalanmış kurumları ve çözüm üretemeyen siyasi yapısı ve ödenemeyen milyarlarca dolarlık uluslararası borcu ile Venezuela ne yazık ki tam manası ile bir ‘failed state’ konumunda.

Sivil, gevşek ve illegal yapıların elinde şekillenen bir ekonomi ve ordunun ekonomik çıkarların önemli bölümüne sahip olduğu bir şemaya sahip. Maduro ya da şimdilerde özellikle dış ülkelerin desteği ile iktidara alternatif sunan Guiado gelecek yıllarda ülkeyi yönetmeye taliplerse de işleri hiç kolay olmayacak.

* Hollanda Hastalığı genellikle doğal kaynakların ülke ekonomisinin büyük bölümünü oluşturması ve bu alana akan yerli & yabancı sermaye ile kalan sektörlerin güdük kalmasıdır. Bu süre boyunca ülkenin kuru değerlenir, ithalat ucuzlar ancak kaynak ucuzladığında ya da arz problemi yaşandığında her şey hızla tersine döner. Diğer kaslarını geliştirememiş ülke böylece hızla bunalıma sürüklenir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *